DERİN DENİZ TEKNOLOJİSİ

DERİN DENİZ TEKNOLOJİSİ

Yük. Müh. Tasııer SÜMER*
Dün olduğu gibi günümüzde de insanoğlunun zorunlu ve ekonomik gereksinmeleri onu teknolojik alanda ilerlemeye iten başlıca nedenlerdir. Eski Helen düşünürlerinin, “Eğer kış olmasaydı soba icat edilemezdi” cümlesi günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir. Kara parçaları üzerindeki zenginlikler, dünyamızın her geçen gün büyüyen gereksinmeleri karşısında artık yeterliliğini yitirmiştir. Bunun doğal sonucu olarak insanoğlu geçmişin rahatlığından kurtulmak, tüm zorlukları göz önüne alarak deniz gibi zenginliklerden yararlanmak ve alışılmış üretim olanaklarını zorlamak durumundadır.
Bugün Meksika Körfezi’nde, Afrika’da, Kuveyt’te ve Basra Körfezi’nde, Kanada’da ve Kuzey Denizi’nde deniz dibi petrol üretimleri sürdürülmektedir. Ekonomik açıdan 1’e 200-400 civarında kârlılık gösteren deniz dibi üretimleri, petrolün yanı sıra sülfür gibi ticari değeri yüksek olan madenlerin de milli ekonomilere kazandırılmasını sağlamaktadır. Bunlara pek yakında, Kaliforniya açıklarında başlayacak olan altın, manganez, sodyum ve Güney Afrika’da başlayacak olan pırlanta ve elmas üretimini de eklediğimizde, yakın bir gelecekte deniz dibi zenginliklerinin en az kara parçalarından sağlananlar kadar önem kazanacağı açıkça görülebilmektedir.
Deniz dibi kaynaklarının kullanımını etkin bir biçimde gerçekleştirmediği görülen Türkiye bugün bu alanda yapacağı yatırımlar ile en önemli sorunlarından biri olan enerji sorununu açık deniz termal enerji üretim istasyonları kurarak karşılayabilir. Bütün bunlara dayanarak bu alanda araştırma ve yatırımların ivedi bir biçimde başlatılması zorunluluğunun kaçınılmazlığı görülmektedir.
Okuyacağınız bu yazı bu alandaki bazı çalışmaları yansıtırkea. kamuoyunda
* ODTÜ Araştırma Görevlisi
yanlış bir biçimde oluşturulan. “200 metre derinlik altında sondaj ve üretim platformlarının günün teknolojisiyle olanak dışı olduğunu”, savına da yanıt getirmektedir.
YARI BATIK SONDAJ VE ÜRETİM PLATFORMLARI (300 – 2.000 m’de Ekonomik Üretim)
1930 yılı ortalarından itibaren 50 metreden daha derin sularda büyük petrol rezervlerinin keşfi jeolojik şartlar ve su derinliğinden bağımsız yeni sondaj/üretim paltform tiplerinin gelişmesine yol açm>ştır.
Günümüzde sabit sondaj/üretim platformları zor deniz koşullarında 150 m. derinliklerde, iyi deniz koşullarında 350 metre derinliklere kaçlar kullanılabilmektedir.
Bu tip platformları 380 m. derinliklere kadar indirebilmek için çalışmalar yapılmaktadır. Ortak yargı bu tip platformların en büyük ekonomik derinliklerinin 350-400 m. arasında olduğudur. Çünkü 300 m’den derinlerde bu tip platformların fiyatları derinlik arttıkça çok fazla olarak artmaktadır.
Bu tip platformlarda bir başka sınırlama da, yapının doğal titreşim frekanslarının dalga frekansından az olması olayından doğmaktadır. Bu, yaklaşık 4 saniye gibi bir sınırdan az olma şartıdır. Aksi takdirde rezonans olayı olacaktır ve paltform büyük zarar görecektir. Derin sularda bu şartı sağlamak için, platform aşırı ağır ve aşırı pahalı olmaktadır.
