DAĞLAR VE DAĞOLUŞUMU
DAĞLAR VE DAĞOLUŞUMU
Muazzam ve görkemli görünüşleriyle eskiden tanrıların ve cinlerin yaşadıkları yerler olarak düşünülen ve bu yüzden saygıyla ve korkuyla yaklaşılan dağlar, doğal şuurlarını oluşturdukları bölgelere hakimdirler. XVIII. yy’dan beri romantik yazarlar ve dağcılar, dağlan bir tutku konusu haline getirdiler; bilim adamlarıysa dağların yapışım ve oluşum biçimlerini anlamaya ve açıklamaya çalıştılar.
Bizim alışkanlıkla «dağ» dediğimiz şey, yüzey şekillerinde görülen yükseltilerden başka bir şey değildir; bu yükseltiler çok çeşitli biçimler alabilir. Bir dağ, yükseltisiyle çevresine göre yüksekliğiyle, yamaçlarıyla, morfolojisiyle tanımlanabilir. Bununla birlikte, tek başına çıplak bir dağa ender rasdamr; buna karşılık dağların çoğu, zirveleri genellikle belirli bir doğrultuda dizilmiş karmaşık yapı kümelerinde yer alır. And Dağları bunun iyi bir örneğidir. Bu dağlar, Güney Amerika kıyıları boyunca 8 000 km’lik bir şerit oluşturur. Alp Dağları, Akdeniz ile Slovenya arasında yay biçimini alarak gerçek bir dağ zinciri oluşturur. Bu dağ zincirim oluşturan kıvrıntılı farklı yapılar, Alp yayı doğrultusunda yer alır. Tibet, ortalama yükseklikleri 4 000 m’yi aşan, üstünde yalnızca birbirinden uzak birkaç tepenin yükseldiği platolardan oluşur, daha güneyde yer alan ve üzerinde 8 000 m’yi aşan on dört doruk bulunan Himalaya Dağlarıysa muazzam bir dik duvar oluşturur.
DOĞAL SINIRLAR
Yamaçlarının dikliği, engebelerinin yüksekliği, boğazlarının darlığı ve iklim öğelerinin sertliği yüzünden çoğu kez zorlukla aşılan dağlar, halklar, ülkeler ve uygarlıklar arasında doğal sınır oluşturmuştur.
Pascal: «Pireneler’in bu yanında gerçek, öte yamndaysa yanlışlar vardır» demişti. Eski yüzyıllarda, dağları aşmak çoğu kez tehlikeli bir maceraya atılmak demekti. Birçok gezgin, hac yolcusu ve asker dağları aşarken yaşamım yitirmişti. Avrupa’da Alp Dağları orta Avrupa ülkelerini güneydekilerden ayırır. Himalaya Dağları güneyde Hindistan ile Nepal arasında, kuzeyde Hindistan’la
Tibet arasında aşılmaz bir duvar oluşturur. Kafkasya dağ ; Ermenistan ile Volga’nın geniş ovalarım birbirinden ayırj
Bu coğrafî ve beşerî sınırlar, öncelikle, kıta birimlerin: r. den ayıran, yerkabuğunun hareketleri sonucunda ortayî gerçek jeolojik sınırlardır. Mesela Pireneler, Ispanya’nın yi. Yanmadası’nın) blok halinde kayıp bükülmesiyle oluşur-? panya’nın bugünkü konumu, bundan 150 milyon yıl ön:; kinden farklıydı. Alp Dağları, İtalya (Afrika Kıtası’ndar. ı -jaı küçük kara parçası) ile Avrupa’nın güneyinin birbirine ça~maıa la ortaya çıkmıştır. Himalaya dağlan, Hindistan ile Asya ” * birine çarptığı bölgede yer alır. And Dağları bir kıtayla – ıaı Amerika) bir okyanusun (Pasifik Okyanusu) sınırını çizer
Yüzey şekilleri
Dağlar, doruk, tepe, mahmuz, kırık, buzul, döküntü £?r_ i yır, boğaz, şelale, vadi ve havza gibi belirgin morfolojik ş=.*_J2 tanımlanır. Genç dağ oluşumlarında bu yüzey şekilleri. fc_‘ -a dan yükselmenin, öte yandan da erozyonun (aşınma) etlcs- a dadır.
Doruklar, büyük şekil farklılıkları gösterebilir. Bazı doıui-îi ; viçre’deki Grand Combin Dağı’nda görüldüğü gibi masif v; gün özellikte; bazıları da Mont-Blanc’daki Republique sivr_p de görüldüğü gibi, minare benzeri yükselen, kılıcı andırar ; • ” likte olabilir.
Fransa’da Grenoble kentinin güneyindeki Aiguille DorjJr- p bazı doruklarsa, çevresi hendekle çevrili şatolara, Ortaçağ -• J-ü rine benzeyebilir.
Dağ yamaçlarının sarplığı ve yüksekliği özellikle göz g_ Bem Alplerinde, Eiger Doruğu’nun kuzey cephesi, Petite S :zz degg geçidinin 1 600 m üstüne yükselir. Mont Blanc’ın duğu dağ küdesindeyse Grandes-Jorasses’Iarın kuzey cer ‘ ” Leschaux buzulunun 1 200 m üstüne yükselir. İsviçre’d; lais’de, Cervin Tepesi’nin kuzey cephesi Zermatt’ın üstünde selir. Bu dağların kuzey cephelerinin oluşturduğu üçlü doru» dağcılarının, tırmanmaya uğraştıkları için peşinde koştuğu e’ r zel doruklardır. Bazı dorukların cepheleri deniz düzeyinin c m üstüne çıkabilir. And Dağları’nın en yüksek doruğu olan A* cagua veya Nepal Himalayaları’ndaki Annapurna’nın güne;, :r hesi bu doruklara örnek gösterilebilir. Kaliforniya’daki Yossr.” Millî Parkı’nda, granit yüzeyler, üzerinden geçen buzulun le aşınmış ve 1 000 m yükseklikte, yüzeyleri dümdüz C- . oluşturmuştur. Dağcılar için burası, eşsiz bir tırmanma bölgs:.-İtalyan Alpleri’ndeki Dolomider’in cepheleri fazla yüksek dir, buna karşılık, Lavaredo doruklarında görüldüğü gitri >— yerlerde 400 m’lik bir yükseklikte 50 m’lik bir çıkıntı oluşr.*; * lirler.
Bir buzul örtüsünün ve erimeyen kar tabakalarının vartj- -pelere yüksek dağ görüntüsü kazandırır. Mesela fazla yüksî; : mayan İskandinav Alpleri, başka bazı bölgelerde yer alaz ‘ ; * dağlardan daha yüksek olan dağ kümelerine göre, Alp Dağl?” : daha çok benzer. Çok sayıda dağ küdesi kısmen buzullarla -‘-ir. dır. Bu buzullar büyük alanlar oluşturur ve vadilere doğr_ ■ _ veya uzun diller halinde akar. Bu özelliği gösteren buzullar; tartika’daki veya Grönland’daki durağan büyük buz kitle.; karşıt olarak, Alp buzulları adı verilir. Pakistan’ın kuzeyince^. • -rakurum dağ silsilesi içinde yer alan Baltoro buzulunun uz*jr_ _r
Annapurna, Himalaya Dağlan’nın 8 000m’denyüksek on dört doruğundan biridir.
■rm
rr.i
mniMiiNiıı
Kanada ’daki Kayalık Dağlar, bir dizi kalın tortul katmandan oluşur. Katmanlar, pullanmanın ve taşınma örtülerinin etkisiyle kendi üst üste istiflenmiştir.
İÇİNDEKİLER
DOĞAL SINIRLAR ÇEŞİTLİ DAĞ TÜRLERİ DAĞLARIN KISA TARİHÇESİ BAŞLICA JEOLOJİK YAPILAR DAĞLARIN TARİHİ GÖSTERGELERİ DAĞLARDA BİTKİLERİN VE HAYVANLARIN DAĞILIMI GENÇ DAĞ ZİNCİRLERİNİN DAĞILIMI DAĞ NÜFUSU VE DAĞ YAŞAMI DAĞLAR VE DOĞAL TEHLİKELER
DAĞCILIKTA ÖNEMLİ TARİHLER
Fransız M.G. Paccard ile J. Balmat AlplerdeMont-Blanc’a tırmandı.
Ingiliz E. Whymper Ecrins Tepesi’ne tırmandı.
Fransız baba oğul P. Gaspard, Alpierde Meije Tepesi’ne tırmandı.
Modem dağcılığın öncüsü İngiliz A.F. Mummeiy Dikdağ ‘Kafkasya) doruğuna tırmandı.
Alpierde Dolomitler kütlesinde birçok tırmanma yolu açıldı, bu arada Italyan E. Comici «kestirme» yolu açtı.
Fontainebleau Okulu’nun kurucusu Fransız P. Allain’in, Alpierde Dru zirvesinin kuzey cephesine ilk tırmanışı. Tırmanış tekniğinde «VI. derece»nin yaratıcısı İtalyan R. Cassin’in Alpierde Grandes-Jorasses kütlesinde Walker doruğunun kuzeybumuna ilk tırmanışı.
Fransız M. Herzog ile L. Lachenal 8 000 m’ye tırmanan ilk dağcılar oldular.
Everest doruğu Yeni ZelandalI E. Hillary ile Nepalli Tenzing Norgay tarafından ilk kez fethedildi.
Italyan W. Bonatti, Dru’lerin güneydoğu ayağına tırmandı. Fransız L. Terray’nin Alpierde Jannu’ye tırmanışı.
Fransız Chr. Profit, Alpierde Grandes-Jorasses, Eiger ve Cervin doruklarına zincirleme olarak tırmandı.
1970’de Himalaya Dağlan’nın 8 000 m’yi aşan on dört doruğuna başlatılan tırmanışların sonuncusu olan Lhotse doruğuna Italyan R. Messner tarafından tırmanılarak bu tırmanma dizisinin bitirilmesi.
Polonyalı J. Kukuczka, Himalaya Dağlan’nın on dört doruğuna tırmanma dizisini daha zor yollan izleyerek ikinci kez tamamladı.
yi aşar. Buzullar Alpler’in yüzeyinin yüzde 2’sini oluşturur, pullar arasında en büyük olanı Bern bölgesindeki Ober-a yer alan Aletsch buzuludur; bu buzulun uzunluğu yi aşar. Dünya tarihinin son iki milyon yılında gerçekleşen dönemlerinde oluşan buzullar, o dönemlerde çok daha gerdan kaplıyordu. Mesela Alp Dağlan’nın buzulları, çevre-im vadilerini kapladığı gibi Lyon’a kadar iniyordu. Bu bu-bugünkü doğa şekillerini ortaya çıkaran büyük buz şekil-rtaya çıkaran büyük buz yalakları, derin vadiler oluşturdu, ıie buz yalağı, Mont Blanc Tepesi’nin tabanında yer alan :>nix Vadisi bu oluşumlara örnek gösterilebilir, lara özgü yüzey şekillerinden biri de, daha az eğimli yük-Arlar ve dağ odaklarıdır. Dağ çayırları, ormanlarla sürekli jakalarının bulunduğu bölgenin arasında sınır oluşturur: adilerle dik yamaçlar arasında, bu yamaçların dikliğini da-)elirginleştiren geçiş bölgeleri oluştururlar. Bu çayırlar yaz ninde hayvan otlatmak amacıyla kullanılır, iş ve derin vadilerle dar boğazlar, dağ manzaralarını oluş-ıluşumlardır. Vadilerin çoğu, buzul tabanı olarak adlandı-J» biçimindedir. Bu vadiler bundan on binlerce veya yüz e yıl önce gerçekleşen büyük buzullaşma dönemlerinin ia ortaya çıkmıştır. Rhone Vadisi (İsviçre’de Valais) ve Ka-ra’daki Yosemite Vadisi, buzul vadilerinin güzel örnekle-
sürede yükselme ve su akıntısının gücü, şelalelerin özel-ılkerli kayalarda derin boğazlar açmasına neden olur. Bu ılar kimi yerde o kadar dardır ki güneş ışıkları kanyonun ulaşamaz, Dünya üzerindeki en derin vadi, Nepal’deki Ka-laki Boğazı’dır. Nehrin suları 1 000 m yukarıdan akarken,
2 yer alan iki doruğun, Annapurna ve Dhaulagiri dorukla-îi biri 8 000 m’nin üzerinde yüksekliğe sahiptir.
tıç dağlar, yaşlı dağlar
yanın oluşum tarihi içinde, farklı dönemlerde birçok sıra-aya çıkmıştır. Genç dağlar adı verilen dağlar, günümüzden milyon yıl önce oluşmuş ve oluşumlarını bugün de sürdü-;lardır. Bunlara örnek olarak And Dağları, Alp Dağları, At-jları, Toros Dağları, Kafkas Dağları ile Japonya veya Yeni a’daki dağlar gösterilebilir. Bu dağlar sert ve keskin hatlı-ıca yükselmenin ve yüzeylerini aşındıran erozyonun etki-iadırlar.
dağlar denen dağların yüzey şekilleri genellikle oldukça j, yuvarlaklaşmıştır. Bu dağlar, günümüzden 900, 600,300 . yıl önceki dönemlerde gerçekleşen dağoluşumu aşamala-ırtaya çıkmıştır. İskandinavya’daki dağlar, ilk kez günü-n bir milyar yıldan daha önceki dönemde oluşmuş ve yük-olan Baltık yayına dahildir. Hersiniyen dağ sıralarına Fran-ler yerinde rasdamr; bunlar, ülkenin toprakaltı yapısının
neredeyse bütününü oluşturur. Bu dağlar, günümüzden 300 milyon yıl önce, kayaçlarım daha önceki bir dağoluşumdan alan bir genç dağ zincirinden meydana gelmektedir. Birinci Zaman’ın sonunda, bu dağ zinciri, Massif Central ve Armorik Kütlesi dışında, bütünüyle aşınmış ve su altında kalmıştı. Paris bölgesinde yapılan sondajlar sonucu bu eski dağ zincirine yaklaşık 2 000 m derinlikte rastlanmıştır.
