EBÜ’L-GÂZİ BAHADIR HAH; Harezm Özbek
hanlarından bir hükümdar ve târihçi. Babası
Arab Muhammed Han, Harezm Özbek hanlarının
ceddi olan Yâd-gâr Hanın dördüncü batından torunudur.
1603’te Rus Kazaklarının Urgenç’e hücum
ve babasının tarafından imhaları hadisesinden 40
gün sonra doğmuş ve bu gazâ dolayısıyle “Ebü’l-
Gâzi” ismi verilmiştir.
Arab Muhammed Han önce Urgenç’i, sonra da
Hive’yi başşehir yaptı. Oğlu Ebü’l- Gâzi’yi Harezm’de
Kat valiliğine tâyin etti. 1620 başlarında
Hanm oğullan Habeş ve İlbars, babalanna isyân ettiler.
Ebü’l-Gâzi yaptığı savaşlarda fevkalâde kahramanlık
gösterdi ise de, babasının yakalanarak
gözlerine miFçekilmesine engel olamadı. Bu hâdise
üzerine Ebü’l-Gâzî, Buhara hanı İmam Kuli
Hana sığınarak iki yıl yanında kaldı.
Şah Abbas’a sığınan Arab Muhammed Hanm
büyük oğlu İsfendiyar Han, babasının yerine Harezm
Hanlığına geçince, 1623’te Urgenç’i has olarak
Ebü’l-Gâzi’ye verdi. Burada üç sene kalan Ebü’l-
Gâzi, Harezm’e tek başına hâkim olmak niyetinde
olduğundan, ağabeyi ile harbe girişti. Fakat muvaffak
olamayarak 1626’da Kazakistan’a gidip üç ay
kaldı. Daha sonra Taşkent hanının dâveti üzerine
Taşkent’e gitti ve iki sene orada misâfir kaldı. Buradan
tekrar Buhara hükümdân İmam Kuli Hanm ülkesine
giderek, ordu toplamaya başladı. Ağabeyinin
bir seferde olmasından faydalanarak Hive Kalesini
ele geçirdi. Fakat İsfendiyar Han, ordusu ile
gelince mukavemet edemedi ve yakalanarak Safevîlerin
elinde bulunan Yurd’a gönderildi. Oradan İsfahan’a
geçen Ebü’l- Gâzi, İran’da iken Şah tarafından
hüsnü kabul gördüğünü, kendisine dirlik
olarak maaş bağlandığını ve on yıl orada kaldığını
kendi târihinde anlatır. Târihe büyük bir ilgisi olan
Ebü’l-Gâzi, gittiği yerlerin târihini tedkik ettiği gibi,
İsfahan’da iken de, Türk târihi üzerine yazılmış
Fars kaynaklarını tedkik etme imkânını bulmuştu.Ebü’l-Gâzi, İsfahan’dan kaçarak, önce Ersari
Türkmenleri, sonra Balhan’daki Teke Türkmenlerinin
yanma gitti. 1642’de ağabey İsfendiyar Hanm
ölümü ile boşalan Harezm Hanlığına 1643 yılında
çıkıp, Hive’yi kendine merkez edindi. 21 sene
hanlık yapan Ebü’l-Gâzi, en çok Türkmenlerle
mücâdele etmiştir. Ayrıca komşuları olan Buhara
Özbek hanlarının yurtlarına da birkaç defâ akm düzenliyerek
yağma etti.
Ebü’l-Gâzi’nin, 16 yaşında devlet idâresi işlerine
başlayıncaya kadar Urgenç’te geçirdiği gençliğinde
ve İran’daki hayatında ciddî sûrette ilim tahsil
ettiği, güzel Arapça ve Farsça bildiği, bu dillerden
yaptığı tercümelerden anlaşılmaktadır. İki
mühim eser bırakmıştır. Bunlardan biri 1659’da
yazdığı Şecere-i Terâkinıe, diğeri 1663’te ölmesi
ile yarım kalan ve vasiyeti üzerine oğlu Enûşe
tarafından ikmâl edilen Şecere-i Türk’tür. İlk eserini,
Reşideddîn’in târihinden aldığı Oğuznâmefyi,
Türkmenler arasında ele geçirdiği diğer 20 kadar
Oğuznâme rivâyetleri ile karşılaştırarak tasnif etmiştir.
Eser, Rus müsteşriki Tumansky tarafından
1892’de Aşkaabad’da Rusça olarak ve 1937’de
Türk Dil Kurumu tarafından Çağataycası faksimile
olarak neşredilmiştir.
Şecere-i Türk ise, 15. asrın ikinci yarısından
başlayıp Harezm’de hükümet süren Yâd-gâroğlu
Şıban-Özbek hanlarının târihini ve ensâbım (soyunu)
tesbit maksadıyle kaleme alınmış ve bu sülâlenin
1663’e kadar ki târihi için esas menba olmuştur.
Bu eser, Türk ve Moğol târihine âit bilinen
ilk kaynak olduğundan, yalnız Özbek hanlan târihi
için değil, aynı zamanda Moğol ve Türk târihi
için başlıca kaynak telâkki olunmuştur. Eseri batıya
ilk kez tanıtan; Poltava Savaşından sonra Ruslar
tarafından Sibirya’ya sürülen İsveçli subay
Tabbert’tir. Eser Moğol Hânedânı ve kabilelerin târihini
belirten en iyi kaynaklardan biri olarak tanınmıştır.
Kont Estralenburg tarafından Almanca’ya
tercüme olunmuş, Fransızca tercümesi de
1726’da Leiden’de basılmış ve yayınlanmıştır.
EBÜ’L-GÂZİ BAHADIR HAH
19
Eki