Ayrıca verilen herhangi bir derinlik için platformu etklllyen toplamı yatay kuvvet (Rüzgâr kuvveti + dalga kuvveti 4- akıntı kuvveti), yaklaşık olarak su derinKnio<4i’~
üerıniiK arttıkça bu kuvvetin deniz dibine aktarılması ve böylece dengelenmesi ekonomiklik sınırların dışına çıkmaktadır.
Ekim 1983
13
Akla hemen daha derinlerde ne yapılacağı sorusu gelmektedir.
Bu yükler altında, yatay hareket edebilen yapılar, deniz tabanına aktarılacak toplam kuvveti azaltabilecektir. Dalga yükleri, yapının kütle atalet kuvvetleriyle dengelenmekte ve yapı sabit bir nokta etrafında ıhareket ve titreşim yapmaktadır. Böylece sorun, demirlenmiş bir geminin problemleriyle özdeşleşmektedir. Söz konusu platformların bir türü de yarı batıklardır.
Yarı batıkların avantajlarını şöyle sıralayabiliriz :
1) Sondaj/üretim işlemi zor deniz şartlarında bile aralıksız yapılabilmektedir, (yaklaşık 300 iş günü/sene)
2) Sondaj/üretim her derinlikte mümkündür. En büyük sondaj/üretim derinliği, platformu deniz yatağına demirleme olanaklarıyla sınırlıdır.
3) Denge özellikleri :
a) Bazı koşullarda, platformun dubaları su ile doldurulup, paltformun 2/3’si sualtına alınarak, platformu etkileyen yatay dalga yükü % 70 kadar azaltılabilinmektedir.
b) Dubaların derinliği arttırılarak, platformun ağırlık merkezi mümkün olduğu kadar platform kaldırma merkezine yaklaştırılabllmekte ve kötü deniz şartlarında bile denge sağlanmaktadır.
Eğer kaldırma merkezi ağırlık merkezinin üstünde tutulabilirse (yapılması imkansız değil; fakat esas yükü su yüzeyinin üzerinde olan ufak platformlar için zor ve ekonomik ol-rmmaktadır) ağırlık, platformu devamlı olarak düşey dengeye getirecektir (dış etkinin yönünden bağımsız olarak). Sonuç olarak, yüksek den-
300
900
¡u
İ 1500 S 2100
<5
^ 3000
Q
3 4000
1945 55 60 65 70 75 80 85 (YILLAR)
Yıllara Göre Deniz Sondaj Derinliği
SX
-AJl- Ulaşılabilecek son derinliği
—Ulaşılan
son derinliği
—ı. Mevcut üretim derinliği
i—1-1 1 ■
Yarı batık platformlar deniz tabanına çelik halatlarla bağlanırlar.
geleri sayesinde bu tip platformlar sondaj/üreti-mi kesintisiz sürdürebilmektedirler.
4) Aynı derinlikte çalışacak diğer tip platformlara kıyasla, yarı batıkların yapım ve bakım maliyeti daha azdır.
5) Son yapılan yarı batıkların, kendi kendilerine hareket yetenekleri mevcuttur. Sabit platformların üretim yerlerine yüzer şamandıralar üzerinde taşınması gerektiği ve bu işin de ancak iyi deniz koşullarında yapılabildiği göz önünde tutulursa, işletme maliyeti açısından avantajlı olduğu anlaşılır.
6) Belli bir sondaj/üretim bölgesinde İşin sona ermesi halinde, az bir maliyetle sökülüp, yeni iş yerine götürülüp çalıştırılabllmeleri de bir kolaylıktır.