Massif Central, günümüzde dağ silsilesinin örneğim veren, başkalaşmış (metamorfik) ve granit kayaçlar içeren eski dağ zincirine iyi bir örnek oluşturur. Bu dağ zinciri, Üçüncü Zaman’ın sonunda, ayırıcı kuvvetlerin etkisinde kalmış, bunun sonucunda Auvergne’de görüldüğü gibi, volkanik etkinlikler oluşmuştur. Bazı dağlar, aynı zamanda hem genç, hem yaşlıdır. Bu dağlar, yüzey şekilleri itibariyle genç, kendisini oluşturan kayaçlar bakımından yaşlı olarak kabul edilir: Mont-Blanc dağ kütlesi bu oluşuma örnektir. Armorik Kütlesi’nde olduğu gibi, bu dağları oluşturan kayaçlar, günümüzden 300 milyon yıl önce yükselmiştir. Daha son-‘ ra bu dağ küdesi aşınmış, alçalmış ve Triyas Dönemi’nin başlamasıyla birlikte su altında kalmıştır. Alp Dağları’nın oluşumu sırasında bu eski topraklar bu oluşuma katılmış ve önemli yüksekliklere erişmiştir: bugün bu dağ silsilesinin en yüksek doruklarını bu topraklar oluşturur.
ÇEŞİTLİ DAĞ TİPLERİ
Basit coğrafî görünümleri göz önünde tutulursa, belli başlı üç dağ tipi ayırt edilebilir: kıvrımlı dağlar, masif yapılı dağlar ve yanardağlar. Yeni zamanlarda oluşan dağ zincirlerinin çoğu kıvrımlı dağlardır. Bunların yapılarında kıvrılmalar, kırıklar, olağandışı üst üste binmeler ve kaymalar (birkaç kilometre, hatta bazen 30-40 km boyunca, coğrafî alanın bütününde meydana gelen yatay hareketler) gözlenebilir. Alp Dağları, Himala Dağları, İran’daki Zagros dağ zinciri, Fas’taki Atlas Dağları veya Jura Dağları bu tür kıvrımlı yapı özelliği gösterir. Bunlar, bu dağları oluşturan levhaların birbirine lehimlendiğini gösteren büzülmeleri kanıtlayan oluşumlardır. Masif yapılar, genellikle aşınmış, yeni tektonik ha-rekeder sonucunda yeniden yükselmiş yaşlı dağların varlığının kanıtıdır. Dağ şekilleri bakımından yenilenmiş büyük dağ birimleri büyük kırıklarla sınırlanmıştır. Massif Central veya Vosges Dağları buna örnektir. Yükselmiş bölümler horst (çıkık), alçalmış alanlarsa graben (çukur) yapısı oluşturur. Fransa’da Auvergne ile Forez arasındaki Limagne Ovası bu oluşuma örnektir.
Üçüncü tür dağlar, volkanik dağlardır. Ekvator Afrika’sındaki Kenya tepesi, Kuzey Atlantik’teki İzlanda tepeleri veya Hint Ok-yanusu’ndaki Reunion Adası, lavların ve püskürmelerin birikiminden oluşmuştur. Türkiye’nin doğusundaki Ağrı Dağı (Kitabı Mukaddes’e göre Nuh’un gemisi bu dağda karaya oturmuştur), düz arazide tek başına yükselen 5 122 m yüksekliğinde volkanik bir dağdır.
Bununla birlikte birden fazla tipin özelliklerine aynı dağda rastlandığı da olur. Büyük Sahra’nın ortasındaki Hoggar Dağları, volkanik püskürmelerin getirdiği lavların granit bir dağ kubbesi üstüne birikmesiyle oluşmuştur. And Dağlarında yanardağlar, dağ zincirinde meydana gelen kıvrılmaların üstünde lav biriktirerek tepeler oluşturmuştur.
DAĞLARIN KISA TARİHÇESİ
Dağlar, çok uzun süreden beri insanların kafasını kurcalamış ve onlan dağların kökenini sorgulamaya itmiştir. Bazı Yunan bilginleri,
DAĞOLUŞUMU
Dağoluşum (orojenez) terimi, dağ zincirlerinin oluşumuna yol açan olayların bütününü ifade eder. Bir dağoluşumunun mekanizmalarının ve aşamalarının anlaşılabilmesi için jeologların toprak katmanlarında ve kayaç-lardaki farklı belirtileri çözümlemeleri gerekir. Verilerin çözümlenmesi ve bügilerin birleştirilmesiyle bir dağ zincirinin oluşum tarihi ortaya çıkarılır.
Mont-Blanc’a tırmanış. «Avrupa’nın Damı»na çıkmayı başaran ilk kadın dağcı olan Fransız Henriette d’Augeville tarafından 1838’de gerçekleştirilmiştir.
Misti doruğu (5 822 m). Peru’nun güneyinde yer alan bu doruk, eski zamanlarda buraya bir sunak yapmış olan Inkalar tarafından kutsanan And Dağlan’ndaki birçok yanardağdan biridir.
HİMALAYA
DAĞLARININ
EN YÜKSEK
ON DÖRT DORUĞU
Everest 8846 m
K2 veya Dapsang 8601 m
Kangçencunga 8586 m
Lhotse 8516 m
Yalung Kang 8505 m
Makalu 8481 m
Cho Oyu 8201 m
Dhaulagiri 8172 m
Manasiu 8163 m
Nanga Parbat 8126 m
Annapurna 8091 m
Gasherbrum 8068 m
Broad Peak 8047 m
Xixabangma 8013 m
Bir dağın doruğunda rastlanan okyanus kalınlı lan. Alpler’deki Montgenevre geçidi yakınlarında yer alan Chenaillet’de sualtı püskürmeleri sonucu yeryüzüne gkan lavlann yastıklar oluşturduğu gözlenir. Jüra Döneminden kalan (bundan 140 milyon yıl önce) bu lav yastı klan, olduğu gibi günümüze ulaşmıştır. Bunlann varlığı, Alp Dağlan’nın yerinde vaktiyle bir okyanusun bulunduğunu kanıtlar.
dağların doruklarında denizkabuğu biçiminde taşlar bulmuşlar ve bu dorukların eskiden denizle örtülü olduğunu düşünmüşlerdir. Aynca, çok şiddetli yağmur yağdıktan sonra, nehir sulanmn çamurlu aktığını gözlemişler, bunun giderek toprakta erozyona yol açtığını ileri sürmüşlerdir. XVII. yy’da yaşamış Fransız filozof Descartes’a göre dağlar, Dünya’nın ortaya çıkışıyla yaşıttır ve Dünya’nın soğuması sırasında meydana gelen büzülme sonucunda, yüzeydeki bölümleri birbirinin üstüne binen yerkabuğunun bazı kesimlerinin çökmesiyle oluşmuştur. Dağlara bilimsel olarak yaklaşılması, Mont-Blanc’a tırmanan üçüncü dağcı olan Horace Benedict de Saussure’le başladı.
