Çankırı Evliyaları
çerkeşli mustafa efendi; Halvetiyye Şabaniyye yolunun Çerkeşiyye kolunun kurucusu.
Çankırı’nın Çerkeş ilçesinde doğdu. Kaynaklarda doğum tarihi ve hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. 1814 (H.1229) senesinde vefat etti. Türbesi Çerkeş’te kendi adıyla anılan caminin içindedir.
Çerkeşi Mustafa Efendi, Safranbolu’ya bağlı büyükçe bir köy olan Zora’da yetişen Halveti Şabani şeyhlerinden Şeyh Mehmed Efendi’ye intisap etmiş ve ondan hilafet almıştır. Ulema ile tarikat mensupları arasındaki ihtilafın mahiyeti ve çözüm yolları hakkında devrin padişahı tarafından yöneltilen sorulara cevap olarak kaleme aldığı Risale fi tahkiki’t-tasavvuf adlı birkaç sayfalık Türkçe risalesinden Çerkeşi Mustafa Efendi’nin şöhretinin İstanbul’da saraya kadar ulaşmış olduğu anlaşılmaktadır. Risalede adı geçmemekle birlikte söz konusu padişah muhtemelen II. Mahmud’dur. Nitekim bazı kaynaklarda risalenin II. Mahmud’un emriyle yazıldığı kaydedilmiştir. İstanbul’daki ulema ve meşayi- he de sorulup sorulmadığı şimdilik tesbit edilemeyen bu soruların cevabının Çerkeşi Mustafa Efendi’den istenmesi, onun ilim ve irfanının seviyesini, şöhretinin yaygınlığını göstermesi açısından son derece önemlidir.
Çerkeşi Mustafa Efendi risalede tasavvuf tarihi açısından dikkate değer önemli tesbitlerde bulunur. Ona göre tarikat mensuplarının ulaşmaya çalıştıkları tasavvuf yolu fiil, sıfat ve zat tecellileri olarak tanımlanan üç halden-ibarettir. Bu üç tecelliye mahzar olanlar zahiren üç batıl fırka mensuplarına (cebriyye Hululiyye, İttihadiyye ) benzerler. Fiil tecellileri sahipleri Cebriyye, sıfat ve zat tecellileri sahipleri ise
lir
Pir-i Sâni Camii’nin içinde bulunan sandukası.
Hululiyye ve İttihadiyye mensuplarına benzetilebilirler.
Ancak bu üç halin kendilerinde tecelli ettiği Safilerin cebir, hulul ve ittihad fikirleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Sufileri bu batıl fııka mensuplarından ayırt etmenin temel ölçüsü İslami- yettir. Dinden ayrılmamak şartıyla yukarıdaki üç nal ve makamın kendisi üzerindeki tecellilerinden bahseden sufinin sözleri ilahi sır ve hikmetlerden ibarettir: ondan zuhur eden olağan üstü haller ise keramettir. Ancak keramet göstermek Allahü teala, Resulullah ve mürşid katında makbul değildir, çünkü edebe aykırıdır. İslamiyete aykırı en ufak bir harekette bulunan sufi sapıktır, sözleri ilhad ve ifsat, ondan zuhur eden haller sihir ve istidracdır.
Risalenin daha sonraki satırları, şeyhten Melami- ler’le ilgili görüşünün de sorulduğu kanaatini vermektedir. Çerkeşi Mustafa Efendi halkın ve anlayışsız zahir ulemasının hakikatini kavramaktan aciz oldukları, zahiren dine aykırı sözler söyleyen ve bazı davranışlarda bulunan Melami büyüklerinin dikkatle incelendiğinde dine ters düşen hiçbir hallerinin olmadığını söyler. Ona göre hallerini gizlemeyi sevdiklerinden dinin zahirine aykırı gibi görünen söz ve davranışlarla kendilerini halkın ilgi odağı olmaktan çıkarmayı tercih eden Melamiler ka
mil insanlardır, fakat kemale erdirici değildirler. Kendileri râşid olup mürşid olmazlar. Onlardan dua istemek ve irşad talep etmek doğru değildir. Çünkü talibi şüpheye sevk edebilirler. Halbuki irşad talibi şüpheye düşürmek değil aksine şüphelerini gidermektir. Mürşid kafiri küfürden imana, halkı ma’siyetten, günahtan ibadete, havassı ise mâsivadan yani Allahtan başka herşeyden ilahi vuslata davet etmekle Allah’ın görevlendirdiği ve bu konuda kendisine halifelik verdiği kişidir.
Dinin koruyucusu olan ulemadan nefret edip sufi- lik iddiasında bulunmanın tarikat ve şeriatı birbirinden farklı şeyler gibi göstermenin ulema ile meşa- yihin üzerinde birleştikleri, taat, riyazet, mücahede gibi hususları terk etmenin sapıklık olduğunu söyleyen Çerkeşi Mustafa Efendi’ye göre ulema bu gibi sahte sufilerle gerçek sufileri ayırt etmek için birçok risale kaleme almış. Sufiler de onlara cevap vermişlerdir. Çerkeşi’nin bu konudaki son sözü şudur: Ulema ile meşayih arasındaki ihtilaf lafzidir, aralarında manada ve özde ihtilaf yoktur. Onun bu uzlaştırıcı tavrı ulema üzerinde tesirini göstermiştir. Nitekim Şeyhülislam Mehmed Sa’deddin Efendi devrin tanınmış alimlerinden Mehmed Zihni Efendi, kelamcı Abdülla- tif Harputi onun tarikatına intisap etmeşlerdir.
emir karatekln
Çerkeşli Mustafa Efendi Can |
Bu risalesi birkaç defa defa basılmıştır.
Çerkeşi Mustafa Eften- di’nin Mehrned, Mesud ve Osman Vehbi adlı oğulları kendisinden sonra irşad fa- aleyetlerini sürdürerek birçok mürid ve halife yetiştirmişlerdi. Osman Vehbi Efendi’nin (ö. 1860! şovundan İstanbul’da Çerkeş zadeler adı verilen bir ulema ailesi meydana gelmişti Çerkeşi Mustafa Ef?n- di’nin tarikat silsilesi Zcıralı Şeyh Mehmed» M jdurr ulu Şeyh Abdullah Rüşdü, Şa- baniyye’nin, Nasuhiyye kolunun kurucusu Şeyh Mehmed Nasuhi Üskûdari, IjCa- rabaşiyye kolunun kurucusu Karabaş Veli vasıtasıyla Şa’ban-ı Veli’ye ulaşr.
Şa’baniyye mensuplarınca tarikatın ikinci kurucusu anlamında “pir-i sani” unva- niyla anılan Çerkeşi Mustafa Efendi’nin on üç halifesi olduğu kaydedilmektedir. Bunlardan ancak altısının (Beypazarlı Ali, Geredeli Halil, Mustafa Safi, Semerci Şeyh İbrahim, Tiritzade Hüseyin, Ahmed Nuri Baba) adı kimliği tesbit edilebilmiştir. Halifelerin faaliyetleri sonucu Çerkeşiyye tarikatı Batı Karadeniz, başta Ankara ve çevresi olmak üzere Orta Anadolu, İstanbul ve Balkanlar’da yaygınlık kazanmıştır.
1- Tezkire-i Fatin, 420
2- Osmanlı Müellifleri 1/55
3- Sefinet-ül evliya 4/56
4- Son Asır Türk Şairleri 1914
emir karatekin; Çankırı’yı feth eden derviş gazilerden. Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan’ın Anadolu’nun fethi ile görevlendirdiği komutanlarından biri olan Emir Karatekin
Bey, önceleri Turhal ve Zile civarı beyi olmuş, sonraları ise Sinop ve Çankırı’nın fethi için görevlendirilmiştir. 1074 yılında Çankırı’yı fetheden Karatekin Bey ölümüne kadar burada görev yapmıştır.
Emir Karatekin, bir Haçlı akını sırasında, kal’asını savunurken şehit oluyor. Onu Çankırı Kal’asına gömerek üzerine bir de türbe yaptırıyorlar. Destanlar içinde bir türbe ve kal’asını bekleyen şehit. Şair Çağlar, onu bir kez daha dile getiriyor:
Soluyup kesik kesik Rengi yüklenir, çöker. Kervandır çanı eksik Çankırı’da tepeler.
Geceyle başlar akın,
Ordulaşır bağ, ekin,
Doğrulur Karatekin,
Der benimdir buralar…
murad-ı veli; Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında yaşamış ve Veli olarak anılan Horasan erenlerinden. Seyyiddir. Babası Aliyyül Büka, XII. Yüzyılda Türkistan’dan hicret edip Hicaz-Şam-Urfa yoluyla Çankırı’ya gelip yerleşmiş mübarek bir zâttır. Hacı Murad-ı Veli 1228 veya 1229’da Horasan’ın Say- ram Kasabası’nda dünyaya gelmiştir. Bu nedenle Horasan erenlerindendir. Hacı Bektaş-ı Veli’den hilafet almış ve Uzun süre Eski Köy’de yaşamış ve Kalecik Tekfuru’nun zulmüne uğrayarak bugünkü Çankırı ili Eldivan ilçesi Şeydi köyündeki türbesinin bulunduğu yere gelip yerleşmiştir. 17 yıl burada çevreden gelenlere ders verdikten sonra 1307 yılında vefat etmiş ve buradaki türbesine gömül-
Eldivan ilçesi Şeydi köyünde bulunan türbesi |
müştîir. Çocukları dia babaları ğlibi alim yetişmiş ve halkın eğitimi ile meşgul olmuştur. Köyün üst kısmında bulunan türbe, camii ile beraber ayini yapı içerisinde olup moloz taştan yapılmış ve ah§ap çatı ile kapatılmıştır. Yşlın bir yapı olan camii ve türbe mimari açıdan önemli bir özellik taşım, r akla birlikte Horasan E enlerinden olan Hacı Murad-ı Veli’nin makamı olm.ıs sebebiyle çok sayıda ziyaretçi çekmektedir
İ
i
pir hamza sullianıl Horasan erenlerinden. Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Fatih Sul an Mehmet döneminde Horasan’dan geldiği ve civuda cağınık olarak yaşayar Müslüman- lar için merkeızi yerde bir cuma mescidi; nşa ettirdiği bilinmektedir. Âtkarpcalar ilçesinin güneyinde, Dumanlı Dağlarımın eteklerin
de bulunan türbesi,
3 km. mesafededir. 10 dö nüm alana sahip olan türbenin çevresinde camii, misafirhane, yemekhane, umumi tuvalet ile iki adet çeşme bulunmaktadır. Bütün yapılar yenidir. Bugün Atkaracalar ilçesinin ortasında kalan mescidin zamanla yıkılması üzerine, halk tarafından yerine büyük bir cami yapılmıştır. Türbe, özellikle yaz döneminde çok sayıda ziyaretçi çekmektedir.
şeyh mehdi (billur bey); Çankırı’nın meçhul velilerinden. Çankırı’nın fethine katılan beylerden olduğu rivayet edilmektedir. Hayatı hakkında bilgi yoktur. Doğum yeri ve tarihi bilinmemekte, 1154 yılında vefat ettiği, türbenin ise 1272 yılında yapıldığı vakfiyelerden anlaşılmaktadır. Türbesi Merkez İl- çe’de Karataş Mahallesi Kayabaşı mevkiindedir. Yapı olarak mimari bir değer taşımamakla birlikte manevi değeri büyüktür.