Genel

ENFLASYON

ENFLASYON

enflasyon

enflasyon

Enflasyon bir ülkenin ekonomisindeki genel bir dengesizliktir. En görünür sonucu fiyatlardaki genel, kümülatif (birbirine eklenen) ve kendi kendini besleyen artıştır. Fiyat artışları büyümeyi kamçılayabilir; ama uzun dönemde ülkenin ticaret dengesi üzerinde olumsuz etkiler yaratır ve ekonomik faaliyetin yavaşlamasına yol açar.
Fiyat artışının temposuna ve dengesizliklerin kaynağına göre birçok enflasyon türü görülür.

Enflasyon, çoğu zaman dolaşımdaki para miktarının artmasıyla atbaşı giden, fiyatlarda hızlı ve birbirine eklenen genel bir artışla kendini gösterdiğinde, açık enflasyondan söz edilir. Fiyat artış hızı iki veya üç haneli rakamlarda seyrettiğinde (1980’lerin sonunda Brezilya ve Arjantin’de ayda % 100’lük enflasyon oranları görülmüştür) dörtnala veya hiperenflasyon söz konusudur. Tersine, fiyatların artış hızı düşük, ama sürekliyse tırmanan enflasyon söz konusudur. Bu tür enflasyon bütün gelişmiş ülkelerde görülür.

Maliyet enflasyonuna üretim maliyetlerindeki bir artış sebep olur; işletmeler bu artışı satış fiyatlarına yansıtırlar. Talep enflasyonu, belli bir anda toplam talep, arzdan yüksek olduğunda ortaya çıkar. Çağdaş dünyanın açık ekonomiye dayalı yapıları yüzünden enflasyon uluslararası ticaret hareketleriyle ithal edilebilir, ithal edilen malların fiyatındaki artış, özellikle üretim maliyetleri içinde ağırlığı olan hammaddeler söz konusu olduğunda, enflas-yonist bir etki yaratacaktır. Bu durumda, ithal enflasyon, maliyet enflasyonu türünde olacaktır. Nihayet, yapısal enflasyon, çağdaş sanayi toplumlarının çoğunda var olan sürekli katılıkların sonucudur.
TARİHTE ENFLASYON

Geçmişte birçok ülke, dolaşımdaki para miktarının birdenbire ve büyük ölçüde artmasından kaynaklanan çok güçlü enflasyonist gerilimler yaşadı. XIV. yy’da, Amerika’nın İspan-yoilar tarafından fethedilmesinin ardından, Avrupa’ya akan değerli madenler, Avrupa ülkelerini bu sorunla karşı karşıya bıraktı. Rusya’da 1917 Devrimi sırasında Bolşeviklerin piyasaya yeni bir para çıkarmaları da bu paranın bütün değerini kaybetmesiyle sonuçlanan çok yüksek bir enflasyona yol açtı. Bununla birlikte, XX. yy’m başına kadar, enflas-yonsit gerilimler geçici niteliğini korudu ve büyük ölçüde, sonradan fiyatların düşmesiyle giderildi.

Birinci Dünya Savaşı ndan sonra çok net bir değişiklik oldu: geçici ge-rilimîerin yerini enflasyon ateşindeki gerçek fırlamalar aldı. Enflasyon, ülkelere göre az veya çok hızlı bir biçimde yerleşti; ama fiyatlar uzun vadede her yerde yükseldi. Daha uzun olan XX. yy’m enflasyonist tırmanışları, aynı zamanda daha güç-lüydü. Mesela, iki savaş arası dönemde Almanya’da, 1922’de 100 olan fiyat endeksi, 1923 sonunda 750 milyara fıdamtştı.
ENFLASYONUN SEBEPLERİ

Bugün enflasyonun sebepleri sadece toplam arz ve talep bakımından değil, arz ve talebin yapısı bakımından da İncelenmektedir. Aslında, toplam talep sabit kalsa bile, bu talebin bileşimindeki bir değişiklik enflasyona sebep olabilir; fiyatlarda bütün ekonomiye yayılabilecek bir yükseliş hareketinin başlaması için, belli bir arza yönelik özel bir talepte fazla olması veya içsel değişikliklerin meydana gelmesi yeterlidir.
Aynı şekilde, sadece toplam üretimin katılığı ve bütün ü faktörlerinin tam istihdamı değil, yerel darboğazlar (belli bi tim sektöründeki katılıklar) ve bazı faktörlerin özel katı üzerinde de durulmaktadır. Bir darboğazın belirmesi ve fij. daki artışın bütün ekonomiye yayılması için, üretim faktöı den birinin -işgücü, sermaye veya doğal kaynaklar- bazı sı lerde bulunmaması yeterlidir. Doğal olarak, kaynak yeter; sadece nihaî tüketimi etkileyen bir sektörde (gıda ürünleri, ] meri…) değil de kilit bir sektörde belirdiğinde (vazgeçilem hammadde, mesela petrol) dengesizlik daha önemli olacak

