wiki

BEDİRDEN EVVEL

M üslüm anlara karşı gayz ve husum etlerini gösterm ekten
geri kalm ıyan Kureyşliler, H azreti Resul-i Ekrem ’den k u rtu lm
ak için bu fırsattan istifade ile onu öldürtm ek istem işler ve
A bdullah ibni Ubey’e şu m ektubu gönderm işlerdir: Siz Muhammed’i
himaye ediyorsunuz, onu öldürmez yahut yurdunuzdan
koğmazsanız biz size karşı yürüyeceğiz ve karılarınızı ellerinizden
alacağız. Size karşı harb açmağa ve sizleri def ve tenkil
etmeğe and içiyoruz.»
Yapılan tertipten haberdar olan Resul-i Ekrem, İbni Ubey
ile konuşarak onu ikaz etm iş ve böyle bir cinayeti irtikâp etmemesi
tavsiyesinde bulunm uştur.
K endilerini tehdit eden tehlikeyi anlıyan m üm inler nöbet
bekliyorlardı. Hazır ol vaziyetinde duruyorlar ve geceleri dahi
silâhlı bulunuyorlardı. H azreti M uhammed geceyi ekseriyetle
uyanık geçiriyor ve uyuyarak istirahat etm ek istediği zaman
Suffe ehlinden bazıları kapısında nöbet tutuyordu.
M üslüm anların adedi bir düziye artm akta olduğu cihetle,
Resul-i Ekrem içerde em niyet ve asayişi kolaylıkla koruyabiliyordu.
Kendisini en çok endişeye düşüren şey, dışardan gelen
tehlike idi. Medine arazisinin taarruzdan m asun olduğunu ilân
etm işti. Beldenin reisi olmak haysiyetile, dışardan gelecek her
tü rlü taarruzlara karşı gerekli tedbirleri alm ak vazifesi ona
düşüyordu. Sadece K ureyşliler — hususiyle bazı bedevi yahut
Y ahudi kabilelerini, para vererek, kendilerine yardım cı ala­
bildikleri tak d ird e — bir tecavüz yapabilecek kuvvette idiler.
M ekkelilerin ticaretle m eşgul olduklarını, daha evvel, görm
üştük. Güz mevsiminde M ekke kervanları Yemen’e, ilkbaharda
da Suriye’ye giderlerdi. Bazı eşya ve bilhassa M ekke’­
den, Taif’den ve Yemen’den gelen deriler Suriye’de ve İran ’­
da pek ziyade beğeniliyordu. M ekkeliler, bu m allara m ukabil
altın, ipek ve sair süs eşyası alıyorlardı. Bu kervanların bazı­
sı iki bin deveden m ürekkepti ve elli bin dinar kıym etinde yük
taşırlardı. M ekke’nin yıllık ihracatı 250.000 dinar tahm in olunmuştu.
Bu ticaret, % 40 – 50 raddesinde bir kâr tem in ediyordu.
Bu cihetle K ureyşlilerin kervanlarını her tü rlü taarruzdan korum
ağa verdikleri ehem m iyeti anlam ak kolaydı. M ekke’nin
ileri gelenlerinden bir veya iki kişinin idaresi altına verilen
bu kervanlara, bedevilerin taarruzlarını önlemek için, bir kaç
yüz cengâver refakat ederdi. K ervanlar, sıcaktan korunm ak
için, gündüzleri istirahat ederler, geceleri giderlerdi. Biribiri
ardınca yürüyen develer bir kaç kilom etrelik uzunlukta b ir
yer işgal ederlerdi. Bedeviler bunlara, karanlık içinde, apansız
taarruz ederek büyük bir karışıklık çıkarırlar ve götürebilecekleri
eşyayı iğtinam için bu karışıklıktan faydalanırlardı.
İşte bu hâdiseleri önlemek m aksadıyladır ki, K ureyşliler,
kervanlarının geçtiği yerlerde oturan kabilelerle iyi m uaşeret
üzere yaşarlardı.
H azreti M uhammed, K ureyşliler tarafından vukuu m uhtem
el bir tecavüze karşı aşağıdaki plânı tertip etm işti:
1 — Civarda yaşıyan kabilerle dost olmak ve onları kendi
tarafına çekmek.
2 — Düşm anın hareketlerini gözetlemek ve niyetlerini anlam
ağa çalışmak.
