Bahman Sissa, boş zamanlarını tavla oynamakla geçiren Hükümdarı Balhaifi hem eğitmek hem de eğlendirmek için bir savaş oyunu buldu. Bu oyunun yapısını aynen Hind ordusundan aldı. O zamanki Hind ordusu 4 kısımdan îbairettî: 1. Filler, 2. Atlılar, 3. Savaş arabaları,
- Yayalar.
Brahman Sissa, Sanskrit” dilinde “4” demek olan (Çatur) sözcüğüyle, “kısım” anlamına gelen
(anga) sözcüğünü birleştirerek, yeni bulduğu savaş oyununun adını koydu: (Çaturanga).
Hükümdarı Balhait’e oyunun kurallarını öğretti. Taşlar aşağı yukarı şimdiki satranç taşlarına benziyorlardı. En kuvvetli taş ordunun komutanı, yani Kral’dı. Vezir de, Kral’ın yanından ayrılmayan müşaviriydi, sadece çapraz birer kare oynayabiliyordu.
Hükümdar Balhait, bu yeni oyunu o kadar sevdi ki, başka hiç bir oyun oynamaz oldu ve Brahman Sissa’yı ödüllendirmek istedi.
Brahman Sissa, iki kez Hükümdarın sağlığın- ; dan başka bir arzusu olmadığım söyledi. Hükümdarın ısrarı üzerine, “satranç t^htasmın karelerini buğday taneleriyle doldurun,. dedi. Yalnız bir şartı vardı: Birinci kareye rar, ikinci kareye 2, üçüncü kaleye 4, dördüncü .kareye 8*.. ta ki altmış dört kare bitinceyedek*
4 Balhait, bu kadar basit görünen arzunun derhal yerine getirilmesini emretti.
Hemen bir tabak buğday getirdiler. Daha onüçüncü karedeyken 40% buğday tanesi gerekince, akılları başlarına geldi. Öturup bir bir hesap ettiler, gördüler ki, bütün Hindistan’ın buğdayları bile Brahman Sissa’nın isteğini karşı- iayaıiiaz: 2-1 =*18446744073709551615.
Bu akıllıca istek üzerine Hükümdar Balhait,
yayınlar yapılır.
Bütün komşularımızda satranç, ya Devletleştirilmiş ya da Devletçe desteklenmektedir.
Süper devletleri bir yana bırakalım, örneğin: Fılıpinler’de her gün tam bir saat televizyonda satranç yayını yapıldığını söylesem, İnanır mısınız? Biz ise, satrancı halâ tavla oyunu ile karşılaştırıyor, çocuklarımıza önce dokuz taş, sonra dama öğretelim diye tartışarak vakit öldürüyoruz.
Matematik’in istediği, nesneleri birbirine bağlama yeteneğini, satranç oynayan kimse, hiç yorulup sıkılmadan, elde eder. Üstad Haldun Taner’in dediği gibi: “Matematik’i (Modern matematik) sevimliliğiyle benimsettiğimiz gün, çocuklarımızı^ bakışları bile, değişecektir. Kahveleri doldurup barbut oynayan bön bakışlı aylak gençlerin yerini, satranç oynayan zekî delikanlılar alacaktır.”
Satranç her yaşta yapılabilen bir spor olduğundan, öğrenmek için geç kalmış sayılmazsınız. Çocuklarınız ise, ne kadar erken başlarlarsa o kadar faydalı olur.
Birçok Dünya Satranç Şampiyonu, daha okumayı öğrenmeden satranç oynamaya başlamışlardır. İsterseniz dünya Satranç Şampiyonlarının kaç yaşında satranca başladıklarını birlikte araştıralım,
Paul Morphy satrancı 10 yaşında öğrendi. 12 yaşında, memleketi olan New Orleans’ı ziyarete gelen ünlü bir Macar satranç ustasını iki kez yenmeyi başardı. 1858 yılında 21 yaşındayken çıktığı Avrupa gezisindfe, dünyanın en kuvvetli oyuncularını teker teker yendi. Steinitz (1866-1894 Dünya Şampi- yonuj satranca 12 yaşında başladı.
Emanuel Lasker (1894-1921) Dünya şampiyonu) Satrancı ilk kez, 10 yaşındayken, ağabeyi Berthold’dan öğrendi.
Jose Raoul Capablanca (1921-1927 Dünya Şampiyonu) tam bir satranç harikasıydı. Satrancı
4 yaşında kendi kendine öğrendi.
Alexander Alekhine (1927-1935, 1937-1945 Dünya Şampiyonu) satranca 12 yaşında başladı.
Max Euwe (1935-1937 Dünya Şampiyonu) daha 4 yaşındayken satrancı annesinden öğrendi. 10 yaşındayken bir satranç turnuvasında bırrnci oldu.
Mikhaıl Botvinnik (1948-1957, 1958-1960, 1961-1963 &ünya Şampiyonu) satrancı 12 yaşında öğrendi. Ertesi yıl okul birincisi oldu.
Vasily Smyslov (1957-1958 Dünya Şampiyonu) satranca 6,5 yaşında başladı
Tigran Petrosian (1963-1969 Dunya Şampiyonu) satrancı, 9 yaşındayken, babasının yönetici olduğu bir subay kulübünde seyrederek
öğrendi.
Bobby Fischer (1972-1975 Dünya Şampiyonu) satrancı 6 yaşında öğrendi.
öteki dünya şampiyonlarından Boris Spassky (1969-1972 Dünya Şampiyonu) 5 yaşında; Anatoly Karpov (1975 den beri Dünya Şampiyonu) 4 yaşında; Mikhail Tal (1960-1961 Dünya Şampiyonu) ise, 6 yaşında Satranç biliyorlardı.
Yazımın sonunda biraz da Türk satrancından söz açmam gerekiyor.
1954 yılından beri ne Devletten ne de hiç bir kuruluştan yardım görmeden kendi yağıyla kavrulan Türkiye Satranç Federasyonu, bu yıl büyük ve çözülmesi zor bir problemle karşı karşıyadır. Balkan Satranç Birinciliği 1980 yılında Türkiye’de yapılacaktır.
Balkan Satranç Birinciliğinin 8 günlük bir programı vardır. Bu programa göre, takımlar, oyunların başiamaşmdan bir gin önce gelirler. İkinci gün teknik toplantı yapılır ve oyunlara başlanır.
3 gün oyundan sonra bir gün ara verilir. Bu
serbest gün, oyuncuların dinlenmesine ve şehir gezintilerine ayrılmıştır. Ayrıca, serbest günde veya uygun bir başka günde, Balkan Ülkeleri Federasyonlarının’katıldığı bir konferans düzenlenir. Bu toplantıda, Balkan Birincilikleriyle ilgili konular ve gelecek toplantının yeri ve tarihi görüşülür. Sekizinci günün akşamı kapanış töreni ve ziyafetle Balkan Satranç Birinciliği sona erer, dokuzuncu gün oyuncular, Ülkelerine dönmek üzere hareket ederler.
Yukarıdaki programı bu yıl Tüıkıye Satranç Federasyonu uygulamak zorundadır.
Türk misafirperverliğine yakışır bir tarzda komşularımızı ağırlamak en büyük arzumuzdur. Bunlara karşılık hiç bir mâckfî olanağımız yoktur.
Gençlik ve Spor Bakanlığı, hiç olmazsa bu konuda gereken yardımı yapmazsa, bütün maddî yükümlülük, bir avuç satranç severin omuzlarına yüklenecektir.
Satranç oyununun en önemli kurallarından biri de “tutulan taşın mutlaka oynanmasıdır/’ Türkiye Satranç Federa^onn, dost# düşmana karşı verdiği centilmen sözünü mutlaka tutacak ve bu yarışmanın organizasyonunu, Türk Ulusuna yaraşan konukseverliğiyle başariyle yapacaktır.
Batılı Ülkelerde bu durumlarda özel SektÖr, Bankalar ve Kurumlar yardımcı olurlar. Turistik Oteller salonlarını açarlar. Bakalım bizde nasıl dlâcak?
Bütün satranç severlerden bu zor problemin çözülmesi için düşünce ve yardımlarını bekliyoruz