wiki

AZÎZ MAHMÛD HÜDÂÎ

AZÎZ MAHMÛD HÜDÂÎ; Osmanlı Devleti,
zamânında Anadolu’da yetişen evliyânm büyüklerinden.
İsmi; Mahmûd, babasının ismi Fadlullah’tır.
1541 (H. 948) senesinde Şereflikoçhisar’da
doğdu. 1628 (H. 1038) senesinde İstanbul’da vefât
etti. Kabri Üsküdar’dadır.Çok zekî olup, bir defâ okuduğunu zihninde tutan,
tekrar kitaba bakma ihtiyâcı hissetmeyen Aziz
Mahmûd Hüdâî ilk tahsiline Sivrihisar’da başladı.
İlmini ilerletmek için İstanbul’a geldi. Genç yaşta
tefsir, hadis, fıkıh ve zamânınm fen ilimlerinde
büyük âlim oldu. Hocası Nâzırzâde Ramazân Efendi
onu, yanma yardımcı aldı. Aziz Mahmûd Hüdâî
bir taraftan hocasına yardım ederken, bir yandan
da Halvetiyye yolu ileri gelenlerinden Muslihiddîn
Efendinin sohbetlerine devâm ederek, tasavvuf
yolunda ince bilgilerin sâhibi oldu. Bu arada hocası
Ramazân Efendi, Edirne Sultan Selim Medresesine
tâyin edilince, Aziz Mahmûd Hüdâî de hocasıyla
birlikte Edirne’ye oradan da Mısır ve Şam’a
gittiler. Azîz Mahmûd Hüdâî, Mısır’daki Halveti
yolu büyüklerinden Kerîmüddîn hazretlerinden
ders alarak tasavvuf yolunda ilerledi.
Otuz üç yaşındayken hocası ile birlikte Bursa’ya
geldi. Üç sene Ferhadiye Medresesinde müderrislik
yaptıktan sonra, hocasının vefâtı üzerine
Bursa kâdısı oldu. Bu vazifedeyken bir gece gördüğü
korkunç rüyânın verdiği dehşet ve üzüntü
içinde olduğu günlerde bir hanım dâvâ getirdi.
Bu dâvâdan sonra tamâmen tasavvufa yöneldi ve
Üftâde hazretlerine gidip talebe olmak istedi. Üftâde
hazretleri onun makâm, şöhret, mâl ve mülk
sâhibi olduğunu ileri sürerek yokluk kapısında
sabredemeyeceğini söyledi. Azîz Mahmûd Hüdâî,
her şeyden vazgeçtiğini, ne emrederse yapacağını
ağlayarak arz etti. Üftâde hazretleri kâdılığı
bırakmasını ve sırmalı kaftanıyla Bursa sokaklarında
ciğer satmasını istedi. Azîz Mahmûd Hüdâî
kâdılığı bırakıp, halkın kınamalarına aldırış
etmeyerek Bursa sokaklarında ciğer sattı. Böylece
Üftâde hazretleri onu talebeliğe kabûl etti.
Üftâde hazretlerinin hizmet ve sohbetinde bulunan
Azîz Mahmûd Hüdâî üç sene gibi kısa zamanda
birçok talebenin senelerce ulaşamadığı yüksek
tasavvufî derecelere ulaştı. Hocası ona icâzet
verdi ve çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’a İslâmiyetin
emir ve yasaklarını anlatmakla vazifeli
olarak gönderdi. Ailesiyle birlikte Sivrihisar’a giden
Azîz Mahmûd Hüdâî, orada altı ay kaldıktan sonra,
tekrar Bursa’ya döndü ve hocasının hizmetine devâm
etti. O sene hocası Üftâde hazretleri vefât etti.
Hocasının vefâtmdan sonra mânevî bir işâretle
Trakya’ya gitti. Bir müddet sonra Şeyhülislâm
Hoca Sâdeddîn Efendi vâsıtasıyla İstanbul’a geldi.
Küçük Ayasofya Câmii Dergâhında hocalığa başladı.
