Genel

DOKUMA (dokumak’tan doku-ma)

DOKUMA (dokumak’tan doku-ma)

DOKUMA (dokumak’tan doku-ma)

DOKUMA (dokumak’tan doku-ma)

DOKUMA (dokumak’tan doku-ma)

DOKUMA i. (dokumak’tan doku-ma). Dokumak işi: Halı dokuma sanatı. Dokuma tezgâhı. Esk. Mensucat. (Eşanl. tekstİl.) || Dokunmuş kumaş. || Pamuk ipliğinden dokunan ve minder örtüsü, yatak kılıfı v.b. şeyler için kullanılan bir çeşit bez,: Kastamonu dokuması. || Mec. işleme târzı: Siz âşıkane romanlardaki ince dokumalara inanmayın (Ahmed Rasim).
— Dokumc. Eğirme veya başka yollarla iplik haline sokulabilir her cins ham maddeden imal edilmiş olan, dokunan veya örülen veya bu sistemlerin dışında sadece elyafı birbirlerine, değişik metotlarla tutturarak, bir bütün meydana getirme yoluyle elde edilen her cins kumaş, triko, döşemelik, halı, keçe v.b. (Bk. ansİkl.) || Dokuma ham maddeleri, kumaş yapımı için iplik haline getirilebilen her türlü madde. |j Dokuma keçe, döşemecilikte kullanıldığı gibi süzek olarak da kullanılan bir çeşit kalın dokuma. || Dokuma kısalması, ham kumaş dokunurken çözgü ipliğinde meydana gelen çekme, kısalma. (Bu kısalma, çözgü ipliğinin atkı ipliği ile örgü bağlantısı yapmasından meydana gelir ve kumaşın desen ve armürüne göre yüzde 5-15 arasında değişebilir. Kadife veya havlu tipi kumaşlarda kısalma çok daha yüksek olabilir.) || Dokuma sanayii, dokuma ham maddelerini kumaş haline getirerek değerlendiren sanayi kolu. || Dokuma tarağı, dokuma tezgâhlarında tefe üzerindeki özel yere yerleştirilen ve çözgü ipliklerinin geçirildiği tarak, (iplikler, bu tarağın dişleri arasından, belirli desenlere göre, 2,3,4,5 veya daha çok sayıda geçirilerek hem iplik aralarındaki mesafe ayarlanır, hem de kumaşın ham genişliği tespit edilir.) || Dokuma tezgâhı, kıgnaş dokumağa yarayan makine. (Bk. ansİke.}? || Sentetik ve sunî dokuma. Bk. ansİkl. §•“
— ansİkl. Dokuma sanatının başlangıcı ¿a-rihöncesine dayanır. XVIII. yy.ın sontetfma kadar dokumada yalnız ağaç tezgâh köHa-
öîtr a
I.
nılıyordu. Dokuma tezgâhlarının makineleşmesi ilk olarak İngiltere’de Cartwright ile (1785) başl^lı. Sonraları da, onun bulduğu bu ilk makineleşmiş tezgâh birbirinin ardısıra yapılan buluşlarla gelişerek bugünkü duruma geldi.
• Dokuma tezgâhı, üzerine, dokunacak ipliklerin, işlenecek kumaşların veya duvar örtüsü olarak hazırlanacak kanaviçelerin gerildiği bir tezgâhtır. Şekline ve kullanıldığı işe göre işleme tezgâhı, kumaş tezgâhı, halı tezgâhı diye adlandırılır. El tezgâhları ise, yatık tezgâh, dik tezgâh, jakar tezgâhı, çok mekikli tezgâh v.d. diye ayrılır. İç çamaşırı ve örgü sanayiinde de dokuma tezgâhları kullanılır. Günümüzde teknik gelişmeler sonucu mekaniğin dokuma sanayiine de el koymuş olması,» otomatik veya mekanik dokuma tezgâhları ile masura veya mekik değiştirmeli dokuma tezgâhlarının ya-_ pılmasına yol açmıştır.
• Dokuma işlemi genel olarak, çözgü ve atkı ipliklerinin’hazırlanmalarıyle bunların, dokuma tezgâhlarında kumaş haline getirilmesi işlemlerini kapsar. İpliklerin çözgü haline getirilmesi önce, vargel veya büküm makinelerinden gelen tek veya daha çok katlı iplik masuralarının oldukça büyük bobinler haline getirilmesiyle başlar. Bu işlem, özel bobin makinelerinde yapılır ve bu arada iplik, makine üzerindeki süzgeçlerden geçirilerek üzerinde bulunabilecek olan yabancı maddelerden temizlenil. Bu şekilde hazırlanan çözgü bobinleri, dokunacak kumaşın renk ve desenine göre, çözgü makinesi sehpasına yerleştirilir; iplikler, tez-gâhjn eni kadar bir yüzey meydana getirecek şekilde ve birbirlerine paralel olarak dizilir, levent adı verilen büyük makaralara sarılır. Bazı durumlarda böylece hazırlanmış olan çözgü iplikleri tutkal, kola veya haşıl denilen bir maddeden geçirilerek özel sobalarda kurutulur ve yeniden, ikinci bir levent’e aktarma edilerek, tahar işlemine gönderilir. Haşıl işlemi, özelikle pamuklu dokumalarda çözgü ipliğine direnç ve esneklik verdiği gibi, iplik üzerindeki lif havlarını iplik aksına yapıştıracağından, dokuma işlemi sırasında sürtünmeden meydana gelebilecek çözgü kopmalarını da önler. Tahar işlemi ise, levent üzerindeki çözgü ipliği uçlarını, yine dokunacak kumaşın armürüne göre tespit edilmiş sayıda gücü çerçevesi içindeki gücü teli (nire teli) gözlerinden ve dokuma tarağı dişlerinden geçirme işlemidir. Bu işlem, mekanik olabileceği gibi, daha çok ve daha doğru olarak, elle yapılır. Normal yapımda her çözgü levendine tahar işlemi uygulanır ve sonra, her şey hazır olarak, levent, dokuma tezgâhına takılır. Ancak, devamlı olarak yani seri halinde çalışan tezgâhlarda, tahar işlemi sadece ilk leventte yapılır ve değiştirilecek çözgü leventinin üstündeki iplik uçları, tezgâh üzerinde biten çözgü uçlarına bağlanır. Bu işlem de, elle yapılabildiği gibi, çok daha hızlı olarak özel düğümleme makineleriyle de yapılır.
• Atkı ipliğinin hazırlanması ise çok daha kolaydır. Atkı için ayrılan iplik, özel masura makinelerinde, karton veya ağaçtan yapılmış küçük masuraların üstüne aktarılır ve böylece mekiğin içine yerleştirilir. Asıl dokuma işlemi ise dokuma tezgâhı denilen el tezgâhlarında veya makineli tezgâhlarda yapılır. En basit otomatik tezgâh tek mekiklidir ve özel bir eksantrik sistemi ile çalışır. Bu tezgâhın arka kısmına, çözgü ipliğini taşıyan (A) leventi yerleştirilerek, frenli bir ağırlık sistemiyle çözgü ipliklerinin sürekli olarak gergin durması sağlanır. Bundan sonra çözgü iplikleri bir (B) taşıyıcısının üzerinden geçer. Aralarındaki (C) çapraz çubuğu (tahar işleminde kullanılır) alttan ve üstten geçerek çözgü ipliklerini basit ve ufak parçalara böler. Bunun sebebi, dokuma sırasında kopan çözgü ipliklerinin kopma yerini kolaylıkla bulmayı sağlamaktır. Çaprazdan sonra, iplikler, (D) ve (E) ayaklarına dağılarak, ayak çerçeveleri (gücü çerçeveleri) içine asılmış gücü tellerinin (nire tellerinin, nire boncuklarının) orta gözlerinden ve (I) tarağı dişlerinden geçirilmiş olduğu halde (bu işlemler de tahar işlemidir) tezgâhın üstüne çekilir. En basit tezgâh iki ayaklı, yani üzerinde (D) ve (E) gibi iki çerçeve taşıyan tezgâh tipidir. Bu ayakların birin-
süt damarı
dokular (bot.)