3 — İcabı halinde, can alacak noktasını teşkil eden ticaretini
tehdit etm ek suretile, düşm anı harb tasavvurlarından
vazgeçirmek.
M eşru m üdafaa m akam ında, Resul-i Ekrem tarafından,
alınan tedbirler bunlardı. B unları ihm al etseydi devlet reisi
sıfatile vazifesini yapm am ış olacaktı. Bununla beraber, İslâm
dinine karşı aleyhte bir takım fikirlerle dolu olan m üellifler,
Resul-i Ekrem ’i, harbi hazırlam ış ve onun başlıca fail ve mü-
rettibi olmuş bulunm akla itham etm ekten geri kalm am ışlardır.
Hâdiseler, bakalım, bu itham ı haklı gösteriyorlar mı?
Ansızın şiddetli bir hücum a m aruz kalm am ak için, Hazretti
Muhammed, kervanların geçtikleri yolları gözetlemek üzere,
m untazam surette, m üfrezeler gönderiyor ve bir kabile ile
bir andlaşm a yapm ak bahis m evzuu olunca, bunu bizzat yapı­
yordu. 622 senesi A ralık ayının başlangıcında, yâni M edine’ye
gelişinden bir m üddet sonra amcası Ham za’yı, otuz kadar Muhacirle
birlikte, Suriye’den, Ebû Cehil’in idaresi altında, avdet
eden ve 300 cengâver tarafından m uhafaza olunan kervanın,
sahil boyunca giden âdi yolu takip edip etm ediğini anlam ak
üzere gönderdi. Hamza kervanın, iki tarafın da m üttefiki olan
Beni Cuheyne kabilesinin arazisinden geçerek, cenuba doğru
gitm ekte olduğunu gördü.
Y ukarıda kendilerinden bahsettiğim iz m üellifler, M üslü­
m anların tecavüz niyetini beslediklerini, fakat hâdisenin, Beni
C uheyne kabilesi şeyhinin m üdahalesile bertaraf edildiğini
iddia ederler…
Mekkeli, m ükem m el surette silâhlanm ış üç yüz cengâvere
otuz kişi ile taarruz etmek, peşin olarak m uvaffakiyetsizliğe
mahkûm , çok cüretkârane bir hareket olurdu. Eğer yalnız
yağma bahis m evzu olsaydı, bu hareket K ureyşlileri Medine’ye
taarruz için tah rik etm ekten başka bir şeye yaram azdı.
Halbuki, zaman, günden güne çoğalan M üslüm anların lehine
çalışm akta olduğu cihetle, harb em elleri besleseler bile,
M üslüm anların ahvali tâcil etm elerinde hiç bir faydaları
yoktu.
Bir ay sonra, 623 ocak ayında, Hazreti M uhamm ed’in amca
zâdesi Ebû Ubeyde’nin kum andasındaki diğer bir müfreze,
Ebû Süfyan’m idaresi ve iki yüz silâhşörün himayesi altında
şim âle doğru giden kervanın tarassuduna m em ur edilmişti.
H azreti M uhamm ed tarafından gönderilen öncüler, Kureyşlileri
Ragıb kuyuları civarında develerini suvarm ak üzere iken
görm üşlerdi. K ureyşliler, M üslüm anları görür görmez, uzaklaştırm
ak m aksadıyla, üzerlerine bir kaç ok attılar; Müslü-
smanlar da ayni suretle bir kaç ok atarak çekilip gittiler. Aralarında
hiç bir çarpışm a olmadı. Yalnız Mekke ahalisinden
■olup, İslâm dinini gizlice kabul etm iş ve kervan adam ları arasına
karışm ış bulunan iki kişi, bu fırsattan istifade ile dindaş­
ları yanm a kaçm ışlardır.
Bir kaç hafta sonra, henüz genç olan Sa’d ibni Ebi Vakkas,
yirm i kadar m uhaciri m aiyetine alarak, keşfe çıkmıştı.
Beş gün yürüdükten sonra, Suriye’den dönen b ir kervanın
geçmiş olduğunu haber aldı ve Resuli- Ekrem ’e haber verm ek
üzere M edine’ye avdet etti.
H er m üfrezenin şevkinde, Hazreti M uhammed, müfreze
kum andanlığını uhdesine alan kim senin mızrağı ucuna, vazifesinin
alâm eti olmak üzere, kendi elile beyaz bir kum aş bağ­
lam akta idi (*).
