DİYALEKTİK

DİYALEKTİK

DtYALEKTİK DtYALEKTİK

DtYALEKTİK

DtYALEKTİK sıf. (yun. dialegesthai, karşı-
lıklı konuşma’dan, dialektikes > fr. dialec-
tique). Fels. Tartışma veya akıl yürütme sa-
nat ma özgü olan: Diyalektik düşünce tarzı.
II Diyalektik evrim, tabiatta veya tarihte,
karşıtlıklardan geçerek gerçekleşen evrim;
İlmî veya felsefî düşüncede, bir kavramın
gelişmesi ve oluşması. || Diyalektik kanıtlar,
Kant’a göre, kesin olmayan ve sadece bir
ihtimali belirten veya sadece safsataya da-
yanan kanıtlar. || Diyalektik maddecilik. Bk.
MADDECİLİK. || Diyalektik an, uğrak, Hegel
felsefesinde, bir terimden onun karşıtı olan
terime geçiş ve bu çelişmeyi aşmak ihtiya-
cının düşünceye kazandırdığı atılım ve iç-
tepi.
4 i. Fels. Karşılıklı konuşma ve tartışma
sanatı. || Bir diyalog’da olduğu gibi, düşünce
karşıtlıklarını ve farklarını içinde taşıyan
ve bir senteze yönelmiş olan akıl yürütme.
(Bk ANSİKL.) II Eşyada, karşıtlıklar ve bu
karşıtlıkları aşılması yoluyle gerçekleşen
evrim: Tabiatın diyalektiği. Sürenin diya-
lektiği.
— Mat. Çelişmezliğinin kanıtını, kendi im-
kânları ile ortaya koyamayan biçimci bir
sisteme karşı gelmeleri dolayısıyle, matema-
tik bilimlerin edindiği özellik.