7) Yapı deniz tabanına oturmadığı için, deniz dibindeki kum tabakalarının, akıntıların ve çevre şartlarının mevcut denge durumunu bozmaz ve deniz dibinde erozyona sebep olmaz (sabit platformlarda bu denge bozulmakta, yapı çevresindeki akıntı hızları artırmakta, yapı çevresindeki suyun taşıma kapasitesi artmakta ve erozyon görülmektedir). Yarı batıklar deniz tabanına, yalnızca çelik halatlarla bağlanmaktadır.
8) Dalış, sondaj, destek ve transport işlemleri için staibil kuru ve geniş bir güverteye sahiptirler (diğer platformlarda bu alan genellikle ıslaktır).
Yarı batık platformların sakıncaları :
1) Kendinden hareket yeteneği olmayan yarı batık platformların sondaj/üretim bölgelerine nakli çok pahalı olmaktadır, iyi hava şartlarında örneğin Kuzey Denizi’nde bu işlem 00 gün kadar alabilmektedir.
2) Sondaj/üretim, gerilmeli bir kolon içinden (Riser) yapılmaktadır. Bu kolon, büyük bo-
14
BİLİM ve TEKNİK
Geçtiğimiz Mayıs ayında yapımı tamamlanan Pacesetter IV yarı batık platformu: Çalışabileceği maksimum derinlik, 460 m. (üstte).
Yanda ise sabit bir sondaj – üretim platformu görülüyor.
yutlarda kaldırma hareketine dayanacak şekilde boyutlandırılmalıdır. Derin sularda gerilmeli olmasına karşın, hareketi açısından fazla düşey olmayacağı göz önünde tutulmalıdır.
Teknolojik açıdan yarı batıklar :
a) Mühendislik : Günün teknolojisi yeterlidir.
b) Üretim : Yapımı zordur; geniş üretim
birimlerine ihtiyaç vardır.
c) Kuruluş : Kısa zamanda.
d) Sorunlar : Riser, derin denizlerde de-
mirleme maliyetirfîn fazlalığı.
Yarı batık platformlarda sondaj/üretim, gerilmeli bir kolon (riser) içinden yapılır.
d) Platform, belli bir noktada kalabilmesi İçin deniz dibine çelik halatlarla bağlanır. Ancak belli bir derinlikten sonra, demirleme sistemi
o kadar ağırlaşır ki, üretim ve yerine yerleştirilme ekonomik sınırları aşar ve platformun hareket kabiliyetini azaltır. Bu kritik derinliğin (günün teknolojisi açısından) 1.200 m. civarında olduğu saptanmıştır. Sentetik halatlar kullanılarak ağırlık sorunu çözülmeye çalışılmakla beraber, bu tip halatların küçük sakıncaları, balık ısırmalarıdır.
Performans Karşılaştırılması :
1) Yarı batıklar sabit paltformlar gibi sismik aktivitelerden etkilenmezler,
2) Yarı batıklarda metal yorulması, sabit platformlar kadar sorun değildir,
3) Yarı batıklar paslanmaya karşı katodik korunmaya ihtiyaç duymazlar,
4) Artan derinliğe göre yarı batıkların maliyet artışları sabit platformlara oranla daha azdır.
ilk yarı batık (Blue vvater I) Hilda fırtınasından bir kaç gün sonra batmıştır (Aralık 1964).
Hâlâ görevde olan 140 dolayındaki yarı batık platformla, 25 ülke 190 – 2.000 m. derinlik-, ler arasında üretim/sondaj çalışmalarını sürdürmektedir. ■
5«» a) Sığ sula?
\ k) Derin sular
—platform _r—
/b «L
4- Riser …… ^-
W» Deniz dibi
Ekim 1983
15
B ■
BİLGİSAYAR DİLLERİ VE DERLEYİCİLER
Elekt. Müh. Emrehan HALICI
Bilgisayarların önemi, kendilerinden istenilen işlemleri hatasız ve çok hızlı bir şekilde yerine getirmelerinden gelmektedir. Bu işlemlerin bilgisayar tarafından, dolaylı ya da dolaysız şekilde anlanacak bir biçimde yazılmasına, “program” veya “izlence” adı verilir.