renksiz özek doku
den çitt, diğerinden de tek sayılı iplikler geçer. Ayaklar alttan (F) levyelerine bağlanırlar. Bu levyelere de, (G) eksantrikle-, riyle bir inme-çıkma hareketi verilmiştir. Sistemin üstünde ise bir (H) makarası, ayakların aşılmasını ve kolaylıkla hareket etmelerini sağlar. Böylece çözgüden ikiye ayrılarak ayrı ayaklardan geçen iki iplik yüzeyi ağızlık adı verilen bir açı yaparak tezgâhın önünde birleşir. (I) tarağı, tefe adı verilen ve (K) noktası üzerinde vargel hareketi yapan bir (J) tablası üzerine bağlanmış olur ve tefenin öne ve arkaya hareketi de tezgâh boyunca yerleştirilmiş bir (L) krank mili ile ona bağlı iki kolla sağlanır. Dokuma işlemi ilerleyerek ham kumaş meydana geldikçe bu kumaş (M) göğüslüğü üzerinden kayarak (N) çekici silindirin yardımıyle (O) kumaş leventinin üstüne sarılır.
Atkı ipliğini taşıyan mekikler ise, tezgâhın her iki yanında bulunan kamçı kollarının yardımıyle ve ağızlığın içinden geçerek, bir baştan diğerine atılır. Mekiğin ağızlık içinden her geçişi, ayrılmış çözgü iplikleri arasına bir atkı bırakır ve tam o sırada, tarağı taşıyan tefe öne gelerek, bu atkıyı, daha önce dokunmuş olanların üstüne sıkıştırır. Tefenin geri hareketi sırasındaysa ayaklar değişerek (yani, üst çerçeve alta, alt çerçeve de üste gelerek) yeni bir ağızlık açılmış ve yeni bir atkı ipliği, bu ağızlığın içine bırakılmıştır. Böylece atkılar birbirlerini takip eder ve kumaş meydana gelmiş olur. Bu tip basit tezgâhlarda ancak bez ayağı armürlü kumaşlar dokunabilir. Başka armürler içinse, ayak ve onları harekete geçiren eksantrik sayısını artırmak gerekir ki bıı da tezgâhın üstünde pek karışık bir mekanik sistemin kurulmasına yol açar. Onun için, 8’den çok ayak kullanmayı gerektiren armürlerde, tezgâha bir armür aparatı monte etmek çok daha elverişlidir. O zaman da 32 ayağa kadar olan desenlerin kolaylıkla dokunması sağlanmış olur. Armür aparatı, özel delikli kartonlar yoluyle, istenilen ayağın ve dolayısıyle ayaktan geçen çözgü ipliklerinin üste kaldırılmasını sağlar. Dokunması istenen armür 32’den fazla ayak gerektiriyorsa o zaman da jakar aparatı kullanmak gerekir. Bu aparat, delikli karton, çengel ve bıçak sistemi ile çalışan ve delikli jakar tahtasından geçen jakar iplerinden ve onlara bağlı gücü telleri ve ağırlıklarından meydana getirilmiştir. (Bk. JAKAR.) Bu durumda, her çözgü ipliği özel bir gücü telinden geçerek
B.L.A. III — 51

DOKUMA
440
dokuma
marli tipi el tezgâhı Diderof’nun «Ansiklopedi» sinden
Sümerbank fabrikalarında iplik ve dokuma üretimi (1969)
I PAMUKLU FABRİKALARI
i p l : İ K D O KUMA1
Adana Bez 10 100 2 540 323 12 519 300
Bakırköy 29 904 3 411 513 17 793 500
Denizli 36 584 4 479 504 16 576 000
Ereğli 24 016 1 698 387 8 687 710
Erzincan 15 080 1 852 320 10 497 000
Eskişehir 22 400 3 217 664 21 600 000
İzmir 32 644 3 531 864 32 592 242
Kayseri 35 880 6 952 1 205 51 919 000
Malatya 26 400 3 792 704 19 724 400
Maraş 13 008 1 420 192 3 800 000
Nazilli 28 236 3 186 828 26 834 619
TOPLA M 274252 36 078 6 504 222 543 771
II. YÜNLÜ FABRİKALARI
İPLİ í K D O KUMA
tezgâh sayısı
üretim (m)
Bünyan 1 088 429 30 429 000
Defterdar 7 436 1 468 173 2 195 000
Diyarbakır 1 080 390 40 458 600
Hereke 2 950 210 112 1 105 000
İsparta 958 394 — —
Merinos 37 560 2 583 261 2 713 870
TOPLAM 51 072 5 474 616 6 901 470
III. SÜMERBANK’ÇA YÖNETİLEN PAMUKLU İŞTİRAKLER
