ALPLER

ALPLER

Güney Avrupa’da yer alan büyük dağ silsilesi. İsviçre, Kuzey İtalya ve Fransa’nın pek çok bölümünde görülür. Avusturya’nın hemen hemen hepsini kaplar ve Almanya’nın güneyinde önemli yer tutar. Coğrafî olarak 44°-48° kuzey enlemleri ve 5°-18° doğu boylamları arasında bulunur. Ekvator’dan ve Kuzey kutbundan hemen hemen aynı uzakhğa sâhiptir. 207.000 kilometrekarelik bir alanı kaplar.

Alpler baştan başa İtalya’yı geçen Apeninle-ri, Yugoslavya kıyısında uzanan Dinar Alplerini, Balkan ve Karpat dağlarını içine alır. Bâzı fasılalarla Anadolu’da Toroslarla devâm ederek, İran’a geçer ve oradan Orta Asya’ya uzanır.

Alp Dağları kendi içinde üç kısma ayrılır: Batı, Orta ve Doğu Alpler. Batı Alp Sıradağlarında Maritime, Cotian, Dauphine, Graian ve Fennine Alpleri önemlilerindendir. Maritime Alpleri, Riv-yera kıyıları ve İtalya ovaları boyunca yükselir ve 3000 metrenin üzerinde zirvelere sâhiptir. Fennine Sıradağları en dikkat çekicisi olup, 96 km ci-vârında uzunluğa ve Alplerin en çok görmeye değer tepelerine sâhiptir. Batı ucunda, Fransa ve İtalya’nın birleştiği yerde Mont Blanc Tepesi mevcuttur. Karlarla kaplı bu tepe deniz seviyesinden 4810 metre yükseklikte olup Avrupa’nın en yüksek tepesidir. Fennine Alplerinin diğer ucundaki Monte Rosa 4634 m yüksekliktedir. İsviçre ve
İtalya sınırında bulunan Matterhom ise bıçak gibi yükselerek 4478 metreye ulaşır.

Orta Alplerin bir kolu da Rhine (Ren) Nehri Vâdisinin kıyısındaki Bern Alpleridir. Finstera-arhom (4274 m), Aletschom (4195 m) ve Jungfrau (4158 m) gibi dünyânın en güzel tepelerine sâhiptir. Yaklaşık 30 km ayrı ve paralel bulunan Fennine ve Bern Alpleri İsviçre’nin en önemli manzaralarını oluştururlar. Orta Alplerin, Lepon-tine, Tödei, Glarus, Bernia, Albula ve Silvretta önemli kollarıdır.

Doğu Alpler, daha az yüksek tepelere sahib ol-malanna karşılık güzellikleri yönünden dikkati çeker. Bavyera Alpleri, Julian ve Camie Alpleri önemli kollandır. Dolomitler, ufalanan kalkerli yarları ile meşhurdur. Doğu Alplerde vâdiler, sık ormanlara sâ-hip olduklarından, toprak tarıma çok az müsâittir.

Alp vâdileri oldukça değişiktir. Bâzıları sayısız şelâlelerin mevcut olduğu nehirleri barındıran dik yamaçlı, bâzıları da, ana dağlara paralel uzanan geniş vâdiler şeklindedir. Bunlardan kısa ve geçişi te’min eden vâdilere de rastlanır.

Kar çizgisinden yukarıda olan tepelerde buzullara ve buz kesmiş kar tâneciklerinden meydana gelen bölgelere rastlanır. Bu buzullar içinde en büyüğü 25,6 kilometre boyunda ve 1689,6 kilometrekarelik bir alanı kaplayan Aletsch’dir. Bu buzulların yataklarına buz nehri denir. Yüksek dağlara ve kutup bölgelerine münhasır olan bu dikkat çekici buz nehirleri ilk defâ Alpler’de incelenmiştir. Hareketleri yavaş yavaş ve karmaşıktır. Dünyânın diğer bölgelerinde de olduğu gibi yavaş yavaş çekilmeleri yerkürenin ısındığına işâret etmektedir. Bâzı bölgelerde 1000 metrelik yüksekliğe kadar inmekte ve daha aşağılarda dağların sırtlarında kaybolmaktadırlar. Buzullar pek

çok V şekilli vâdiyi genişleterek U şekline getirmişlerdir. Ayrıca arazide buzulların eriyerek bıraktıkları toprak ve taş artıklarına rastlanır.

