Anneler, babalar!.. “Bizim çocuk yaramaz” diye şikâyetçi olmayın. Onları dövmeyin, hırpalamayın, durup durup ağlatmayın. Sevin ve sevinin!.. Çünkü “uslu” olmayan çocukta cevher vardır. Sürat vardır. Hamlecilik, araştırı-cılık vardır. O, “sıradan bjri” değildir. Böyle çocukların kıymetini bilin.
Çocuk Dediğin
Kusura bakmayın. Bendenin, “uslu” çocuklara üzülürüm. “Çocuk” dediğin, biraz yaramaz olmalı. Zeki olmalı. Enerjik ve meraklı da olmalı… “Otur” deyince oturan, “kalk” deyince kalkan, “Vur ağzına, lokmasını al” cinsinden çocuklara kızar, ailesine de acırım.
Gürbüz Azak
Keşkül tabiatlı çocuklar da çocuk mu? Bu türlü “usluluk”, aslında sümsüklük ve pısırıklık.
Günde on kere annesini bağırtmıyor, babayı gün aşırı öfkelen -dirmiyorsa, o çocukta,
‘ıçocukluk ” eksiktir.
Böyleleri yetmiş yaşına da gelse hep sığınacak gölgeler arayacaktır. Onlardan sanatkâr da olmaz. Önder de.
Aranılan “insan” da.
Elimde değil. Ne yapayım?..
Uslu çocukları sevmem.
Günde on kere annesini bağırtmıyor, babayı
ün aşırı öfkelendirmi-yorsa, o çocukta, “çocukluk” eksiktir.
Anneler, babalar!..
“Bizim çocuk yaramaz” diye şikâyetçi olmayın. Onları dövmeyin, hırpalamayın, durup durup ağlatmayın.
Sevin ve sevinin!
Çünkü “uslu” olmayan çocukta cevher vardır. Sür’at vardır. Hamlecilik, araştırıcılık vardır. O, “sıradan biri” değildir. Böyle çocukların kıymetini bilin.
Komşu bahçeden erik koparmış… Erik, o yaşta “alınmaz” zaten, komşunun hoşgörüsü ile koparılır… Ceviz, taşlanır… Elma, toplanır…
Azıcık da görmezlikten geleceksiniz. Üç kuruşluk erik, beş kuruşluk kurtlu elma için bir çocuğun “dünyalara sığmaz kalbini” kırmak, onu utandırmak iş değil.
Öfkeyi, hıncı, böyle çocuklardan almayın…
Kusura bakmayın ne olur. Komşu bahçede
çağırıp duran, dalları eğilmiş zerdali ağacı dururken, “Ayşe Teyze, senin ağaçtan beş tane zerdali alıyorum” demek varken, manavdan yirmi liralık keçi boynuzu isteyen çocuğun aklına şaşarım.
Allah rahmet eylesin. Komşumuz İbrahim Da-yı’yı hatırladım. Çarşıya çıkarken, yolunu bizim oyun alanımızın tam ortasından geçirir ve durup: “Çocuklar, ikindiye kadar gelemem. Soran olursa
söyleyin” derdi.
Ve, kasabanın en gü
zel erikleri onun bahçe-sindeydi…
Aslında: “Ben, üç-beş saat sonra geleceğim. Rahat rahat bahçeme girebilir, dilediğiniz kadar erik yiyebilirsiniz” demek isterdi. Kibar insandı.
Dediği vakitten önce de gelmezdi.
Bizlere, gün doğardı. İki dakika sonra çelik-çomak bir yana, biz bahçeden yana…
Tahsil hayatımda hiç de çalışkan biri olamadım.
Yıllar sonra dikkat ettim ki, bizler, yani “hiç de çalışkan biri” olmayanlar (azıcık yaramazlar) bir yerlere varmışız. Çoğumuz, yüksek tahsilini tamam edip önemli mevkilere geldi. Politikaya atılanlar bile var. Ama o, akıllı-uslu ve terbiyeli arkadaşların ekserisi tökezledi. Hayat ile uyum sağlayamadılar.
Merdiven çıkmaya güçleri yetmedi.
Annelerinin, söz dinleyen, “kuzu gibi” yavru
ları hâlâ “söz dinleyen kuzular” olarak ömür tüketiyor…
Çocuk; düşecek, kalkacak…
Çocuk; okuyacak, koşacak, cam bile kıracak…
Gün gelecek, kavga edecek…
Oyuncak bebeğin parmağını koparacak, arabanın tekerini sökecek.
Çocuk, hayâl kuracak. Değnekten atlara binip dünyayı dolaşacak.
Bebeğe yamrı-yumru gelin elbisesi dikecek. Hesap makinesini üç gün sonra bozacak.
Kaybetmeğe, aramaya, bulmaya alışacak.
Kaçacak, kovalıyacak.
Boş verin uslu çocuklara… Ve:
“Yaramazlara” öfkelenmeyin. Başkalarının çocuğu bile olsa, o ele avuca sığmazlara fırsatlar tanıyın. Onlara zaman ve sevgi verin.
Dostluk verin.
Onlar bize lâzım. Onlar, önümüzdeki asrın aradıklarıdır.
Sakın kıskanmayın. Onlar sizden büyük olacaktır.
BİR HÂTIRA
Çocukken yatağımdan her kalkışımda, yerdeki yastık ve minderleri görüp, annemin dağınıklığından dolayı söylenip dururdum.
Büyüdüm, evlendim ve nurtopu gibi bir erkek çocuk sahibi oldum.
Oğlum da bana benzemiş olmalı ki, geceleri kıpır kıpır dönüp, ikide birde yataktan düşüyor.
Ve şimdi ben, rahmetli anacığıma fâ-tihalar okuyarak, yavrumun düşebileceği yerlere minderler seriyorum.
_Cüneyd Suavi