Hatırlanacağı gibi, bilgisayar içinde tüm işlemlerin bir kod numarası bulunur. (Örneğin : Toplama yapma, bir adresten diğerine kopyalama yapma vb.) Yapılacak işlemlerin, bu kod numaralarıyla (ikili sayı sisteminde) gösterilmiş şekline “makine dili” denir. Kuşkusuz programlar makine dilinde yazılabilir; ancak bu şekilde program yazmak, hem zordur hem de yazdıktan sonra programda hatalar aramak ve değişiklikler yapmak güçlükler çıkarır. Arzu edilen, karışık numaralar yerine, insanların doğal dillerine daha yakın komutlarla bilgisayara hükmetmektir. Bu amaçla, “prog’amlama dili” adı verilen birçok bilgisayar dili oluşturulmuştur. Bunlardan en yaygın olanları, FORTRAN, COBOL, PL/I, PASCAL, ALGOL ve BASIC dilleridir.
Doğal dillerde olduğu gibi, bilgisayar dillerinin de kendjjenne özgü dilbilgisi ve yazım kuralları bulunur. Dbğişik uygulamalar için, bu dillerden bazıları diğerlerine göre daha kolaylıklar sağlar ve tercih edilir. Örneğin, bilimsel uygulamalar için genellikle FORTRAN, ticari uygulamalar için de COBOL dili kullanılır. PL/I ve PASCAL, genel amaçlı programlarda kullanılan dillerdir. Mikrobilgisayarların yaygınlaşmasıyla birlikte BASIC dili büyük önem kazanmıştır. Büyük boy bilgisayarlardan, mikrobilgisayarlara kadar her tip makinede kullanım alanı bulan BASIC dili, en standartlaşmış dil olarak kabul edilebilir.
Üstte bahsolunanların veya diğer bilgisayar dillerinin herhangi birinde yazılmış olan programa “kaynak program” (source program) adı verilir. Kaynak programlar, bilgisayar tarafından doğrudan doğruya anlaşılamaz. Bu programları» bilgisayar tarafından anlaşılıp uygulanabilmesT için, “amaç pro’grarrT’a (object program) çevi-
Kullanıcılarının elinde harikalar yaratan bilgisayarlar, henüz mantık yürütecek ve yorum yapacak akıla sahip değiller. Çözmekle yükümlü oldukları problemlerin her aşamasında karşılaşacakları değişik durumlarda, bilgisayarların ne yapacağı daha önceden kendilerine verilmiş olmalıdır.
rilmeleri gerekir. Bu çevirim işlemi, “derleyici” adı verilen bir program kullanarak gerçekleştirilir.
Şimdi, BASIC proglama dilinde yazılmış çok kısa bir kaynak programı inceleyelim ; Komutları Türkçe’ye çevirerek, programı Türkçe olarak inceleyebiliriz :
10 A’YI OKU 10 INPUT A
20 B’Yİ OKU 20 INPUT B
30 C = A + B 30 C = A + B
<0 C’Yİ YAZ 40 PRINT C
Görüldüğü gibi program, insanların rahatlıkla anlayabileceği bir yapıya sahiptir. Her satırın başındaki sayı, satır numarasını göstermektedir. BASIC dilinde, her komuta bir satır numarası vermek gerekmektedir. Satır numaraları, artmak koşulu ile istenilen biçimde seçilebilir.
