ALİ SEYDİ BEY
ALİ SEYDİ BEY
Anadolu’da yaşıyan büyük velîlerden Ali Semerkandî’nin Ankara-Çamlıdere köyündeki türbesi.
Küçük yaşından îübâren ilim tahsiline başlayıp, Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Zamânmın âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Genç yaşında tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde yüksek derecelere kavuştu. Tahsilini tamamladıktan sonra, Mekke-i mükerremeye gitti. Kâbe-i muazzamada yıllarca imâmlık yaptı. Mânevî bir işâretle Medîne-i münevvereye geldi. Resûlullah efendimizin kabr-i şerifinde yedi sene türbedârlık hizmetinde bulundu. Peygamber efendimizin mânevî işaretiyle oradan Anadolu’ya gitmek üzere ayrıldı. Gittiği yerlerde İslâmiyeti öğretmek için uğraştı. Akdeniz sâhilindeki Alanya’ya oradan da bugünkü Ankara’nın Çamlıdere havalisine geldi. Burada yerleşip insanlara, Allahü teâlânm emirlerini bildirmek, yasaklarından sakındırmak için yıllarca çalıştı. Pekçok talebe yetiştirdi. Kerâ-metleri görüldü. Zamanla şöhreti yayılıp, Osmanlı Devletinin başşehri olan Bursa’ya ulaştı. Pâdişâh, Ali Semerkandî’yi Bursa’ya dâvet etti. Ali Se-merkandî Bursa’ya geldiğinde Pâdişâh ona ikrâm ve iltifâtlarda bulundu. Bursa’da kalmasını istediyse de, kabûl etmeyerek Çamlıdere’ye döndü. Orada vefât etti.
Çamlıdere kabristanının ortasındaki kabrini ziyâret edenler, ondan çok feyz almaktadırlar. Tür-
besinin kapısından girilince tam karşıdaki büyük sandukalı kabir ona, etrâfmdaki kabirler de talebelerine âittir. Ali Semerkandî’nin Karaman’da vefât ettiği söyleniyorsa da o zât başkadır
ALİ SEYDİ BEY; Osmanlı Devletinin son devirlerinde yetişen devlet adamı ve yazarlarından. 1870 Martında Erzincan’da doğdu. Babası süvâri kumandam Üzeyir Paşadır, Tahsiline Erzincan’da başlıyan Ali Şeydi, Askerî Rüşdiyeyi ve Mülkiye İdâdîsini bitirdi. Tahsili sırasında şiirler yazdığından okulun önde gelen şâirleri arasında yer alıyordu. Mülkiyenin yüksek kısmından 1891’de mezun oldu. Aynı sene Şûrâ-ı Devlet Kaleminde memur olarak vazifeye başladı. Bir yandan da Numûne-i Terakki Mektebi ve İdâdîlerde hendese, hesap, târih, kitâbet ve imlâ hocalığı yaptı. Bir süre sonra Hazi-ne-i Hassa Nezâreti Tahrirat Kalemi mümeyyizliğine tâyin edildi. Daha sonra Arâzî-i Seniyye başkâtipliği üyesi olarak Bağdat’a gönderildi 0896). Bu vazifede iken Bağdat’ın çeşitli okullannda vazife yaptı. Aşiretler arasında bâzı ihtilaftan halletmekle görevlendirildi. Bu vazifeyi başan ile yapınca 1900 Martında İstanbul’a döndü.
Ali Şeydi Bey, vazifelerinde gösterdiği başarılardan dolayı sırasıyla Hazine-i Hassa Tahrirat
Son devir
OsmanlI
devlet
adamı ve
yazarlarından
Ali Şeydi
Bey.
Kalemi Mümeyyizi (1901), Baş Mümeyyiz (1904), Baş Müfettiş (1907) oldu. Bu vazifelerdeyken çeşitli rütbe ve nişanlarla mükâfatlandırıldı. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın tahttan indirilmesinden sonra Hazîne-i Hassanm Mâliye Nezâretine bağlanmasıyla, bir süre açıkta kaldı. Bir süre sonra hizmeti göz önünde tutularak Dâhiliye Nezâreti Müfettişliğine tâyin edildi (1909). Aynı sene Sultan Re-şâd’m emri ile kurulan Târih-i Osmânî Encümenine dâimî üye seçildi. 1913-1919 seneleri arasında sırasıyla Adana Vâli Vekilliği, Dâhiliye Nezâreti Teftiş Heyeti Umum Müdür Vekilliği, Bolu ve Çatalca Mutasarrıflığı ve Elazığ Vâliliğinde görev aldı. Daha sonra Mekteb-i Mülkiyede öğretmenlikte bulundu. Trabzon Mebusu olarak meclise girdi ise de aynı senenin Ekim ayında vefât etti.
Ali Şeydi Bey, eserleri ile Türk eğitim ve fikir hayatına önemli hizmetlerde bulunmuştur. Ona göre ilerlemek için halkın kültür seviyesini yükseltmek ve batının ilim ve fen alanındaki buluşlarını öğrenmek lâzımdır. Bu yüzden ders kitabı mâhiyetinde irili ufaklı birçok kitap yazmıştır. Alfabe değişikliğine karşı çıkarak, bunun getireceği zararları anlatan küçük bir risâle de yazmıştır.
Ali Şeydi Beyin yazdığı eserlerden bâzıları şunlardır: 1) Resimli Kamûs-i Osmânî: Lügat türünde bir eser olan kitapta 40.000 madde başı vardır. 2) Seci’ ve Kâfiye Lügati, 3) Defter-i Ga-latât, 4) Musavver Dâiret-ül-Mearif, 5) Latin Hurûfu Lisânımızda Kabil-i Tatbik midir?: Alfabe değişikliğine karşı yazdığı risâledir. 6) Resimli Yeni Lügat, 7) Güldeste-i Bedâyi, 8) Ki-tâbet Dersleri, 9) Hükûmât-ı İslâmiyye Târihi, 10) Mekâtib-i îdâdiye Şakirdânına Mahsus Devlet-i Osmâniyye Târihi, 11) Târih-i Umûmî,
12) Musâhabât-ı Ahlâkiyye.
ALİ SÜÂVf; OsmanlI Devletinin son zamanla-nhda yetişen yazar ve ihtilâlci. 1839 senesinde
İstanbul’un Cerrahpaşa semtinde doğdu. Babası Çankırı’nın Çay köyünden olup, İstanbul’da yerleşmiş kâğıt mühreciliği (parlatmacılığı) yapan Hüseyin Ağadır. Davutpaşa İskele Rüşdiyesinde bir kaç sene okuyan Süâvî, medrese tahsili görmemiş olup, câmi dersleriyle kalmıştı. Bu sebeple daha sonraları câmi vâizliği yaptığı dönemlerde halkın diliyle ve çok kere de mantıkiyle konuşurdu. Süâvî, Sâmi Paşanın maârif nâzırlığı sırasında girdiği imtihanda başarı göstererek. Bursa Rüşdi-yesine muallim-i evvel tâyin edildi. Ancak ahlâkî düşüklüğü dolayısıyla hakkında yapılan şikâyetler artınca, bir sene sonra Bursa’dan ayrılmak mec-bûriyetinde kaldı. Bir müddet Rüşdiyede baş muallimlik vazifesinde bulundu. Bu sırada hacca giden Ali Süâvî, dönüşte Sâmi Paşanın himâyesiy-le Filibe Rüşdiyesine hoca olarak tâyin edildi. Dar ha sonra Sofya’da ticâret mahkemesi reisliği, Filibe’de tahrîrat müdürlüğü yaptı.
1867 senesinde İstanbul’a dönen Süâvî, bir taraftan Şehzâde Câmiinde vâzlar veriyor, diğer taraftan Filip Efendinin Muhbir adlı gazetesinde yazarlık yapıyordu. Bir süre sonra devlet aleyhinde şiirler yazmaya başladı. Bu durum, gazetenin kapatılmasına ve Ali Süâvî’nin Kastamonu’da ikâmete mecbur edilmesine yol açtı. Kastamonu’dayken Mustafa Fâzıl Paşanın dâveti üzerine kaçıp Paris’e gitti. Pâris’te Mustafa Fâzıl Paşa ve arkadaşlarıyla yapılan toplantıdan sonra, burada alman karar üzerine Muhbir Gazetesini qiıkarmak için Londra’ya gitti. Gazetenin daha ilk nüshalarından îtibâren kararlaştırılmış hedeflerin dışına çıktığı görüldü. Bu yüzden Yeni Osmanlılar ve diğer erkân ile arası bozuldu. Nâmık Kemâl ve Ziyâ Beyin desteklerini çekmeleri üzerine gazete kapanmak zorunda kaldı.
Londra’da bir İngiliz kızı ile evlenen Ali Süâvî, sultan Abdülazîz’in tahttan indirilmesinden sonra İstanbul’a geri döndü. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın mâbeyn feriki olan İngiliz Sâid Paşanın yardımı ile Galatasaray Sultânisine müdür tâyin edildi. Kötü idâresi ile mektebi karıştırması, perişan tavırları ve Türk halkının örf ve âdetlerine uymayan davranışları yüzünden kısa zaman sonra bu görevden azl edildi. Bu olaydan sonra Abdülhamîd Hana ve idâresine düşman kesilen, Ali Süâvî, Sultân’ı tahttan indirmeye ve yerine beşinci Murâd’ı pâdişâh yapmaya karar verdi. Bu konuda İngilizlerin de desteğini sağladı. Bunun için gizli olarak çalışmaya başladı. Etrâfına topladığı beş yüz kadar göçmen ile 20 Mayıs’ta Beşinci Murâd’m bulunduğu Çırağan Sarayı’nı basarak, beşinci Mu-râd’ı dışarı çıkardı. Bu sırada yetişen Beşiktaş muhâfızı’Haşan Paşanın vurduğu bir sopa darbesiyle Ali Süâvî olay yerinde öldü (1878). Yıldız Sarayı civârmda bir yere gömüldü. Bugün yeri kay-