ALMAK g. f. 1.1. Bir şeyi (bir yerden) almak; araçla ya da araçsız o şeyi tutmak, kaldırmak, bulunduğu yerden ayırmak, çıkarmak: Topu bana verir misin?-Al! Yerden bir taş alıp denize atmak. Mangaldan düşen koru maşayla almak. Doktor dikişleri ne zaman alacak? —2. Bir kimseyi bir yerden almak, belirli bir zamanda almak, yoluna onunla birlikte devam etmek, ona eşlik etmek, bir yere götürmek için bulunduğu yere gidip onu bulmak: Çocukları okuldan, bir arkadaşı işyerinden almak. Sabah yedide beni otelden al. Taksi beni sabah sekizde alacak. —3. Bir şeyi, bir kimseyi (yanına) almak, o şeyi taşımak, üstüne ya da eşyaların arasına koymak;
o şeyi, o kimseyi birlikte götürmek: Yağmur yağacak, şemsiyeni almayı unutma. Kâğıtlarını yanına al. Bütün eşyalarını aldı. Sinemaya giderken kardeşini de al. Eşyaları taşımak için yanına üç adam alıp gitti. —4. (Bir kimseden) bir şey (somut) almak, (bir kimse tarafından) gönderilen, verilen, armağan edilen, aktarılan bir şeyi kabul etmek: Çocuklarından mektup almak. Lütfen bu parayı alın. Böyle pahalı bir hediyeyi alamam. Çek almıyoruz. —S. (Bir kimseden)bir şey(soyut)aimak, bir iletişimde, alıcı durumunda olmak; onu öğrenmek: Bir arkadaştan öğüt almak. Teklif almak. Özel ders almak, iyi bir eğitim almak. Bir hastadan haber almak. Uzmanlardan bilgi almak. —6. Bir kimseyi, bir yere, bir topluluğa vb. almak, belirli koşulları yerine getirmesi durumunda onu
oraya kabul etmek: Bu okul yalnızca bu çevrenin çocuklarını alır. Yaşı küçük olduğu için okula almadılar. Bu filme 16 yaşından küçükleri almıyorlar. Öğretmen geç kalanları sınava almadı. —7. (Bir yerden) bir şey almak, onu edinmek, özellikle de satın almak: Benzin almak için durduk. Eti her zaman aynı kasaptan alır. —8. Bir kimsenin bir şeyini almak, başkasına ait bir şeyi elde etmek, çalmak, zorla ele geçirmek, ödünç almak: Kitabımı sen mi aldın? Arkadaşının nişanlısını elinden almak. Cüzdanımı almışlar. —9. Bir yeri almak, askeri bir eylemle o yeri ele geçirmek; fethetmek: Bir kaleyi almak. Düşman sınırdaki üç kasabayı daha aldı. —10. Bir sonucu almak, onu elde etmek, kazanmak, ona ulaşmak: Seçme seçilme hakkını alan kadınlar. Partimiz oyların % 44’ünü aldı. Diploma almak, iyi bir not almak. Üç ödül alan film. —11. Bir şeyi, bir hayvanı, bir kimseyi bir şeyin (özellikle de bedenin bir bölümünün) üstüne, arasına, içine vb. almak, onu orada tutmak, taşımak vb.: Şalını omuzlarına aldı. Kediyi kucağına alma. Bir kimseyi kollarına, kucağına, sırtına almak. —12. Bir şeyi, bir kimseyi, bir topluluğu bir şeye (içine, altına, arkasına vb.) almak, onları o şeyle çevrelemek, belli sınırlar içme koymak, onları denetimde, gözetimde tutmak: Çembere, ablukaya almak. Parantez içine, çerçeveye almak. Alçıya, askıya almak. Emniyete almak. Gözetim altına almak, incelemeye almak. —13. Bir şeyi, bir kimseyi almak. onu benzerlerinin arasından, bir bütünün içinden ayırmak, seçmek; onu yeğlemek: Yazmak için hangi konuyu aldın? Hangi odayı alıyorsunuz? Mavilisini ben aldım. Kitaptan aldığım cümle. Adaylardan % 60’ını üniversiteye aldılar. —14. Belirli bir nicelikte nesne, kimse almak, bir alan, uzam, boşluk sözkonusuysa onları içine sığdırabilmek, içinde barındırabilmek: Yeni stad 40 000 kişi alıyor. Bu şişe ne kadar su alır? Aldığı kadar un koy. —15. Bir kimseyi, bir yerden, bir kimseden. bir