İPLİK DOKUMA
Adıyaman 23 200 4 100 112 3 680 000
Antalya 21 600 697 360 6 540 000
Bergama 12 000 607 144 4 317 000
Karaman 23 200 4 100 112 3 680 000
Manisa 21 056 1 130 238 5 250 000
Nevşehir 17 600 3 000 . — —
bir dokuma
tezgâhının
teması
başlı başına hareket gücü kazanmış olur. Yukarıda kısaca özetlediğimiz tezgâhta sadece iek tip atkı kullanmak zorunluğu vardır. Eğer belirli sır-ayle değişik tip veya renk atkı kullanılmak istenirse o zaman tezgâh yanlarına iki ilâ altışar mekik yuvası koymak gerekecektir. Bunlaı, tezgâhın yalnız bir yanına konulabileceği gibi, sağlı sollu olmak üzere iki yanına da yerleştirilebilir. Mekik yuvalarını tezgâhın iki yanına bölmek, atkı atışındaki değişkenlik imkânını daha da arttırır. Eski tezgâhlarda, mekik yuvaları bir silindir çevresi üzerine sıralanmıştı ve dönerek değişirlerdi. Bu tip tezgâhlara revolver adı verilir. Yeni tezgâhlarda ise yuvalar, birbirlerinin üstüne gelecek biçimde yerleştirilmiştir ve değişme, yukarı-aşağı hareketle olur. Yine bu hareket de, delikli kartonla işleyen mekanik bir aparatla sağlanır ve belirli bir anda atılması istenen mekiğin yuvası, karton üzerindeki deliklerin ayarlanmasıyle istenilen anda kamçı kolu hizasına getirilir.
Bir dokuma tezgâhının çalışma sırasında en önemli duruş sebebi, mekik içine yerleştirilmiş atkı masuraları üzerindeki ipliklerin bitmesidir. Bu, daima dokumacının müdahalesini gerektiren bir durumdur, yani boşalan masura dolu masura ile değiştirilir. Bu durum, özellikle pamuk endüstrisinde, bir işçiye 4-6 tezgâhtan daha fazlasının verilmesini önler. Hem işçinin hem de işin randımanını artırabilmek için, mekik içinde biten masuraların yerlerine dolularının otomatik olarak yerleştirilmesi imkânları düşünülmüş ve XIX.yy. sonlarında ilk Amerikan Northrop otomatik tezgâhları yapılmıştır. Bugün çok daha mükemmelleştirilmiş olan bu tezgâhlarda, makinenin üstüne içinde atkı rezervi bulunan bir depo yerleştirilmiştir ve özel bir atkı yoklayıcı mekik içindeki ipliğin bittiğini tespit eder etmez mekanik bir sistem harekete geçer ve rezervedeki doku bir masurayı mekik içine^ sokarak boş masurayı dışarı atar. Tabiî ki bu tip tezgâhlarda kullanılan mekiğin altı açıktır ve masuraların da bir uçlarında özel geçiş yivleri bulunur. Bütün bu değiştirme işlemi, kamçı kolunun mekiğe ilk vuruşu ile ondan sonraki vuruşu arasında geçen kısa bir süreye sığdırılmış-tır. Yeni tezgâhlarda ise, yine aynı biçimde ama birkaç tip ve renkle çalışan atkıların da otomatik değiştirilmeleri sağlanmıştır. .
Bu amerikan tipi tezgâhtan sonra, başka ülkelerde mekik içindeki masurayı değil de doğrudan doğruya mekiği değiştiren tezgâhlar yapıldı. Bu tip tezgâhlarda yine özel bir mekanik yoklayıcı sistemiyle, atkı ipliğinin bittiği tespit edilir edilmez, bir levye ve palet sisteminden meydana gelen değiştirme mekanizması harekete geçer ve mekiği yuvasının içinden alarak yerine yeni ve dolu bir mekik yerleştirir. Bu mekanizmanın otomatik hareketi için tezgâh ancak pek kısa bir zaman duruı .
Sulzer ise bambaşka ve mekiksiz bir tezgâh meydana getirdi. Bu sistemde atkı ipliği büyük ve konik bobinler halinde tezgâh yanına yerleştirilmiştir, özel bir pense, iplik uçlarını tutar ve uçlar ağızlıktan, yivli bir çubuk sistemi ile geçirilir. Bu tip tezgâhlar genellikle çok geniş, penselerin ağızlıktan geçişleri de çok hızlıdır.