Yukarıda verilen program, giriş biriminden (örn. klavyeden) girilecek olan iki sayıyı toplayacak ve çıkış birimine (örn. ekrana) yazacaktır. Ancak, bu kaynak programın bilgisayar tarafından anlaşılabilmesi için makine diline çeviril-mesi gerekmektedir. Bu işlemi de BASIC derleyicisi gerçekleştirecektir. Programın makine diline çevirilmesi şu şekilde olacaktır :
10 A’YI OKU : Bu komutun makine koduna çevirilmesi için, oku işlemine karşılık gelen işlem kodunun ve okunan sayının saklanacağı adresin, yani “A”nın adresinin bilinmesi gerekir. Biz makinemizde, OKU komutuna karşılık gelen işlem kodunun 63 ve “A”nın değerinin saklanacağı adresin 0095 olduğunu kabul edelim. Bu durumda bu komuta karşılık gelen makine kodu şöyle olacaktır :
63 00 95 işlem adres kodu
Bu sayılar, bilgisayara ,ıe yapacağını söyleyen şifrelerdir ve program işlerken bilgisayar, 63 kodu ile klavyeden bir sayı okuyacağını, peşinden gelen 0095 sayısıyla da, okuyacağı sayıyı 0095 adresinde saklayacağını anlayacaktır.
20 B’Yİ OKU : Bu komutu makine koduna
16
BİLİM ve TEKNİK
Kaynak Program BİLGİSAYAR Amaç Program BİLGİSAYAR
i V
> I DERLEYİCİ YÜRÜTÜCÜ r SONUÇ
V _j V
Derleme zamanı Yürütme zamanı
çevirmek için, “OKU” ya karşılık gelen işlem kodunun 63 olduğunu daha önce kabul etmiştik. Şimdi de “B” nin adresinin 0096 olduğunu kabul edelim. Bu durumda makine dilindeki kodumuz,
63 00 96
olacaktır. Program işlerken bu komuta sıra geldiğinde, bilgisayar 63 yayışında, yine klavyeden bir sayı okuyacağını anlayacak, ancak bu sefer okuduğu sayıyı 0096 adresinde saklayacaktır.
30 C = A + B : Bu işlemi makine dilinde tanımlamak için, parçalara ayıracak, daha sonra makine koduna çevireceğiz.
1. Kayıtlayıcıya A’yı yükle
2. Kayıtlayıcıya B’yi tcpla
3. Kayıtlayıcının değerini C’de sakla
Daha önceki sayılarda, bilgi üzerinde işlem yapılan yerin merkezi işlem birimi olduğunu ve burada kayıtlayıcıların bulunduğunu söylemiştik. Matematiksel işlemler, genellikle bu kayıtlayı-cılar üzerinde yapılır.
1. işlem için, bellekten kayıtlayıcıya kopyalama işlemi yapmaya yarayan işlem kodunu, 2. işlem için, bellekteki sayıyı kayıtlayıcıya toplamak için gerekli olan işlem kodunu ve 3. işlem için de, kayıtlayıcıdaki sayının belleğe kopyalanmasını sağlayan işlem kodunu bilmemiz gerekiyor. Bu kodların, sırasıyla 10, 29 ve 40 olduğunu kabul edelim. Daha önceki İşlemlerimizde, “A” nın adresini 0095, “B” nin adresini 0098 olarak kullanmıştık. “C” nin adresi de 00-97 olsun. Bu durumda, C = A + B işlemine karşılık gelen makine kodları, sırasıyla aşağıdaki gibi olacaktır:
19 00 95
29 00 96
40 00 97
40 CYİ YAZ : “YAZ” işlemine karşılık gelen makine kodunun 64 olduğunu kabul ederek, bu komutun makine dilindeki karşılığı,
64 00 97 olacaktır.
Program parçamızın makine diline çevirll-miş hali aşağıda görülmektedir :
10 INPUT A 63 00 95
20 INPUT B 63 00 96
30 C = A + B 19 00 95
40 PRINT C 29 00 96
40 00 97
64 00 97
Kuşkusuz bu sayılar, daha sonra da ikili sayılara dönüştürülecek ve bilgisayar İçinde o şekilde yorumlanacaklardır.