işten almak, ondan ayırmak, onunla olan ilişkisine son vermek: Babası oğlanı okuldan aldı, işe verdi. Onu görevinden aldılar. —16. Bir şeyi, bir kimseyi bir şeye (soyut) almak, onu şu ya da bu biçimde kabul etmek, yormak, yorumlamak: Bir sözü iyiye, kötüye almak. Önerimi ciddiye almadılar. Onu bu kadar hafife alma. —17. Bir şeyi, başka bir şey (olarak) almak, onu öyle görmek, öyle düşünmek: Bunu başlangıç hipotezi olarak al. Bu evi işaret noktası al, dördüncü sokaktan sağa dön. Hayalleri gerçek olarak alma. —18. Bir kimse (bir şey olarak) almak, onu bir görevde, bir hizmette çalıştırmak üzere seçmek: işler çoğalınca bir sekreter aldım. Buraya onu aşçı olarak değil, bahçıvan olarak aldılar. Bir yardımcı almak. —19. Bir kimseyi (bir yere) [yatıya, yemeğe vb.] almak, oraya girmesine izin vermek; onu ağırlamak, buyur etmek: Evdeydi ama beni içeri almadı. Onları bir akşam yemeğe atmak istiyorum. Sizi şöyle alalım. —20. Bir şeyi bir şeyden, bir yerden, bir eserden, bir kimseden almak, ondan esinlenmek: Konusunu köy yaşamından alan bir roman. Varoluşçuluk bilgi anlayışını, özellikle yöntem anlayışını büyük ölçüde HusserT-den alır. —21. Bir kızı, kadını (özel adla da kullanılır) almak, sözkonusu bir erkekse, o kimseyle evlenmek. —22. (Bir kimseden) bir şey yapmak için, bir şey için belli bir miktar (para) almak, (ondan) o fiyatı istemek, (ona) o fiyatı ödetmek; o parayı kazanmak: Bu iş için 500 liranızı alırım. Tamirci musluk için ne kadar aldı? Çok almış. Ayda 40 000 lira alıyor. —23. Yiyecek, içecek, Haç almak, onu tüketmek; yemek, içmek, yutmak: Bir lokma olsun al. Kadehinden bir yudum daha atmak. Alkol, içki almak. Bu haplardan sabah akşam birer tane alın. —24. Bir yayını, bir kimsenin sesini almak, sözkonusu radyo televizyon vb. bir araçsa, yayını, sesi yakalamak; bir kim-
seyse, verilen sinyalleri duymak: Bu radyo orta dalgayı almıyor. Sesinizi alamıyorum. —25. (Bir hayvandan, bitkiden, topraktan) [belli bir miktar] ürün almak: ondan o ürünü elde etmek; sağlamak: Bu koyunlardan ne kadar süt alıyorsunuz? —26. Bir özelliği bir kimseden almak, onu kalıtım yoluyla ya da öykünerek edinmek: O güzel gözleri annesinden almış, inşallah oğlun senin bu pis huylarını almaz. —27. Bir kimseyi (müşteri, hasta, öğrenci vb.) almak, onu bir görüşme, muayene, ders vb. için kabul etmek: Doktor sizi 5’te alacak. —26. Bir kimseyi (taşıtına) almak, onu (taşıtına) bindirmek, (taşıtıyla) götürmek: Şu otostopçuyu alalım mı? Beni bisikletinin arkasına aldı. —29. Bir şeyi, genellikle bir aracı bir yöne almak, onu oraya götürmek, çekmek: Arabayı sağa, sola almak. Koltuğu biraz daha ileriye al. —30. Bir şeyi başka bir zamana almak, kararlaştırılmış bir tarihi değiştirmek; öne almak ya da ertelemek: Geziyi çarşambaya aldılar. —
31. Bir yerin kirini, tozunu vb. (bir araçla) almak, orayı temizlemek: Karyolanın altını iyi aldın mı? Örümcekleri tavan süpürgesiyle al. Mobilyaların, kitapların tozunu almak. —32. Zaman, zamanını almak, oyalamak, bir kimsenin zamanını harcamak: Çok zaman alan bir iş. Çocuklar bütün zamanımı alıyor. Boya işi üç günümü aldı. —33. Bir kimseyi yolundan, işinden vb. almak, onu oyalamak; alıkoymak: Sizi yolunuzdan almayayım. Seni işinden alacağım biraz, ama bu çok önemli. — 34. Bir şeyi (soyut) [üstüne] almak, onu üstlenmek: Onun görevini ben aldım. Bu