Nihayet, sadece toplam arz ve talep arasındaki uçuruml ğil, yer yer arz, yer yer talep üzerinde etkili olan yerel gerj ler göz önünde bulundurulmaktadır. Bu gibi gerginlikler, harcamalarında anî ve büyük bir artış veya gereğinden fazl di yaratılmasıyla (bunlar, her zaman parasal bir biçime bü talebin yapısını değiştirici bir etkide bulunurlar) veya sınai ların elde tutulması veya kötü hasatlar (bunlar her zaman r şekle bürünen arzın yapısını değiştirici bir etkide bulunurl bebiyle meydana gelebilir.

Bununla birlikte küresel düzeyde enflasyonist sebepleri lizi ihmal edilmemelidir. Avrupa’da, 1950’lerden beri, üreti: törlerinin yoğun bir biçimde harekete geçirilmesi anlamına güçlü bir büyümenin tercih edilmesi, talep (arza göre fazl; enflasyonuna yol açmıştır. Diğer taraftan, 1945-1975 ara motor sektörler (önemli verimlilik artışlarının gerçekleşt: sektörler) ücretlerdeki genel artışın «başını çekmişlerdir»: ■ liliğin daha düşük olduğu diğer sektörler ortalama ücrette! selişin peşine takılmak zorunda kalmışlardır. Böylece, işle rin ücret artışlarını satış fiyatlarına yansıtmalarıyla, maliy lasyonu ekonomiye yayılmıştır.

Nihayet, büyüme, doğası gereği dengesizliklerin kayr Büyüme yeni teknolojilerin benimsenmesi, motor sektörle lirmesi ve zamanını doldurmuş etkinliklerin gerilemesi deı Büyümenin sadece önceden yapılmış bir tasarrufla finanse ği ender görülür; kaçınılmaz olarak banka kredisine başvu sı, gelirlerin dağılmasına, dolayısıyla da, talebin artması açar (talebi sadece fiyatlardaki bir artış ve bir cebrî tasarru su eritebilir).

Enflasyonun yayılma mekanizmaları

Enflasyonist gerilimler önemli ve genelleşmiş oldukL birbirine eklenen ve kendi kendini besleyen bir fiyat artış başlatırlar; yayılma ve genişlemeyle belirlenen bu süreç « yonist spiral» olarak nitelenir.

Maliyet enflasyonu. Enflasyonun bu biçimine, çoğu:
Dörtnala enflasyon veya hiperenflasyon: Weimar Cumhuriyeti döneminde, 1922 sonunda, 8 000 marktan oluşan bu para yığını, sadece bir dolar değerindeydi. Markın baş döndürücü bir hızla değer kaybetmeye devam etmesi sonucunda, 1923 sonunda bir Amerika dolarının değeri 130 milyar marka yükseldi!
duvarı. İkinci Dünya Savaşı ’nın sonundan beri Avrupa ‘da ‘an serbest ticaret ekonomisinde genellikle fazla yüksek gümrük vergileri, enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde, fiyat ia cezalandınlan yerli ürünlerle kıyasıya rekabet eden yabancı 7 millî pazara girmesini engelleyemedi.

rin verimlilikten daha hızlı artması yol açar (ücretlerin meşinden kaynaklanan maliyet artışları, verimlilik artışm-lynaklanan maliyet düşüşlerinden daha fazladır). İlk dö-: maliyetlerdeki artış piyasa fiyatlarına «sancısız» bir şekil-ısır; çünkü ücretler yükselmiş olduğundan aileler tüketim ılıklarını koruyabilir ve daha yüksek fiyatlar ödeseler bile <adar mal ve hizmet satın alabilirler. Ama tüketici fiyatları diğinde, az çok yakın bir vadede reel gelirlerde (nominal :1e genel fiyat düzeyi arasındaki oran) bir azalma olur; bu e yeni ücret zammı talepleri yükselir ve nominal ücretler-lasyonist süreci hızlandıran yeni bir artış gerçekleşir.

.e de, ücret maliyetlerindeki yükselme, yeterli bir verimli-şıyla veya diğer maliyederi -normal koşullarda maliyet fi-belirleyen kalemler (hammaddeler, enerji, sabit maliyetler) ■letin müdahale ettiği ve değiştirebildiği maliyetler (vergi-nu hizmetlerinin fiyatları, KDV)- düşürmenin kâr oranın-attığı bir düşüşle telafi edilebilirse, bu mekanizmanın önü-ilebilir.

;al olarak, diğer maliyetlerdeki, özellikle de hammadde fi-ndaki bir artış, yani şartlar bir araya geldiğinde bu tür enf-u başlatabilir.