Buzullardan kalan diğer bir iz de göllerdir. Maggiore ve Como güneyde İtalya’da bulunan çok güzel turistik göllerdir. Cenevre, Luceme ve Constanceis güzel olmakla berâber dağlık bölgede bulunurlar. Cenevre gölü, Okyanusdaki gelrgit olaylarına benzer fakat menşei tamâmen farklı olan bir olaya sâhiptir. Olayın sebebi atmosferik basıncın değişmeleridir.

Avrupa’nm bâzı önemli nehirleri Alpler’in erimiş karlarını taşırlar. Rhone nehri Batı Alpler’den çıkıp Fransa’da denize dökülür. İtalya’nın önemli nehri olan Po da Alplerden beslenir ve doğu yönünde Lambardy Ovalarından geçerek, Adriyatik’e dökülür. Alp derelerinin birleşmesinden meydana gelen Rhine Nehri ise, kuzey yönünde vâ-diler arasında dolaşarak akar.

Okyanus ve kara rüzgârlarının sınırında bulunan Alpler’de, iklim genel olarak ılımandır. Ancak yer ve yüksekliklere göre farklı iklim şartları tarıma elverişli değildir. Yağış ortalamaları ol-
dukça yüksektir. En çok yağış 3000 mm ile Co-nia’dadır. 2900 m yükseklikteki bölgelerde devamlı kar yağışları bulunur. Bu sebeple kayak ve spor müsâbakalarına elverişlidir.

Alplerdeki bitki örtüsü çok zengin ve çeşitlidir. İki bin yüz metrenin üstünde çiçek veren bitki çeşidine rastlanmıştır.

Güney kıyılarda hurma tipi ve yan tropikal bitki türlerine rastlanır. Bu bölgeye zeytin şeridi denir. Vâdilerde ve alçak yamaçlarda meşe, kaym, ak-çaağaç gibi ağaçlar vardır. Yükseklerde çam, karaçam ve ladin hâkimdir. Bunlarm üzerinde çayırlık bölge bulunur. 2430-2895 m arasında bitkiler kaybolurken karlı bölgeler başlar.

Alplerde genellikle dağların yüksek kesimlerinde birkaç hayvan türüne rastlanır. Ağaç çizgisinin üstünde Alp çayırlarında bulunan bir ara nesli tükenmeye yüz tutan vahşi keçi, boylan 60 santimetreye kadar ulaşan dağ faresi en çok rastlanan hayvanlardır. Bunlarm dışında av ve vahşi hayvan olarak çeşitli türde tavşan, tilki ve az görülen kahverengi ayıya rastlanır. Avrupa bizonu, uzun tüylü vahşi Öküz ve kurdun nesli tükenmiştir.
.V.-‘
Güney Avrupa’da yer alan Alp Dağları, kollarıyla berâber 207 bin kilometre karelik bir alanı kaplar.

Kuş türleri de oldukça boldur. Orman tavuğu, ağaç kakan, keklik ve su kuşları bunlar arasındadır. Kartallara, kuğu kuşlarına ve yırtıcı kuşlara yüksek tepelerde rastlanır. Kızılca, karga ve kuzgun da bulunur. Orman tavuğuna ise kar sınırında rastlanır. Göl ve akarsulan ise, alabalık ve diğer tür balıklarla doludur.

Dağlarda çeşitli geçitler mevcuttur. Eskiden kullanılan geçitlerin yanında Montegnevre Geçidi (1.854 m), Mont Cenis C^içidi (2082 m). Küçük St. Bemard Geçidi (2188 m). Büyük St. Bemard Geçidi (2472 m), Orta İsviçre’de Simplon (2008 m) ve St. Gotthard (2112 m) geçitleri vardır. Nisbeten doğuda ise İtalya’yı Avusturya’ya birleştiren Bren-ner (1370 m) geçidi mevcuttur. Bütün bunlara yaklaşık 50’den daha fazla geçidi de ilâve etmek gerekir.

Daha sonra yapılan yol, köprü, tünel ve geçitlerle Fransa ve İtalya birbirine bağlanmıştır.

1965 ’te tamamlanan 11,6 kilometrelik Mont Blanc tüneli, dünyânın en uzun otomobil tünelidir.

Alplerde önemli bir endüstri yoktur. Mâden-cilik önemli sayılmaz. Kuzeybatı Yugoslavya’da civa ve bâzı yerlerde kurşun çıkarılır. Bâzı yerlerde kaya tuzu oldukça fazladır. Demir, baku-, çinko, altın, gümüş ve kömür ise, sınırlı mikdârda bulunur. Nisbeten çok olan akarsular, hidroelektrik eneıji elde etmede kullanılır. Yayla kısımlarda tahıl ve patates yetiştirilir. Hayvan ve ilgili mâmüller nisbeten dağlık bölgelerden üretilip elde edilir. Özellikle İsviçre peyniri meşhurdur. Ahşap oymacılığı, saat îmâlâtı ve mükemmel harita baskıcılığı da mühim yer tutar. Önemli başka bir endüstri kolu da turizmdir. Manzara ve sağlıklı iklim, turistleri çeken bir unsurdur. Alçak vâdiler, karlı tepelerden gelen rüzgâr tarafından serinletilir.

İsviçre, milletlerarası bir o)am sâhası olarak kış sporlarının merkezidir. Dağcılık da buralar için çekiciliği olan ayrı bir spordur.

ALTAY DAĞLARI; Orta Asya ’da, Sibirya’nm güneyinde Moğolistan ile sınır teşkil edecek şekilde uzanan büyük bir sıradağ. Moğol lisanmda altın anlamına gelir. 48°-50° arası kuzey arz enleminde, 81°-90° arası doğu boylamında bulunur. Genel olarak pekçok kırık ve bükülmeler arasında aşınmış ve düzlenmiş alanların sivrilmesi ile meydana gelmiş oldukça yüksek dağlardır. Rusya’daki Beluha Doruğu 4.506 m ile Altay Dağlannın en yüksek noktasıdır.

Yapı ve şekil bakımından iki kısma ayrılır: Birinci kısım, Sovyet topraklan içinde yer alan Kuzeybatı Altay dağlandır. Bunlar bir çok sıradağlardan sarp yüksek tepelerden meydana gelmiş, karışık bir yapıya sâhiptirler, İkinci bölümüne ise “Moğolistan” veya”Güney Altaylar” denmekte-
m
C.r
Altay Dağlarının Kazakistan sınırları içinde bulunan uzantılarının bir bölümü.

dir. Dış Moğolistan içlerine doğru 1700 kilometre uzunluğunda uzanan, yükseklikleri biraz daha az olan (3000-3500 m) bu sıradağlar kıvnmlı-kınk bir yapıya sâhiptirler.

Dağlanp yüksek yerlerinde büyüklü küçüklü pekçok buz gölleri vardır. Aynca etrâfmda büyükçe denebilecek göller de bulunmaktadır. Güneyindeki Marka ile kuzeyindeki dar fakat çok uzun olan Telezker gölü bunlardan en önemlileridir.

Altaylar’da bulunan vâdiler çok verimli olup, buralarda sık çam ormanlarına rastlanır. Alçak yerler ekseriyâ step, daha yukarılar ise dağ çayırlıkları halindedir. Bunlann üstünde ise her zaman kar ve buzla kaplı kayalık yüksek yerler bulunmaktadır.