Bu arada yuvarlak dokuma tezgâhlarını da belirtmeden geçmemek gerekir. Bu tip tezgâhlar trikotajlarda kullanılan overlok makineleri gözönüne alınarak yapılmıştır, yani dikey bir silindir çevresi şeklinde hazırlanmış çözgü iplikleri arasından, belirli desene göre açılan ağızlıklardan çepeçevre geçen 3 veya 4 mekikle çalışır. Bu da, tezgâhın her devrinde 3-4 atkının birlikte geçişi demektir ki, üretim bakımından büyük kazanç sağlar. Ancak, bu tip tezgâhlar, hortum biçiminde ve kaz ayağı desenli bir kumaş dokuduklarından, daha çok çuvalcılıkta kullanılır. El tezgâhları, mahallî ihtiyaçları karşılamak için eskiden beri kul-lanılagelen ağaç tezgâhlardır ve hareketlerini sadece insan gücünden alırlar. Hareket, üzerine basılan pedallarla sağlanır. Mekik ve tarak vurma hareketi ise tamamen elle yapılır.
• Sunî ve sentetik dokuma. Başlıca dokuma tabiî ham maddeleri keten, kendir (kenevir), pamuk, yün ve ipektir; aloes, jüt, ra-
mi, rafya, formiyom gibi dışarıdan gelme bitki lifleri ise kumaş dokumacılığından ziyade hasır örgüsü, yer hasırı, halat, şapka v.b. yapımında kullanılır. Bugün selülozlu maddelerden sunî kumaşlar (reyon, fib-ran), ayrıca sentez yoluyle de başka dokumalar (naylon) elde edilmektedir. Sunî ve sentetik iplik yapımı, günümüzde tabiî ürünlerle ciddî şekilde rekabet etmektedir. 1884’-te Fransız ilimler akademisine ilk sunî ipek nümunesini sunan Kont Hilaire Berni-gaud de Chardonnet’dir; o zamandan beri bu sunî maddeye, tabiî ipekle karıştırılmasını önlemek için reyon (rayonne) adı verildi. Sunî ipeğin bulunması Robert Hooke, isviçreli Audemars ve fransız Ozanam’-ın da katıldıkları uzun araştırmalar sonunda başarıldı. Chardonnet, 1891’de, sunî dokumalar yapan ilk fabrikayı Fransa’da kurdu.
Sunî dokumaların yapımı, selüloz veya proteinli bitkisel veya hayvansal maddeler gibi makromolekülsel bileşimli tabiî ürünler esasına dayanır. Chardonnet’nin bulduğu ilk usule göre, nitroselüloz (barut pamuğu), alkollü bir eriten içinde bir kolodyum haline getiriliyor, bu da basınçla bir cam haddenin çok ince deliklerinden geçirili-yordu. Eritenin uçmasından sonra elde edilen .nitroselüloz iplik, kolay tutuşması yüzünden bazı tehlikeli .durumlar yaratmaktaydı. Bu teknik, ipliklerin imalden sonra denitrasyonu ve böylece selülozu ayırma suretiyle geliştirildiyse de, bunun pahalı bir usul olduğu görüldü. O zaman, selülozun bir amonyaklı bakır eriyiğinde çözülmesi denendi. Bu yoldan elde edilen kolodyum, su içinde eğirilerek çok ince iplikler üretildi; bunlara amonyaklı bakır reyon veya sadece bakır ipeği denir ki, bugün artık Almanya’dan başka yerde yapılmamaktadır. (Bemberg reyonu.)
