wiki

Çanakkale Zaferini Anlatan Şiirler

Yaralı iken Bir Şehidin Son Hitabe-i Merdanesi

 

Hazırlandım Ulu Rabbim huzûruna gelmeye

Senin hakkın için girdim bu al kanlı gömleğe

Pek susadım şehîdlere va’d ettiğin şerbete

Lâyık isem izzetinden istediğim hürmete

Rahmetine dileklerim, söyleyecek sözüm var

Çok sevdiğim milletimde, devletimde gözüm var

Bu ricâyı eden rûhu senin nûrun yarattı

O nûr bana rehber oldu, hak ve adli arattı

Ben öleyim ırzım, ırkım; al sancağım yaşasın

Ferdim, şahsım; millet şâhım, şâh ocağım yaşasın

Duygum, fikrim, hür vicdânım, istiklâlim yaşasın

Bir dünyâlık târihimle istikbâlim yaşasın.

Çanakkale Şehitlerine

 

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.

Tepeden yol bularak geçmek için

Marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı” Dedirir-

Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşına da,

Avustralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!

 

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:

Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…

Hani, tâûna da züldür bu rezil istilâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlük-ı asil,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil.

Kustu Mehmedcigin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…

Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,

Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir. mülkü harâb.

Öteden saikalar parçalıyor âfâkı

Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâki;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el,ayak

Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,

Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,

Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

Alınır kal‘a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?

Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.

 

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…

****

Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boguyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a‘sâra gömülsen taşacaksın…

Heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmed Akif

KARDEŞİME

O kadar yandı mı bağrın, ey çocuk?

Ecelin sunduğu şarabı içtin!

Sırayı, saygıyı unuttun çabuk.

Sebep ne, ağandan ileri geçtin?

***

Yirmi üç baharı kavuran ateş

Güllerin kalbini dağlasa çok mu?

Bir damla şebneme susadı güneş.

Sümbüller sararsa hakları yok mu?

***

Yurduna son damla kanıttı verdin,

Ah, cömert kardeşim, sana pek yazık!

El fıtra verdi, sen canını verdin.

Ne acı bir Şeker Bayramı yaptık!

***

Yâd eller dağıttı halka gül şuyu.

Yok sana gözyaşı dökecek anan!

Kardeşim, üzülme, müsterih uyu,

Ne mutlu, gülüyor zavallı vatan!

***

Bir çile ipekten yumuşak sînen

Serhaddi tuttu sarp Balkanlar gibi;

Kaşından daha çok bıyığın yokken

Dövüştün yeleli arslanlar gibi!…

***

Ne beyaz bir mermer, ne biraz yaldız;

Nerede yaptığın o altın destan?

Sürekli alkıştan utanan adsız,

Koca şehnamene konmamış imzan!

***

Ne kadar aradım senin kabrini,

Yok diye boynunu büktü her çiçek.

Yanıldım, kardeşim, bağışla beni,

Sen arzdan semâya naklettin, gerçek!..

İdrîs Sabîh

ORDUYA SELAM

Ey gözleri cesâretler

Kalbi öçler saçan asker!

Senin göğsün hâkânların

Tahtlarına kanat gerdi;

Tekbîr sesin düşmanların

Toplarına cevap verdi.

***

Selâm sana şânlı ordu;

Sen kurtardın, azîz yurdu!…

***

Arıburnu,Seddülbahir

Bize birer Plevne’dir Burda sana yedi gökten:

“Zafer” diye sesler geldi; Kanlısırt’ta ufka değen

Kemiklerden tâk yükseldi.

***

Selâm sana şanlı ordu;

Sen kurtardın, azîz yurdu!…

***

Bundan sonra Gelibolu Bize yeni bir hac yolu

Her İslâm’ın bu yüce yer

Bir ikinci Kâbe’sidir;

Her tepede kanlı siper

Sahabeler türbesidir.

***

Selâm sana şânlı ordu;

Sen kurtardın, azîz yurdu!…

***

Bugün için hep beldeler

Bayram gibi şenlikteler.

İşte güzel İstanbul’un

Güller açmış bahâr gibi

Sûriye’nle Anadolu’un

Gelin olmuş kızlar gibi.

***

Selâm sana şânlı ordu;

Sen kurtardın, azîz yurdu!.

***

Senin burdan Çin’e kadar

Her mihrâbda duâcın var.

Hind’in peri bâkirleri

İlâhini çağırıyor

Karabağ’m şâirleri

Zaferini haykırıyor.

***

Selâm sana şânlı ordu;

Sen kurtardın, azîz yurdu!..

***

Bak Kayser’in, Şarlman’m

Yurtlarında senin şânın.

Sanki karakuş bakışlı

Süleymanlar devrindesin.

Rüzgâr sesli, sel akışlı

Ataların yerindesin.

***

Selâm sana şânlı ordu;

Sen kurtardın, azîz yurdu!..

***

Senin rûhun bu toprakta

Mûcizeler yaratmakta.

Dün horlanan devletine

Bir zümrüt taç veren sensin:

Yaslar giyen milletine

Altın devri söyleyensin.

***

Selâm sana şânlı ordu;

Sen kurtardın, azîz yurdu!..

***

Bugün arzın yüz yerinde,

Gözler ufkun üzerinde.

Senin yanık, al bayrağın

Ehramlara yollar açsın;

“İdil” gibi on ırmağın

Sularına yâkut saçsın.

***

Selâm sana şânlı ordu;

Sen kurtardın, azîz yurdu!..

***

Bizim nemiz varsa senin

Bu günleri gösterenin.

Bil ki yurtta her kadının

Son evlâdı sana fedâ

Büyük, küçük her çatının

Son hayâtı sana fedâ!…

***

Selâm sana şânlı ordu;

Sen kurtardın, azîz yurdu!..

Mehmed Emîn

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir