EBED i. (ar. ebed). Esk. Sonu olmayan
zaman: Şimdi buradaydı, gitti elden / Gitti
ebede gelip ezelden (Abdülhak Hâmid). Yarın
elbet bizimdir / Gün doğmuş gün batmış
ebed bizimdir (N.F. Kısakürek). ||
Ebed-âbâd, ebed-el-âbad veya eBed-el-ebed,
hiç bir vakit, asla. Sonsuz dünya. || Ebed-
Allah, Allah daim eylesin! || Ebed-Allahu
mecduhu, büyüklüğü ebedî olsun! ||
Ebed-gâh (veya ebed-hane), mezar: Bari kıl
hak-ı ebedhaneme ihda-yı nigâh / Derd-i
aşkınla ölürsem senin ey çeşm-i siyah (Cenab
Şahabeddin). || Ebed-kıyam (veya ebedmüddet),
sonsuz, süresiz. || ilel-ebed, sonu
olmayan bir zamanda.
— Tasav. Sonu olmayan. EzeF’in (başlangıcı
olmayan) karşıtı.
— Tasav. Bir varlığın belli zaman
ölçüsüyle ancak bir süre devam edebileceği
kabul olunduğuna göre, ileriye, sonsuza doğru
süren zamana ebed denilir. Ebed için
bir son düşünülemez.
Kelâm ve felsefeye dair eserlerde, ekseriya
ebediye ve ezeliye soyut (mücerred) şekilde
kullanılır. Ehl-i Sünnet’e göre, Tanrı’-
nin ne başlangıcı, ne sonu vardır. Dünyanın
ise hem başı hem sonu vardır.
Âhketin bir başlangıcı varsa da sonu yoktur.
Bir şeyin başlangıcı olmaması ve sonu
olabilmesi şeklinde dördüncü bir imkân düşünülemez.
Mutasavvıfların ve filozofların ezel deyimine
karşı kelâmcılar, kıdem, ebed’e karşılık
da beka sözünü kullanırlar. Tanrı’nm ezelî
olması bir başlangıcı olduğu anlamına gelmez;
burada ezelî, hiç öncesi olmayan, «lemyezel
» demektir. Onun «lâ-yezâl» olması,
zamanın, varlığını hiç bir şekilde aşarçıaması
anlamına gelir.
EBED
03
Kas