Bu senenin ilk ve sonbahar mevsimlerinde, H azreti M uham
m ed, yanm a ashabından bir kaçını alarak, Medine ile Mekke
arasındaki yerlerde oturan m uhtelif kabilelerle görüşmek
üzere üç defa M edine’den dışarı çıkmıştı. Bu seferlerin birincisi
haziran ayında, Resul-i Ekrem ’in annesi Âm ine’nin gömü­
lü olduğu Al-Abva cihetine yapılmıştı. Al-Abva, Medine topraklarının
m üntehasm da olup, Beni Muzeyne kabilesinin işgali
altında bulunuyordu. O radan çok uzak olmıyan bir yerde le
Beni Zemme kabilesi yaşıyordu. Resul-i Ekrem, Beni Zemme’-
ler yanında bir kaç gün kalıp onlarla bir andlaşm a yapm ıştır.
Bu andlaşm a şu suretle yazılmıştı: «Muhammed Resulüllah’m
[*] îslâmdan evvel her kabilenin kendine mahsus bir Liva yahut Raya’sı
(bayrağı) vardı. M uhacirin beyaz bayrağı kabul ettiler. Bu bayrak bir
m üddet Resul-i Ekrem’in de hususî bayrağı olmuştur. Hazreti Peygamber, daha
sonra siyah bayrağı (Ukab) kabul eylemiştir. Bazı müellifler, 624 senesi
Ocak ayında vuku bulmuş olan Bedr gazasında bu bayrağı açtığını söyledikleri
halde, bir takımları bunu, ilk defa olarak, beş sene sonra, yâni Hayber
muharebesinde kullandığını beyan etmektedirler.
Beni Zemme’ye nâmesi: Beni Zemme’nin malı ve canı her türlü
taarruzdan masun olacaktır. Bir tecavüze maruz kalırlarsa.,
Hak dinine tecavüz etmedikleri müddetçe, himâyemize nâil
olacaklardır. Peygamber kendilerinden yardım isteğinde bulunursa
yardıma geleceklerdir.»
Bu ilk seferde H azreti M uham m ed’in m aiyetinde altm ış
kadar M uhacir vardı. Temmuz ayında, m aiyetinde iki yüz sahabe
olduğu halde, M edine’den tek rar çıktı. Ensardan bir çok
kişi ile henüz ihtida etmiş bir takım M edineliler bir sefere, ilk
defa olarak, iştirâk ediyorlardı. Resul-i Ekrem ’in burada takibettiği
gaye, yeni dinin Medine ahalisi arasında sü r’atle ve
m ütem adiyen terakki ettiğini kendilerine göstermek suretile
kabileler üzerinde İslâm lehine tesir yapm aktı.
Hazreti M uhamm ed’in, başında en büyük hasım larm dan
biri olan Umeyye ibni Halef’in bulunduğu ve 2500 deveden
m ürekkep olan bir kervanı vurm ak m aksadile gazaya çıktığı­
nı, fakat Um eyye’nin tedbiriyle tecavüzün önlendiğini söyliyenler
olm uştur. H azreti Resul-i Ekrem ’in m aksadı m adem ki„
bu idi, ne için kendisini yalnız M edine şehrinde him aye ve
m üdafaa etmeği taahhüt eylemiş olan Ensarı yanına alm ıştı?
Biraz sonra göreceğiz ki, H azreti M uhammed, Bedr gazası esnasında,
Ensar ile görüşüp m em leketlerinin sınırı dışında vukua
gelecek bir m uharebeye iştirak edip etm iyeceklerini sormuştu.
Eğer bu şartlar içinde m uharebeye karar verm iş olsalardı
bu istimzaç (danışma) faydasız olmuş olmıyacak mıydı?
Hazreti M uhamm ed’in avdetinden hemen bir kaç gün sonra,
Mekke eşrafından Kurz ibni Câbir namında biri, M edine
şehri civarına kadar sokularak, otlaklara yayılmış olan bir çok
develeri ve diğer bir çok hayvanları alıp götürm üştür.
Ekim ayında, Resul-i Ekrem, başka bir sefer tertip etti.
Ashabından iki yüz kadar kişi ile M edine’den hareket etti. Fakat
kafilede yalnız otuz deve vardı ve sahabeler bunlara ancak
nöbetle binerlerdi. İşte bu suretledir ki, Yenbu yolu üzerinde
ve M edine’den dokuz günlük mesafede bulunan U hayre
m evkiine vasıl olmuşlardır.
Bu gazvenin de, diğerleri gibi, Ebû Süfyan’ın Suriye’ye
götürdüğü zengin bir kervanı vurm ak m aksadile tertip edilm
işe benzediğini iddia eden m üellifler olmuştur. Fakat Resul-i
Ekrem oraya varıncaya kadar kervan uzaklaşmış, Müslüm
anlar gelm eden bir kaç gün evvel U hayre’den geçmiş bulunuyordu.
Yâni, H azreti M uhammed ne vakit bir kervanı
vurm ağa hazırlansa, yola çok geç gelir ve elde etm ek istediği
ganim etin elden gittiğini görürdü. Fakat, bereket versin, bu
gazvede elde ettiği şeyler kervanın naklettiği postlar, günlük,
zam k (gomme arabique) ve baharat gibi şeylerden daha kıym
etli idi: Beni Müdliç ile aktettiği muahede. Bu muahede Beni
Zemme ile yaptığı andlaşm anm ayni idi.
H azreti M uhammed, her gazveye çıkışında bir alem dar
(bayrak taşıyan kimse) intihab ve M edine’de idare işlerini gö­
recek h”; m urahhas tayin ederdi. Resul-i Ekrem ’in alem darları,
biribiri ardınca Hamza, Sa’d ve Ali olm uşlardır. M urahhaslarına
gelince, ilk ikisini, uzun zam anlardan beri, M edine’­
de biribirine üstünlük dâvâsında bulunan Beni Hazreç ile Beni
Evs kabileleri arasından intihab etm iş idi. İşte bu suretledir
ki Sa’d ibni Ubade ve, ondan sonra Sa’d ibni Muaz, bir
m üddet için, Hazreti M uhamm ed nam ına icrayı hüküm et eylem
işlerdir.
İktidarı daima semiyye (klan) reislerinin bir imtiyazı addede
gelen Arab kavmine, İslâm m dem okratik bir teokrasi
olup, sınıf imtiyazı tanım adığını göstermek üzere, Hazreti M uhammed,
üçüncü defa gazveye giderken yerine, Taif seferinde
yanında bulunm uş olan, azad edilmiş kölesi Zeyd ibni Hâ-
ris’i bırakm ıştı.
M ekke’den, sahil yolile Suriye’ye giden kervanların geç­
tikleri yerlerde oturan m uhtelif kabilelerle aktettiği dostluk
andlaşm aları sayesinde, H azreti M uhammed m evkiini tahkim
etm iş idi. Bu suretle K ureyşliler tarafından anî bir baskına
uğram ak tehlikesine daha az m aruz bulunuyordu. Faaliyeti sahasını
daha çok genişletm ek ve daha uzaklardaki kabilelerle
m ünasebette bulunm ak istedi. Evvelce olduğu gibi, Kureyşli-
lerin bu havalideki hareketlerini gözetlemek ve tasavvurları­
nın tahakkukuna yardım ı dokunabilecek m alûm atı toplam ak
vazifesiyle m ükellef m üfrezeler göndermeğe k arar verdi. K asım
ve A ralık aylarını, M uhacirlerden on iki kişi ile birlikte
keşfe gönderdiği A bdullah ibni Cahş’ın getireceği m alûm atı
bekliyerek, M edine’de geçirdi. İbni Cahş’a, M edine’den hareket
ederken bir m ektup verm iş ve onu ancak M edine’den
iki gün uzakta bulunan bir mevkie varınca açmasını tenbih etmişti.
Em ir ve işaret olunan m ahalle varınca A bdullah ibni
Cahş m ektubu açıp arkadaşlarına okudu. M ektupta, M ekke ile
Taif arasındaki yolun ortasında ve Yemen’e giden kervanların
güzergâhı üzerinde bulunan N ahle’ye gidip K ureyşlilerin
hareketlerini tarassut etm eleri ve niyetleri hakkında m alûm at
toplam aları tavsiye olunuyordu.
Haberler, çölde kervanların takibettikleri yolu takiben
yayıldıkları cihetle, keşif m aksadiyla gönderilen öncülerin bu
yol üzerinde bir yere ve tercihan kervanın konakladığı ve devecilerin
yerlilerle konuştukları bir vahaya konm akta faydaları
vardı. İşte H azreti M uham m ed’in N ahle’yi A bdullah için
menzil intihab etmesi bu sebeplere mebni idi.
Bu hâdise, Recep ayında yani Um re’nin (küçük hac) ifâ­
sı hengâm m da vukua geliyordu. Receb, kan dökmek şiddetle
haram olan m ukaddes aylardan biri idi. Yolda, A bdullah’ın
m aiyetindeki M uhacirlerden ikisi, Sa’d ile Utbe, uzaklaşmış
olan develerini aram ak üzere kafileden ayrılarak, sonra arkadaşlarına
iltihak edemediler, K ureyşlilerin eline düştüler ve
esir olarak M ekke’ye götürüldüler.
N ahle’ye vasıl olunca, M üslüm anlar uzaktan gelm ekte olan
bir kervan gördüler. Ne yolda hareket ettiğini takip ve tarassut
için, kum tepelerinin arkasına saklandılar. Biraz sonra
kervan gelip kondu. Develeri istirahat ettirm ek için, yüklerini
indirdiler, devecilerle kervandaki diğer adam lar da azıklarını
hazırlam ağa koyuldular.
K endilerine o kadar fena m uam ele eden, garez ve husum
etle takip eyliyen, bırakm ağa m ecbur oldukları m alları alan,
yurdlarına dönm ekten ve orada ibadetlerini serbestçe yapm aktan
m eneden bu adam ları görünce A bdullah ile arkadaşları
kalblerinin ta derinliklerinde bir kin ve nefret hissi duydular.
«Üzerlerine hücum edelim mi?» dediler, «Fakat bu, Hazreti
Resul-i Ekrem’in emirlerini ayak altına almak demek olmaz
mı? Ama bize yaptıkları fenalıklardan öç almak için böyle gü­
zel bir fırsatı nasıl kaçırabiliriz?» Bu suretle m ünakaşa etm ekteler
iken, içlerinden biri, nefsini yenem iyerek, yayını aldı,
K ureyşlilere doğru ilerledi ve onlara bir ok attı. Ok Am r ibni
El H adrem i’ye isabet ederek derhal ölümüne sebep oldu. Bunu
um um î bir çarpışma takib etti. M üslüm anlar Osman ibni Abdullah
ibni M uğire ile El-Hakem ibni K eysan’ı esir ettiler ve
külliyetli m iktarda m al ele geçirdiler.
M edine’ye avdet edince Abdullah bin Cahş Resul-i Ekrem
’e giderek N ahle’de geçen ahvali izah etti. H azreti Muhammed
ganim etleri kabul etmedi ve A bdullah’a: «Sen benim verdiğim
talimata riayet etmedin ve Receb ayında kan dökmeği
haram kılan mukaddes mütareke kanununu ihlâl ettin» diyerek,
onu kovdu.
A bdullah derin bir utanç duydu.
Suç işlemiş olduğuna ve hareketinin ayıplanm ağa şayan
bulunduğuna hiç şüphe yoktur. Fakat, zabt ve idaresi her vakit
kabil olmıyan beşerî tabiat hesaba k atılır ve hattâ din serbestisini
tem in yolunda yapılan m uharebeleri yalnız m azur
görmekle kalm ıyarak onları tecviz eden ve alkışlıyan bugünkü
telâkki nazarı itibare alınırsa, A bdullah’ın hareketinde bazı
hafifletici sebepler bulm aktan kendim izi alamayız.
İşte Resul-i Ekrem, kendisine vahiy olunan aşağıdaki âyetle
bunu yapm ıştır :
«Sana harâm olan o ayı, ondaki muhârebeyi sorarlar. De
ki, “O ayda muhârebe etmek büyük (günah) tır; (insanları)
Allah yolundan men’ etmek, O’nu inkâr etmek, (ziyaretçilerin)
Mescid-i Harâm’a girmelerine mâni’ olmak, onun halkını
oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük (günah) tır.
Fitne katilden de beterdir. Kâfirler, güçleri yetse, sizi dîniniz­
den döndürünceye kadar sizinle savaşmalarında devâm edeceklerdir.
İçinizden kim dîninden döner de kâfir olarak ölürse
o gibilerin yaptığı iyi işler dünyâda da, âhirette de boşa
gitmiştir. Onlar o ateşin (Cehennemin) arkadaşlarıdır. Onlar
orada (bir daha çıkmamak üzere) ebedî kalıcıdırlar.
«Muhakkak ki, iman edenler, bir de Allah yolunda hicret
edip savaşanlar, işte onlar Allahın rahmetini umarlar. Allah
(mü’minleri) hakkıyla yarlığayıcı, (onları) cidden esirgeyicidir.»
(1) (Bakara sûresi, 217 – 218)
Nahle’de katledilen Am r ibni El-Hadremi, Osman ibni
Abdullah ibni El-Muğire ve El-Hakem ibni Keysan gibi, Ku-
[1] Bunlar, garb müelliflerinin İslâm dinini, insanları harbe sevk ve
teşvik etmekle itham hususunda ileri sürdükleri âyetlerdir. Fakat onlar ne :
•Size harb açanlarla Allah yolunda döğüşün (müdafaa
«harbi yapın). Fakat iptida kıtale başlamak suretile aşları
gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.”
(Bakara sûresi, 190)
âyetini nazarı itibare alırlar, ne şu h a d îsi:
«En. sevabh (me’cur) cihad, nefsine (ihtiraslara) karşı yapılan cihaddır.»
Bu garb müellifleri tarafından İslâm aleyhine tevcih edilen itham, Hazreti
Isa’nm İncillerde yazılı bazı sözlerine ve meselâ aşağıdakilere dayanarak
bir m üverrihin yapabileceği itham lar kadar haksızdır :
«Zemine selâmeti getirmek üzere geldim, zannetmeyiniz.
• Selâmeti değil, kılıcı getirmek için geldim.»
(Metta İncili, X, 34.)
«Zira oğlu pederinden ve kızı validesinden ve gelini kayın
«validesinden ayırmağa geldim.»
(Metta İncili, X, 35.)
«Eğer bir kimse bana gelip de kendi pederine ve valdesine
«ve zevcesine ve evlâdına ve biraderlerine ve hemşirelerine
«hem de kendi hayatına bile buğz etmezse benim şakirdim
•olamaz.»
(Luka İncili, XIV, 26.)
Bu sözlere bakarak, Mesih’in vazifesi, âileyi parçalamak ve Allah’ın hâ­
kim iyetini kılıçla tesis etmek olduğu iddia edilebilir…
reyş kabilesinin en m uteber şahsiyetlerinden biri idi. Mekkeliler
İbni H adrem i’nin intikam ını almağa andiçtiler. Bunun
vakti gelinceye kadar, iki esirin akrabaları, her biri için 1600
dirhem fidye vererek, onları esaretten kurtarm ak m aksadile
M edine’ye gittiler H azreti M uhammed, develerini aram ak üzere
gitmiş oldukları sırada K ureyşlilerin eline düşen Sa’d ile
U tbe’nin hayatından endişe ederek, fidyeyi, ancak o iki müslüm
anm , kayıtsız ve şartsız olarak, serbest bırakılm aları halinde
kabul edebileceğini söyledi. İşte bu suretle Sa’d ve Utbe’nin
avdetinden sonradır ki, Osman ile El-Hakem M ekke’ye
döndüler.
Utbe ibni Rebia’dan sonra M ekke’de en çok nüfuz ve itibar
sahibi olan ibni H adrem i’nin ölümü K ureyşliler indinde gayz
ve tehevvürün feveranını mucip oldu. Gidip M üslüm anlardan,
icabederse, Medine içinde bile, parlak bir surette öç almağa
andiçtiler. Böyle bir hareketi, yalnız kin ve husum etlerini teskin
için değil, belki kabilelerinin şerefini kurtarm ak bakım ından
da zarurî görüyorlardı. Bununla beraber, savaşa girmeden
-evvel, o yılın en m ühim kervanı olan Ebû Sufyan kervanı dö-
nünceya kadar sabretm eğe k arar verdiler. K ervan ile ilgili
— kadın, e rk e k — bütün M ekke’liler, harb m asraflarına kar­
şılık olmak üzere, m uhtem el kârlardan vazgeçmeğe hazır olduklarını
söylediler.