îp enflasyonu. Bu durumda, enflasyonist süreci başlatan sebep talep fazlasıdır. Teknik ilerlemelere rağmen, sık sık sebeple, çağdaş tüketim toplumunda ihtiyaçlar durmadan (tadır. Talepteki bu artış kamu harcamalarından olduğu ka-el tüketim ve yatırım harcamalarından da kaynaklanabilir, ta genellikle üretim artar; bu durumda enflasyon ekonomi-yümesine yardım ediyormuş gibi görünür. Kümülatif süetim artışının ardından dağıtılan gelirlerin yükselmesiyle arza göre yeni bir talep fazlasının ortaya çıkmasına yansı-bir talep artışıyla gelişir ve bu böyle devam eder, iki mekanizma maliyet enflasyonu ve talep enflasyonu-klı olarak birbirlerini büyüten etkiler yaratma eğiliminde-etim maliyetlerindeki (özellikle işgücü maliyetleri) her ar-anomi içinde dağılan gelirlerde bir artışa, dolayısıyla da ta-mkselmesine yol açar. İşletmeler satışlarda bir yavaşlama-açmaksızm fiyatlarına yansıtabileceklerinden emin olduk-îliyet artışlarını kolayca kabul ettiklerinden miktarı artabi-:tim, talep artışıyla yeni pazarlar bulur. ıa karşılık kümülatif enflasyon ve genişleme süreci, dışsal :törün müdahalesi olmadan sonsuza kadar devam edemez, tör uluslararası talep veya çoğunlukla kamu harcamalarının sından oluşur. Aslında, enflasyonun yol açtığı ücret artışla-vadede belli bir işsizlik doğuracak, bu da, ünlü Philips eğ-inanmak gerekirse fiyatlardaki artışı dizginleyecektir (İngi-ınomist Philips’e göre, işsizlik oranıyla enflasyon oranı ara-ters bir ilişki vardır). Bununla birlikte tam istihdamı koru-ygısı taşıyan kamu iktidarları sık sık genişlemeci önlemler , işletmeleri, istihdamı azaltmaksızın, verimlilik artışından Kiksek ücret artışlarını kabul etmeye teşvik etmişlerdir. De-i Philips’in kurduğu ilişki, bu örnekte doğrulanmamıştır ve latif enflasyon süreci dizginsiz bir biçimde gelişebilmiştir. de 1982’den sonra, durumun ciddiyetinin farkına varan ka-
mu iktidarları, ücrederi enflasyona endeksleme uygulamasına son vermek için önlemler almaya çalışmışlardır.

Yapısal enflasyon. Bu tür enflasyonda ilk dengesizlik, sermaye birikim düzenindeki bir hızlanmadan ileri gelebilir. Nitekim, 1945-1975 arasında yatırımların donanım malları sektöründe yoğunlaşması, sanayiye yeni bir dinamik kazandırmış ve fiyat artışlarında hızlanmaya yol açmıştır, (mesela, Avrupa ülkelerinden Fransa’da 1964-1968 arasında ortalama % 3,1 olan fiyat artışları, 1969-1973 arasında ortalama % 6’ya yükselmiştir). Daha kesin olarak belirtmek gerekirse, donanım malları (bunların büyük bölümü yurtdışında üretilen, dolayısıyla da ithal edilmesi gereken mallardır) sektörünün gelişmesi, ticaret (ihracat/ithalat) dengesinin bozulmasına sebep olmuştur. Böylece, ithalatın artması ithal bir enflasyon doğurmuştur. Fiyat artışlarının ortalama temposundaki yükselmeyi açıklamak için (bunda söz konusu dönemde tarımsal fiyatların yükselmesi de etkili olmuştur), çalışma süresinin giderek kısaldığı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Yapısal enflasyonda sermaya birikim düzenindeki bir bozulma da sebep olabilir. Mesela, 1970’lerde verimliliğin düşmesi üretim masraflarının ağırlaşmasına yol açmış, buysa, işletmelerin kârlılığını azaltmıştır. Kâr oranındaki bu düşüşü sınırlamak için, satış fi-yadarı yükseltilmiş, dolayısıyla da enflasyon beslenmiştir.

Enflasyonun büyüme mekanizmalan. Bunlar ekonomik unsurların psikolojisine bağlıdır ve özellikle bu unsurların beklentileriyle kendilerini ortaya koyarlar. Mesela, dışsal bir olaya bağlı (siyasî bunalım, döviz piyasasının istikrarsızlığı) bir dengesizlik tehdidi, daha önce bu olguya maruz kalmış ekonomik unsurların fiyatlarda bir artış beklentisi içine girmelerine yeter. Bu sebeple önlem olarak mal satın alırlar; bundan kaynaklanan talep artışı enflasyonda reel bir tırmanışa ve paraya olan güvenin kaybolmasına yol açabilir.