sorumluluğu almak istemem. —35. Bir kimseyi, bir yeri almak, bir duygudan, duyumdan, durumdan söz ederken, o kimseyi, o yeri birdenbire sarmak, kaplamak: Beni bir düşüncedir aldı. Ortalığı bir sessizlik aldı. —36. Bir ölçüyü almak, bir şeyin boyutlarını, ölçüsünü, vb. ölçmek; saptamak, not etmek: Hastanın derecesini almak. Beden ölçülerini almak. —37. Bir şeyin bir yerinden atmak, o şeyin ölçülerini o yerden azaltmak; daraltmak, kısaltmak. Bluz çok bol. yanlarından biraz alabilirsin. —38. Sıvı, gaz, ışık almak, içine girmesine izin vermek, onu içine çekmek: Fıçılar hava alınca şaraplar bozulmuş. Bu oda ışığı tepedeki bir pencereden alıyor. Ayakkabım su alıyor —39. Bir şey (nesne, madde vb.) almak, onu kullanmak üzere ayırmak; onu harcamak 50 gr. yağla 100 gr. un alın içine iki yumurta katın. —40. Bir organı almak, hastalıklı bir organı tıbbi bir işlemle çıkarmak: Böbreği almak. Midesini almak. —41. Bir şey almak, bir yerden söz ederken onun etkisine açık olmak: Bu bölge çok yağmur alır. Evinız güneş alıyor mu? Rüzgâr alan bir balkon. 42. Av hayvanı almak, tutmak, yakalamak: Bugün hava iyi değildi, ancak, üç levrek alabildik. —43. Koku, tat almak, duymak, algılamak: Bu peynirde bir küf kokusu var mı? Ben almıyorum. Tadını alamadım. —44. Bir yolu belli bir zamanda almak, o yolu o zaman içerisinde gitmek: İzmir’i kaç saatte alırız? —45. Bir şeyi almak, sözkonusu neden olabilecek bir nesneyse, bir başka şeyin etkisini azaltmak, gidermek; niteliğini değiştirmek: Patates yemeğin tuzunu alır. Güneş perdelerin rengini aldı. —46. Bir yeri almak, sözkonusu başka bir yerse, orayı bütünüyle görmek: Üst kat denizi olduğu gibi alır. —47. Al (sana), alın (size), olumsuz bir iş ya da duruma dikkati çekmek için söylenir; işte buyur: At sana bir hırsızlık olayı daha. || Al Allah kulunu, zap-teyle delini, delidolu bir kimse için söylenir. |[ Al aptesini ver papucumü, bir işten yarar umarken zarar görme durumunda “o işle her türlü ilişkiyi kesmek” anlamında söylenir. |J Al aşağı vur yukarı, çekişerek yapılan pazarlık için söylenir: Atın satımında al aşağı vur yukarı 25 bin lirada anlaştılar. || Al baştan, sil baştan, yeniden, yeni baştan. || Al benden de o kadar, bir kimsenin karşısındakiyle aynı düşüncede
olduğunu vurgulamak için söylediği söz. || Al birini vur birine, ötekine, karşılaştırılan iki şey ya da kimsenin nitelikçe düşük, işe yaramaz olduğunu belirtmek için söylenir. || Al gülüm ver gülüm, karşılıklı yapılan bir işi ya da iki sevgili arasındaki sıkı ilişkiyi belirtir. || Al haberi git kaban kaban, “haberden duyduğun sevinci övünerek belirtebilirsin” anlamında söylenir. I! Al iskeleyi, “git”, “toz ol” , “çek arabam” anlamında söylenir (Arg.). || Al kaşağıyı gir ahıra, “söylenenlere aldırma, doğru bildiğinden şaşma” anlamında söylenir. || Al külahını eyvallahı (öa) içinde, yapılan iyiliği şiddetle geri çeviren kimse tarafından söylenir (tkz.). || Al on paralık da ondan, bundan, bir konu ya da sorun görüşülürken yersiz düşünceler belirten kimselerin bu tutumunu yermek için söylenir. || Al takke ver külah, uğraşa çekişe; senli benliliği aşırı ölçülere vardırarak: Her akşam kızlı erkekli bir grup al takke ver külah vakit geçirirler burada. || Alan razı satan razı, iki kişi bir işte uyuşmuşsa başkalarının buna karışmaması gerektiğini belirtmek için