Mâden bakımından Sibirya’nın en zengin yeridir. Altın yatakları çoktur. Eski devirlerden beri zengin mâdenleri ile tanınmıştır. Bugün taşkömürü ve linyit yanında, demir, bakır mâdenleri çıkarılır ve endüstrisinde kerestecilik önemli bir yer tutar. On dokuzuncu asu-da hayvancılık çok gelişmiş iken, bugün mer’alarm azalması sebebiyle önemini kaybetmiştir. En çok beslenen hayvanlar; at, koyun ve sığırdır.

ALTAY DİLLERİ; Alm. Altaische Sprachen (n), Fr. Langues Altaigues, İng. Altaic Languages. Orta ve Doğu Asya’daki Türk, Moğol, Mançu, Tonguz dillerini içine alan, yeni araştırmalara göre Japon ve Kore dillerinin de dâhil bulunduğu diller topluluğu ve âilesi. Bu dillerin bir âile meydana getirdiği teorisi ilk defâ Fin bilgini Strah-lanberg tarafından ortaya atılmış; Castren, Rams-ted, Poppe gibi bilginlerin çalışmaları neticesinde kesinleşmiştir.

Altay dilleri âilesi; Hind – Avrupa, Çin – Tibet dil âilelerinden sonra dünyânın üçüncü büyük

dil ailesidir. Altay dillerini konuşanların % 17’si Birleşik Devletler Topluluğu’nda, % 6.50’si Çin Halk Cumhuriyeti’nde, % 3.55’i başka ülkelerde, % 72,65 ’i ise kendi topraklarında yaşarlar.

Altay dilleri, 19.878.368 kilometrekarelik bir sahada konuşulmaktadır. Bu alanm doğu-batı arasındaki mesâfesi 9360 kilometreyi bulur.

Altay dillerine âit ilk yazılı belgeler sekizinci yüzyıldan itibâren görülmeye başlar.

Türk dili: Bilinen ilk yazılı belgeleri; Bilge Tonyukuk (M.S. 725), Kül-İç-Çor (719-723), Kül-tigin (732), Bilge Kağan (735) adlarına dikilmiş olup, Göktürk veya Orhun Âbideleri adı ile anılırlar. Bunlardan önce Yenisey Mezartaşları gelir. Ancak bunlarda bir alfabe değil 158 civarında işaret bulunduran resim-yazı görülür.

Moğol dili: En eski yazılı belgesi M.S. 1225 yılına âittir ve Yesunke Taşı olarak tanınır.

Tonguz dili: Eski yazılı belgeleri ölü olan Çuçen diline âittir. Bunlar M.S. 1413 ve 1433 yıllarından kalmadır.

Kore dili: En eski yazılı belgeleri 1443 yılla-rmdan kalma ufak parçalardır. Bu dil Altay dilleri arasmda üzerinde en az çalışma yapılandır,

Japon dili: İlk yazılı belgeleri hemen hemen Türkçe ile aynıdır. Bunlardan 712 yılında yazılan Nilion Şoki küçük bir belgedir. Bundan sonra en önemli belge olarak Man’yoşu gelir.

Altay dillerinin yaşı, teori olarak, 8972 civarında olup, bu rakam Ana Altaycaya âittir. Bundan aynlışlar başlaymca; Türkçenin 8352, Moğolcanm 7112, Tonguzca’nm 5872 sene önce ayrılmaya başladığı iddia edilmektedir. Altay ailesine mensup diller, sâhib oldukları husûsiyetler bakımmdan az çok şekil, yapı, sentaks ve ses özelliği îtibâriy-le bugün de yakınlık gösterirler.

Asıl Altay topraklan küçük olmasma rağmen bu dilleri konuşan topluluklar, doğuya, daha geniş olarak da batıya yayılmıştır. Akm eden ordularla birlikte Altay dilleri, başta Türkçe olmak üzere. Balkanlara, Anadolu’ya, Doğu Avrupa’ya, Kuzey Afrika’ya, İran’a, Hindistan’a yerleşmiştir. Bugün 300 milyondan fazla insan bu dilleri konuşmaktadır.

