ARAPLAR; Nûh aleyhisselâmın en büyük oğlu
Sâm’ın neslinden yâni Sânıi ırkına mensûb büyük
bir kavim. Arab, lügatte “güzel” demektir. Coğrafya
terimi olarak; Arabistan Yarımadasında doğup
büyüyen, oranın iklimi, havası, suyu ve gıdâsı ile yetişen
ve onların kanından olan kimselere verilen
addır. Araplar, beyaz ve buğday benizli olur.Araplar târihte; Hicaz, Yemen, Mısır, Kuzey
Afrika, Irak, Sûriye ve Filistin bölgelerinde yaşamış,
bir çok devletler ve medeniyetler kurmuşlardır.
Kendilerine, îmâna ve hak yola dâvet etmek
için Allahü teâlâ tarafından bir çok peygamber
gönderilmiştir.
Nûh aleyhisselâmın oğlu Sâm’ın neslinden
olan Araplar; Arab-ı Bâide, Arab-ı Âıibe, Arab-ı
Müsta’ıibe ve Arab-ı Müsta’cime olmak üzere
dört kısma ayrılır:
Arab-ı Bâide; Nûh aleyhisselâmdan sonra,
Arabistan Yarımadasında yerleşen, geçmiş peygamberlerin
zamanlarında kendileri ve nesilleri
ortadan kalkmış Arablardır. Ad, Semûd ve Amâlika
kavimleri bunlardandır.
Arab-ı Âribe; Bâide Araplarından sonra Yemen’de
yerleşen Kahtan evlatlarına denilmiştir. İsmâil
aleyhisselâmın Kahtanoğulları neslinden olan
Cürhümlülerden kız alıp, bütün evlâdı, ana tarafından
Kahtan neslinden olduğu için, bâzı târihçiler
bütün Araplar Kahtan neslindendir demişlerdir.
Aslında Arab-ı Bâide denilen birinci kısım
Araplardan başka bütün Arap kabileleri iki kısım
olup, birinci kısım Kahtan’m, ikinci kısım ise İsmâil
aleyhisselâmın neslindendir. Kahtan’ın neslinden
Seba, Himyer, Evs ve Hazreç kabileleri gelmiştir.
Arab-ı Müsta’ribe; İsmâil aleyhisselâmın on
iki evlâdının Arab-ı âribe ile karışmasından meydana
gelen kabîlediı*. İsmâil aleyhisselâmın oğullarının
her birisi bir kabilenin atasıdır. Kayzâr en
meşhûru olup, Peygamber efendimizin büyük atasıdır.
Kayzâr’dan sonra gelen kabîleler, Mezopotamya’ya
ve Hire taraflarına yayılmıştı. Âsurluların
zulüm ve işkenceleri yüzünden Kayzâroğullarından
ve Resûl-i ekremin yirminci dedesi Adnân’ın
oğlu Meâd, Mekke civâpna yerleşti. Bunun torunu
olan Mudâj* ve Rebîâ’dan gelen kabîleler bölgede
çok meşhûr oldu.
Rebîaoğulları kabilesinden meydana gelen bir
çok büyük kabîle Irak taraflarına yerleşti. Benî
Hanîfe, Benî Zelil, Benî Esed, Benî Kâhil, Benî Sâleb
ve Benî Abdilkays tâifeleri, Rebîaoğulları kabilelerinin
meşhurlarıdır.
Mekke, Medîne ve Hicaz bölgesinde yerleşmiş
olan Araplar ise, Mudâroğulları kabîlesindendi. Çoğu
Mekke’de otururdu. Arabın en fasihleri olduklarından,
bütün Arap kabilelerinin en üstünü sayılırlardı.
Mudâroğullarından birçok kabîle meydana
gelmiştir. En meşhûru Benî Kays Geylân kabilesi idi.
Bu kabileden de; Benî Hilâl, Benî Bâhile, Gatafan,
Benî Abs, Benî Fezâre, Benî Zibyân, Benî Selîm ve
Hevâzin kabileleri meydana geldi. Hevâzin kabilesi,
Benî Kays’m en büyük kabîlelerindendir.