söylenir. || Aldı, halk öykülerinde, “söylemeye başladı” anlamında kullanılır: Aldı Kerem || Aldı ele girdi yola, bir kimsenin konuyu uzattıkça uzattığını belirtmek için söylenir. || Aldı fitili, birdenbire kızdı, öfkelendi. || Aldığı aptes ürküttüğü kurbağaya değmemek, bir işin sağladığı yararın, yol açtığı zararı karşılayamaması durumunda söylenir. || Aldın mı (babayı)?, “Gördün mü, anladın mı? Sen bu işi zor yaparsın” anlamında söylenir (arg ). || Bir kimseyle alıp vereceği olmamak, o kimseyle ilgi ve ilişkisi bulunmamak: Öyle birinin senin gibi dürüst bir adamla ne gibi bir alıp vereceği olabilir? || Bir kimseyle alıp veremediği olmak, o kimseyle sorunu olmamak: Benimle alıp veremediğin ne? işimiz, evimiz, her şeyimiz ayrı. || Alıp (alıp) vermek, yürek söz-konusuysa hızlı hızlı atmak, çarpıntı geçirmek: Yüreği alıp alıp veriyor, zor soluk alıyordu: bir konu üzerinde kendi kendine, içinden tartışarak düşünmek: Değişik yönlerden düşünüyor, alıp alıp veriyor, yine de bir karara varamıyordu. || Alıp yürümek, kısa sürede gelişmek, yayılmak. II. Yardımcı fiil. Bir adla birlikte tek bir fiil değerinde deyimsel fiiller oluşturur: Banyo almak (banyo yapmak, yıkanmak), ceza almak (cezalandırılmak), duş almak (duş yapmak), eleştiri almak (eleştirilmek), karar almak (kararlaştırmak), mikrop almak (mikroplanmak), not almak (not tutmak, not etmek), soğuk almak (üşütmek), bir şeyin şeklini almak (şekillenmek, şekline girmek), yara almak (yaralanmak), yumruk almak (yumruklanmak), zevk almak (zevklenmek) vb.
—Camc. Çatlak almak, bir cam şeritin çatlağının ucuna mekanik ya da ısıl işlem uygulayarak onun ilerlemesini önlemek ya da kenara kaymasını sağlamak. (Biçimlendirme aygıtıyla kesme bölümü arasında şerit ilerlerken, camda çatlak başlangıcı görülürse, bu işlem uygulanır. Çatlaklar, serbestçe gelişmeleri önlenmezse, cam şeritte önemli boyda hasara yol açar.)
—Denize. Al beraberi, kürekli teknelerde, puta kürek durumundayken küreklerin aynı anda çekilerek teknenin çıkışını sağlamak için verilen komut. || Al bir kürek!, kürekli bir teknede, manevraya yardımcı cırnak üzere tek küreğin bir hamle alma-s sçın verilen komut. || Al üstüne!, kürekli E;r tekneye ileri yol vermek amacıyla küleklerin birlikte çekilmesi için verilen ko-•”-jt. I] Alma kürek!, bir yere yanaşan tekkenin hızı, manevra için yeterli olduğunsa küreklerin çekilmesini durdurmak abacıyla verilen komut. || Havuza almak, «aynasının bakımı, onarımı, temizliği ve öcyanması için geminin kuru ya da yüzer havuza girişini sağlamak. (Eşanl. havuzlamak.) || Mevki almak, bir gemi için ‘“zamda kendisine ayrılan mevkiye geç-“‘SH-Bır gemi için mesafe ve kerteriz yönden belirli bir noktaya göre yer almak.
yakılıp yıkıldı. Bugüne kalan yıkıntılar arasında diğer mezarların yanı sıra Tuğluk Timur Han’ın mezarı önemlidir.
ALMAMİ (tukulor dilinde söze.; ar. el -imam’dan). Futa-Toro ve Futa-Calon’un dinsel önderi.
ALMAN sıf. ve a. Almanya halkından olan.
♦ a. 1. (tamlayan olarak) Almanlar’a ya da Almanya’ya ilişkin: Alman şairi. —2. Alman usulü, toplu ödemelerde herkesin kendi giderini karşılamasına dayanan ödeme biçimi: Alman usulü yapalım lütfen, hesabı bölüşelim.
—Bayınd. Alman yöntemi, tünel kazma yöntemlerinden biri.
—ikt. Alman markı ~ DEUTSCHE MARK. —Koşumc. Alman burunsalığı,PRAN-GALl* BURUNSALlK’ın eşanlamlısı.
Alman arkeoloji enstitüsü, arkeolojiye ilişkin çalışmaların desteklenmesi amacıyla Almanya’da kurulan dernek, ilk kez 1829’da, Roma’da kurulan Alman arkeoloji enstitülerinin merkezi, | Almanya’ mn Batı Berlin kentindedir (1874’ten beri). Kuruluşun Atina, İstanbul, Kahire ve Madrid’de şubeleri vardır. Roma şubesi UNESCO’nun girişimiyle, International Union of the Institutes for Archaeology, History and Arts in Rome adlı kuruluşun kapsamına alındı (1945). Enstitünün önemli şubelerinden biri de Frankfurt’taki Römisch-Germanische Kommission’ dur (1901).
İstanbul şubesi, M.Schede yönetiminde, Institut für Archeologie und Geschich-te der Türkei (Türkiye arkeolojisi ve tarihi enstitüsü) adıyla açıldı (1929). ikinci Dünya savaşı sırasında kapanan (1944) ve çalışmaları İstanbul Üniversitesi edebiyat fakültesi ne devredilen (1948) kuruluş, 1959’da K. Bittel yönetiminde yeniden faaliyete geçti. Klasik arkeoloji, bizans tarihi, ortaçağ tarihi ve türkoloji alanında çalışmalar yapan kuruluşun, Istanbuler Mit-teilungen, İstanbul Mitteilungen Beiheft ve Istanbuler Forschungen adlı süreli yayınları vardır. Anadolu’nun birçok yerinde kazı ve araştırmalar yapmış olan Alman arkeoloji enstitüsü’nün kimi kazıları halen sürmektedir (Boğazköy, Aizanoi, Didyma, Miletos, Bergama vb.) [1986],
Alman birliği (Kutsal), Incil birliği’ne karşılık olarak Bavyera dükası Maximili-an ile kilise seçicileri ve papa Paulus V’in oluşturduğu (1609) ve ispanya’nın da katıldığı (1610) koalisyon, izlediği siyaset, Otuz Yıl savaşları’nin çıkmasına neden oldu.
B Alman çeşmesi, İstanbul’da çeşme; Sultanahmet meydanında, parkın içinde. Alman imparatoru VVİlhelm ll’nin Abdül-
409
Alman çeşmesi
Sultanahmet-istanbul
|| Sancak ya da iskele üstüne almak, kürekli bir teknede dönüş hareketini çabuklaştırmak için dönüş yanına ters yöndeki kürekleri çekmek.
—Oy. Yerden almak, kâğıtları elde dizmek için yerden toplamak. || Almaz, iskambil oyunlarında kart istenmediğini belirten söz.
—Petr. san. Hava almak, bir deponun gazlı havasını değiştirmek; bu işlem ya bir hava boşluğu oluşturularak ya da farklı bir gaz basılarak gerçekleştirilir. || Sıvı almak, bir kulenin, bir deponun tabanındaki suyu ya da durulmuş ağır ürünleri boşaltmak.
—Seram. Yağını almak, bir seramik hamuruna özlülüğünü (plastikliğini) giderici maddeler katmak.
—Tıp. Parça almak, hücresel, dokusal ve kimyasal amaçla incelemek ya da bakteriler ve kan üzerinde araştırma yapmak amacıyla organizmadan patolojik bir maddeyi ya da hasta bir dokuyu çıkarmak.
♦ aldırmak, aldırtmak ettırg. f 1. Almasını sağlamak, almasına yol açmak: Çocuğu bakkala gönderip bir şeyler aldırdı. Bademciklerini aldırmak. Bir kimseyi işe aldırmak. Bu kadar eşyayı bu bavula aldırabilir misin? Bizi yanına aldır. —2. Bir kimseyi (elinden) aldırmak; onu yitirmek, başkasına kaptırmak.
—Spor. Ava alıştırılmış doğan, şahin gibi yırtıcı kuşlara avı yakalattırmak.
♦ alınmak edilg. f. 1. Almak eylemine konu olmak: Çocuklara bayramlıklar, eve erzak alındı. Evinden alınıp, karakola götürülmüş. Kaybolan denizcilerden haber alınamadı. Kahveye 18 yaşından küçükler alınmıyor. Kırılan bacağı askıya alındı Görevden alınmak. Dikişlerin ne zaman alınacak? Listeye ben de alınmışım. Bu öykünün konusu toplum yaşamından alınmış. Sözlerim ciddiye alınmadı. Tatil bir halta öne alındı. —2. Esk. Âşık olmak, tutulmak, kapılmak: Nazar-ı pâk ile bakınca ona / Ol peri çehreye alındı geda (Şah ü Geda, XVI. yy ).
—Oy Alınan kâğıt, atılan kâğıt yerine istenilen kâğıt.