enfeksiyon

d)   enfeksiyonlarında içten etkili olarak kullanılmaktadır. Debağ maddeleri bitkileri ör­neğin Vaccinium myrtillus, Agrimonia eupatoria, Quercus türleri ve Juglans regia gibi bitkilerdir.

Türkiye’nin Tıbbi Bitkiler Yönünden Durumu

Türkiye’nin baharat ve ilaç bitkileri gereksi­nimi bu bitkilerin floradan toplanması, sökülmesi şeklinde karşılanmaktadır. Endüstri ülkelerinin ilaç, baharat, kozmatik ve içki yapımında kullandıkları ilaç ve kokulu bitkilere olan ihtiyaçlarının devamlı artması Türkiye’nin eski- denberi ihracatını yaptığı Glyzyrrhiza glabra (Meyan kökü) ve Laurus nobilis (Hakiki defne) gibi bitkilerin yamsıra bu tip daha başka bitki- leride ihraç etme olanağını yaratmıştır. Bu durumda yumru, soğan ya da kökleri kullanılan bitkilere ihtiyaç olduğu takdirde, yurttaki bu bitki rezervelerinin ticari amaçla toplamalar sonucu önemli miktarda azaldığı saptanmıştır. Yaprak ve tohumları kullanılan pek çok bitki türlerinde de memleketin rezervesi çok zengin olması dolayı­sıyla bu yönden pek sakınca görülmediği halde, örneğin Thymus (kekik) ve Salvia (Adaçayı) gibi bitkilerde de nesil azalması tehlikesi başgöster- miştir.

Bütün bunların yamsıra aşağıda sözünü ettiğimiz nedenlerden dolayı da, yaprak ve tohumları kullanılan bitkilerde dahil Tıp ve Baharat bitkilerinin düzenlenmiş bir şekilde yetiştirilmesi arzusu meydana çıkmaktadır. Her şeyden önce dünya pazarlan ihraç edilen bitkilerde kalite ve saflık, yani standartlık aramaktadır. Türkiye’de bu şekilde kültürü yapılan bitkiler mevcuttur, örneğin Papaver somniferum (Haşhaş) ve Pimpinella anisum (Anason) gibi. Diğer bitki türlerininde yetiştirme tekniği, elde edilecek drogların kalitesi yönün­den ekolojik etkenlik ve sekunder metabolizma­ları arasındaki ilişkiler hakkında bilgi edinmek şarttır.

Yukarıda bahsedilen konuların detaylı bir şekilde incelenmesi sonucunda diğer Tıp ve Baharat bitkilerinin de kültürü Türkiye’de müm­kün olacaktır.

 

 

 

Hiçbir şey iyi bir kitap kadar insanı kendisinden ayıramaz.

S. de BEAUVOIR

Yazmak geleceği görmektir.

Kendimizden nekadar habersiz olduğumuzu, yazdıklarımızı tekrar okurken anlarız.

Paul VALERY


I

‘stanbulu ve Boğaziçini bırakıp, Ankaraya doğru, Kayseriye kadar Anadolu platosuna dalmak gere|<: Güneydoğuya doğru 800 Km. yolculuğu göze almak demektir bu. Ama değer. Çünkü artık vardığınız yer dünya değildir, Ürgüp’­tür. Taşlaşmış vadiler, iğne iğne çıkıntılı tepeler ve ancak Jules Verne’in hayalinde canlandırabi- leceği bir jeolojik karmaşa.. Artık burada dünyada olmadığınızı bilin.. Aydasınız. Kurşunî renkli, toz kaplı, birden görünce insanın tüylerini diken diken eden peribacaları var çevrenizde. Bunlar tüften mamul gökdelenlerdir. Kayaların göğsüne oyulmuş kuş yuvalarıdır. Bir labirent karmaşıklığı içinde daracık yollarla en üst katlara çıkılan insan meskenleridir..

Bu ay bölgesi, Türkiye’nin kalbinde, Ka- padokya’dadır. İnsan ruhuna ve gözüne seslenen bir garibeler bölgesidir..

SONSUZ BİR BOZKIR

Ürgüp’ten Göreme’ye kadar kilometrelerce gözalabildiğine altı katlı, yedi katlı, oyuk oyuk peribacaları uzanıyor. Burada zaman durmuş­tur. Peki dünya halâ dönüyor mu?

Herşey, bir başka dünyada bir başka çağda uyuyor gibidir. Bununla birlikte bu vadilerin derinliklerinde kayadan oyma bir kentte yaşam sürüyor. Dimdik duvarlı vadinin gerileri evdir. Birkaç bin insanın yaşadığı.. Kayadaki her bir delik bir penceredir, bir kapıdır. Her basamak saate göre veya şartlara göre bir giriştir veya bir çıkıştır..

Altüst olmuş

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*