ALTERNATİF AKIM (Bkz. Elektrik Akımı)

ALTERNATÖR (Alternatif Akım Jeneratörü); Alm. Wechselstromgenerator (m), Fr. Alternatuer, Ing. Alternator. Alternatif akım (dalgalı akım) üreten âlet. Başlıca iki kısımdan meydana gelmişlerdir:

1. Sâbit kısım, stator (indüklenen).

2. Stator içerisindeki bir milin ekseni etrafında dönebilen kısım. Buna rotor (indükleyen) denir.

Stator, akım makaralanndan meydana gelmiştir. Her makara üzerindeki sanm bir önceki maka-
Alternatif akım üreten bir alternatörün şeması.
raya göre ters yönlüdür. Alternatif akım, indüklen-me sûretiyle statordan hâsıl olur. Rotor, dört kutuplu bir elektromıknatıstır. Kutup sayısı 4’ten fazla da olabilir. Rotorun dönme ekseni üzerinde iki bilezik ve bunlara temas eden birer fırça bulunur.

Altematörlerin dinamolardan bir çok üstün tarafları vardır. Altematör ile daha büyük voltajlar (gerilimler) elde edilebilir. Dinamolarda akım, fırçalarından alınır. Büyük voltajların üretilmesi esnasında toplaç şeritleri arasında hâsıl olan kıvılcımlar ve ark, fırçaların tahrip olmasına sebeb olur. Voltajı daha fazla artırmak mümkün olmaz. Buna mukâbil altematörlerde elektrik akımı doğrudan doğruya statorun uç kısmından alınır. Elektrik akımının ve elektrik enerjisinin uzak mesâ-felere nakledilmelerinde altematörlerin meydana getirdiği alternatif akımlar kullanılır. Alternatif akımda elektron akışının yönü, İngiliz sisteminde saniyede 50 defâ değişir. (Türkiye’de bu sistem kullanılmaktadır.) Akımın bir saniyedeki yön değiştirme sayısına, frekans dendiği için akımın frekansı 50 (l/sn=hertz)dir. Amerikan sisteminde ise alternatif akım frekansı 60 hertz’dir. Al-tematörleri genelde dizel motorları, buhar veya su türbinleri, gaz motorları çalıştırır. Böylece mekanik enerji şekil değiştirerek ve belli bir miktar kayba uğrayarak elektrik enerjisine çevrilmiş olur. Teknolojide kullanılan altematörlerde statorla, rotorun vazifeleri terstir. Yâni rotor sabit kalmakta, stator ise rotor etrafında döndürülmektedir.

ALTI YEDİ EYLÜL OLAYLARI; 1955 senesi Eylülünde Yunanistan’ı protesto etmek için tertiplenen gösteriler sırasında Rum yurttaşlara saldırılar şeklinde ortaya çıkan olaylar.

Kıbrıs meselesinin milletlerarası alanda yeniden gündeme gelmesi Türk kamuoyunu tedirgin etti. Yunanlılara karşı tepkiler arttı. Altı Eylül günü Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığı haberi bütün yurtta yayıldı. Bu haber üzerine İstanbul’un çeşitli semtlerinde toplanan kalabalıklar Yunanistan’a karşı protesto gösterilerine başladı

trasyonu artırılarak çok seyreltik sodyum siyanür çözeltisiyle işlenir. Sodyum siyanür altın ile reaksiyona girerek kompleks bileşik meydana getirir:

4Au+8NaCN-h2H20-H02 4NaAu(CN)2+4NaOH Kompleks bileşikteki altın metalik çinko ile çöktürülür:

2Na+Au (ÇNX+Zn 2Au+Na,Zn(CN),

Bu çökeltideki altın ve gümüş dışındaki maddeler, Kal metoduyla alınır. Gümüş de nitrik ve sülfürik asit etkisiyle çözülerek geriye saf altın kalır.

Bileşikleri: Altın bileşiklerinde +1 ve +3 değerlikli hâlde bulunur. Bütün bileşiklerinden kolayca metalik hâle indirgenebilir.

Altının, AuCl, Au^S, AuCN gibi -t-1 değerlik-

li bileşikleri sulu çözeltilerde kararsız olup, +3 değere yükseltgenir veya metalik hâle indirgenir. Bununla beraber sodyum ve potasyum siyanür ile verdiği kompleks tuzlarının sulu çözeltileri hazırlanabilir ve endüstride özellikle kaplamacılıkta kullanılır.

Organik tuzları da bilinmekte olup kararsızdırlar.

Altının +3 değerlikli bileşikleri genellikle kararlıdır.
Altın cevheri.
AuCİ3 su, alkol ve eterde çözünür, fotoğrafçılıkta ve kaplamada kullanılır.

AuBtj alkol ve eterde çözünür. Bazı kimyasal analizlerde kullanılır.

Altın hidroksit, Au(OH)j, ışığa karşı hassas kahverengi bir tozdur. Suda çözünmez, hidroklo-rik asit ve diğer asitlerde çözünür. Yaldız yapımı ve kaplamacılıkta kullanılır.

Altının organik bileşikleri genellikle dialkil tuzlarıdır. Bu tuzlar R^AuK şeklindedir. Burada R organik molekül X ise halojen, kükürt, azot veya oksijendir.

Kullanılışı: Bugüne kadar yeryüzünden çıkarılan bütün altının yarıdan fazlası hükümetlerin ve merkez bankalannın elindedir. Gerek her ülkede kâğıt para emisyonunun güvencesi olarak, gerek milletlerarası bir ödeme aracı olarak eskiden beri büyük ehemmiyet taşıyan altın, metalle çalışan zanaatçıların gözünde de değerini korumaktadır. Kuyumculukta altının genellikle gümüşlü, pal-ladyumlu, bakırlı veya platinli alaşımları çok kullanılır.

Elektrik iletkenliği yüksek (bakırın yaklaşık %70’i oranında) olan ve kolayca kimyâsal tepkimelere girmeyen altın en çok elektrik ve elektronik sanayilerde bağlantıların,terminallerin, baskı devrelerinin, transistörlerin ve yazı iletken sistemlerin kaplanmasında kullanılır. Üstüne düşen kızılötesi ışınların yaklaşık yüzde 98’ini yansıtarak geri çevirebilen ince altın levhalar, uzay elbiselerinin başlığındaki göz deliklerinde zararlı ışınlardan korunmayı ve sun’î uyduların yüzeylerinde sıcaklığın denetlenebilmesini sağlar. Büyük büro binalarının pencerelerinde de gene ince levhalar hâlinde altın kullanılması, yalnız estetik açısından değil, bu yansıtıcı yüzeyin çevreyle ısı alışverişini büyük ölçüde azaltmasından kaynaklanır. Lal camlara parlak kırmızı rengini veren, camsı kütlenin içinde kolloidal halinde dağılmış olan çok az miktardaki altındır.

Alaşımları: Altının bâzı özelliklerini (kullanış gâyesine göre) değiştirmek için çeşitli alaşımları yapılır.

Altın-gümüş alaşımları: % 75 altın, % 25 gümüş alaşımı yeşil renkte olup mücevher yapımında kullanılır.

% 40 altın % 60 gümüş alaşımı beyaz renkte ve serttir.

Altın-nikel alaşımı: Mücevher yapımında kullanılan beyaz altının esasını teşkil eder. Bu alaşımda % 80 altın, % 16 nikel, % 3 çinko ve % 1 bakır kullanılır.

Altın-bakır alaşımı: Para basımında yaygın olarak kullanılır. Kolayca işlenebilir.