— ANSİKL. Fels. Diyalektik, başlangıçta, tartışma sanatı idi. Aristoteles, bu tartışma sanatının kaynaklarını, Zenon’un hareket ve çokluk kavramlarına karşı ileri sürdüğü ka-nıtlarda bulur. Zenon’un diyalektiği, tama¬men olumsuz özellik taşıyan bir diyalektik olarak görünmektedir. Bu diyalektiğin özel¬liği bir kavramı ele alıp içindeki çelişme¬leri ortaya koymaktı. Sokrates ile Efla¬tun, diyalektiğin bu şekilde tamamen olum¬suz bir düşünce olarak kullanılmasını aş¬mağa çalıştılar. Ama onların diyalektiğinde de, olumsuz yan, tamamen ortadan kalk¬madı. Sokrates’in istihzası ve Eflatun’- un Diyologlar’mdsL tezlerin karşı kar¬şıya getirilmesi, diyalektiğin olumsuz yanını sürdürüyordu; buna karşılık, duyulur dün¬yadan akılla kavranılan dünyaya geçişte (di¬yalektik yükseliş) ve akılla kavranan dün¬yadan duyulur dünyaya inişte (diyalektik iniş), diyalektiğin taşıdığı olumlu yan ken¬dini açıkça gösteriyordu. Eflatun, idea’ların kendisinde bir diyalektiğin bulunduğunu ve her tdea’nın, hem kendisi hem de kendi¬sinden başka bir şey olduğunu ileri sürü¬yordu. Diyalektik, bu kelimeye verilen çe¬şitli anlamlara rağmen, olumsuz yanı (ya¬ni, karşıtlıkların ve hattâ çelişmelerin orta¬ya konulmasını sağlayan bir çaba olmak ni¬teliğini) her zaman koruyacak ve bir olum¬luluğa yani, karşıtlıkların ve çelişmelerin sentezine yönelecekti. Aristoteles’ten itiba¬ren, diyalektik, çözümleyici (analitik) is¬patın karşıtı olarak ele alındı. Yani di¬yalektik, herhangi bir konu hakkında ileri sürülen ve doğru olması ihtimali bulunan kanaatlerin açıklanmasıydı. Başka bir deyiş¬le, bilimden önce gelen, ama bilim niteliği taşımayan bir açıklama yolu olarak görü-lüyordu. Böylece, Aristoteles ile birlikte, «diyalektik» kelimesi küçültücü bir anlam taşımağa başlamış ve bir kavramın İlmî çö-zümlenmesinin dışında kalan akıl yürütme veya kılı kırk yarma olarak görülmüştür. Bu anlam, Eflatun’un diyalektiğe verdiği an¬lama karşıttır. Ortaçağda ise diyalektik, retorik’e (hitabet) karşıt olarak formel man¬tığı ifade etmek için kullanıldı, özellikle Kant felsefesiyle ve Fichte ile Hegel’in tem¬silcisi oldukları alman idealizmi ile birlikte, diyalektik meselesi ve diyalektiğin özü soru¬su yeniden ortaya çıktı. Aristoteles’in etki¬sinde kalan Kant, bütün «aldatıcı» akıl yü¬rütmeleri «diyalektik» olarak adlandırdı. Böylece, diyalektik, «dış görünüşün mantir ğı» anlamına geliyordu. Kant’a göre, du-yular ve deneyler dünyasını aşan insan ak¬lı, zorlayıcı bir görüntü olan diyalektiğe düşmekten kurtulamaz. Deney alanının dı¬şında bilgi sağlamak iddiasında olan akıl, çözülmesi imkânsız çelişmelere düşer ve saf akıl, birbirine karşıt tezleri aynı kolay¬lıkla savunabilir. Kant’tan sonra gelen ve onun felsefesini benimseyen düşünürler, bu kaçınılmaz çelişmelerin sadece aklın ileri sürdüğü en yüksek metafizik meselelerde de¬ğil, bütün kademelerde ve bizzat deneyin içinde ortaya çıktığını göstermeğe çalıştı¬lar.
Böylece diyalektik terimi, küçültücü anla-mından sıyrılarak, çelişmelerin birbirinden ayrılmazlığını ve daha üst bir uğrak için¬de birleştiklerini keşfeden düşüncenin ça¬lışma şeklini belirten bir kavram oldu. Hem olumlu hem de olumsuz özellikler taşıyan bu düşünce diyalektiğini ilk olarak »Fichte uy¬guladı; ama düşüncenin diyalektiği ile eş¬yanın diyalektiğini aynı sürecin iki yüzü o¬larak düşünen ve diyalektiği tarihe bağla¬yan filozof Hegel’dif. Böylece, diyalektik sadece bir akıl yürütme tarzı olarak değil, tabiatın ve özellikle manevî güçlerin ta¬rih içindeki gelişmesi olarak görüldü. Marx, Hegel’den yararlanarak, kendi diya- , lektik maddeciliğini kurdu ve tarihi, karşıt¬lıklarla (meselâ sermaye ile işçi sınıfı ara- smdaki karşıtlık gibi) açıkladı.
«Diyalektik» teriminin birçok anlamı var¬dır ve çeşitli karışıklıklara yol açmaktadır. Bununla birlikte, diyalektik ya bütün dü¬şünceyi çelişmelere götürerek işlemez halde bırakan bir çeşit mantık oyunu olarak an¬laşılır (küçültücü anlamda), ya da diya¬logda veya gelişme halindeki bir kavramın oluşmasında düşüncenin kendine has çalış¬ma şeklini (bu çalışma şekli belki de eş-yanın hareketiyle uyuşma halindedir) gös¬terir. (l)
Diyalektik ve Tarihi Maddecilik, Stalin’- Foto. N. Erlcılıç {MEYDAN)
iiı 1938’de yayımlanan eseri; Marksçı-Le- nin’ci doktrinin sistemli bir açıklanması ni-teliği taşıyan bu kitapta, S.S.C.B.’deki öte¬ki ideolojik akımlara karşı sürdürülen sa¬vaşın bilançosu da ortaya konur. (L)
DİYALEKTOLOJİ i. (fr. dialeetologie). Bk.
LEHÇEBİLİM.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*