M emul edildiği veçhile, düşm anlarının harbçı niyetlerini
anlıyan M üslüm anlar, kervanın yolunu keserek K ureyşliler
üzerine bir tazyik yapm ak ve harb tehdidini tatbik mevkiine
koym aktan onları zorla vazgeçirtm ek kararını verdiler. Hazreti
M uhammed m üfrezeler tertip edip, kervan hakkında m alûm
at edinmek üzere, m uhtelif istikam etlere doğru keşif kolları
gönderdi. Bunların bazıları, Kızıldeniz kıyısında kâin AlH
aura’ya gidip orada Cuneyha kabilesinden ihtiyar bir şeyhe
m isafir oldular, bazıları da M edine’nin 120 kilom etre cenubî
garbisinde bulunan Bedr m evkiine gittiler. H er sene panay
ır kurulan bir yer olan B edr’de bir çok kuyu bulunduğu için
kervanlar gelir, içeceklerini tedarik ederlerdi.
— 103 —
K ureyşlilerin m ünafıkun (m ünafıklar) ile M edine Y ahudileri
nezdindeki gizli m em urları (hafiyeleri) Resul-i Ekrem
tarafından ittihaz edilen tedbirlerden Ebû Sufyan’ı haberdar
ettiler. Kendisini tehdit eden tehlikeyi haber alınca Ebû Sufyan,
Damdan nam ında birini göndererek M ekkelilerden acele
yardım istedi.
Damdan, bindiği devenin sü r’ati sayesinde, üç günde Mekk
e’ye vardı. Şehre girince, doğrudan doğruya K âbe’nin önüne
gitti. Halk onun elbiselerini yırtm ış, eğerim tersine çevirmiş,
devesinin burun deliklerini delmiş ve kulaklarını kesmiş olduğunu
hayretle görmüştü. O zamanın âdetine göre, kötü haberler
getiren ulaklar, gelişlerini böyle ilân ederlerdi. Halk etrafına
birikince Damdan bağırm ağa başladı:
«Kureyşliler, eyvah size! Kervanınız tehlikede! İmdadına
yetişin!»
Acele ile toplanan fevkalâde bir meclis, kaybedilecek bir
an bile olmadığını, sağlam ve sıhhati yerinde olan bütün erkeklerin
hemen yola çıkm ak üzere asker yazılm aları lâzım geldiğini
kararlaştırdı. M uvazenesi yerinde olanların hepsi, itidali
tavsiye etm ek suretile, fikirleri yatıştırm ağa nafile yere uğ­
raştılar. Hepsi de Ebû Sufyan’a yardım edilmesi lâzım geldiği
fikrinde olmakla beraber, toptan kalkışın harb demek olacağı­
nı görüyor ve bundan sakınm ak istiyorlardı. Kenane kabilesinden
Beni Bekirlerin K ureyşlilere karşı besledikleri husum eti
m ucib olan m ukateleleri hatırlattılar ve, şehir m üdafaasız
kalınca, Beni Bekir’lerin gelip M ekke’ye taarruz edebileceklerini
ileri sürdüler.
Bu sözler meclisi heyecana düşürdü. M utedillerin nokta-i
nazarı galebe çalm ak üzere iken Beni Kenane kabilesi eşrafından
M alik ibni Cu’şam nam ında biri kalkıp, kabilesinin Kureyşlileri
arkadan vurm ağa asla tenezzül etmiyeceğine kefil
olduğunu söyledi. Bu söz, başlarında Ebû Cehil bulunan harb
taraftarların ın galebesini tem in etti.
Kendisine 4000 dirhem borçlu olan As ibni Hişam’ın, yerine
geçtiği Ebû Leheb’den başka bütün K ureyş reisleri birliklerinin
başında m evki aldılar.
Umeyye ibni Halef M ekke’de kalm ak arzusunu göstermiş­
ti. Utbe ibni M ueyyed ve Ebû Cehil bir buhurdan ile bir sürm
edan alarak, onu bulm ağa gittiler: «Mademki erkekçesine savaşmak
istemiyorsun, sana — bir kadın gibi — sürünecek koku
ve gözlerine çekecek sürme getirdik» dediler. İzzeti nefsi
yaralanan Umeyye ibni Halef, onlara cevab olarak: «Gidin de
vadideki en iyi deveyi bana getirin» dedi ve orduda kendisine
ait mevkii işgal etti.
K ervanın yürüyüşünü çabuklaştırm ış olan Ebû Sufyan’a
gelince, Hazreti M uhammed’in keşif için gönderdiği kim selerin
hem en oradan ayrılm asını m üteakib Bedr’e vasıl olmuş idi.