1900 Yılında, İngiliz kimyacıları Beadle, Gross ve Bevan üçüncü bir yapım yolu buldular: Viskoz ipeği adı verilen rejene-re selüloz ipliği. Bu buluş, maliyetinin çok düşük olması yüzünden büyük ölçüde gelişti: halen toplam sunî iplik üretiminin yüzde 80’den fazlasını teşkil etmektedir. Viskoz usulünde başlıca ham madde olarak odun hamuru halindeki selüloz kullanılır. Bu odun hamuru önce levhalar halinde yüzde 18’lik sodyum hidroksit (kostik soda) eriyiğine batırılarak selülozun alkaliselüloz haline gelmesi sağlanır. Kostik soda banyosundan çıkarılan levhalar, alkali selülozun olgunlaşması için ince ince kıyılarak sıcak bir yerde depolanır. Bu işlemden sonra, kıyılmış haldeki alkali selüloz karbon sülfür etkisiyle selüloz ksantat, sonra da bu, sulu bir kostik soda eriyiğinde yeniden ipek hamuru (viskoz) haline getirilir. Bu işlem, içinde kanatlı karıştırıcılar bulunan büyük maden kaplarda yapılır ve elde edilen viskoz, kimyasal dönüşümünü tamamlaması için ayrı büyük madenî fıçılar içinde ve 12° -15 °C’ta birkaç gün dinlendirildikten sonra süzülerek havası alınır. İpek hamurunun iplik halinde çekilme işlemi ise, pıhtılaş-tırıcı bir asit banyosu içinde yapılır. Bundan sonra ipek hamuru, pompalarla, ekseri platinden olan çok ince delikli bir haddeden geçirilir; bu şekilde çıkan lif halindeki eriyik, asit banyosundan geçerek rejenere selüloz haline gelir. Çekim organlarında belirli bir gerilim altında incelen iplikler, dakikada 6 000 tur hızla dönen bir elektrikli milin ucundaki silindir biçimli bir kaba dökülür. Burada iplikler belirli bir bükümle sarılarak çukur eksenli bir silindir biçimi alır. Bu, «santrifüj iplik sarma» tekniğidir; çok kullanılan bu teknik İngiliz Topham’ın buluşudur. Elde edilen iplik, tezgâh üzerinde toplandıktan sonra yıkanır, kükürtten arıtılır, beyazlatılır, özel antistatik bir yağla yağlanır ve kurutularak satışa çıkarılır. , Viskoz ipeğinin bir başka elde ediliş yolu da Courtaulds şirketince uygulama alanına konulmuştur. Bu usule göre yaklaşık olarak 7-8 metre yüksekliğindeki haddelerden basınçla çıkan viskoz lifleri, sırasıyle, onu apreleyen bütün banyolardan (yani yıkama, kükürtünü alma, kasarlama ve yağlama) geçtikten sonra, sabit vargel makinelerinde olduğu gibi, dikey iğler üzerine bükülerek sarılır, sonra da konik bobinler haline getirilir. Bu tip imalât çok yüksek verimlidir ve özellikle kalın denyeli iplik ima-
otomatik
dokuma
tezgâhı
DOKUMA
daki fark, kesimde lif uzunluklarının daima aynı kalması, koparılmada ise, belirli bir Stapel uzunluğuna sahip olabilmesidir. Kopartma yolu, tabiî dokuma ham maddelerine daha çok yaklaşan bir elyaf yığını meydana getirmektedir. Bu yolla ve viskoz kimyasal kompozisyonu ile elde edilen viskon adı altında piyasaya sürülen suni ham maddeler, tamamen sunî ipek (devamlı iplik halinde olanlar) veya sunî pamuk (yığın halinde elyaftan meydana gelenler) şeklindedir. Bunların dışında kimyasal bileşimden yapılan sunî iplik ve elyaf da yapıldıkları kimyasal maddenin adiyle anılır (msl. selüloz asetat elyafı).
Bütün bu sözü edilenler, daha ziyade pamuk taklidi selülozik liflerdir; bunun dışında, 1936’da İtalyan kimyacısı Ferreti’nin süt kazeininden elde ettiği ve lanital adını verdiği bir çeşit sunî yünü de unutmamak gerekir. Bu tip sunî yün yapımında, kostik soda içerisinde eritilen kazein, asit bir ortamda devamlı elyaf haline sokulmakta ve viskoz ipliğinde olduğu gibi, devamlı veya kesik elyaf halinde piyasaya verilmektedir. Ancak bu tip elyaf pek sağlam değildir. Bunların dışında, bitkisel proteinlerden yapılmış iplik veya elyaf (araşit’ten elde edilen globülin’den üretilmiş ardyl, soya elyafı, aljinat adı verilen ve yosunlardan çıkarılan proteinden yapılmış elyaf) değişik nitelikleri yüzünden piyasada tutulmadı. Arasız gelişmekte olan sentetik dokumacılık karşısında sunî elyaf dokumacıları, devamlı araştırmalar sonucunda polinezik elyaf adını verdikleri çok sağlam viskoz elyafı ile selüloz triasetat’tan yapılmış ilgi değer ter-moplastik hassaları olan sunî elyafı meydana getirdiler.
• Sentetik dokumalar, sunî dokumaların aksine olarak, ham maddelerini tabiattan almayan, özellikle taş kömürü veya petrolden giderek sentez yoluyle elde edilmiş kim-
naylon ipliklerin bobinlere sarılması
yasal ürünlerdir. Bu yeni tarz imalâtın ana fikri, yünü (keratin a) ve tabiî ipeği (keratin |3) teşkil eden proteinin uzun molekül zincirlerinin sentez yoluyle üretilmesine dayanır. Amerikan Dupont de Nemours firması araştırıcıları, Dr. Wallace Carothers başkanlığında, bu sentezi ilk olarak süper-poliamid halinde elde etmeyi başardılar ve bu yeni maddeye naylon (nylon) adını verdiler. O günden beri girişilen birçok araştırma, çok ilgi değer sınaî imkânların gerçekleştirilmesine yol açtı.
Bütün bu sentetik maddeler, yüksek polimeı-leşme dereceli cisimlerdir ve kullanılan ham maddelerle yapım usullerine göre iki büyük kategoriye ayrılır: yoğunlaşma po-limerleri, katma polimerleri.
1. Yoğunlaşma polimerleri, bunların en eskisidir; süperpoliyamidleri, polyesterleri ve poliüretanları kapsar.
dokuma tezgâhları
atkı ipliği
lâtında çok kullanılır. Burada, kullanılmakta olan haddeler üzerinde, iplik kaç liften meydana gelecekse o kadar delik vardır.
Bunların dışında, bir dördüncü imal tarzı da 1920’de bulunan ve selüloz asetattan gidilerek sunî ipek elde edilme usulüdür. Bu madde, selüloz üzerine asetik anhidridin etkimesiyle elde edilir. Selüloz üzerinde bulunan asetil gruplarının yüzdesi kısmî bir hidrolizle indirgenir ve böylece ikincil selüloz asetat denilen bir cisim elde edilir. Bu madde aseton veya aseton-eter karışımında kolaylıkla erime özelliğine sahiptir; bu şekilde elde edilen kolodyom, derhal ve sıcak bir atmosfer içinde üretme memelerinden basınçla geçirilir; selüloz asetatı eriyik halinde tutan uçucu maddeler, ısı etkisiyle derhal uçacağından, lifler başka dondurucu herhangi bir maddenin yardımına ihtiyaç olmadan donarak sunî ipeği meydana getirir. Bu yolla elde edilen hükümsüz selüloz asetat ipeği, bobinler haline getirilerek daha sonraki işlemlere hazır duruma sokulur. Bu tip iplik üretme sistemine, kuru sistem adı da verilmektedir.
Sunî lifler de aynı kimyasal imal prensiplerine göre (amonyaklı bakır, viskoz veya selüloz asetat usulleriyle) elde edilir. Bunların yanında, belirli bir uzunlukta kesilerek (40-100 mm) elyaf halinde iplik yapımına hazırlanan aynı bileşimde sunî ham maddeler de yapılmaktadır. Bu imalât için, her üretme memesinde 15 000-18 000 delik bulunan özel makineler kullanılmakta ve her makineden çıkan elyaf demeti birleştirilerek tov adı verilen bir kablo haline getirilmektedir. Bu işlemlerden sonra da bu tov, ya istenilen uzunlukta özel makinelerde kesilmek (yün tipi: 70-120 mm, pamuk tipi: 25-45 mm, keten tipi: 120 mm’den uzun), ya da yine özel makinelerde aynı ölçülerde kopartılmak suretiyle lif yığını haline getirilir. Ancak bu iki işlem arasın-
dokuma tekniği şeması
¡blo
}g anil jbilmi ı
içinden atkı ipliği geçirilmiş mekiğin gidip gelebilmesi için, çözgü ipliklerini aralayan gücülerin çalışması
pedallar
sııcülcr
çözgii levendi
Foto. Famet, Germiş (Etn Funıat), Saytm (LAIMH’SNE)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir