Böbrek Hastalıkları
NEFRûLOJİDE SE-MPTOMATOLOJi
Nefrolojik hastalıkların semptomato- lojisinin klinik ve ayırıcı teşhis yönünden dolaşım sistemi, solunum sistemi gibi pek zengin ve renkli olduğunu söylemek mümkün değildir, örneğin kronik nefritik send- rom veya kronik interstisyel nefritte klinik seyir bazen o kadar sessiz ve yavaş olur ki terminal renal yetersizliğe kadar hiçbir belirti vermeden ilerleyebilir. Diğer taraftan kronik renal yetersizlikte değişik sistemlere ait çok yönlü şikayetler olabilir, fakat bunlar genel olarak bu hastalık için spesifik değildir. örneğin bulantı, kusma, baş ağrısı, çarpıntı v.b. tek tek eie alındığında pek çok hastalıkların belirtisi olabilir. Ancak bunların hepsi bir arada değerlendirildiğinde terminal bir renal yetersizliği düşünmek mümkündür. Buna karşılık nefrolojik hastalıklar laboratuar bulgulan yönünden hayli zengindir. Laboratuar yardımı olmaksızın yani sadece klinik bulgularla çok zaman kesin teşhis imkânı yok iken, basit fakat dikkatli yapılan bir idrar analizi ile kolayca teşhise varılabilir, örneğin klinik olarak nef- rotik sendrom düşünülen bir hastada yapılan idrar analizinde 8 gr/’gün proteinüri saptanması teşhis için yeterli olur veya akut glomerulonefrit düşünülen bir hastada, hücre ve silendr yönünden zengin bir idrar se- dimentinde. eritrosit silendrlerinin de saptanması teşhisinin doğrulanması için yeterli olabilir.
Bu nedenlerle biz bu bölümde nefrolojik hastalıklarda klinik semptomatoloiide önemi olan başiıca belirtileri sıraladıktan sonra, kısaca önemli laboratuar verilerinin (özellikle patolojik idrar bulgularının) ayırıcı teşhisteki önemine de değineceğiz.
Nefrolojik Hastalıklarda Başlıca Semptomlar
Kostobmber Ağrı:
Böbreklere ait bir veya iki taraflı kos- tolomber ağn daha çok ürolojik ve seyrek olarak nefrolojik hastalıklarda görülür. Kos- tolomber bölgede en sık ve fazla ağn nedeni böbrek taşlarıdır. Özellikle böbrek kaliks ve pelvisindeki Aşların hareketleri ve ürete- re inmesi ile ve burada doğacak spazm ile çok şiddetli, idrar yollanna doğru yayılan ağrılar (renal kolik) oluşur. Bu kolikler bazen makroskopik hematüri ve bulantı-kus- ma ile birliktedir. Böbrek taşlarında kosto- lomber bölgede devamlı künt ağnlar da olabilir. Bunun dışında büyük böbrek tümörleri, kistleri, piyonefroz, perinefritik apse, polikistik böbrek hastalığı gibi hallerde böbrek kapsülünün gerilmesi ile hafif veya orta derecede ağnlar hissedilebilir. Nefrolojik hastalıklarda genel olarak böbreklerde ağn olmaz. Akut glomerulonefritte seyrek olarak ve böbrekler fazlaca ödemli ise veya akut pivelonefritte yüksek ateşle birlikte az veya çokça böbrek hassasiyeti bulunabilir. Diğer klinik ve laboratuar tetkikleri ile ayırıcı teşhis yapılır.
Sık Miksiyon (Pollakiüri-Freguency):
Normal mesane 400-500 mİ kapasiteli olup sıvı alımına bağlı olarak genellikle 5-7 saatte dolar. Çeşitli nedenlerle miksi- yon sayısı artıp, boşaima süreleri kısalır. Bunlar sistemik veya üriner sisteme ait nedenler olabilir. Sık miksiyon konjestif kalb yetersizliği, diabetes mellitus, diabetes insi- pidus ve kronik renal yetersizliğin poliürik döneminin belli başlı semptomları arasındadır. Efektif mesane hacmi akut üriner sistem infeksiyonları. kimyasal veya radyasyona bağlı toksik etkiler, prostai hipertrofısi. yabancı cisimler, nörolojik bozukluklar sonucu azalıp sık miksiyona nedeıı olabilir. Pollakiüri, nörotik olarak da görülebilir, bu gibi hastalarda niktüri görülmemesi organik hastalıklardan ayırmada yararlı olur.
Niktüri (Nocturiai;
Gece uykudan şiddet» miksiyon hissi ile uyanıp gece süresince bir defadan fazla miksiyon yapılmasıdır. Niktüri konjestif kalb yetersizliğinde, geceleri aktivitenin azalması ile doku oksijen ihtiyacının eksil-
ı**M vı> (lıılnyiKi ile nj^iutıİtnik vn’/.okonMriik- V’iuıııı hzuIiikim ılf kan dağılımının yoııi- mı (Uımılpnmo&i sonucu idrar miktarının ■tanısına bağlı olarak görülür. Prostat hi- ‘rtrofisinde rezidüel idrar nedeni ile efek- f mesane hacminin azalması pollakiüri ve ktüriye neden olur. Bunun dışında da allakiüri yapan üriner infeksivon ve diğer akanda sayılan pollakiüri yapan nedenler ■ geceleri diüretik alınması, niktüri yapan îdenler arasında sayılabilir.
Diziiri:
Miksivon sırasında özellikle miksivo- in sonunda uretra ucund2 yakıcı ağrı ve- ı kadında miksivon sırasında suprapubik i» dizüri olarak adlandırılır. Ekseri üriner ıkteriyel bir infeksiyondan veya diğer inf- matuar proçesler. kristaiiürı, mesanede tü- or veya yabancı cisimlerden olabilir.
Ateş:
Üriner sistemin bakteriye! infeksivon- nnda titreme ile artan remittan veya inter- iltan bir ateş bulunabilir.
Poüiiri:
Günlük ortalama 1-1,5 litre civarında an idrar volümünün artmasına poliüri delir. Poliüri renal ve ekstrarenal çok değili nedenlerle olur. Bunların ayırıcı teshisi- 1 girmeyerek, sadece görüldüğü hastalık durumları aşağıda sıralayacağız (Tablo: 1).
Oligüri-Anüri:
Günlük idrar volümünün 400 ml’den az nasına oligüri, 100 ml’den az olmasına ;a hiç olmamasına anüri denilir. Oligüri. îtrarenal veya renal kaynaklı olabilir, strarenal nedenler arasında başlıca, veter- sıvı alınamaması, ekstrarenal su kaybına den olan çeşitli dehidratasyonlar, şok. niestif kalb yetersizliği, siroz sayılabilir, nal nedenlerin başiıcaları ise akut renal telsizlik, kronik renal yetersizliğin termi-
I dönemi, akut nefritik sendrom, nefro- sendromdur.
ödem:
Ekstrasellüler sıvının artması ve deri al- bağ dokusunda birikerek, bulunduğu do- ve organları şişirmesi ile ortaya çıkan ■ hiperhidratasyoıı durumudur, ödem; pillerlerin artervel uçianndan hücreler ısına (interstisyel alana) süzülen sıvının bölümünün kapillerlerin venöz uçiann- ıı (jcrl denememesi ile, yani bu dinamik ıi|/ı>ııııı bozulması ve hücrelerarası sıvının LtıiMKi ili’ oluşur. Damar içi ile hücrelerara-
UI<Ut f> I l’olilırilrnu .SımlUiHİırılıımı
- Su aliminin tazla olması:
Alışkanlık veya psikojenik nedenlerle aşırı sıvı alınması.
- Renal su reabsorbsiyonunun kusurlu olması
a) Santral ADH yokluğu (Diabetes insıpidus) Prımer (idvopatik)
Sekonder: Hipofiz arka lop tümörleri (pri- mer veya ınetastatik), posthipotizektomi, travmatik. infeksivöz. vasküler. diğer (his- tioskozis. sarkoidoz1
b) Nefrojenik diabetes insipidus Pnmer (konjenital. famiiyal)
Sekonder:
Kronik renal yetersizliğin erken dönemi
Obstriiktif üropaıi
Miiltipl mivelom
Amüoidoz
Sickie-ceU anemi
Sjogrerı sendromu
Polikistik böbrek
T etracyiline
Demeciocycüne
Lithium carbonate
Metho xy fıu orane
Hıpokaliemi
Hiperkalsemi
c) Filtre edilen solütün (erimiş maddelerin) reabsorbsiyon kusuru (osmoıik diürezj: Aşın glükoz ve NaCl eriyikleri uygulanması, rnannitol ve diğer diüretikler.
sı alanda sıvının dolaşımında dengeyi sağlayan kuvvetler bilindiği gibi şöyledir: İntra- kapilier hidrostatik basınç ve interstisyel sıvının osmotik basıncı suyun kapillerier- den hücreler arasına geçişini sağlar. Yani bu kuvvetlerdeki artış, sıvının interstisyel dokulara transudasvonunu (ödem oluşumunu; arttırır. İntrakapiller onkotik basınç ve interstisyel sıvının hidrostatik basıncı (doku basıncı) ise sıvının kapillerlere geçişini kolaylaştırır. Yani bu kuvvetlerdeki artış sıvının kapillerlere geçişini, aksi yani bu kuvvetlerdeki azalış ise, sıvının interstisyel alanda kalışını (ödem oluşumunu) kolaylaştırır. Şu halde ödem oluşumunda rol oynayan başlıca faktörler şunlardır: a) Kapilier hidrostatik basıncın artması, b) Kapilier onkotik basıncın azalması, c) İnterstisyel hidrostatik basıncın azalması, d) İnterstisyel osmotik basıncın artması. Çeşitli nedenlerle oluşan ödemlerde, özellikle kapilier hidrostatik basınçtaki artış ve onkotik ba-
HınçUki uzatış ön«mli rol oynarlar. Konjaa tif kulb yoletw.lijjindt’ i>n plandık rol oyna yan kapilier hidrostatik baaincin artm, nefrotik sendromda ise idrafla protein kay İni1, d an dolayı kapilier onkotik hanınç dii şüklüğü ödefn fizyopatolojisindeki ilk bana mağı oluştururlar.
Intersellüler alandaki sıvının artışı an- . <;ak belli bir düzeyi aştıktan sonra toplam olarak (6-7 litreyi bulduktan sonra) dokularda şişme başlar ve ödem semptomu ortaya çıkar. Ayrıca plevra, periton gibi seröz boşluklara da sıvı sızarak birikebilir. Böyle- ce tüm vücutta ve seröz boşluklarda sıvı birikmesi haline anazarka denir. Nefropatiler arasında ödem en belirgin olarak nefrotik sendromda görülür. Burada ödem; ayak sırtı, bacaklar, daha ileri vakalarda yüz, kann derisi, sakral bölgede ve dış jenital organlarda belirgindir, bacaklar kalınlaşmış yüz şişmiştir. Nefrotik sendromda ödem yumuşaktır, basmakla godet bırakır ve beyaz renklidir. Böylece ödemin belirgin olduğu vakalarda klinik olarak, yani hastanın dış ■görünümü ile dahi nefrotik sendrom teşhisi koymak güç değildir. Kalb yetersizliğinde ise ödem nisbeten sert, deri siyanoz dola- yısı ile koyu renkli ve kalınlaşmış olabilir. Nefrotik sendromdaki ödemin patogenezi nefrotik sendrom bölümünde anlatılacaktır. Akut glomerulonefritteki ödem hastanın yüzünün aniden şişmesi (bouffissure), tüm dokularda ve özellikle ayak, bacak ve ellerde hafif veya orta derecede olması ile karakterlidir. Buradaki ödemin nedeni, glomerül fıltrasyonu düşüklüğü nedeni ile tuz ve su retansiyonu ve ayrıca organizmada mevcut genel bir kapilier perméabilité bozukluğuna bağlı olarak ödem sıvısının kapillerlerden kolayca interstisyel alana geçebilmesidir. Kronik nefritik sendromda da az miktarda ödem bulunabilir. Buradaki ödemde glomerül filtrasyon düşüklüğü, renal protein kaybı ve yetersiz protein alımına bağlı hipoal- büminemi ile, kalb yetersizliğinin değişik ölçüde etkisi vardır. Diğer ödem nedenleri konjestif kalb yetersizliği, siroz, hiperkorti- sizm ve hiperaldosteronizme bağlı ödemler, premenstrüel ödem, açlık ve allerjik öclem- ler ile, trombofilebit, lenfatik drenaj bozukluğu gibi lokal ödemler olup, bunlar ilgili kısımlarda anlatılmıştır.
Nefrobjik Hastalıklarda Görülen
Diğer Semptomlar:
Hipertansiyon, birçok renal paranki- mal, vasküler, konjenital ve herediter hastalıkların »ıklıkln gorilimi aeınplnnııiflıır ve reıml hlppi’lniKiyım, MHiıpUıınatlk (»okundur) hlperUnıılyonUrm mı mik nedenini oluşlunu- lllp«’rtnıiKİyuıı ıı^yrı lılr holümde «ııln I,ildiğindim hııruıİN Üzerinde dıırulmayarak- lir.
JlııUi/.lik, kırgınlık, Imş aBnıı ıjlbl semptomlar bazı renal hastalıklarda bulunduğu gibi diğer birçok sistem hastalıkların da da bulunduğundan ayırıcı teşhiste büyük bir değeri yoktur. Yine renal yetersizlikler (üremik sendrom) tüm sistemleri ilgilendirdiğinden, bütün organ sistemlerine ait çok yönlü semptom ve şikayetlerle karşımıza çıkar. Bu semptomlar da akut ve kronik renal yetersizlik bölümlerinde etraflıca incelendiğinden burada ayrıca anlatılmamıştır.
Patolojik İdrar Bulgularının Ayırıcı Teşhisteki Yeri
proteinüri:
Normal şahısların idrannda pratik olarak protein bulunmaz. Ancak hassas labora- tuvar metodlan ile idrarda çok zaman 80 mg/24 saat altında olmak üzere ve 150 mg/ 24 saat’i geçmeyen miktarda proteinin normal erişkinlerde bulunabildiği gösterilmiştir. 24 saatlik idrarda 200 mg’den fazla protein bulunması patolojik kabul edilir. Mamafih, yüksek ateş, aşırı soğuğa maruz kalma, ağır ekzersiz sonucu, ağır emosyonel stress, aşırı lomber lordoz gibi durumlarda veya yine lomber lordozla ilgili olarak or- tostatik proteinim görülebilir. Bunlara fonksiyonel proteinüri denilir. Bu durumlardaki proteinürinin mekanizması tam bilinmiyor. Ancak glomerüler permeabilitede bir bozukluk olmadığı ve proteinürinin katekolamin veya anjiotensin gibi vazokonstrüktör maddeler aracılığı ile renal vazomotör tonus bozukluğuna bağlı olabileceği zannedilmektedir: Fonksiyonel proteinüri hafif olup, 1 gr/ 24 saat altındadır. Sağ kalb yetersizliği ve konstrüktif perikardit gibi bazı klinik durumlarda idrar hayli konsantre olduğundan proteinüri daha fazla, orta derecedeymiş gibi görülür. Ancak bu rölatif bir yüksekliktir. Ayn- ca bu hastalıklar tedavi edilince proteinüri de ortadan kalktığından bunlar da fonkniyo- nel olarak kabul edilir. Patolojik kabul adilen proteinürilerde idrarda bulunan başlıi’a protein albumin olup, a* miktarı Ue lubular orijinlidir. Ulom«rUlıl«n filtre olan küçük moleküllü proteinlerin hemen tamamının
¡mikwmai utluılu’ıt.ııı ceıı chnitlifi, aiifuk IMi mR’doii a; pioicmin ı di urda humnma »inin paLoloiilv olmayacağı kabul edilmek- U’dır. Buğun. bazal membram» intrinsik fiziksel ve kimyasal özelliklerinin protein filt- ïîisv onunda etkir» bir bariyer olduğu ve perméabilité bozulduğunda önemli bir faktör olduğu bilinmektedir. Negatif yiiklii kapii- ler duvarının, negatif yüklü albümin moleküllerini iterek kaybına ve albüminüriye neden olduğu zannedilmektedir. Renal hastalıklarda idrarda görülen protein, ya glome- rülderı aşırı protein kaybından oiup glome- rüler kaynaklıdır veya tubuier-uıterstisyel bir bozukluk sonucu glomerül filtratmdaki proteinin reabsorbe olmamasına bağlı se- konderdir. Tubuler orijinli olup, proteinüri içir, üçüncü bir kaynak da, çok büyük molekül ağırlıklı Tamm-Horsfal! proteini denilen ve Henle kulpunun çıkan kolunda yapılan bir proteinin idrarda görülmesidir. Glo- merüier bir hastalık olmaksızın saf tubular reabsorbsiyon kusuruna (tubuler hastalık) bağlı protsinüri genellikle hafiftir, İdrarda düşiik moleküllü beta -2- nıikroglobulinin fazla miktarda görülmesi, glomerülden filtre olduktan sonra emilmediğinin delili ve böy- lece interstisyel lıastaiık lehinde kabul edilir.
Renai hastalıklar içinde protein lu i en faal a nefrotik sendromd» görülür. Günlük proteinüri 3.5 gr m üzerindedir. Nadiren 20-50 gr’a varabilir. Kronik nefritik sendrom ve interstisyel nefritte genellikle 2 gr/ 24 saat altındadır. Akut poststreptokoksik glornerülonefritte ilk günlerde idrar konsantre olduğu için litrede gram oranı fasla olmakla birlikte, oligüri olduğundan günlük toplam proteinüri 2 gr!ı peu geçmez.
Böbreklerde hiç değilse başlangıçta bir patoloji olmadığı halde, proteinin aşırı yapımı ve özellikle anormal proteiıt yapımı sonucu proteinüri görülebilir, örneğin müı- tipl miyelomda Bence-Jones proteini, yine amiloidoz, benign monoklonai gammapati. lenfoma, kronik lenfositik lösemi ve siste- mik lupus eritematozusda idrarda küçük moleküllü proteinler (hafif zinciri bulunabilir. Hemoglobin, miyogio’bin gibi normal proteinlerin kan dolaşımına aniden fazla verilmesi (intravasküier hemolız, rabdömi- volizis gibi) iie bunların idrarda görülmeler: de mümkündür.
Hcmatiiri:
Ejr/er-iizoerı sonra lomber lorcioz. ateşli hastalıklar ve sigara ıceuıeroe ve nadi ı* (ı lliçlıır nedim ulııımlmı uirıırthı mikro* k iıpil.j hematim ummiiinu vv mekanızmıı« «ah edilememesine rağmen; mikroskobun n .r büyük büyütme alanında 0-1’den fazla e itrosit görülmesi gene! olarak izaha muhli ?tır. Makroskopik hematüri böbrek tümö- ;:i , kist, taş ve tüberkülozu ile mesane taşı v : tümörü, nemorajik sistit gibi ürolojik h ıstalıklar ve hemoraiik diatezde görülür. G iomerüier hastalıklardan ancak akut nefriti sendrom. Henoch-Schönlein purpurası, ]:J :rger hastalığı iie idyopatik hematiiride rt akroskopik hematüri görülebilir. Mikros- k îpik hematüri ise primer ve sekonder tüm g. :ımariüer hastalıklarda görülür. İdrarda geri len eritrositlerin ürolojik veya gionıerüier b i’ hastalığa ait olduğunda kuşku varsa id- fi r sedimentinde eritrosit silen erlerinin gö- ri ımesi çok değerlidir, kanın direkt olarak b ıbrekten geldiğini gösterir.
höhositüıi (Piyiirii:
idrar sedimentinde her biıyül: büyütme ill .nmıds 1-2’den fazla îökosiı görülmesi i zail muhtaç bir durum oıarak değerlendirilir iiiidir. İdrarda görülen lokositlerin genital o: ¡¡anların infeksiy onları ve kadınlarda va.n- n akıntılardan gelebileceğini unuanams/. au-ekip. İdrar sedimentinde lökositıerin ecri m eşi, idrar kültürü vapümasi için endikas- y adur. Bol miktardaki piyüri pıyonefros, id -ar ^olu absesi, akut piyelonefrit. böbrek tü lerkjüıczu ve sistit gibi hallerde görülür, A : veya orta derecedeki lökositüri ise kro- ni : bakteryel nefrit (piyelonefrit). diğer in erstlisyel nefritler, glomerüionefritler ve yi –e üjriner sistem infeksiyonlarmda görüie- bi :r, İdrar sedimentinde lökosit siiendrleri- ci. görülmesi, lökositierin idrar yollarından ol ırayıp doğruca böbrekten geldiğinin delili c r. Çünkü siiendrler bilindiği gibi böbrek tu iulujslannda oluşurlar. Böyleee ayırıcı te histe önemli bir bulgudur. Ayrıca idrar se ¡imcinti vital boyalarla örneğin. Sterniıei- nı r-M&lbin boyası iie boyandığı zaman nor- rtı lakositlerden daha büyük, açık maviye i il boyanan daha koyu bir nukieusu olan ve çinide Brown hareketleri yapan sitopias- rnıi ; granülleri bulunan değişik tip lökosit- Itı rastlanabilir. Glitter-celi veya Stemhei- rııi: -Malbin hücresi denen bu hücreler evvelce piyelonefrit için patognomonık oiarak de >erie ndiriimişti. Ancak bugün çeşitli urine infeksiyoıılarda bulunabileceği ve hipo- tcı; .il: idrarda lökositlerde ulrrastrüktürei de Eşikliklerle oluştuğu kabu! ediliyor ve te;: ıııs meğerieri hudutludur
SilriKİmri
İdrar M’dimonlinde silene!rleruı ycmıl hiuüi renal parankimal bir haşlatılın t><■ 11r11 sidir. Hor no kadar arasıra hiyalen ve tınılı ron granule silendrler normal bir şahısla da görülebilirse de bunların idrar sedmıcntüuU1 bulunması bir renal hastalığı düşündürmelidir. Hiyalen silendrler, egzersizden sonra, ateşli hastalıklarda veya idrar miktarı az olup ve pH’nın asid olduğu idrarda Tamm- Horsfall proteinlerinin presipitasvonu ile normal şahıslarda görülebilir. Patolojik şartlar olarak nefrotik sendrom, akut nefritik sendromda görülür. Granülö silendrler ise akut ve kronik nefritik sendromun yani tüm glomerülonefritlerin önemli laboratuar bulgusudur. Nefritik aktivite delilidir. Eritrosit silendrieri özellikle akut glomerülonef- ritte görülür ve diğer silendrlerle birlikte nefritik aktivitenin devamını gösterir. Lö- kosit silendrieri ise özellikle, pivelonefritik aktivitenin delilidir. Mikst hücre silendrieri glomerülitin bulunduğunu telkin eden çeşitli glomerüler hastalıklarda görülür. Geniş balmumu silendrler klâsik olarak ağır renal yetersizliklerde, yağ silendrieri nefrotik sendromda görülür.
Bakteriüri:
Bekletilmiş idrarda bakteri görülmesinin patolojik yönden bir değeri yoktur. Çünkü idrar bakterilerin üremesi için uygun bir ortamdır. Taze idrarın sedimentin- de ise bakteri görülmemesi gerekir. Aynı hastada İsrarla bakteri saptanması genel olarak bakteriüri lehindedir. Bununla beraber bakteriüri teşhisi steril şartlarda alman idrar kültüründe bakteri üretilmesi ile konulur. Bunun için en uygun ve yaygın kullanılan teknik dış jenitai organların sabunlu su ile iyice temizlenmesinden sonra miksiyon esnasında aradan (midstream) steril kaba idrar alınıp hemen kültüre gönderilmesidir. Bu idrarda 1 mm° de 100.000 (105) ve üzerinde bakteri ürerse patolojik kabul edilir. Yani hastada bakteriüri var demektir.
İdrar Dansitesi:
Normal bir şahısta idrar dansitesi, alınan sıvı ile renal ve eksrarenal sıvı kayıplarına yani şahsın hidratasyon durumuna göre büyük değişiklikler gösterir. 1005 ile 1030 arasında değişebilir. İdrar dansitesi- nin yüksek oluşu, az sıvı alınmasına bağlı maksimum ADH aktivitesinin bulunduğu fizyolojik durum dışında, çeşitli nedenlere bağlı dehidratasvon, diabetes mellitusda idrarda şeker bulunduğu zaman, aşırı p:o- li’iıııııı vr akul ııeli’illlv .smıılnıııı Ullıl |>M|ı>
U»il t. Imllerdc gtmılelıilıı idrar danmunüıiıı devamlı diışiik olınum im1 ptu<> 1«>|ıı, vıuıdım daha anlamlıdır, yani böbrek lnuiHİıUarın da daha sıklıkla rastlanılın) İm ıhmımıhıı Böbreğin idrarı konsantre edeninim1*! mil» mına gelir. Tüm kronik böbrek lınalıtlıkltı nnda özellikle kronik piyelotıelrıi ııılt<r*l\ı yel nefrit, kronik glomerülolıelrit, knn)«ııl tal nefropati ve tubulopatilerde, lıi|iııknllc mik böbrekte, kronik renal yeterNİ/.llfiiıı tu ken dönemlerinde ve akut renal yelerNi/.lı ğin poliürik dönemlerinde görülür. Kronik renal yetersizlikte idrar dansitesi diıçük ve 1008-1012 arasında sabittir; hiposteniirik, izostenürik, bir idrardan bahsedilir. İdrar dansitesi böbrek hastalıkları dışında, aşırı sıvı alınması (hiperhidratasyon) ve buna bağlı poliüri hallerinde, diabetes insipidus- da ve diğer çeşitli poliüri hallerinde de düşüktür. Burada önemle dikkat edilmesi gereken bir nokta her dansitesi düşük idrarın patolojik kabul edilmemesidir. Tekrarlanan kontrollerde idrar dansitesi düşük bulunursa bunu patolojik kabul etmeden önce renal konsantrasyon testi uygulanmalıdır. İdrarın konsantrasyonunu dansite yerine o’i- molarite ile ölçmek daha hassas sonuç verir. Ancak kolay olması yönünden pratikte genel olarak dansite iie ölçülür. İdrarın ozmolaritesi normalde 150-1200 mOsm/kg arasında değişir.
Klinikte Kullanılan Böbrek Fonksiyon Testleri
Renal Konsantrasyon Testi:
Uygulanması çok basit fakat çok değerli bir fonksiyon testidir. İdrar dansitesi ısrarla düşük bulunan hastalarda, renal koıı santrasyon kabiliyetinin tayini için başvurulması gerekir. Bunun için hastaya 14-1M saat su ve sulu gıdalar verilmez. Hu Niıroııln sonunda hasta mesanesini boşaltır- Ilımdım sonra çıkarttığı idrarda dıııiNİteye Imkılır, 1020 ve üzerinde ise böbrepm koııunnlrttu yon yeteneği normaldir. 101 iı ulundu l»ı> renal konsantrasyon gücü l>o/ıılınıııM ııı 11 ıı da yukarda dansite düşiikliifftı ıifdvııl ıılnrnlı saydığımız hastalık hııllı>nnde (ınnılmı hu böbrek (özellikle iniltileri lımlmivıııı bozukluğunun idarelilin
|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
menılcr lın Imstulıpııı yıılliRım biliyoruz, Ilımlardım ¡ız hır btıltımmnı MKtemik hır Imn inlıpa gloııteriillcrm katılması İle olıı^ım yln menılopaülor, buyıik bir bölummııı ısı* pn mer glomerülonefrit denilen, terini ulıırul. (.’lomerüllerin inflamasyonu anlamına yelen, (.•odunlukla immuno-patolojik orijinli, belli hır klinik tablo, seyir ve prognoz gösteren (ilomeriilopatiler oluşturur. Çok zaman glo- ıııerülonefrit deyimi glomerülleri ilgilendiren tüm hastalıkları kapsar. Örneğin, damar «istemini ilgilendiren sistemik lupus eritema-
l, ozus, poliarteritis nodozamn mikroskobik Hckli gibi inflamatuar hastalıklar (sekonder Rİomerülopatiler) glomerülonefrit deyimi kapsamına alınn-. Ancak sıkça görülen dia- bet, amiloidoz gibi belli hastalıklar ve seyrek görülen Fabry’s hastalığı gibi durumlar daima bu deyimin dışında kalır.
Ön planda glomerül harabiyetinin bahis konusu olduğu primer giomerülonef- ritlerin belli bir streptokok infeksiyonu ile ilişkisi ve infeksiyondan bir süre sonra (la- tant pervot) ortaya çıktığı ve böylece immünolojik bir temele dayandığına daha 1840’larda Bright ve 1907’de Schick tarafından dikkat çekilmişti. Ancak glomerülo- nefritlerin gerek immünolojik patolojisi, gerek histopatolojisi son 20-30 vıl içinde özellikle elektron ve immunfluoressan mikroskoplarının da kullanıma girmesi ile daha etraflı araştırılabümiş ve bazı noktalar açık- lanabilmiştir. Bununla beraber klinik anti- teler dışında, histopatolojik yönden değişik dönemlerde araştırıcılar tarafından değişik sınıflandırmalar yapılmakta ve yeni bazı tipler eklenmektedir. Biz bu bakımdan bu sınıflandırmalara geçmeden önce anlaşılmayı kolaylaştırmak için glomerülonef rit – lerde böbrekte görülen immünolojik ve his- topatolojik değişiklikler hakkında genel bügileri özetleyip, bundan sonra belirli klinik tablolarda hangi tip glomerülonefritle- rin yer alabildiğini anlatmaya çalışacağız.
GlomeıJlonefritlerin İmmuno-
patogenezi:
Renai hastalıkların immunopatogenezi hakkındaki bilgilerimiz özellikle hayvanlarda oluşturulan deneysel glomerülonefrit modellerinden elde edilen bilgilerle geliştirilmiştir.
Deneysel Glomerülonefrit:
Masugi Nefriti:
îlk defa 1900’de Lindemann, tavşan böbreği homojenattnı kobaya enjekte edip bir süre sonra kobaydan aldığı serumu yenirimi lıiı tıtv^ıııiu nn|<‘klr nllİpinde İtti «nrıı imin ı in 11111< ■ it sİ i, 1,|| Hi.ıvi” Milılp ıılıl ll|l unu vr liivvııu böbreğindi’ lıır neliıı ilindi 11(1111111 t’uıılu ,Sonradan I îiij.’î’cl** Miisiihi İlil olııvm İm yem nayvanın (konak-lıoKl 1 nııtlkoı ın Viibından ileri geldiğini ^o.sterdı llovluı n glomerülonefritte antijen antikor birleşimi nin patogenezdeki rolü ilk del» Mumıuı ıı»l riti olarak anılan bu deneylerle (¡OHterılıııl* oldu.
Bugün bu deneylerdeki antijenin ^lome riil bazal membranı olduğu bilinmekledir
Diğer İmmun-Kompleks Nefritleri
Akut Serum Hastalığı:
İmmun kompleks nefriti için tipik bir örnek akut serum hastalığıdır. Tavşanlara yabancı protein, özellikle sığır serum albu- mini enjekte edildikten 6-8 gün sonra antijenin süratle kaybolduğu buna karşılık, bu dönemde antikor oluştuğu ve serumda an- tijen-antikor kompleksleri bulunduğu, serum komplemaıı seviyesinin azaldığı görülür. Bu dönemde keza antijen, IgG ve komp iemanın glomerül kapiller duvarlarında bi riktiği görülür. Bu immun komplekslerin birikimi ile kapiller duvarlarının me- sangium ve subepitelval görünümünü, aynı insanlardaki poststreptokoksik glomeriı- lonefritte görülen hörgüçlere (humps) benzer. Hayvanlarda görülen hematüri, pro- teinüri ve diffüz proliferatif glomerülonefrit de aynı insanda görülen poststreptokoksik glomerülonefrite benzer.
Kronik Serum Hastalığı:
Bovin serum albümininin tekrarlanan injeksiyonları ile insandakine benzer değişik tipte glomerülonefritler oluşturulabilir. Sabit dozda antijen kullanıldığında lezyon- lann tipi, antikor cevabına bağlıdır. Kuvvetli antikor cevabı aşırı antikor ve antijen-an- tikor agregatlanmn oluşmasına neden olur ki, bunlar mononükieer fagosit sistemleri tarafından süratle temizlenerek önemli hır glomerüler depolanma görülmez Ortıı ı*id detteki antikor cevabı, geniş, az solıibl olun immunkomplekslerin dolaşımda norıılmem ile bunların mesangial ve Kubmıdnlelynl çökmesine ve proliferatif ^lonıi’nıloııufı İle neden olur. Zayıf antikor revjıplurımlıı mili jen fazlalığı ve küçük tiple iiiiIiipii tııtlıhut agregatlan ile, bunların wul1« 1 !-«• Ivnl İm mun depolanması ve ıtuMiıhııtno/ Miumoııı ler lezvonların oIuşuhim balın ImuiiiaiiiIiii Eğer antijen uygulııııııiM dmıımlı mıtlıım fazlalığı temin edecek pşuklld«’ ııvııılmııi’ttiı bütün hayvanlardu nınııılınııın/ Kinmıtnilo nefrit puruliu. Serum lımAıılıj’indıı ttorillon ‘ mesanpial ve subendotolyal depolanmalar, muhtemelen dolaşan immun komplekslerin glomerüller tarafından yakalanmasını temsil eder; halbuki subepitelyal deposit- ler muhtemelen insitu (glomerülün içinde) oluşmaktadır. Bu tipteki deneyler komplekslerin büyüklüğünün ve antijen-antikor oranının, depolanmanın yeri v