Bu arada Fâtih Câmiinde talebelere tefsir, hadis
ve fıkıh dersi verdi. Burada; ilim ve devlet
adamlarına kadar uzanan geniş bir muhiti oldu.
Bu arada Üsküdar’da şimdiki türbesinin bulunduğu
yeri satın alarak dergâhını inşâ ettirdi ve oraya
yerleşti. İnsanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını
anlatıp talebe yetiştirmekle meşgûl oldu.
İlim tâlipleri, hasta kalplerine şifâ olan sohbetleriyle
yüksek derecelere kavuştular. Dergâh en fakirinden
en üst kademedeki devlet adamlarına kadar her tabakadan
insanlarla dolup taştı. Devrin pâdişâhları
ona çok hürmet ve iltifât gösterdiler. Sultan Üçüncü
Murâd Han, Birinci Ahmed Han, İkinci Osman
Han ve Dördüncü Murâd Han onun nasihatlerinden
istifâde ettiler. Dördüncü Murâd Hana saltanat kılıcını
o kuşattı. O sırada İranlılarla yapılan Tebriz
Seferine Ferhâd Paşa ile katıldı. Üsküdâr İskelesindeki
Mihrimâh Sultan Câmiinde ve Sultan Ahmed Câmiinde belli günlerde vâz vererek insanlara
İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlattı.
Azîz Mahmûd Hüdâî bir gün Sultan Ahmed
Han ile sohbetteyken, Pâdişâh: “Efendim acabâ
zât-ı âlinizin bizlere bir vâdiniz ve müjdeniz yok
mudur?” diye sorunca, Mahmûd Hüdâî hazretleri
ellerini kaldırarak “Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim
yolumuza katılan, bizi sevenler ve ömründe bir
kere türbemize gelip rûhumuza Fâtihâ okuyanlar
bizimdir. Bize talebe olanlar denizde boğulmasınlar.
Ömrünün sonlarında fakirlik görmesinler,
îmânlarını kurtararak gitsinler ve öleceklerini bilip
haber versinler.” diye duâ etti.
Sultan Ahmed Câmiinin temeline ilk kazmayı
Azîz Mahmûd Hüdâî vurdu. Sultan Ahmed Câmiinin
açılışını yaptı ve ilk Cumâ hutbesini okudu.
Azîz Mahmûd Hüdâî hazretleri devrinde şiirleri ile
de tanınmış bu yönde de hizmet etmiş ve insanların
yetişmesi için çalışmıştır. Devrinde tekke edebiyâtının
önde gelen temsilcisidir. Dîvân’mda, tevhid,
nât ve münâcâtlann yanında İlâhileri de mühim yer
tutar. Arûz vezni ile şiirler yazan Hüdâî’nin dili
açık ve sanat kâbiliyeti pek fazladır.
Altısı kız olmak üzere on bir çocuğu oldu.
Neslinin kızlarından devâm ettiği rivâyet edilir.
İlim, fazîlet ve güzel ahlâk sâhibi olan Azîz
Mahmûd Hüdâî hazretlerinin pekçok kerametleri
görüldü. Vefâtından önce talebeleriyle ve tanıdıklarıyla
helâllaştı, vasiyetini yaptı. 1628 senesinde son
nefesinde kelime-i şehâdet getirerek rûhunu teslim
etti. Üsküdar’daki dergâhının ve câmiinin bitişiğindeki
türbesine defnedildi. Âşıkları onu ziyâret etmekte,
feyz ve bereketlerinden faydalanmaktadırlar.
Eserleri:
Azîz Mahmûd Hüdâî’nin yazmış olduğu eserlerinden
bâzıları şunlardır:1) Nefâis-ül-Mecâiis, 2) Tecelliyât, 3) Dîvân-
ı İlâhiyyât, 4) Vâkıât, 5) Tezâkir-i Hüdâî, 6)
Ahvâl-ün-Nebiyyil-Muhtâr Aleyhi Salevâtullah-
il-Melik-il-Cebbâr, 7) Hâşiye-i Kûhistânî
fi Şerh-i Fıkh-ı Gîdânî, 8) Tarîkat-ı Muhammediyye,
9) Mensur Mevlid-i Nebî.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir