ALMANYA YENIKLASİK VE ROMANTİK DÖNEM
Geç XVIII. ve erken XIX. yy’ın yeniklasikçileri ilham kaynağı olarak yeniden eski Yunan ve Roma sanatına dönmüşlerdir. Yeniklasikçi fikirleri, Alman ressam An- ton Raphael Mengs Resimde Güzellik ve Zevk Üzerine Düşünceler (1762) adlı yapıtında inceledi ve yeniklasikçi sanatın eğitimsel bir işlev taşıması gerektiğine inandı. XIX. yy’da Almanya’da müzelerin kurulmasında ve ayrıca Berlin, Münih, Düseldorf ve Dresden’deki sanat akademilerinin açılmasında yeniklasikçi kuramın katkısı büyüktür. Dönemin önde gelen mimarı, Berlin’de New Guard House (1818), Schauspielhous (1821) ve AJtes Imüzesini (1824-28) yapan Karl Friedrich Schin- kel’dir. Aynı türden çalışmaları Leo von Klenze Münih’te, Gottfried Semper Dresden’de gerçekleştirdi. Bir yandan yeniklasikçi yapıtlar yükselirken, aynı dönemde, özellikle resim alanında romantiktemalara karşı bir ilgi uyanmıştı: Casper David Friedrich, Philipp Otto Runge gibi sanatçılar, Johann Friedrich Overbeck, Peter von Cornelius (1783-1867) ve Karl Philipp Föhr (1795-1818) gibi sanatçıların hepsi, akademik ve klasik yönelimleri reddetmiş yadamanzararesimleriçizmişler ya da edebiyat velincildeki temalara ağırlık vermişlerdir. Orta ve geç XIX. yy. ressamları, Adolf von Menzel, Wilhelm Leibi ve Max Liebermann dahil, gerçekçi estetiğe ilgi duymuşlarsa da Anselm Feuerbach ve Hans von Marrees (1837-87) gibi bazı ressamlar, klasik gelenekte resim yapmayı sürdürmüşlerdir. YİRMİNCİ YÜZYIL XX. yy’ın başlarında birçok bölgesel anlatımcı grup oluştu. Wassily Kandinsky, Alexey von Jawlensky, Franz Marc, Paul Klee ve başka bazı sanatçılardan oluşan der Blaue Reiter (Mavi Sürücü) derneği Münih’te kuruldu. Derneğin amacı, insan ve hayvanın doğayla olan sıkı ilişkisi üzerine kurulu bir ruhsal sanatla toplumu gençleştirmekti. Grubun , lideri resimleri, 1910’lar- da soyutçuluğun sınırlarına yaklaşan Kandinsky oldu. Buna karşılık, Die Brücke (Köprü) derneği ressamları – Ernst Ludwig Kirschner, Emil Nolde, Erich Heckel ve Karl Schmidt-Rottluff ve diğerleri – esinlerine kaynak olan ilkel nesnelerinin duyarlığını anımsatan, doğrudan ve daha i yoğun anlatımlı bir sanat anlayışını benimsemişlerdir. Önce Dresden’de\ sonra Berlin’de odaklanan Die Brücke derneği sanatçıları, Der Blaue Reiter sanatçılarının daha lirik üslupları karşısında, şiddetli anlatımcılığın temsilcilerinden biri olmuşlardır. XX. yy’ın erken dönemlerine egemen olan bir başka ilgi alanı da uygulamalı sanatlardır. 1890’lı yıllarda yetişen August Endell (1871-1915) gibi sanatçılar, bu hareketin köklerini, -zevk anlayışlarını, organik, kavisli biçimler aracılığıyla resim, tipografi, mobilya ve her cins eşyaya uygulayarak oluşturduklarıJJugendstil’e(Genç- liğin Üslubu) dayandırdılar. Almanya’nın hızlı sanayileşmesi anlatımını, makine teknolojisi ürünlerine de uygulanabilecek açıkça modern ve işlevsel olacak biçimde tasarlanmış yapıtların yaratılmasını savunan Werkbund hareketinde bulmuştur. Sanat ve sanayiye yönelik bu pozitivist yaklaşım Birinci Dünya savaşıyla kesintiye uğramış ve Almanya’nın 1914-18 yılları arasında büyük yıkıma uğraması, 1920’li yılların sanatçıları arasında, sadece toplumsal ilgilerin gelişmesini sağlamıştır. Uygulamalı sanat hareketi tam ifadesini 1919’da Wei- mar’da kurulan daha sonra Dessau ve Berlin’de yerleşen Bauhaus’da (Yapı Evi) buldu. Walter Gropius, Ludwig Mies van der Rohe ve Marcel Breuer gibi mimarlar, Oskar Schlemmer, Lâszlö Moholy-Nagy, Lyonel Fei- ninger ve Josef Albers gibi ressam ve heykeltraşlarca idare edilen bu tasarım okulu, en gelişmiş ve genellikle geometrik biçimsel kavramları sanata uygulamaya çalışmıştır. Bauhaus, XX.yy’ın en etkili mimarlık ve tasarım okullarından biridir. Birinci Dünya Savaşı’na ve modern kültüre dahalka- ramsar bir tepki Berlin Dada grubundan geldi. Georg Grosz, Otto Dix, Raoul Hausmann (1886-1971 ) ve Richard Huelsenbeck (1892-1974) gibi siyasal açıdan motive olmuş ve savaşın getirdiği militarizme karşı çıkan sanatçılar, Weimar hükümetine polemikçi sanatlarıyla saldırdılar. Sık sık fotoğrafa ve kolaja başvuran,devlete karşı sözlü kampanyalar başlatan Dada’nın Alman biçimi, her ne kadar kısa ömürlü olmuşsa da, sanatın siyasal amaçlarla saldırgan biçimde kullanılmasına yolaçmış- tır. Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemi, ayrıca,birçok büyük ana temelde bağımsız sanatçı yetiştirmiştir. Bunların arasında Max Ernst ve Kurt Schwitters ile anlatımcı Max Beckmann sayılabilir. Bütün bu ilerici hareketler 1930’ların başında nazizmin yükselişiyle durmaya başladı. 1937 yılında, Almanya’nın önde gelen ve en yetenekli sanatçılarının Alman müze koleksiyonlarında bulunan 650 çalışmasına el konmuş ve Münih’teki ünlü Entartete Kunst (dejenere sanat) sergisinde sergilenmiştir. Nazilerce kötüye kullanılan ve kötü bakılan sergideki pek çok çalışma İsviçre’ye gönderilmiş ve orada mezatta satılmıştır. Gelirlerini sansürcüler yüzünden kaybeden ve sanat malzemelerini yaısal olarak satın alamayan birçok Alman sanatçı ve mimar ABD’ye ya da Fransa’ya göçıetmiştir. Hitler’in emirleri doğrultusunda,avangard sanat,yerini, pekçoğu sonradan İkinci Dünya Savaşı’nınbitmesiıile yokedilecek olan, oldukça siyasal biçimli yeniklasik resme bırakmıştır. Her|ne kadar İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrakiyıllar- da Almanya çok az önemli sanat ürünü yaratabilmişse de, 1960’tan beri özellikle anlatımcı resim anlayışında en etkili çalışmalar gene Alman topraklarında üretilmiş- tir.iBu gelişmede en önemli katkıyı Joseph Beuys yapmıştır. 1960’larda Düsseldorf’taki sanat akademisinde öğretmenlik yapmasına ve yoğun bir özel çalışma temposu içinde olmasına karşın Beuys ve bütün öbür sanatçılar, çalışmalarında, XX. yy’da sanatçı olmanın getirdi.