ÇİFT HAYÂT
(Baştarafı Sayfa 22’de)
la birlikte yalnızca küçük bir grup balık, sudan serbestçe çıkabilmek için, (yerçekimine karşı koyabilecek güçlü yüzgeçler ve ıslak kalmadan da nemi alıkoyacak bir yöntem gibi) gerekli özellikleri geliştirdiler.
Bu balık grubu değişmeyi zorladı, sudan çıktı ve tam anlamıyla kara yaşamına uydu. Böylece, amfibik (hem suda hem karada yaşayan) hayvanlar kertenkeleler ve bizim de içinde bulunduğumuz memelilerin evrimi gerçekleşti. Diğer yandan, çamur sıçrayıcıları da sudan çıktı, ama hiç bir yere gitmediler. Bu benzersiz balık, daha fazla bir kara hayvanına benzemeden de başarılı oldu. Uyum sağlayarak, 30 milyon yıldan bu yana hiç değişmedi.
Science Digest’den Çev: Hayri KAY AMAN
MAKİ NALARA “KULAK” TAKILIYOR
İnsan önce konuşmaya başladı, sonra yazıyı buldu. Bugün kompüterler konuşma ve yazıyı birleştiriyorlar. Gelecek yıllarda yeni bir kompüter teknolojisi geliştirilecek ve insanla makine ilişkileri kökünden değiştirilecek. Kısaca VAT {voice activated typewriter) diye bilinen daktilolar yapılacak, bunlar ses kayıt cihazı ile daktilo özelliklerini bir araya getirmiş olacak. Dr. Frederick Jelenik yönetimindeki IBM bilginleri insanın doğal konuşmasını anlayan bir dakti
lo makinesi geliştirdi. Konuşmacı bir mikrofona bir takım cümleler söyler, kompüter sesleri inceler ve onları kendi belleğinde bulunan sözcüklerle karşılaştırır. Hangi sözcüklerin konuşulduğunu “anladıktan” sonra bu sözcükleri önce bir televizyon ekranı üzerine yazar. Konuşmacı yanlış bulursa kompütere yanıldığını hatırlatır, sözlerini tekrarlar ve düzeltme yapılmasını bekler. Ekranda düzeltme yapıldığını gördükten sonra kompütere “yaz” emrini verir ve kompüterin kumanda ettiği çok hızlı bir daktilo makinesi söylenen sözleri yazar. Kompüterin belleğinde 1000 sözcük vardır V3 doğruluk oranı 91 % dir. Fakat bugün için bazen bir cümleyi yazdırmak 1 saat alabilmektedir. Ancak teknolojinin ilerleyeceği ve 1990 yılına doğru bir milyon kadar VAT’- ın piyasaya sürüleceği tahmin edilmektedir.
Aslında VAT’lar çok daha karmaşık bir sistemin öncüleri olacaktır. Jelenik’e göre gelecek 25-50 yi da insanlar evlerindeki televizyon cihazına yaklaşarak herhangi bir konuda soru sorabileceklerdir. Örneğin televizyon cihazına tren tarifeleri, hisse senedi fiyatları, süpermarketlerde hangi mallar olduğu, lokantalarda hangi yemeklerin sunulduğu, sinemalarda hangi filmlerin oynadığı vb. sorulabilecektir. Sanat seven bir insan TV’dan kendisine belli bir romanı veya şiiri okumasını, tanınmış bir piyesi oynamasını, sevdiği resim tablolarını göstermesini vb. isteyebilecektir. Bilimle ilgilenenler TV’a en yeni keşifleri, belli bir konudaki yayınları vb. sorabilecektir. TV’a “bana satranç öğret” veya “ben Fransızca öğrenmek istiyorum” veya “bana Atatürk’ün ölümsüz sözlerini ver” denebilecektir. Televizyon cihazlarının içindeki bir mikrofon bu sözcükleri alıp telefon hatları üzerinden bir büyük kompütere gösterecektir. Merkezi bir bilgi bankası haline konulmuş olan bu kompüter istenen bilgiyi kendi belleğinde arayacak ve bulunca size yollayacaktır. Böylece odanızda televizyon ekranınız üzerinde istediğiniz bir sorunun yanıtı hemen beliriverecektir. Gelecek yıllarda insanlar makinelerle dostluk kuracaktır, örneğin televizyonunuzla satranç veya iskambil oynayabileceksiniz, TV size bilmece soracak ve isterseniz yanıtını verecek. Geçmişdeki herhangi bir maçı, tiyatroyu, konseri… yeniden izlemek bir an meselesi olacak. Bütün bunların özellikle körler, sağırlar, yatalaklar vb. sakatlar için ne büyük bir avunma ve teselli sağlayacağı çok açık.