Çeşm bin Benî Bekr. Sakîf, Nasr bin Muâviye,
Ed bin Tanca bin İlyâs kabileleri de Hevâzin kabilesinden
meydana gelmiştir. Ed bin Tanca kabîleşinden de en meşhûrları; Benî Temim ve Benî
Hanzala bin Mâlik olmak üzere ondan fazla kabile
meydana geldi.
Benî Huzeyl kabîlesi, Müdrike bin îlyâs bin
Mudâr’ın oğlu olan Huzeyl’in neslinden gelen kabiledir.
Bu kabileden de Benî Sa’d adında bir kabile
hâsıl oldu. Benî Esed bin Huzeyme bin Müdrike
ve Benî Kinâne bin Huzeyme bin Müdrike kabilelerinden
de bir çok kabileler ortaya çıktı. Bu kabilelerin
hepsine Kinânî denirdi. Meşhûrları; Beni
Medlec, Benî Gıfar, Benî Melkan ve Dâyil tâifeleriyle,
Peygamber efendimizin soyundan gelmiş
olduğu Nadr bin Kinâne kabîlesi idi. Nadr’ın lakabı
Kureyş olduğundan daha sonraları bunun neslinden
olan bütün kabîle ve tâifelere Kureyş, Kureyşî
ve Kureşî denilmiştir. Kureyş kabîlesi de; Hâşimî,
Emevî, Nevfel, Abdüddâr, Esed, Teym, Mahzûm,
Adiy, Cumah ve Sehm adında on kola ayrılmıştı.
Peygamber efendimiz Kureyş kabilesinin
Hâşimoğulları stilâlesindendi. Peygamber efendimizin
nesli de kızı Fâtımâ’mn oğullan Haşan ve
Hüseyin’den (radıyallahü ahnümâ) çoğalarak bugüne
kadar devâm etmiştir. Haşan’ın (radıyallahü
anh) evlâdına Şerif; Hüseyin’in (radıyallahü anh)
evlâdına Seyyid denir.
Arab-ı Müsta’cime; Arapların İslâm dîninin
doğmasından sonra, bu dîni yaymak ve Allahü teâlânın
ismini yüceltmek için dünyânın diğer memleketlerine
giderek başka milletlere karışmasından
meydana gelen Araplardır. Peygamber efendimizin
vefâtından sonra, Eshâb-ı kirâmın hepsi, sonra
da evlâdı, İslâm dîninin verdiği gayretle doğuda
Hindistan ve Çin’e, batıda Atlas Okyanusu ve
İspanya’ya, Afrika’da Büyük Sahrâ ve Sudan çöllerine,
kuzeyden Sûriye, Irak, Kıbrıs, İstanbul ve
Hazar denizine kadar yayıldılar.
Târihte bir çok devletler ve medeniyetler kurmuş
olan Arap kavmine zaman zaman kendilerini hak yola
ve kurtuluşa dâvet eden peygamberler gönderilmiştir.
Bu peygamberlerin dâvetine uymayan Arab
kabileleri, Allahü teâlâ tarafından çeşitli şekillerde
helâk edilmişlerdir. Arabların İslâmiyetten önceki
devrine Câhiliyye devri denir. Bu devir, kötülüklerin
en çok olduğu, eşi emsâli görülmemiş suçlar,
kötü fiillerin işlendiği kara bir zamandır.
Nesep, soy ilmi Araplar arasında çok önemli
olup, her Arap kendi aslına ve nesline çok önem
verirdi. Sülâlesini kuşaktan kuşağa, hal tercümeleri
ile ezberletip, çocuk ve torunlarına öğretirlerdi.
Araplar arasında cömertlik üstün bir vasıf olarak
kabûl edilirdi. Hac mevsiminde Mekke’ye gelen
misâfirlerin ağırlanması ile Kâbe hizmetlerine
çok önem verilirdi.
Bugün Arabistan Yarımadasında Arap soyundan
kimse kalmamıştır. Mekke ve Medine’de oturanlar,
dışarıdan gelip yerleşenlerin neslidir.
ARAPLAR
31
Eki