biyolojik kimyasal tekniğin pratik bir sonucu

L

os Angeles (ABD) yakınlarında City of Hope adındaki Araştırma Merkezinin Müdür Ve­kili Dr. Rachmiel Levine, “Biz artık hücrelerin mekanizmasını biliyoruz ve hücrenin hormonlar, ensimler, ya da antikorlar gibi ürünlerini “ölçüye göre” imal etmesini beceriyoruz”, diyerek sevi­niyordu.

Kaliforniya Bilim adamlarının Nobel ödülü kazanan bu başarısı, dünyada birkaç yüz bilim adamının becerdiği ve ancak bir iki bininin de anlayabildiği bir biyolojik – kimyasal tekniğin pratik bir sonucudur: Jenetik Manipulasyon. Bununla beraber kamuoyu bununla çoktan aşırı dereceyi bulan umutlarını ve derin uçurumlara uzanan korkularını bağlamıştır.

Herşeyden önce bilime inananlar Kalıtım Maddesinin sırrının çözülmesinden, içinde gittik­çe daha fazla hastalıkların iyi edilebildiği, kalıtım bozukluklarının onarıldığı, süper bitkilerin insan­ları açlıktan kurtardığı mikropların güneş enerji­lini yakaladığı ve öte yandan çöpleri yok ettiği yani, bütünüyle mutlu bir dünya ummaktadırlar. Bilimsel ilerlemeyi daha sabırlı ve eleştirici bir gözle gözleyenler ise, biyologların bu yeni teknikleri ile kontrol edilemeyecek salgın hasta­lıklar ve belâlar, Frankestein’a benzeyen korku canavarlar meydana getireceklerini, hatta dİ da fenası bütün insanlığı ortadan kaldırablleci lerini iddia etmektedirler.

Yaklaşık oniki milyon yıl önce ilk kez mİ munlar öne doğru bükülmüş yürüyen iki ay d canlılar olarak gelişmişlerdi. Bunlardan Hofl türünün vekillerinin gelişmesi için de on mltyı yıl geçmesi gerekmişti, ilk gerçek insan Hor Sapiens ortaya çıkıncaya kadar da daha birçok geçmişti. Avrupa’da bu 250.000yıl öhceolmu|t

Oysa buna karşılık biyologlar, milyonlarca1 içinde insanın ve bütün öteki canlı Varllkhl gelişmesini yöneten esrarlı maddenin sırrım Ç<! mek için birkaç yıla ihtiyaç göstermişlerdi. Hal araştırmacılar artık evrimin işletme sırlarını tUl dıklarından, doğayı kopye etmeğe, onu destek meğe ve onu düzeltmeğe başlamışlardır.

Araştırmacıların bugün böyle muazzam I rol oynamaları bilimin 1953 yılında elde ett inanılmaz başarılara kadar geri gider. O zain Londra yakınlarındaki Cambridge Üniverılteil deki Amerikan biyologu James Watson ve Ingl fizikçisi Francis Crick kısaca DNA denilen kalıt maddesinin iç yapısı ve görevinin (fonksiyon

 

 

 

[D Hücrenin kuvvet istasyonlarında besin maddeleri enerjiye dönüşür. Bir tek hUcıenin plasmasın binlerce böyle fasulya biçiminde cisim yüzer. Hücrelerin bu kuvvet istasyonları “kesildiği takdM İçerisinde bir oda labirinti görülür.

[D Kanalizasyon sisteminin boru ve kanalları (ER) içinden yapı besin maddeleri üretim yerlerind tUketim yerlerine (veya tersine) yönetilir. ER’de yataklanan kürecikler (Ribossomlar) protl Üretimine hizmet ederler.

D Hücre çekirdeğinde kalıtım maddesi yoğunlaşır ve bir arada yumaklanmıı DNA ip merdiveni biçimini alır. Bunun içinde protein içeren çekirdek cisimciği yataklanmiftır.

(3) “Golgl aygıtının” ağ sistemi proteinle doludur. Burada hücıe zan (membranı) için yapı mâlkM üretilir. Golgl aygıtı dıtarıya fırlatılan materiyali içine alır, örneğin ter guddelerinin salgılarını

İD Kalıtım maddesi hücrenin çekirdeği içinde uzun moleküller teklinde durur, bunlar ıanlmıt merdivenlere benzer biçimde yapılmiftır ve DNA denilen bir maddeden meydana gelirler. Re* yapan ressam DNA merdivenlerini asıl büyüklüğüne oranla çok büyUk çlzml|tir. O yalnız 4 1 yapı maddesinden oluıur. Her yapı ta|i tipi tamamlyle belirli bir merdiven basamağı İle ef olabil t Mili M mimde yalnız yeyll, kırmızı ve mavi, san parçacıkların blrblrlyle birlettiği görülmekte«

• 4u DNA yapı teması bütün canlı yaratıklarda etHtlr.

^ ‘ Stok                   _____ I •>______ . I ____________ *___ « I___ ■ I ._____ .1_____ ■ I I_____ .1.____ •__ I ■____ II._____ ■       K__ .____ A___ ■

 

nun) anahtarını çözmeyi başarmışlardı. {DNA, Desoxyribonuklein-asit’in milletlerarası kısaltıl­mış şeklidir).

Bütün canlı varlıkların hücrelerinde DNA var­dır. O cins tiplerinin belirtilerini gelecek kuşak­lara iletmenin güvencesini taşır. O zamana kadar DNA’nın bu görevi nasıl yaptığı bilinmiyordu. Şimdiye kadar esrar içinde saklı bulunan haber­leşme akımını bir kuşaktan ötekine nasıl geçtiğini aydınlatmaya çalışan bilim adamlarının ne gibi güçlüklerle karşılaştıkları aşağıdaki benzetişten anlaşılabilir: Bir hücrenin çekirdeği 100 kez büyütülürse, çekirdeğin dış çizgileri ancak belli olmaya başlar. Çekirdeğin içinde bir yün yuma­ğındaki yün iplik gibi sarılmış olan kalıtım maddesi ise 5000 kez büyütüldüğü halde bile daha gözle görülmeyecek kadar küçük kalır. Oysa DNA hücrenin içindeki en büyük zincir molekülüdür. Büyük bir özenle yumaktan çözü­len ve uzatılan bir tek hücrenin DNA’sı da 1.80 metre tutmaktadır.

Sonradan VVatson ile Crick’e Nobel ödülünü kazandıran kuram şuydu: DNA birbirine paralel iki “halatın” arasına çekilmiş ipten merdiven basamaklarından oluşmaktaydı; hepsi bir çeşit sarmal (helezonî) merdiven şeklinde sarılıydı. Merdivenin iki yanındaki paralel halatlar, devam­lı olarak yalnız dört değişik tipin yeniden yine­lenmesinden oluşan tek tek yapı taşlarından bir araya gelmekteydi. Bu yapı taşları sabit bir şemaya göre yalnız çifter çifter birbirlerine uyuyorlardı. Her çift bir merdiven basamağı teşkil ediyordu.

Bir hücre kendini ikiye böldüğü zaman, ip merdiven bir fermuar gibi açılır. Açılan halat­larda yeni yapı taşları birikirler. Her seferinde dört tipten yalnız biri uyacağından, iki yeni ip merdiven meydana gelir. (Arka kapaktaki resme bkz.). Bu ilke sayesinde kalıtım (mesajlarının) bilgilerinin bir hücrenin bölümü halinde, yavru hücrelere tamam ve sahih olarak geçmesi güven­ce altına alınmış olur.

Doğanın bilgi iletme tekniği açıklanırken bu kadar basit görünmesine rağmen, aslında çok daha karmaşıktır. Her insan hücresinin DNA’sı yaklaşık olarak tek tek on milyar yapı taşından oluşur.. Dört yapı taşı tipi bir alfabenin harflerinin karşılığıdır ve bu alfabe ile hayatın yapı planı yazılmıştır. Harfler kelimeleri — Jenleri— meyda­na getirecek şekilde birleşirler ve bunlardan her biri özel bir bilgi İçerir, örneglh bir kan hücresin­den kırmızı boya maddesi, hemoglobin imal

k…….. …… .1.., nuı

Birkaç milyon Jen —onların yetkisi gözlerin ren­ginden Insülin üretimine kadar uzanır— DNA merdiveninde sıralanmıştır. Bir insanın her hüc­resi, içinde 100.000 kelime bulunan en aşağı

10.0        kitap, ya da 24 ciltli 2500 ansiklopedinin içerdiği bilgi kadar bilgi içermektedir.

Daha basit canlı varlıklar daha küçük kitap­lıklara sahiptirler, örneğin bir bakterinin DNA’sı yaklaşık 1000 harflik 2000 Jen içerir. Bir insan hücresinin kitapları bakteri hücresinin raflarına uyduğu gibi, bakteri hücresinin harfleri de insan hücresi kitaplığının raflarına uyar. Zira bütün canlı yaratıkların kalıtım bilgileri, filden tutun da insan üzerinden ta bal arısına, hatta siyah lâleye kadar esas dört ana yapı taşından bir araya gelir.

Hücrenin Jen esasına göre düzenlenmiş mik- rokozmozuna bu yeni yaklaşma biyologların düşlere dalmasına sebep oldu. Jenetik Mühendisi diye yeni bir meslek bile ortaya çıktı, onun görevi bozuk kalıtım eğilimlerini onarmak ve sonunda kanser hastalıklarını yenmek yeteneğini kazan­mak olacaktı. Tabiî şimdiden böyle büyük hedef­ler saptamak bir ütopi olur. Buna rağmen bir araştırmacı şöyle açıklıyordu: “Biz gerçi alfabeyi biliyoruz, yazı yazmasını da, fakat daha uzun zaman bu bizim bir yazar olduğumuz anlamına gelmez”. Biyologlar şimdiye kadar ancak 150 insan Jen’ini deşifre edebildiler. Bu bilinen kalı­tım kelimelerinin her birinin arasında insani DNA merdiveninin üzerinde en aşağı bilinmeyen

10.0        Jen kesimi vardır.

Bilim adamları daha az karmaşık organizma­ların kalıtım maddeleri üzerinde yaptıkları çalış­malarda daha büyük başarıya uğradılar, örneğin bakteri ve virüslerin DNA’larında. Burada Ameri­kan biyokimyacıları ve mikrobiyologları, kırılmış DNA-yan halatlarının onarılması gerektiği takdir­de seferber edilecek —yardımcı taburlara ben­zeyen— maddeler buldular. Ve onlar tamamiyk aksi etkiler meydana getirecek yardımcı cisim­lerde buldular: Yani onlar çift yan halatını yapay kesmeyi başardılar. Araştırmacılar “yapıştırıcı” ve “ayırıcı”lardan faydalanmayı öğrendiler. Aynı zamanda kimyasal bıçakların buluşu için Ameri­kan Dr. Daniel Nathans, Dr. Hamilton Smith ve İsviçreli Dr. Werner Aber bu yılın Tıp Nobel ödülünü kazandılar.

Bu yeni geliştirilen ayırma ve yapıştırma tek­nikleri ilk jenetik manipülasyon’ (ameliyat) un esasını oluşturuyordu. Bu sayede ikinci bir koşul meydana çıkarılıyordu: Jen Mühendisleri, »ikici

kilmA^AİA»! /‘AtmMia Kahvauah ilVlın

Bakteri hücrelerinin çoğu Jenlerin yerleşmiş olduğu büyük DNA yumağına ilâveten halka şeklinde DNA iplikleri de vardır. Bunlara plas- mid’ler adı verilir, Plasmid’ler çok güç yöntemler sayesinde hücreden dışarı alınıp işlenebilir: Araş­tırmacılar DNA-halkalarım kestiler, boşluklarına yabancı jenler yerleştirdiler ve sonra da kesilen yerleri yeniden yapıştırdılar, yabancı bilgiye sahip olan plasmid-halkasını tekrar bakteri hüc­resine “gizlice” yerleştirdiler. Gelecek hücre bölünmesinde içeri kanalize edilmiş olan jen orijinal DNA ile beraber, bir kuşun yabancı bir kuşun yumurtası üzerinde kuluçkaya oturduğu (bilim adamları E-coli derler) yi seçtiler. Bu ba teriler, bilindiği gibi, devamlı olarak iman bağırsaklarında yaşar, biyologlar tarafından uzı zamandanberi “deney tavşanı” olarak tercih t< lirler ve bu yüzden de iyice araştırılmışlara! Amerikan biyokimyacısı Erwin Chargaff şöy demektedir: “Biz bugün E-coli hakkında herha gl bir canlı yaratıktan, hatta İnsandan bil« dal çok şeyler bilmekteyiz”. E-colinin 4000 jen’lntfc 650’si tamamiyle deşifre edilmiştir.

Kolayca manipüle edilebilen E-coll hücreslı “bin bir dalavere İle” sokulmuş olan uygun t plasmld de çabukça bulunuverdi. DNA halkanı yapıştırıldı. Kaliforniya Stanford Üniversitesin­den Stanley Cohen bu manipülasyonu altı yıl kadar önce başardığı zaman çok sevinmiş, “aslında bu çok basit bir şeydi” demiştir.

Bilim adamları büyük bir coşku içindeydiler. Onlar kendi azotunu havadan alabilecek ve böylece pahalı yapay gübreye gereksinme duy­mayacak şekilde jenetik yapısı değiştirilmiş bitki­leri düşünüyorlardı, öte yandan da rüyalarında dişleri çürüten bakterilere karşın anti-karies bak­terilerini, bakteriler tarafından üretilen büyüme hormonlarını, yeni bağışıklık (aşı) maddelerini, tankerlerin batması halinde suya karışan petrolü yiyerek ortalığın arınmasını sağlayan süper mik­ropları görmeğe başladılar.

Araştırmacılar laboratuvarlarında değişik or­ganizmaların ¡enlerini birbiriyle birleştirmeye, “kaynak etmeğe başladılar. Hatta onlar dünya­daki herhangi bir canlı varlığa benzemeyen yaşam şekiİİeri “yaratmaya” koyuldular.

Araştırmalarının bu noktasında bilim adam­ları bir taraftan da “Faust’ı” andıran bir araştır­macı heyecanı ile kendilerini nereye doğru ittik­lerini düşünmeye başladılar. “Biyologlar isteme­den büyük ve korkunç bir kudretin biricik hakim­leri oldular”. KaliforniyalI biyolog Robert Sins- heimer böyle diyordu, “biz yeni yaşam yaratmak üzereydik. Bütün yöntemler gerçekten elimiz­deydi”.

“Jenetik manipülasyon yeteneğine sahip olan biyologlar, fizikçilerin bir vakitler atomu parça­lamak üzere bulundukları aynı eşiğin üzerinde bulunuyorlar”, Amerikan eyaletlerinden Massac- husetts’in valisi MichaHts Dubakes böyle diyor ve şu uyarıcı sözlerini de ekliyordu: ‘.’Ruh tüpten kaçtı”.

Bu oldukça son saatte (Sinsheimer) Mayıs 1975’te 17 memleketten yuvarlak 140 bilim adamı özel bir konferansta toplandılar. Jen-transplan- tasyonu fikrini körükleyenler kendi kundakladık­ları yangını tekrar söndürmeği kabul ettiler. Çoğu çalışmalar sürecekti, fakat yalnız en ciddi korun­ma önlemleri altında. Bu belli bazı deneylere, sari hastalıklara neden olan kanser virüsleri ve organizmaları için araştırmalara, kırmızı ışık gösterilmesi demekti. O zamanki laboratuvarlar böyle yüksek rizikolu deneyler için yeter dere­cede güvenli değildiler.

Kendi kendine verilen bu gerileme kararı Dolitikacıları da ön Dİana çıkardı. Kamuya acık yapılacak deneyler sınırlandı. Şu anda bununla ilgili yasalar birçok ülkelerde hazırlanmaktadır.

Jen manipülasyonunun o zamandanberi daha yavaş bir tempo ile ele alınmasına rağmen bilim adamları, örneğin bakteriler aracılığı ile insulin üretiminde görüldüğü gibi, yeni yollar açıcı buluşlar yapmayı başarmışlardır. City of Hope araştırmacılarından Rachmiel Levine, iki ilâ beş yıl içinde yeni yönteme göre endüstriyel insülin üretiminin başlayacağını haber vermektedir. Bu haber dünyadaki bütün şeker hastaları ve şeker hastalığına tutulacak olanlar için ömür boyunca ilâçlarını sağlama garantisi vermiş olacaktır.

Bugüne kadar şeker hastaları hayvansal kökenli insüİinle yetinmek zorundaydılar, bu da kesilen sığır ve domuzların pankreaş guddelerin­den her seferinde çok sınırlı ölçüde elde edilmek­teydi. Yüksek derecede arıtılan bu sıvı şeker hastalarına günde birkez yapılan iğne ile veril­mektedir. Bugün Federal Almanya’da yalnız yaklaşık bir milyon şeker hastası vardır. Hayvan­sal insülin kimyasal bakımdan insansal insülinin tamamiyle aynı olmadığından, bazı bazı bir dirençle karşılaşılmakta, bu da verilen dozun arttırılmasına neden olmaktadır. Buna ilâveten bir de insülin üretiminde dar bir boğaz ile karşı­laşılmaktadır: Şeker hastalarının sayısı gittikçe çoğalmaktadır, oysa kesilen hayvanlardan elde edilen insülin miktarı ise pek fazla arttırılama- maktadır. öte yandan Jen biyologları ilk başarı­larını, kendi kendilerine koydukları sıkı sınırlama önlemlerinin bir parça gevşetilmesi için tartışma kanıtı olarak kullanmak istemektedirler. Araştır­macılar o zaman söz konusu ettikleri tehlike kaynaklarının bugün artık ortadan kalkmış oldu­ğundan emindirler. Bu arada onlar yalnız özel yetiştirilmiş bir E-coli bakterisi ile manipülasyon yapmaktadırlar, bu bakteri sırf laboratuvarda yaşayabilmektedir. Herhangi başka bir çevrede, örneğin insan bağırsağında muhtemelen ona kanalize edilmiş bir hastalık jeni ile beraber derhal ölmektedir.

Aynı zamanda Jen mühendislerinin ellerini bağlayan araştırma zincirlerinin de derhal tekrar üzerlerinden alınması pek kolay olmayacaktır. Zira yıllarca önce insanlığa yalnız cenneti değil, cehennemi de beraber getirebileceklerinden bah­sederken, insanları uyaran sözleri fazlasiyle inandırıcı olmuştu. Açıklayıcı bütün deneylere ve hayret verici başarılara rağmen, kamuoyunda birkaç yüz bilim adamının milyorllaroa yıl süre­gelmiş olan evrimi birkaç yıl İçinde yok.tdtbll-

 

j sviçreli Werner Arber ile Amerikalı Hamilton I Smith ve Daniel Nathans 1978 Nobel Tip ve Fizyoloji ödülünü kazandılar. Bu ödül kendile­rine molekül jenetiğinde parçalayıcı enzimler konusundaki buluşları dolayısiyle verildi. Acaba buluşlarının önemi neydi, araştırmaları sonucun­da neler elde ettiler ve ilerisi için ne umabiliriz? Biz işte bu konulara değinmek istiyoruz.

öncülüğünü Mendel’in yaptığı ve yüz yılı aşkın bir süreden beri devam eden araştırmalar canlılarda kalıtımın yani canlının özelliklerinin bir nesilden ötekine geçmesinin sırrının hücre çekirdeğindeki DNA ve onu oluşturan Nükleotid- lerde gizli olduğunu ortaya koymuştur. DNA, “Dezoksiribonükleik Asit” kelimesinin kısaltma­sıdır. DNA’yı oluşturan nükleotidler yüksek mole­kül ağırlıklı bileşiklerdir. Her nükleotid bir fosforik asit, şeker (dezoksiriboz) ve azot bazın­dan teşekkül eder. Azot bazları pürinler (adenin ve guanin) ile pirimidinler (sitozin ve timin) dir. DNA molekülü çift helezon (sarmal) şeklindedir (Şekil 1). Bu çift helezon üzerinde pürin (adenin- guanin) ve pirimidinler (sitozin ■* timin) hidrojen zincirleri ile birbirine bağlanmışlardır (Şekil 2). Bunların bağlantı kombinezonu jenetik şifreyi

°^ııur (Şekil 3). Jcn^Î^ ^ kombinezonun?

ni,Wleri Adenin, Çu*fVI‘j Bır,«ı kısaca A, B, a °%64 kombinezon!11k (»14). Bu jenetik 3. .j ister böcek, ist^r i bolsun bütün caM1 al” ^ kainden değişik yap’ ‘Tİ s‘” >ajlayan husus bu ÜHtir

1960 başlarında yut^^J A ortaya çıkarılmış ** (anlının jenetik X Ularının karşılaştı#1 ^*!onu üzerinde yef a. Ularında her bir

kalıtımsal özelli^ e* ( yerini tesbit etmek * ‘Eleyebilmek idi. )e^e rmienetik özellikleri!1

^için önce bu imk^^ ijin .öncülüğünü . ^ııer Arber 1960 U** *, ^elerine giren virü^ e l

 

 

 

 

 

 

s«kM|

 

iflüsıp

m :t :l

✓inini

>dezoksiriboz Had^ ^fosforik asit

I     dezoksiriboz ^fosforik asit

►    dezoksiriboz ^ fosforik asit

►    dezoksiriboz ■itiit^^’1* ^fosforik asit

>dezokslrlbo/ §sit0‘ ^fosforik asit

i

 

Şekil: 4.

64 Nükleotid Kombinezonu (Jenetik Şifre)

AAA

AAB

AAa

AAb

ABA

AAB

ABa

ABb

BAA

BAB

BAa

BAb

BBA

BBB

BBa

BBb

aAA

aAB

aAa

aAb

aBa

aBB

aBa

aBb

bAA

bAB

bAa

bAb

bBA

bBB

bAa

bBb

AaA

AaB

Aaa

AbA AbB

Aba

Abb

BaA

BaB

Baa

Bab

BbA

BbB

Bba

Bbb

aaA

aaB

aaa

aab

abA

abB

aba

abb

baA

baB

baa

bab

bbA

bbB

bba

bbb

DNA’sını parçalayan bir özel enzim çıkarttıklarını buldu. Hamilton Smith ise 1970’te hemophilus influenzae bakterisinin virüs DNA’sını bir cerrah bıçağı gibi tam JEN boğumlarından parçaladığını keşfetti. O zamandan beri bakterilerin çıkarttığı bu çeşit yüz kadar enzim bulunmuştur. Nathans, Smith’in bulduğu enzimi kullanarak maymun kanser virüsü SV 40’ı onbir jenetik faktöre ayır­mayı başardı. Bundan sonra bu parçalayıcı enzimleri kullanan bilim adamları virüs ve bakte­rilerin JEN’lerini ayırmağa, incelemeye hattâ değiştirmeye muvaffak oldular. Strasburg’ta Pierre Charbon yönetimindeki bir araştırma ekibi barsak paraziti olan kolibasilin bir JEN’ini değiştirerek ona bir beyin hormonu olan somastatin’i imal ettirmeyi başardı. Daha sonra Paris ve Strasburg üniversitesi araştırma ekipleri 1978 eylülünde aynı bakteriye sentetik enzülin yaptırmaya muvaffak oldular. Bu işlemleri gerçekleştirmek için iki teknik kullanılmıştır. Bunlardan birincisi DNA’ya bir JEN eklemek (Şekil 5), İkincisi zararlı bir JEN’i DNA’dan çıkararak yerine faydalı bir JEN yerleştirmektir (Şekil 6).

Jenetik araştırmalar bize geniş ufuklar aç­maktadır. Zararlı mikropları insana yararlı hale getirmek, hattâ onlara zorlukla sağlanan ilâç ve besin maddelerini yaptırmak artık gerçekleşiyor. İleride daha yüksek yapılı hayvan ve bitkilere iyi jenetik özellikler ekleyerek onları insana daha yararlı bir hale getirmek mümkün olacak, insan­lardaki kalıtımsal hastalık ve aksaklıklar da jenetik kontrol ile giderilebilecektir. Ancak bütün dünyadaki bilim adamları bu araştırmaların ileride alacağı yönden korktuklarını belirtmek- ■tedirler. Onlajı korkutan şudur: Eğer bir gün jenetik kontrol laboratuarları bir diktatörün eline geçerse ve diktatör laboratuarda kendisine körü körüne sâdık, “Yaşasın yüce diktatörümüz! Onun düşmanlarını yok edeceğiz!” diye bağırarak diğer milletlerin üstüne saldıran bir insan nesli yetişti­rirse, dünyanın sonu nereye varacaktır? Okuyu­cularımı teskin etmek için şunu söyleyelim: Dahahenüz en düşük yapılı canlıların jenetiği UzMTnd oynayabiliyoruz. İnsan DNA’sının yapısı tM ÇO daha karmaşıktır. Onu çözünceye kadar USU yıllar geçecektir. Bu gerçekleştiği gün dOny yüzünde iyiliğin hâkim olacağını ve )*ACti laboratuarlarının insanın barış ve mutluluğun isteyenlerin elinde bulunacağını umalım I

Şak II: 8.

 

-► Değişecek Jen

 

»Eklenmiş yeni Jen

FAYDALANILAN KAYNAKLAR:

mm

James D. Watson : The Double Helix, Great BriCtl 1968.

I. Asimov: The Wellsprings of Life, New York 1901 Bilim ve Yajam Ansiklopedisi: Cilt I, Sh. 221 • SSI

Değiştirme yoluyla Jen ilâvesi

262 – 26S.

Time: 23 Ekim 1978 sayısı, Sh. 52.

Science et Avenir : Le Prix Nobel, Kasım 1978, Sh. I

 

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*