XIX. yy’da bu alanda iki kuram birbiriyle çekişiyordu: neptü-nizm ve plütonizm. Neptünizme göre, dağlar denizlerin dibinde oluşmuştu; plütonizme göreyse, dağların kaynağı «ateş»ti, yani yeraltı ısısıydı. Yeraltındaki ısı, granitleri erimiş halde dışarı püskürtüyordu. XX. yy’da, 1970’li yılların sonuna kadar, deniz çanaklarının art arda sıkışarak üzerlerinde tabakalar biriktiği, bunların altında meydana gelen başkalaşım (metamorfizma) olayıyla da dağların oluştuğu öğretiliyordu. Burada söz konusu olan, je-osetıklinal kavramıdır. Günümüzde levha tektoniği kuramı, gezegenimizin içinde farklı türde dağoluşumlarının meydana geldiği küresel bir mekanizmanın bulunduğunu ileri sürer.
BAŞLICA JEOLOJİK YAPILAR
Çoğu kez iki tektonik levhanın birbirine çarpmasıyla ortaya çıkan dağ zincirleri, bölgedeki bütün bir yüzey alanının daralmasına neden olan yapılar oluşturur. Kayaçlar, üsderine binen kuvvetin etkisiyle kırılabilir ve bir başka kayaç kütlesinin üstüne binebilir. Başlıca iki fay (kırık) tipi vardır: fay düzleminin üstünde yer alan tavan bloku bir çöküntü oluşturuyorsa, buna normal fay, eğer tavan bloku yükselerek yanında bulunan toprakları altına alıyorsa, buna da ters fay denir. Normal faylar itme etkisi yapan zorlamalar sonucunda, ters faylarsa sıkıştırma etkisi yapan zorlamalar sonucunda oluşur. Dağ zincirlerinde bu iki tür faya da rastlanabilir: normal faylar, dağ zincirinin oluşumuna yol açan okyanus di-pi levhaların birbirinden ayrılması, ters faylarsa bu levhaların birbirine yaklaşması ve çarpması sırasında ortaya çıkar. Jeolojik tarih içinde bu ayrılma ve çarpma olayları ayrı ayrı değil, birlikte gerçekleşmiş ve toplu bir etki oluşturmuştur. Bu birleşik etki, aynı platform üstünde farklı yapıda bölgeler oluşturabilir, yani bazı bölgeler yükselirken (horst), öteki bazı bölgeler çöküntüye uğrayabilir (graben). Alp Dağları’nın kristal özelliği gösteren dış kütlesi (Mont-Blanc, Belledonne, PeIvoux, Argentera), bir faylar bütünü olarak yükselmiştir.
Kıvrılmalar, kayaçların esnek biçimde deformasyona değişimi) uğrayarak az veya çok düzenli, simetrik veya öte yaçlarm üstüne binme özelliği gösteren eğri veya dalgalı y oluşturmasıdır. Kıvrıntının çukur bölümüne senklinal, şişkin müne de antiklinal adı verilir. Erozyon, kıvrımlar üzerinde e rek yerleşik senklinal denen özel yapılar ortaya çıkarabilir.: yerşekilleri, kıvrılmanın iki ucunda yer alan antiklinallerin linale göre çok daha fazla aşındığı durumlarda ortaya Haute-Savoie’daki Mont-Blanc kütlesinin batı kesiminde yi Plate Çölü bu tip bir süreç sonucunda oluşmuştur. Kimi z çok sert ve kırılgan kayaçlar yumuşak deformasyonlara uj bilir. Bu durumda kıvrılma yeryüzeyinin üstünde değil a. söz konusu kayacı oluşturan malzemelerin üstünde ve çev de bulunan başka kayaçların fiziksel davranışında meydana değişiklik sonucunda oluşur. Kayaç bloğunun üstünde ye topraklar daha sonra erozyon etkisiyle başka yere taşınır • rılmalar yeryüzeyinin üstüne çıkmış olur.
Kıvrılmaları oluşturan yanal sıkıştırmalar, bu kıvrılmalar biri üstüne binmesine, çekilmesine ve kırılmasına yol açac-dette olabilir. Çekme zorlamaları sürecek olursa, kıvrılmar. bölümüyle onun altında yer alan tabaka 20-30 km kayafc^ durumda, taşınma örtüsü’nden söz edilir. Kimi zaman bu cr nerede başladığı, örtünün köklerinin nerede bulunduğu ke£ mez. Iç Alpler’in yapısı, büyük taşınma örtüleri özelliği gc. İsviçre’deki döküntü örtüleri, Fransa-Italya sınırındaki par.; tabakalarından oluşan örtü, Embrun bölgesinde ve bu be. daha güneyinde rasdanan yapının örneklerini oluşturur. şumu hareketlerinin karmaşıklığı içinde taşınma olayları kj man kayaç kütlelerini başlangıçtaki konumlarının tam ters, ma getirebilir. Bu tür yapılara Alp Dağları’nda (Ceilac’ta, I ras’ta) rastlanır. Buralarda kayaç kütleleri tersine durmakta: beşirli katmanlar dağın tabanında yer almakta, daha eski Jur manian bunun üstünde bulunmakta, Triyas döneminde ; katmanlar da yapının tepesini oluşturmaktadır.
Büyük çapta üst üste binmelerde, dağ zincirlerinin b-kendine ait litosfer (taşküre) platformuyla birlikte, çevreler, arazinin üstüne koyarak kilometrelerce yayılabilir. Bcy. yerkabuğunun üstünde gerçek ince kabuklar oluşur. Mesel; sek Himalayalar, orta Himalayalar’ın üstüne binerken, cr malayalar da Ganj Ovası’nın üstüne biner.
DAĞLARIN TARİHİ GÖSTERGELE
Dağ zincirlerinde birçok kayaç türüne rastlanır. Bunlar cr yük kategoriye ayrılır: tortul kayaçlar, başkalaşım kayaçlar tonik kayaçlar ve volkanik kayaçlar.
Kayaçlar
Kumtaşları (eski kumlar), marnlar ve kalkerlerden oluş; tul kayaçların büyük bölümü, bugünkü dağlık alanların s_ tında olduğu dönemden kalmadır. Denizin dipleri o der; tortul tabakaları oluşturan çeşitli koşulların etkisindeydı. 1 tabakaların oluşması, deniz dibinin derinliğine, kıyılardar. lığına, ara tabaka oluşturan sığlıkların varlığına, akıntılara… bağlı olarak farklı biçimlerde oluşuyordu. Kimi zaman rr kökenli olan kalker tortullaşma, bugün Alp altı grubunur. nünde görüldüğü gibi, platolarla ve çoğu kez dik yalıyarlar İnginleşen kalker tabakalarını oluşturdu. Bir dağoluşumu s.: da olagelen sıkıştırma olaylarında farklı kökenli kayaçlar derinlere iner ve burada daha çok basınç altında kaldığı gıi ha büyük sıcaklıkların da etkisi altında kalır. Başkalaşım er le yavaş yavaş dönüşüme uğrar. Böylece şistlilik veya ki yapraklılığı ve grena gibi yeni mineraller ortaya çıkar. 2 başkalaşım kayaçları, kuvarsitler, mermerler, şisder, amfic: ve gnayslardır.
Granider, dağ küdelerinde, özellikle bunlar yaşlı dağ kütle se, sıkça rasdanan plütonik kayaçlardır. Alışılagelmiş lavlar, den (bazalt, andezit…) daha farklı kimyasal bileşimi olan ms ların yavaş yavaş soğuması sonucunda ortaya çıkarlar. Bu ma sırasında elemender kristalleşir ve mineraller oluşur: ön: kalar, sonra feldispatlar, daha sonra da kuvars oluşur. Dağ z lerinde iki ana granit türüne rasdanabilir: daha önceki da şuralarından kalan ve yükselen (en çok rasdanan durumd”. granider ve dağ zinciriyle aynı zamanda oluşan granider, b-daha ender rasdamr, çünkü daha derinlerde olduklarından görülmezler.
Dağlarda, kuvars kistalleri içeren yarıklara sık sık ras: Kristalografların deyimiyle bu «fırınlar», yeryüzeyinden cr
DAĞLAR VE DAĞOLUŞUMU
tadar derinde, 400-450 °C sıcaklıkta, açık olan çatlağın çev-: biriken silisçe zengin akışkanların bu yarıkta dolaşımı sa-e oluşur.
imli dağ zincirlerinde volkanik kayaçlara rastlanabilir. Bu 3i, kökenlerine göre iki ana gruba ayrılır: eski veya yeni, ninde veya Japonya’da görülen türde batma olaylarına bağ-ık gerçekleşmiş olan açık hava püskürmeleri sonucunda kayaçlar ve vaktiyle okyanus tabanında bulunan, daha kıtaların birbirine çarpması sonucu taşınmalarla ve üst üs-nelerle yükselen kayaçlar -bu durumda söz konusu olan, ;r veya ofiyolit kompleksleridir.
; iller
ler, bir dağoluşumu tarihini yeniden tasarlamamızı sağla-değerli göstergelerdir. Bu fosiller genellikle deniz kökenli-jynı zamanda hem tortul tabakalardan oluşan toprakların ı tarihinin saptanmasına, hem de bu fosillerin hangi onamadıklarının belirlenmesine yarar. Himalaya Dağları’nda n yüksekliğe kadar, ikinci Zaman’dan kalma ammonit fo-e rasdamr. Aynı şekilde, Fransa’daki Dauphine bölgesinde n La Mure’de kömür katmanları arasında bulunan eğrelti-;ılleri, dağlar arasında günümüzden 320 milyon yıl önce, :n kabarma sonucu ortaya çıkmış bataklık ormanların eko-tamının o zamanki halini yeniden oluşturmayı sağlamış-üler ayrıca, çok eski zamanlardaki (230 milyon yıl önce) K alanlarda oluşan dalga izleri (ripple-marks) gibi, akıntı iz-,’a figürleri de olabilir.
İNÇ DAĞ ZİNCİRLERİNİN EĞİLİMİ
■üzündeki genç dağ zincirleri, belirli iki ana hat üzerinde Pasifik çevresi dağ zincirleri ve Alp dağ zincirleri, ik çevresi dağ zincirleri, güçlü sismik ve volkanik etkinlik lir. Amerika kıtasındaki sıradağlar (Güney Amerika’dan ya kadar), kıta ile okyanus arasında sınır çizer. Batı Pasifik
’reas layı. San Francisco’nun güneyinde yer alan bu fayın memli deprem olaylanna sahne olur. Bu fay, bir sağn ile 3-batma bölgesinin bağlantı alanıdır.
■ – vrı
dağ zincirleriyse, bir adalar dizisi olarak dağılır: Kamçatka, Japon adaları, Endonezya, Yeni Gine, Yeni Zelanda.
Alp dağ zincirleri, Fas’tan başlayarak Güneydoğu Asya’ya kadar uzanır. Bu dağ zincirleri kıta içi yapıya sahiptir ve Adas Dağları-’nı, Pireneleri, Alpleri, Dinar Dağları’m ve bunların Türkiye’deki uzantılarını, Kafkas Dağları’nı, İran ve Afganistan Dağlarını, Himalaya Dağları’nı ve Sirmanya dağ zincirlerini içine alır.
Levha tektoniği
1970’lerden beri levha tektoniği kuramı, Dünya’nın yüzeyindeki jeolojik hareketlerin nedenlerini bir bütün olarak açıklayabilen en önemli kuram olagelmiştir. Bu jeolojik harekeder, yüzeydeki volkanik harekeder, deniz altındaki volkanik hareketler, depremler, dağoluşumları ve kıtaların kayma hareketleri olarak sıralanabilir. Dünya’nın litosfer denen taşküresi, yani sert kabuğu, birbirinden ayrı levhalardan oluşur. Levhalar, yılda birkaç santimetrelik bir hızla büyürler ve yer değiştirirler. Levhalar yapıları bakımından iki türe ayrılır: bazaldardan oluşan okyanus dipleriyle granitlerden ve onunla ilişkili başka kayaçlardan oluşan kıtalar. Levhaların oluşması ve yok olması sadece okyanus diplerinden gerçekleşir. Kıtalar her zaman deniz yüzeyinin üstünde kalır ve jeoloji tarihini oluşturan öğeleri barındırır. Bununla birlikte levhaların hareketine bağlı olarak kıtalar birbirlerinden uzaklaşabilir, kayma hareketi yapabilir veya birbirlerine yaklaşabilir. Levhalar, okyanusların ortasında volkanik etkinlikler sonucunda oluşur. Çadaklardan püsküren mağma, serdeşir ve okyanus tabanına eklenerek levhanın büyümesine neden olur, böylece levhalar yavaş yavaş simetrik olarak birbirlerinden uzaklaşır. Bu sürece yığışım denir. Deniz altındaki yanardağ etkinlikleri, suyla temas ettikten sonra karakteristik yastık biçimini alan lavlann (yastık lavlar) ortaya çıkmasına neden olur. Levhalar bir yandan da, dalma-batma süreciyle eriyerek yok olurlar. Bu olayda, bir levha bir başka levhanın altına dalar. Bu dalma belirli bir hat boyunca gerçekleşir ve bu hat üzerinde gerçekleşen sürtünmeler şiddedi depremlere ve bazalda granit arası bir ara bileşime sahip olan magmaların (andezit) ortaya çıkmasına yol açar. Dalma-batma olayında, okyanus levhası her zaman kıta levhasının altına doğru kayar. Bunun nedeni, bazalt özellikli olduğu için okyanus levhasının yoğunluğunun (yoğunluğu 3), granit özellikli kıta levhasının yoğunluğundan (yoğunluğu 2,7) daha yüksek olmasıdır.
Dağoluşumu ve tektonik
Dağ zincirleri genel olarak tektonik levhaların birbirine yaklaşması sonucunda ortaya çıkar. Levhaların yapısına ve hareket biçimlerine bağlı olarak çeşidi farklı süreçler gerçekleşir. Dört temel süreç ayırt edilebilir: dalma, kabarma, çarpma ve kıta içi süreçler.
Dalma sonucunda oluşan dağ zincirleri. Okyanus levhası, okyanus çukurları düzeyinde kıta levhasının altına girdiğinde, bu kıtanın okyanusa kıyı bölgelerinde bir dağ zinciri oluşabilir. Bunun en tipik örneği And sıradağları, özellikle de bu sıradağların orta kesimidir (Peru). Dalma olayı bu bölgede – 8 000 m’den başlayıp + 7 000 m’ye ulaşan gerçek bir düzey farkı yaratmıştır; bu 15 km’lik bir yükseklik demektir. Bu tip dağ zincirlerinde görülen deformasyon biçimleri, levhaların çarpışması sırasında oluşan de-formasyon biçimlerinden çok daha basittir. Ters kırıklar, bir kilometre genişliğindeki kıvrılmalarla birleşmiştir. Kıta altına dalan okyanus levhasının hareketi, sürüklediği tortuları «rendeleyerek» yığışım prizması oluşturur; bu prizma yüzey şekillerinin değişmesine yol açabilir. Dalma hattı üzerinde, alta dalan okyanus levhasıyla kıta levhası birbirleriyle kısmen kaynaşır. Bu olay mağma etkinliğine yol açar; bu etkinlik püskürme (andezider) veya dibe sokulma (granider) biçiminde gerçekleşebilir.
Kabarma sonucunda oluşan dağ zincirleri. Kabarma, bir okyanus kabuğunun, bir başka okyanus kabuğunun altına dalmasıyla gerçekleşir. Alta giren okyanus kabuğunun gerisinde buna bağlı bir kıta varsa, dalma süreci sırasında okyanus kabuğunun ardından bu kıta da o yönde bir miktar sürüklenir. Ne var ki kıtanın uğradığı bu dalma, fazla derinlere inemez (50 km’lik bir mesafenin üstüne çıkamaz), çünkü yoğunluğu daha az olan kıta kabuğu daha derine batamaz. Böylelikle okyanus kabuğu yukarıya kabarmış olur ve dağ zincirleri oluşturur. Bu tür dağ zincirleri Yeni Gine’de, Yeni Kaledonya’da, Arap Yarımadası’nın güneydoğusunda yer alan Umman’da gözlenir. Çarpma sonucunda gelişen çok sayıdaki dağ zincirinin yapısında, okyanus tabanının kabarması olgusunun izlerine (özellikle ofiyolit biçiminde) rasdanabilir.
Çarpma sonucunda oluşan dağ zincirleri. Çarpma, iki kıtanın, onlan ayıran okyanus levhasının yok olmasıyla birbirlerine bindirmesi sonucunda gerçekleşir. Dolayısıyla çarpma için, bir okyanus levhasının bir kıta levhasının altına dalması gerekir; bu du-
İki kıtanın birbirine çarpması
(laboratuvarda yapılan canlandırma): dikdörtgenlerden birinin uç kısmıyla temsil edilen Hindistan, Tibet’i temsil eden kumlann içine giriyor. Bunun sonucunda Himalaya Dağlan oluşuyor.
Nepal’de tanm topluluğu. İnsanlar, sarp engebelerle dolu bu topraklara yerleşip sekiler sayesinde, arkada doruklan görülen Himalaya Dağlannın eteklerini düzenlemişlerdir.
rumda okyanus levhasının ardındaki kıta kabuğu sürüklenerek gelir ve kıta levhasına yaklaşır. Okyanus levhası bütünüyle dibe batıp yok olduğunda iki kıta birbirine bindirir. Kıta kabuğu, daha düşük yoğunluğa sahip olduğundan daha derine dalamaz. İki kıtayı birbirine yaklaştıran harekeder sürdüğünden, alta giren kıtada kopmalar meydana gelir, kıta büyük çanaklar oluşturan pullar halinde kırılır ve bu pullar eğik düzlemler halinde birbirinin altına girerek gerçek bir yığışım prizması oluşturur. Bu durumda, yerkabuğunun büyük ölçüde yükselmesine ve kabuğun büyük ölçüde yükselmesine ve kabuğun derinlemesine şişmesine yol açar, bu da dağ zincirinin gerçek kökünü oluşturur: bu olguya aşın çarpma denir.
Sismik yansıma sondajları (ECORS programı), bu tür çanak pullarının varlığını ortaya çıkarmıştır. Çarpma olayları, toprak yapılarında ve kayaçlarda önemli deformasyonlar oluşturur: faylar, kıvrılmalar, taşınmalar, başkalaşım…
Kıta içi süreçler sonucunda oluşan dağ zincirleri. Dağ zincirlerinin çoğu, dalma ve kabarma süreçlerinin ardından kıtaların birbiriyle çarpışması sonucunda ortaya çıkar. Mesela Amerika sıradağları, Pasifik Okyanusu’nda bir adalar yayı oluşturan küçük kıtalarla iki Amerika kıtasının çarpışması sonucunda oluşmuştur. Avrupa’daki yaşlı Hersinyen dağ zinciri, günümüzden 350 milyon yıl önce, Avrupa ile Afrika kıtalarının kuzey-güney doğrultusunda çarpışması sonucunda gelişmiştir. Alp Dağları zincirinin oluşturduğu bütün, bir okyanusun ortadan kalkmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu okyanus, vaktiyle Afrika ile Asya arasında yer alan ve doğuya doğru geniş biçimde açılan Mezoje Denizi’dir. Hindistan’ın Tibet’e çarpması sonucunda Himalaya Dağları yükselmiş Anadolu’nun Asya kıtasına çarpması sonucunda Türkiye’de, İran’da ve Afganistan’daki dağlarla Kafkasların oluşmasına, Alp-ler’in güneyindeki toprakların Avrupa’ya çarpmasıyla da Alp Dağları oluşmuştur.
DAĞLARDA BİTKİLERİN VE HAYVANLARIN DAĞILIMI
Dağlarda bitki ve hayvan türlerinin dağılımı rastgele Bu dağılım genel olarak sıcaklığın yüksekliğe bağlı olaral siyle (her 200 m’de yaklaşık 1 °C) ilgilidir.
Aşağıdan yukarıya doğru sırasıyla dört temel bitki çe edilebilir. Bunlar, dağ, Alp-altı, Alp ve sürekli kar katle farkların yükseklik sınırları, yamaçların güneye bakıp ba larına göre birkaç yüz metre arasında oynayabilir.
Dağ katı, yaklaşık 800 ile 1500 m yükseklikler arasında ların alt kesiminde yer alır. Bu kesim, insanların yerleş] yaşadığı, geniş otlarları içeren bölgedir. Buralarda rastl manlar esas olarak çam ve kayın ağaçlarından oluşur.
Alp-altı katı, 1 200 ile 2 200 m yükseklikler arasında yeı rada, ladin, çam ve melez tür reçineli ağaçlara rastlanır, kan veya ormanhorozu gibi birçok kuş türü bu kesimde
Alp katı, 1 700 ile 2 800 m yükseklikler arasında yer alır sekliklerde, yılın altı ayından daha uzun süre kar altında 1< odakları bulunur. Yüksek odardan oluşan çayırlar, rodoc lar gibi bodur ağaçlarla karışık olarak bu kesimde yer al: aynı zamanda çeşitli türde dağ keçilerinin, alakargaları] beklerin veya kartavuğu adı verilen keklik türlerinin alandır.
2 500 veya 3 000 m’nin üstünde, yağışlara bağlı olara kar katı yer alır. Bu kesimde toprak zemini sürekli olara bakasıyla kaplıdır. Bazı kaya çatlaklarında yalnızca bı yetişen düğünçiçeklerine rasdamr.
Dünya üzerindeki birçok ülkede, bitki örtüsü ve hay\ ğı bakımından özellikle zengin ve çeşitlilik gösteren dağ lar millî park haline getirilmiştir. Türkiye’de bitki örtüsi van varlığı açısından en önemli millî parklar, Uludağ Yediçöller (Bolu), Beydağları (Antalya), Munzur Vadisi ( Köprülü Kanyonu (Antalya), İlgaz Dağı (Çankırı, Kas Millî parklarıdır.
DAĞ NÜFUSU VE DAĞ YAŞAMI
İnsanlar, iklimi ve yüzey şekillerinin çok engebeli olma: den oldukça elverişsiz yaşam koşullarına sahip olmasına dağlarda Antikçağ’m erken dönemlerinden beri yerleşik o şamışlardır. Düşman etnik gruplar tarafından yerlerinden kabileler vadilere sığınmış, buralara yerleşmiştir. Bununl dağlarda gerçek yerleşme olgusu MÖ ikinci bin yılla birini da, Ari istilaları döneminde başlamıştır. Himalaya Dağl yerleşme iki farklı biçimde gerçekleşti: bir yandan güneye distan’dan gelen topluluklar zaman içinde vadilere yerleşi yandan kuzeyin yüksek platolarından başka insan topluk di. Bunlar, 5 000 ile 6 000 m yükseklikteki boğazları geçe: ile 4 000 m yükseklikteki vadilere yerleşti. Tibet kökenli Ş bu bölgeye yerleşmesi bu şekilde oldu.
Bundan 15 000 yıl önce (bu dönemde Lascaux Mağara: sanlar yaşıyordu) buzullar Alpler’in neredeyse bütününü insanların buralara yerleşmesine izin vermiyordu. Buraı leşmeler daha sonraki dönemlerde, günümüzden 4 000 yıl önce gerçekleşti. Roma imparatorluğu’nun yayılma c de Alpler’i aşma zorunluluğunun ortaya çıkması, bu dağl de insanların yerleşmeye başlama tarihi olarak kabul ( Alpler’de kurulmuş olan birçok köy ve kasaba o tarihe kaı Tarihin yakın dönemlerine kadar dağ köyleri ayrık, yıl ayında dünyadan kopuk durumda yaşıyordu. Evlilikler yakın akrabalar arasında yapılıyordu, ki bu yakın kan baj sıyla ortaya çıkan kretinizm gibi hastalıklara yol açıyord
Dağ yaşamı temel olarak hayvancılığa ve zanaatçılığa Tarım küçük ölçekte, ancak aile ihtiyaçlarına cevap verec yapılır. Bu arada kışın kar altında kalan bölgelerle, daha; bir iklimden yararlanan bölgeleri birbirinden ayırmak geı m yükseklikteki alçak vadilerde yaz güneşi, üzüm v ağaçlarının yetişmesine izin verir. İsviçre’deki Valais, Fra leri’ndeki Chambery yöresi buna örnek gösterilebilir. I Dağları veya And Dağları gibi daha sıcak iklime sahip ı köylüler çok daha yüksek bölgelere kadar tarım yapaı bölgesinde, 4 000 m yüksekliğe kadar patates ve buğd yapılır. Tarla sürmek ve hasat yapmak için yatay seki o zorunluluğu doğmuştur. Böylelikle ekim yapmak kolay
Dağ otlaktan, yazın sığır ve koyun sürülerinin göç ettikleri bölge olma özelliğini korumaktadır.
DAĞLAR VE DAĞOLUŞUMU
DAĞLAR VE DEPREMLER
mzm üstünde yer alan bütün genç dağ zincirleri, depremlerin görüldüğü bölgelerdir. Bu olgu şaşılacak bir şey olmadığı gibi, lantı da değildir, çünkü dağlar tektonik levhaların birbirine yak-. ve bindirmesi sonucunda meydana gelir. İster And Dağları’nda ıponya’daki dağlarda olduğu gibi dalma olayı sonucunda oluşan ıcirleri olsun, ister Himalaya Dağları’nda veya Alp Dağlarında jğü gibi çarpışma sonucunda ortaya çıkmış olsun, tektonik olay-almalara ve kayaç katmanlannın bütünüyle kaymasına yol açar, un sonucunda şiddetli depremler gerçekleşir. Dağlarda meydana depremlerin en yıkıcı olanlan, kuşkusuz And Dağlan’ndaki sarıdır. Bu depremler beraberinde, her şeyi yıkıp süpüren çamur anna yol açar. Peru’daki Beyaz Cordillera’nın eteğinde yer alan ) kişilik Yungay şehri, 1970’teki deprem sonucunda haritadan si-tir.
yan-Dinar tektonik levhası ile Avrupa tektonik levhasının birbi-ırpması sonucunda oluşan Alp Dağlan’nda çok sayıda deprem o-j depremlere daha çok doğu kesimlerinde rastlanır. Bu kesimler ‘ugoslavya ile Venedik’in kuzeyindeki Frioul bölgeleri içinde yer ransız Alpleri de bu hareketlerin dışında kalmaz. Depremlerin en örüldüğü bölge, Fransa-ltalya sının, özellikle de Ubaye bölgesidir, nla birlikte Alp Dağları’nın çizdiği yayın dışında da, mesela jhine bölgesinde, Rhone Vadisi’nde ve Provence bölgesinde, şim-kadar önemli yer sarsıntıları olmuştur.
:çok zararlı etkinin, özellikle muson ülkelerinde (Nepal, Hi-,Talar’m güney yamaçları) sellerin yol açtığı zararların çok ;dirgenmesi sağlanmış olur.
der’de hayvancılık önde gelen uğraşlardandır. Karların erilden sonra, çayırlardaki otlar kısa sürede büyür ve çok sayı-.ek sürülerini besleyecek hale gelir. Yazın sürüler, 1 700 ile ]■ m yükseklikler arasındaki dağ otlaklarına çıkar ve burada :ğuklara kadar kalır. Eskiden sürülere sığır çobanları bakardı, ase sürülerin yaylaya çıkarılmasında yeni bir yöntem uygu-aktadır. Sığırlar kışı ovada geçirir, sıcak mevsim geldiğinde ağ odaklarına kamyonlarla taşınır.
Dağ çiftliklerindeki zanaat geleneğinin kökeninde de iklim koşulları yatar. Uzun süren kış gecelerinde insanlar mobilya, ahşap eşya veya oyuncaklar yapıyor, bunları daha sonra köy panayırlarında satıyorlardı.
Dağ evleri de, kışın çoğu kez çok zor ve sert koşullarına kendini uyarlamayı bilmiştir. Bu evlerde oturulan odaların tavan arasına saman sıkıştırılıyor, böylelikle doğal ısı yalıtkanı görevi görüyordu. Evlerin inşa tarzı bölgeden bölgeye değişir. Yukan Tarentaise veya Valle d’Aosta (İtalyan Alpleri) gibi şistli bölgelerde, evlerin cephelerini kaplamak için düz yüzeyli taşlar kullanılır. Bu yapım tekniklerinin çok benzerine Nepal’deki Şerpalarda, Everest bölgesinde de rastlanır. Reçineli ağaçlar bakımından zengin vadilerde ahşap evler yapılır: karaçamdan yapılan yapı kafesleri ve duvar kaplamalan, çam veya kayın Dağları’nm odunundan çok daha dayanıklı olduğundan, birçok evin çatısı da ağaç kiremitlerle kaplanıyordu. Baltayla ağacın suyuna göre yarılarak ve özel bir teknikle yapılan bu tür kiremidere Himalayalann yüksek vadilerinde de rastlanır.
TURİZM ETKİNLİKLERİ
Dağların muhteşem doğa parçalan olduğundan, metinlerinde ilk sözeden, kuşkusuz Jean Jacques Rousseau’dur. XVIII. yy’m sonunda, Cenevreli bilgin Horace Benedict de Saussure, «Voyages dans les Alpes» (Alpierde Yolculuk) adlı eseri yazdı. Ondan birkaç yıl sonra, ilk Ingiliz gezginleri, Mont-Blanc’ı keşfetmek amacıyla Chamonix vadisinde boy gösteriyorlardı. Bununla birlike geçen yüzyılda, dağların yüksek kesimlerine çıkma cesaretini gösteren birkaç dağcının dışında, bu bölgelerde turiste ender rastlanıyordu. XIX. yy’ın sonu ile XX. yy’m başlarında Chamonix’te ve Zermat’ta ilk turistik oteller inşa edildi. Kremayerli lokomotifler çalıştıran ilk demiryolları da yine bu tarihlerde açıldı.
Montenvers’te kurulan tramvay hattı Buz Denizi’ne kadar, Mont-Blanc’taki tramvay hattı ise tepeye kadar çıkması tasarlandığı halde, 2 400 m yükseltideki Kartal Yuvası’na kadar çıkıyordu. Bu alandaki çalışmalar 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla bırakıldı, bir daha da başlamadı. Alpierde yapılan demiryolları arasında yükseğe ulaşanı, İsviçre’de Jungfrau’dur. Bu hat, yeraltıdan, İnterlaken’in üstünde, 3 500 m yükseklikteki Eiger doruğunun kuzey cephesine tırmanır.
Alplerdeki büyük turistik atılım 1950-1960 arasında gerçekleştirildi. Bunun iki nedeni vardır: birincisi, ücretli tatillerin genelleştirilmesi ve yaşam düzeyinin yükselmesi; İkincisi, özellikle kayak sporuna düşkün insanların sayısındaki artış nedeniyle kış sporlarına duyulan ilginin yaygınlaşması.
DAĞLAR VE DOĞAL TEHLİKELER
Dağlar, yüzey şekillerinin sertliği, sarplığı ve derin tektonik yapıları yüzünden, çığ, heyelan, göçük, buzullaşma, çamurlu su akıntıları, su baskınları, deprem gibi pek çok doğal tehlike ve sık rastlanan yerlerdir.
Kar örtüsü çok kalınlaştığı ve ağırlaştığı zaman, üst kesiminden çadar, asılı durduğu yerden kopup kayarak düşmeye başlar ve beraberinde bir kar kütlesini sürükler. Meteoroloji tahminlerine ve karın durumunun gözlenmesine rağmen çığ düşmesi büyük bir tehlike olmayı sürdürmektedir. Çığ sonucunda Alp Dağları’nda her yıl yüzlerce kişi yaşamını yitirmektedir.
Dağların yüksek kesimlerindeki çadaklar su emer. Sürekli buzlanma ve buz çözülmesi kayaların yapısını yavaş yavaş bozar. Bu nedenle, çok kurak geçen veya tam tersine çok yağışlı geçen bir dönemin sonunda yalıyar katmanlarının bütünüyle çökmesi işten bile değildir. 1970’te Peru’da Huascaran’ın göçmesi sonucunda 10 milyon metreküplük bir kaya kütlesi yer değiştirmiştir. Burada yüzlerce ton ağırlığındaki bazı kaya parçalarının saatte 300 km hızla yuvarlandığı hesaplanmıştır. Küçük ölçekte de olsa, heyelan dağcılar için gerçek bir tehlike oluşturur.
Kimi zaman buzullar da ilerledikleri yönde yerleşmiş olanlar için tehlike doğurabilir. Buzulların dilleri altında su keseleri büyüyebilir, şişebilir, burada birkaç yıl kapalı kaldıktan sonra birden bire boşalabilir. Böyle bir olay, yüzyılımızın başında Tre-la-Tete buzulunda yaşanmış, Haute Savoie’daki Saint-Gervais-les-Bains kentinin bir bölümü yıkılmıştır.
Bazı bölgelerde rastlanan vadilerin dar, iki yanından sıkıca sarılmış biçimde olması, şiddedi yağmur yağdığında sulann önüne çıkan engelleri yıkmasına neden olabilir. Muson yağmurları mevsiminde Himalaya Dağları’nda birçok ev bu nedenle yıkılır. Bunun benzeri bir felaket, 1957’de Guil Nehri’nin kabarması sonucunda ûueyras Vadisi’nde meydana gelmiş, yüzlerce ev yıkılmış, kasabalar, tarım alanları zarar görmüştür. □
Çığ. Dağlar, insanların artık egemen olduğu alanlar olarak gözükse de, insan buralarda her an doğal tehlikelerle karşı karşıya kalabilir.
Tignes Tepesi (2100 m). Kış
sporlannın rağbet görmesiyle, dağlarda kayak yapılabilecek alanlar düzenlenmiş, buralara, alt kesimlerinde gerçek birer kar marinasını andıran kayak pistleri olan,
o zamana kadar pek rastlanmayan üsluplarda yapılar yapılmıştır.
AYRICA BAKINIZ
—► EH And Dağları —► CM Alp Dağları —► KM buzullaşma —*- ma» buzullar —► EfflşB dağcılık —► ısmisu deprem —*• ongg Dünya —*■ Bfil erozyon —IE.AMSU fosiller —•- EH! Himalaya Dağlan —► tutul jeoloji —► EM! jeomorfoloji —*■ USD jeolojik zamanlar —»• ÖH kayak ve kış sporlar: —Mal levha tektoniği —► E2M) millî parklar —*• ESS Pireneler —► muşu yanardağlar