Altm-palladyum alaşımı: Kolayca işlenebilir. En fazla sertlik gösterenler % 60-65 palladyum ih-
‘li

tivâ edenlerdir. Düşük sıcaklıklardaki yüksek direnci sebebiyle potansiyometre yapımında kullanılır.

Altın ayarı: Altının kimyâdaki saflığı “yüzde” ile, mücevhercilikteki saflığı ise “karat” veya “ayar” terimleriyle ifâde edilir. Buna göre 24 ayar (veya karat) altm % 100 saf altmı, 22 ayar ise % 91, 6 saf altını ifâde etmektedir. 22 ayar altının % 8,4″ü diğer metaller ile tamamlanmıştır. Altına gümüşün ilâvesi yeşilimsi, nikel ve platinin ilâvesi beyaz, çinkonun ilâvesi sarı ve bakır ilâvesi de bakır miktarına göre sarıdan kırmızıya kadar değişen renkler kazandırır.

Altın işi: Altından yapılan heykel, kap, kacak, mücevher süsleme ve paraların hepsine verilen ad. Altm metallerin en yumuşağı ve en kolay biçimlendirilebilenidir. 10 gr altın dövülerek 11 m2’lik ince bir levha veya çekilerek 570 m uzunluğunda ince bir tel elde edilebilir. En rahat çalışılabilen metal olarak kalemle işlenerek, kakılarak, dövülerek, oyularak, kabartılarak, dökülerek varak hâline getirilip ahşap, metal, deri ve parşömen gibi başka eşyâları kaplamada da kullanılmıştır.

Altm standardı: Standart para biriminin, belirli bir ağırlıkta altm olarak kabûl edildiği veya para değerinin belli ağırlıkta altmın değerine denk tutulduğu para sistemi. Ülke içinde altın standardının benimsenmesi, milletlerarası seviyede de altm standardının uygulanması sonucunu getirir. Altın standardında ya altın sikkeler kânûnî olarak para dolaşımına girer veya kâğıt para, istendiğinde sabit bir fiyatla altına çevrilebilir.

Hiçbir ülkede altm standardı uygulanmasa da milletlerarası seviyede altın standardı sistemi yürürlükte kalabilir. Bu durumda, ya altının kendisi veya sabit fiyat üzerinden altma çevrilebilen bir para birimi milletlerarası ödeme aracı olarak kullanılır. Bu sistemde, ülkeler arasındaki döviz kurları sabittir. Döviz kurlan, altmm bir ülkeden ötekine taşınma maliyetini aşarak sabit altın paritesinin üzerine çıkar veya altma düşerse, kurlar resmi seviyeye dönünceye kadar, ülkeden ülkeye büyük miktarlarda altın sikke ve külçe giriş veya çıkışı gerçekleşir.

Altın standardı ilk defâ 1821’de İngiltere’de kondu. Birçok devre geçirdikten sonra 1937’ye gelindiğinde tam altın standardını sürdüren hiçbir ülke kaldı. İkinci Dünyâ Harbi sonrasında, döviz kurlarının ekseriya dolara veya altına göre ayarlandığı bir sisteme geçildi. 1958’de yeniden bir tür altın standardı sistemine dönüldü. Buna göre, önde gelen Avrupa ülkeleri milletlerarası ödemelerde kendi paralarının altına veya dolara serbestçe çevrilebilirliğini garanti ediyorlardı. Millî seviyede altın standardına dönüş ise hiç görülmedi.
Altm suyu: Kral suyu olarak da bilinir. Hacimce bir birim derişik nitrik asit ile üç birim derişik hidroklorik asitten oluşan karışımdan meydana gelir. Bu kanşım altını çözebildiğinden altın suyu adı verilmiştir.

Altm suyu veya kral soyu kimyâsal çözme işlemlerinde bâzı demir cevherlerini, fosfatlı ka-yaçları, curûflan, nikel-krom alaşımlarım, antimonu, selenyumu ve civa, arsenik, kurşun ve kobalt sülfürleri, çözünürlüğü az olan sülfürleri çözmek için kullanılır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*