Bu yazımızda, bir kaynak programın makine koduna nasıl dönüştürüleceğini anlatmaya çalıştık. Bu dönüştürme ve ikili sayılara çevirme işlemi insanlar tarafından yapılacak olsaydı, büyük sorunlarla karşılaşılırdı. Oysa bu amaçla kullanılan derleyiciler, kaynak programları alıp, doğrudan doğruya ikili sayılı sisteminde makine kodu üretirler. O halde, yazdığımız programlar iki aşamadan geçmektedir:
1. Derleme (Compilation)
2. Yürütme (Execution)
Derleme aşamasında, kaynak programlar derlenerek, amaç programlar elde edilir. Yürütme aşamasında ise, elde edilen amaç programlar bilgisayarda çalıştırılır.
Programlama dilleri ve derleyiciler sayesinde bilgisayar kullanıcıları, -karmaşık makine kodlarıyla ilgilenmeden, kendi dillerine çok benzer bir şekilde programlarını yazarlar. Bu insan diline daha yakın olan programları kendi anlayacağı biçimde tercüme etmek görevi, yine çalışkan dostumuz BİLGİSAYAR’ın sırtındadır. ■
dir.”
Ekim 198?
17
“Uzmanlar, eski Mısır’ın gizemlerini kozmik ışın dedektörleri ve diğer geliştirilmiş tekniklerle çözebiliyorlar.”
PİRAMİDİN İÇİNDEKİ İŞIK
m
Ailen ROKACH — Anne MILLMAN
Eski Mısırlılar, piramitlerdeki kral mezarlarının kasvetli koridorlarını aydınlatmayı nasıl başardılar? Firavun III. Ramses’inki gibi mezarların ta kalbine erişen karanlık geçitlerin labirentine şimdiye dek hiç güneş ışığı girmedi. Ancak, yetenekli sanatçılar kayalık duvarlar üzerine o denli karışık resimler çizdiler ki, parlak ve kesintisiz bir ışık kaynağı olmasaydı bu iş başarılamazdı. Bu ışık kaynağı neydi? Bu, 25 yüzyıldır tüm dünyanın hayaline giren pek çok sinir bozucu bilmeceden yalnız biri. Piramitleri yapanlar, tonlarca ağırlıktaki taş blokları kilometrelerce taşıyıp 30 katlı bina yüksekliğine nasıl kaldırdılar? Piramidal şekli inşa ederken, karşılarına çıkan ustalık isteyen matematiksel sorunların üstesinden nasıl geldiler? Son günlerde araştırmacılar, bu eski problemlere yalnız hayal güçleri ile değil, aynı zamanda en son teknik olanaklarla yaklaşıyorlar. Sonuç ise, bazı zekice ipuçları ve şaşırtıcı yeni bilimsel açıklamalar.
Örneğin, piramitlerin aydınlatılması sorununu ele alalım. Eski Mısırlılar, iç süslemeler yapılırken ışık sağlamak için lamba ve mumlar mı kullandılar? Eğer cevap “evet” ise, o zaman bu duvar resimleri niye dumanla islenmemiş? Bir yöntem, yüzyıllar önce bekçiler ve rehberler tarafından keşfedilip günümüzde kullanılan şekilde, geçitlere yerleştirilen parlak metal aynalar ile güneş ışığını piramidin içine yansıtmak olabilir. Aynalar aydınlatma sorununa mükemmel bir çözüm olurdu; ancak bugün, Eski Mısır Uygarlığı uzmanları, aynaların sadece ek bir ışık kaynağı olabileceğini düşünüyorlar. İslenme sorunu, mumlar, bir tuz eriyiğine daldırılarak veya lambaların yağına tuz eklenerek en az düzeyde tutulmuştu.
BASİT MAKİNALAR
Amerikalı amatör Eski Mısır Uygarlığı uzmanı Martin İslerin, piramidi oluşturan, bazıları 15 ton ağırlıktaki dev blokların yerine nasıl kaldırıldığı konusunda ilginç bir varsayımı var. İsler, rampalar kullanıldığı hakkındaki genel kanıya katılmıyor, o günkü rampaların sürtünme ile parçalanacağına ve ağırlık altında çökeceğine inanıyor. O, bunun yerine Mısır’da iki ayrı kazıda bulunan çeşitli kalıntıların, basit makaraların parçaları olduğunu öne sürüyor. Basit makara, tekerleği içermeyen ancak ip yarıkları olan herhangi bir cisimdir. Isler’in hayalinde canlandırdığı makaralar, kırmızı bazalttan oyul-muştur ve üç ipin yan yana geçebileceği olukları içerir. Bugüne dek Mısırda makara esaslarının bilinmediğine inanılıyordu. Eğer İsler haklı ise, piramit yapımındaki en büyük gizemlerden biri çözülmüş olacak.
Buluşlar devam ediyor. Yakınlarda Amerikalı elektronik mühendisi T. E. Connolly, pira-nrtlerin matematiksel olarak hassas bir şekilde yapılmasındaki gizemin üstesinden geldi. Kecps’un büyük piramidinin tabanı, 5,25 hektar alanı örterken, kenarları arasında 20 santimden tüyük bir fark yok. Ayrıca kenarlar, Kuzey-Gü-ney ve Doğu-Batı olarak mükemmel bir şekilde dizilmiştir. Ölçülerin en şaşırtıcı yanı ise mimarların, ‘V sembolünü kullanmış olmalarıdır. (•ti : Bir çemberin çevresinin yarıçapına oranı).
Tüm veriler, Mısırlıların t: hakkında ancak yaklaşık bir fikri olduğunu gösteriyor ama, her piramitte yüksekliğin kenara oranı tam ıt’nin yarısı. Bu nasıl açıklanabilir?
Connolly, Mısırlıların anlaşılması güç olan “ti” yi kullanabilmesi için başka bir çözüm yolu olduğunu bulmuş. O’na göre, eski inşaatçılar piramidin taban boyutlarının ölçümünde “kübit” birimli düğümlü ipler kullanmak yerine, silindir şeklinde bir davul kullanıyorlardı. (Kübit: insanın dirseği ile orta parmağının ucu arasındaki uzaklık, yaklaşık 52 cm.)
18
BİLİM ve TEKNİK
DöndUrülebllen /Ti|7w[/ aynalardan yaıv
sıyarak gelen gün ışı-y £i piramitteki duvar ve
/ tavanları aydınlatabiliyordu.
Duvar resimleri, ölümden sonraki yaşamında yapacağı yolculukta, ölüyü, tanrı ve tanrıçalara tanıtmak amacıyla
çiziliyordu.
Ölçümlerde basitçe onu taban boyunca yuvarlıyorlardı. Davulun kaç tur yuvarlandığını sayıp, doğrusal uzunlukları kolaylıkla ölçebiliyorlardı. Bu tip bir davulun yarıçapı da doğal olarak onların bildik ölçüsüne, ”kübit”e uygun olacaktı.
Bu tip bir “yuvarlak kübit”, standart 52 cm’-lik kübit’ten daha uzun olacaktı. Aslında yuvarlak kübit, yarıçapı 1 standart kübit olan bir dairenin çevresine eşitti. Böylece, eski Mısırlılar yuvarlak kübit kullanarak hiç farkına varmadan it’yi hesaplarına katmış oldular.
Connolly, mimarların, piramidin yüksekliği ile eni arasında basit bir oran seçtiklerini düşünüyor. Piramidin yüksekliği ile merkezinin taban kenarına olan uzaklığı arasındaki orana, 4/1 veya 3/1 oranını yakıştırmış. Bu oran kullanıldığında, yükseklik 4xn kü-bitle gösterilebilir (n, kübitlerin sayısıdır). Böylece, tabanın çevresi 8xnn olur. Sonuçta oran 1/2 it oluyor ki, bu da tam olarak, piramitlerin bilginleri yıllarca oyalayan oranıdır.
GARİP AÇI
Dahası, Connally 4/1 oranı kullanıldığında, piramidin yükselme oranının 51 derece 52 dakika olacağını göstermiş. Bu, seçilmesi garip bir açı gibi görünüyor; ama tam büyük piramitlerde bulunan değer. Böylece, Connolly’nin dahice çözümü, yıllardır duran iki soruna yanıt getiriyor. Eskiler, it değerini farkına varmadan nasıl kullandılar ve piramitleri neden böylesine garip bir yükselme açısı ile yaptılar?
Diğer bir bilmece ise, piramitlerin kendine özgü şekli ile ilgili. Piramit şekli, eski dünyada çok yaygındı. Böyle yapılar Mezopotamya’da ve Orta Amerika’da bulunuyor. Bu şeklin seçilmesindeki neden ne olursa olsun, garip mühendislik sorunları açığa çıkar. Daha İnşaat başlangıçta iken, kenarlar o denli iyi eşleştirilmeli-dirler ki, piramidin tepesinde bir noktada blr-leşslnler.
Meşhur İngiliz Fizikçisi Kurt Mendelssohn ortaya ilginç bir soru attı. Elde modern haritacılık aygıtları olmaksızın, yüzlerce metre yukarı-
Ekim 1983
19
daki tepe noktasının yeri nasıl tespit ediliyor ve inşaat ona doğru sabit bir şekilde ilerletiliyordu? Giza’daki gibi büyük piramitlerde, 2 derecelik bir bata bile tepede 13,S metrelik bir uyumsuzluk oluşturur.
Mendelssohn, inşaatın ilk evresinin tam merkezde bir çekirdek oluşturulması olduğunu öne sürüyor. Böylece, çekirdek yapının tepesine konacak bir işaret ile kenarların uyumu sağlanabilecekti.
Alışılmadık bir araştırma aygıtı olan sıcak hava balonu, Eski Mısır araştırmalarında ilk kez California Üniversitesi’nin Thebes harita-lama projesinde kullanıldı. Yeni Luxor’un yakınındaki tarihi Thebes şehri kalıntılarındaki firavun mezarları Mısır’daki en önemli arkeolojik eserlerdir. Buranın haritası ilk kez, Kent Weeks önderliğindeki bir grup tarafından yapılıyor. 1932 süresince, iki sıcak hava balonu, Krallar vadisi ve Kraliçeler vadisinin yamaçlarındaki kaya mezarlarını incelemek üzere havadaydı. Başka türlü bunları ancak dağcılar inceleyebilecekti.
Başka alışılmamış aletler de kullanılıyordu. Kozmik ışın dedektörleri piramitlerdeki gizli odaları aramak için kullanılıyor. Bu arada fizikçiler, mühendisler, matematikçiler, arkeologlar ve eski ¡Mısır uzmanları, öne sürülen modelleri güzden geçirip, bunlardaki tutarsızlık ve zıtlıkları arıyorlar. Belli ki, bilim adamları modem araştırma teknikleri ile bilgili bir hayal gücü
birleşimini kullanıp, eski zamanların bilmecelerine ve gizemlerine çözüm bulma yarışında en büyük rolü oynacaklar. Science Digest’dan çev :
Çiğdem EREÖRNEt
Thebes Haritalama Projesinde kullanılan sıcak hava balonu Amenhotep 3’ün tapınağının gerisinde görülüyor.
Mısırlıların yuvarlanan davulu farkına varmadan, TC değerini kullanmalarına yol açtı (yukarıda solda). Giza’da, Keops’un büyük piramidi (yukarıda sağda). Yanda ise, kraliçeler vadisindeki bir piramitten duvar resmi görülüyor.
20
BİLİM ve TEKNİK

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*