GÜNEŞ GÖZLÜKLÜ BALIK
Güneydoğu Asya denizlerinde bir balık yaşar: balon balığı. Bu balık isteyince şişebilir. Fakat daha da ilginç bir yanı şudur: gözlerine çok fazla ışık gelince kimyasal “güneş gözlükleri” takar. İngiliz biyologları S. Appleby ve B. Muntz 2.5 cm. uzunluğundaki balon balığının gözlerinde fotokromik merceklere benzer bir özellik buldular. Fotokromik mercekler rengi ışığa göre açılıp koyulaşan merceklerdir. Balon balığı fazla ışıkla karşılaşınca gözünün saydam tabakasını (kornea) sarılaştırır. Işık şiddeti artınca saydam tabakanın kenarlarında yeralan boya hücreleri (kromatoforlar) sarı renkli bir boya (pigment) yapmaya başlar. Bu boya gözün yüzeyine yayılarak bir filtre rolü oynar ve gelen ışığın şiddetini azaltır, böylece balığın daha net görmesi sağlanır. Karanlık gece sularında gözdeki bu boya kaybolur.
ÇALIŞKAN KUNDUZLAR
Kunduzlar hem çok çalışkan, hem de çok hızlı hayvanlardır. Bir kunduz saydam gözkapak- larını sualtında gözlük gibi kullanarak saatte 6 mil hızla yüzebilir. Kendine üç gecede 4.5 metre yükseklikte bir evcik yapabilir ve bu sırada yalnız dişleri arasına giren kıymıkları tırnakları ile çıkarmak için çalışmasını durdurur.
KIRLI AN FOTOĞRAFLAR
Cundan 40 yıl kadar önce Semyon ve Valen- tina Kirlian adlı iki rus şöyle bir keşif yaptı: yüksek voltaj alanında çekilen fotoğrafların etrafında bir hâle görülüyordu. Bu hâlenin yaşayan bitki ve hayvanlarda günlük biyolojik ve fizyolojik değişmeleri, insanlarda ise ayrıca psikolojik değişmeleri yansıttığı ileri sürüldü. Muhtemelen cisimlerin etrafa saçtığı elektronlar elektrik alan tarafından hızlandırılmakta, bunun sonucu olarak hava iyonlaşmakta ve ültraviyole ışınları vermektedir, görülen hâle buna bağlıdır. Resmi alınacak cisim bir fotoğraf filmi üzerine yeri eştiril ir, film de bakır bir levha üstüne konur. Bakır levhadan kısa bir süre için yüksek frekanslı akım geçirilir. Bir insanın bu yöntemle elinin resmi çekilirse el koyu renkli çıkar, elin etrafında parlak bir hâle vardır. Bu hâlenin büyüklüğü ve parlaklığı insandan insana ve aynı insanda bir günden diğerine değişir. Bugün için bu değişmelerin nedeni bilinmemektedir. Utah Üniversitesinden anatomi uzmanı Dr. G. L. Schneebel erkek ve kız öğrencilerin Kirlian resimlerini çekerek onların birbirlerinden ne kadar hoşlandıklarını tesbi- te çalıştı. Bir kız, bir erkeğin elini tuttuktan sonra erkeğin parmağındaki Kirlian hâlesi daha geniş ve parlak olmaktadır. Bir erkek bir kızın elini tutarsa hâle çok daha kalınlaşır ve parlar. Hatta odada karşı cinsten bir insan oluşu hâlenin çok daha belirginleşmesine yol açar. Ancak az sayıda bazı insânlarda bunun aksi olur: odada karşıt cinsten biri varsa hâle incelir ve solar. Bu gibi “biyolojik alanlar” üzerinde özellikle sovyetler çalışmaktadır. Bazı duyarlı kişiler insanların, hayvanların ve bitkilerin etrafında ve bazen de kristal-
Üstte kadın, altta erkek parmakuçları, Solda kişiler yalnız, ortada karşıt seksden biri resmi çekilenin bileğini tutuyor, sağda bilekler sıkılmış.
Bir yaprağın Kirlian fotoğrafı ağacın sağlığını yansıtır.
lerin ve madenlerin çevresinde bir hâle görebilmektedir. Bu özel yetenekli insanlar bu hâlenin renginden ve yapısından (hâleyi parmakları ile de yoklamaktadırlar) o insanın sağlık durumunu anlayabilmektedir. Biyolojik alanın gerçekten varolduğu kanıtlanmıştır, örneğin insanın biyolojik alanı içinde yetiştirilen fasulye bitkileri çok daha hızlı büyümektedir, ¡ki insanın hâlesi birbirini kestiğinde bunlardan birinin dışarı verdiği havadaki C02 artarken diğerinde azalmaktadır.
KEKEMELİĞİN TEDAVİSİ
Bir Sovyet doktoru kekemelik için yeni bir tedavi keşfetti. Dr. N. Omelchenko’nun patentini aldığı bu tedavi şöyle: Kekemelerden yazdıkları her- şeyi el yazısı ile değil de büyük harflerle yazmaları istendi, bu yazış şekli el yazısından 2-3 kere daha fazla zaman almaktadır. 100 kekeme üzerinde yapılan çalışmalar çok olumlu idi. 10 hafta süre ile büyük harflerle yazı yazdırılan kekemelerde dü»ünce akımı yavaşladı ve buna bağlı olarak konuşma önce bir miktar düzeldi, sonra tamamen normalleşti. Hastaların arasında yazısı kötü olanların yazısı da düzelmiş oldu.
Dr. Selçuk Alsan “Science Digest” ve “Science et Avenir”den
EVDE FİZİK DENEYLERİ
Çeviren : Dr. Selçuk Aîsan Physics for Entertainment’den
KAYNAR SU İÇİNDE ERİMEYEN BUZ
Bir töst tüpü alın, suyla doldurun ve içine
de bir parça buz atın. Buz sudan daha hafif olduğundan yüzeye çıkmak isteyecektir, tüpün içine küçük bir ağırlık atarak buzun yüzeye çıkmasını önleyin. Şimdi test tüpünü şekil 1’de görüldüğü üzere yalnız üst bölümü aleve değecek şekilde bir ispirto lambasında ısıtalım. Su bir süre sonra kaynamağa ve buharlar çıkarmağa başlar. Fakat şaşılacak şey: tüpün dibindeki buz erimez. Çünkü tüpün dibindeki su asla kaynamaz, soğuk kalır. Gerçekte “kaynarsu İçinde buz” değil “kaynarsu altında buz” sözkonusudur. Su sıcak etkisi ile genleşirken hafifler, bu hafif su dibe inmez, hep tüpün yukarı bölümünde kalır. Tüpün üst bölümünde yalnız sıcak ve ılık su vardır. Sıcaklığın tüpün dibine nakledllebil- mesi İçin bir İletici gereklidir, fakat ne yazık kİ sıı ısıyı çok kötü iletir.
KAĞITTAN CEZVE
Şekil 2’ye bakınız. Kağıttan bir cezvenin içinde yumurta kaynamaktadır. Acaba neden kâğıt yanmıyor Bunu kendiniz de deneyin. Bir tele tutturulmuş sert parşömen kağıdından bir kap içinde yumurta kaynatın. Daha da iyisi şe-
Şekil 2 :
Kâğıt csvzede Kaynayan yumurta |
kil 3’de görüldüğü gibi kağıttan bir kuiu yapın. Kağıt asla yanmaz. Bunun nedeni şudur: üstü açık bir kapta su ancak 100 dereceye kadar ısıtı- labiür. Su sıcaklığı çok iyi emer, bu nedenle kağıt asla 100 dereceden daha fazla ısınamaz, bu yüzden alev alamaz. Alev kağıda değse bile onu yakmaz.
Suyun sıcaklığı emmesi sayesinde çaydanlık ateşin üstünde paramparça olmaz, tabii dalgın bir insan çaydanlığı ateşin üzerine susuz koyabilir, bu da çoğu kez çaydanlığın sonu olur. Kulpu lehimle tutturulmuş kapları ateş üzerine susuz koyarsanız kulp eriyip düşer. Eskiden Maxim tipi makineli tüfekler kullanılırdı, bunların İçine namlu sıcaktan erimesin diye su konurdu.
Oyun kağıdından yapılmış küçük bir kutu içinde kurşun eritebilirsiniz. Kurşun sıcaklığı çok İyi emdiğinden kutunun ısınmasına izin vermez. Kurşun 335 derecede erirken bile kağıt, yanmaz.
Şekil 4’de bir diğer basit deney görülüyor. Kalın bir çivi veya demir parçası veya daha iyisi bakır bir çubuk alın ve etrafına dar bir kağıt şeritini helezon biçiminde sarın. Bunu aleve tuttuğunuzda kağıttan duman çıkmasına rağmen kağıt yanmaz, ancak ortadaki demir çubuk sıcaktan kızıl bir renk aldıktan sonradır ki kağıt yanmaya başlar. Burada da metalin çok iyi ısı iletmesi nedeni ile ısı kağıdın üzerinde yoğunlaşa- mamaktadır. Aynı deney bir cam çubukla tekrar edilirse kağıdın yandığı görülür. Şekil 5’de “yanmaz iplik” deneyi görülüyor: bir anahtarın etrafına sımsıkı sarılan iplik yanmaz.
ESRARENGİZ FIRILDAK
İnce sigara kağıdından dikdörtgen biçiminde bir parça kesin, Bunu ortasından katlayıp yine
açın. Kıvrım yeri size ağırlık merkezinin yerini gösterecektir. Şimdi masanın üzerine bir iğne saplayın ve kağıdı ağırlık merkezi iğnenin usunda olacak biçimde yerleştirin. Elinizi şekil S’da görüldüğü üzere kağıda yavaşça yaklaştırın, kağıt bir fırıldak gibi iğnenin ucunda dönmeye başlayacaktır. ilk önce yavaş yavaş döner, sonra giderek hızlanır. Elinizi çekerseniz dönme durur, Bu deney 1870’lerde yapıldığında birçok kişi insan vücüdünde doğaüstü güçlerin olduğunu düşünmeye başlamıştı. Oysa olayın açıklaması çok basittir: eliniz kağıda yaklaşınca hava ısınır ve yükselmeye başlar, kağıt hafif kıvrık olduğundan yükselen havanın etkisi ile fırıldak gibi dönmeye başlar. Bir gaz lambası üzerine asılan kıvrımlı bir kağıt da aynı nedenle döner.
Yakından bakınca kağıdın daima aynı yönde döndüğü görülür: bilekten parmak uçlarına doğru. Çünkü parmak uçları daima avuçtan daha soğuktur, o halde avuç düzeyinde hava daha hızlı yükselir. İlginç bir nokta da şudur: bu düzenekle bir kimsenin ateşi olup olmadığını da anlayabilirsiniz: ateşi yüksek bir kişi kağıda yaklaşınca döme çok da ha hızfenır. Bu konuda i376’da M P. Nechayev tarafından Moskova Tıp Odasına bir de tez verilmiştir: “Elin sıcaklığına bağlı olarak hafif cisimlerin dönmesi.”
SAAT KULESİNİN KADRANI
Başımızın çok üstünde olan şeylerin gerçek büyüklüğünü çoğu kez çok yanlış tahmin ederiz, örneğin saat kulelerindeki saatlerin çok büyük olduğunu biliriz, fakat bu saatlerin gerçek büyüklüklerini öğrenince yine de birçok kişi şaşırır. Şekil 7’de Londra’daki ünlü Westminster saat kulesinin kadranı yola İndirilmiş durumda görülüyor, insanlar bu dev saat yanında cüce gibi kalmışlar. İnanması zor ama bu saat uzakta görülen saat kulesindeki yerine rahatça sığmaktadır.
Pasifik okyanusundaki dev esmer deniz algleri bir günde bir buçuk feet büyüyebilir. Karbon monoksit keseleriyle, yukarıya doğru tutunarak sonuçta, deniz tabanında 200 feet yukarı e