Eskiden beri bir padişah ölünce tahta en büyük şehzade geçermiş. Bu kez bir değişiklik olmuş ve babamın yerine kardeşi Şehzade Mustafa tahta oturtulmuş. Annem, “Sevgili kocam Sultan Ahmed’in vasiyeti böyledir. Bu karara uymak zorundasınız.” derken bazı vezirler, “Ama bu haksızlıktır. Yeni hünkârımız Şehzade Osman olmalıydı.” diyorlardı. Bu duyduklarımı lalamla paylaşmak, bazı şeyleri sormak istiyordum ama o, “Siz böyle şeylerle kafanızı yormayın şehzadem. Anneniz Mahpeyker Sultan ne yaparsa iyi yapar. Ne söylerse doğrudur.” diyordu. Ben de, “Demek ki benim güzel annem böyle olmasını istemiş.” diye düşünüyor, sesimi çıkarmıyordum.“Baba nereye gidiyorsun böyle?” diye bağırdım arkasından. “Ya ben şimdi ne olacağım?…” Lalam, “Siz dualarınızı ondan eksik etmeyin. Babanız sesinizi duyacaktır.” dedi. Babamın ölümünden hemen sonra, sarayda gizli yapılan toplantılar, heyecanlı konuşmalar başladı. Sık sık bizim kaldığımız daireye gelenler bazen fısıldayarak konuşuyor bazen de bağırıp çağırıyorlardı. Neler oluyor böyle? Bu paşalarla vezirler anneme ne soruyorlar? Pekiyi annem niye böyle sinirli? Bütün bunları merak ediyordum ama kimse bana bir şey anlatmıyordu. Meğer o sıralarda babamdan sonra tahta kimin geçeceği tartışılıyormuş.çarpıntıları, kızarıp bozarmaları ve befiim keyifle attığım kahkahalarım.., Ne güzel günlerdi onlar. Sonra, babamın ölüm haberini aldığım -o sabah! Henüz beş yaşındaki ve ölümün ne olduğunu hiç bilmeyen bir çocuğun şaşkın bakışları. Lalarpjn o sabah odama gelip “‘Şehzadem, sultanlar sultanı babanız, dün gece hakkın rahmetine kayuştuj’ deyişi. Dilimin tutulması ye tek kelime edemeyişim. Sonra annemin çığlıklar atarak, saçını başım yolması.- Gözyaşları, ağıtlar ve benim bomboş,gözlerle olanları seyretmem… Çaresizliğim ve niye olduğunu bilemediğim korkularım, daha dün gibi aklımda. Babama ne olmuştu? Hakkın rahmetine kavuşmak ne demekti? Bu iyi bir şeyse eğer niye, böyle ağlayıp saçlarını yoluyordu herkes: Peki, babam şimdi neredeydi? Yoksa onu bir daha göremeyecek miydim? “Benim al yanaklı oğlum, gittikçe güçleniyorsun. Şu boya posa, şu pazılara bir bakın. Sen şehzadelerin en yakışıklısın” deyip beni okşamayacak mıydı babam? Kucağına oturup sakalıyla, oynamayacak mıydım bir daha? Sonra da göğsünde derin bir uykuya dalamayacak mıydım? Ben bunları düşünürken-ağlayıp dövünenler oradan oraya koşup duruyorlardı. Sonra dualar okunup büyük bir tören yapıldı. Babacığım bir sandukanın içinde omuzlar üzerinde götürülürken ben,,
Kırk gün sonra da bizi Topkapı Sarayı’na getirmişler. Benim çocukluğum orada geçti. Sarayda kucaktan kucağa dolaşıp sevilip okşanmalarım, annem Mahpeyker Kösem Sultan’ın sıcaklığı ve o mis gibi kokusu hiç unutulur mu? Ben de diğer çocuklar gibi yaramazlıklar yaptım. İstediğim şeyler yapılmayınca tepinip ağlıyor, bazı şeyleri kırıp döküyordum. Babam benim çok şımartıldığımdan yakınırken, annem sıkı sıkı sarılırdı bana ve “Benim oğlum çok akıllı. Elbet o da bir gün uslanmasını bilecek.” derdi. Sarayın bahçesinde koşup oynayacak kadar büyüdüğümde ise, bir yerlere saklanır, adamlarımızın yüreklerini ağızlarına getirirdim. “Şehzadem ne olur beni bekleyin. Size yetişemiyorum.”
© 2007 Eserin her hakkı anlaşmalı olarak Timaş Basım Tîcaret ve Sanayi Anonim Şrrketi’ne aittir. Kaynak gösterilerek almtı yapılabilir