K uyulardan birinin başında Meciy ibni A m r adlı birisine tesadüf
etti. «Buradan kimse geçmedi mi?» diye sordu. Meciy ibni
Amr, cevap olarak: «Yalnız, bindikleri develeri sulamak üzere
uğrıyan iki kişiden başkasını görmedim» dedi.
Ebû Sufyan, sahipleri kuyudan su çekerken çökmüş olan
develerin izlerini taşıyan kum lara doğru yürüdü. Orada bir
m iktar taze gübre bularak parm akları arasında ufaladı. Bunda,
M edine’de yetişen hurm alara mahsus, bir çeşit ufak çekirdekler
buldu. «Yemin ederim ki» dedi, «bu develer Medine’den
gelmişlerdir ve düşmanlarımız uzakta değillerdir.»
Ve, orada bir an bile durmaksızın, yolunu değiştirerek, deniz
kıyısını takibetti. Bu suretle, cebrî yürüyüş sayesinde, Müslüm
anların takibinden kurtuldu. K ervanın tehlikeden m asun
olduğunu M ekkelilere bildirm ek üzere, bir ikinci haberci gönderdi.
Kureyş m uharibleri arasında bir kısım ları vardı ki ,ancak
semiyye (klan) tesanüdüne binaen sefere iştirake k a ra r
verm işlerdi. Bunlar, M ekkelilerle — ekserisi yakın akrabaları
o lan — M uhacirler arasında kan dökülm esini vicdanen terviç
etm iyorlardı. Ebu Sufyan kervanının takibten kurtulm uş
olduğunu ve tehlikeden m asun bulunduğunu haber alır almaz
m uharebeden vazgeçirtm ek üzere reislere tesir yapm ak teşebbüsünde
bulundular.
Resul-i Ekrem ’in birinci karısı H atice’nin yeğeni Hakîm
ibni Hizam sefere kum anda eden Utbe ibni Rebia’yı bulm ağa
gitti, ona: «Hatıralarda kalacak bir hareketle milletin her zaman
için minnetini kazanmak istiyor musun?» dedi. Utbe, m aksadını
açıklam asını söyleyince: «Dinle,» diye ilâve etti, «Ebû
Sufyan kervanı mademki tecavüze uğramamıştır. Muhammed’e
karşı harb etmemize hiç bir sebep yoktur. İsteyebileceğimiz
bir tek şey varsa, o da El Hadremi’nin diyetidir. El Hadremi
senin muavinindi. Bu cihetle diyetini sen kendi cebinden onun
ailesine ver ve asaletine yakışan bu hareketle bizi bir kardeş
boğuşmasının dehşetlerinden esirge!»
Utbe, H akîm ’in teklifini iyi suretle kabul ve ona göre hareket
etm eği vâdetti. Keyfiyeti, o sırada harbin âkibetini anlam
ak m aksadile fal okları atarak tefe’ül etm ek üzere bulunan
Ebû Cehil’e haber verdiler.
«Demek ki,» dedi Ebû Cehil, «Utbe’nin artık cesareti kalmamıştır.
Oğlu mukabil tarafta bulunduğu için, baba şefkati
yüreğini yumuşatmış ve kolunu gevşetmiştir. Yolumuzdan dö­
necek olursak bütün haysiyet ve itibarımız müteessir olacaktır.
Alçaklıkla itham olunacağız. Bedr’e kadar gidelim. Orada
üç gün kalarak, yeyip içip eğlenelim, tâ ki bütün kabileler bizim
tehlikeden kaçmadığımızı öğrensinler.»
M üfrezeler, Ebû Cehil’in tertibi veçhile, sıralandılar; yalnız
Beni Zühre ve Adıy kabilelerine mensub m uharipler M ekke’ye
dönmek üzere sıralardan ayrıldılar.
Ebû Sufyan’ın kervanı, yolda, pek ziyade süslenmiş ve çok
güzel giyinmiş genç m uganniyelerin refakat ettikleri bu ordu
tarafından, m uganniyelerin M üslüm anlarla Resul-i Ekrem ’e
karşı yüksek sesle söyledikleri en acı hicivlerle, terennüm ettikleri
harb şarkıları ve düm belek seslerine uydurdukları hamasî
şiirlerle selâm lanarak karşılanm ıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir