Boyacı arayanlar
Küçükken babamın anlattığı bir hikâyeyi hatırlayıverdim: Bahar zamanı imiş. Dagıstanda bir yolcu, köyden köye giderken bir dağ eteğine varmış.
Bakmış kırmızı, mavi, sarı, mor, pembe, beyaz çiçekler, bir tepenin yamacını kaplamış.
Hafif rüzgârlar ile dalga dalga köpüren bu renk ve ışık tufanı, yolcuyu bir yıldırım gibi çarpmış. Neler olmuş o anda, kimbilir neler olmuş; başlamış bağırmaya: “Neredesin Boyacı; Boyacı, sen nerdesin?”
Bu zavallı meczûbu çocuklar taşlamışlar; büyükler kovalamış… O, istifini bozmaz; gözü meçhûl bir ufkun çizgisine dikilmiş, mütemâdiyen arar, sorar dururmuş.
Karanlık gecelerin korkunç hayâlleri bu suâli dinlemiş, tipilerin feryadı ve şimşek şakırtıları bile bu sesi boğamamış:
“Neredesin Boyacı; Boyacı, sen nerdesin?”
Prof.Dr. Ali Nihad Tarlan