ENFLASYONUN SONUÇLARI

Enflasyonun, bazen görünürde ülke ekonomilerinin lehine olan, ama çoğunlukla son derece vahim birçok sonucu vardır. Üretim alanında, fiyatlardaki hafif bir yükselme, kısa vadede, işletmeler için bir tevşik unsuru olabilir; satış fiyatıyla maliyet fiyatı arasındaki farkın büyümesi veya stoklar üzerinden elde edilen artıdeğer, işletmelerin kârlarını arttırır. Ama aslında enflasyon, ilk başta verdiği keyiften sonra alışkanlık yapan ve organizmayı yavaş yavaş yıkıma götüren bir uyuşturucu gibidir. Olumsuz tepkiler kendini göstermekte gecikmez. Enflasyon ekonomik hesapları bozar: fiyadar arttığı için, borçlananların reel borçlan hafifler; birçok yatırım kârlı hale gelir ve başlatılabilir. Kullanılabilir tasarruf akılcı olmayan bir biçimde, spekülatif yatırımlara, gayrimen-kule veya toprağa, hatta yabancı paraların, hisse senederinin ve aktiflerin (bazen yasadışı yollardan) satın alınmasına yönelir.

Enflasyon ne millî gelire, ne de zenginliklere zarar verir, ama bunların dağılımını en yüksek gelirler lehine köklü bir biçimde değiştirir; bu niteliğiyle, kısmen ağnsız ama, toplumun en zor durumundaki kesimlerini ve tasarruf sahiplerini ezdiği için son derece adaletsiz, gerçek bir vergi oluşturur. Enflasyon borç verenlerin aleyhine (reel alacakları azalır), ekonominin en borçlu kesimi olan devlet başta olmak üzere borçluların lehinedir (reel borçları azalır). Öte yandan fiyadarın yükselmesi, kamu finansmanı için, özellikle KDV aracılığıyla, ek gelirler yaratır. Enflasyon «vergisinin bilançosunu çıkarmak zordur ama genelde, alacaklılardan borçlulara, daha doğrusu ailelerden işletmelere ve devlete bir gelir transferi olduğu söylenebilir.

Kuşkusuz enflasyonun etkileri en çok uluslararası planda hissedilir: iç fiyadarın yükselmesi ihracatı zorlaştırır ve yabancı ürünlerin millî pazara girmesini kolaylaştırır; bu ekonomik etkinliği dizginler ve ticaret dengesini bozar. Bu durum devam ederse, döviz çıkışları hızlanır ve ülke esnek kur politikası uyguluyorsa ülke parasının döviz piyasasında değer kaybetmesine, sabit kur politikası uyguluyorsa devalüasyona yol açar.

Öyleyse serbest ticaret ilişkileri içinde olan hiçbir ülke, çok kısa bir sürenin ötesinde, ticaret yaptığı ülkelerinkinden yüksek bir enflasyon oranının sürmesine izin veremez. Bu yüzden parasal ve ticarî dengesizliklere karşı mücadele, uzun süre, gelişmiş sanayi ülkelerinde ekonomi politikasının öncelikli hedefi olarak kabul edilmiştir. Hem hedef konusunda şaşırmamak, hem de fiyat artışlarını sınırlayarak, hatta durdurarak dengesizliklerin gelişmesini engellemekle yetinmemek gerekir; bu önlemler ateşi düşüren ama hastayı iyileştirmeyen ilaçlara benzer. Hastalığın sonuçlarını sınırlamakla kalmayıp tedavi edebilmek için dengesizliğin sebeplerine kesin bir teşhis koymak zorunludur. □
TÜRKİYE’DE ENFLASYON

Cumhuriyet döneminde, yüzde 15 ila yüzde 23 arasında yaşanan ilk enflasyon dönemi (1955-1959) hesaba katılmasına ilk önemli enflasyon 1955-1980 arasında yaşanmış, altı yıl içinde fiyadar yüzde 760 oranında artmış, 1980 yılında yüzde 100’e ulaşmış. Bu yıllarda dışalımı yapılan petrol ve diğer üretim girdiierinin fiyatların artması, enflasyonunönem-li ölçüde maliyet itişli olmasına yol açmıştır. Bu dış etkenlerin yanı sıra türk ekonomisinin kendine özgü yapısından kaynaklanan ve eflasyonu besleyen bütçe açıklarının açıktan finansmanla kapatılması, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin açıkların Merkez Bankası kaynaklarıyla karşılanması ve tarımsal ürün taban fiyatlarının yüksek tutulması gibi enflasyonist talep artışlarına yol açan etkenler de enflasyonla önemli rol oynamıştır. 24 ocak 1980’de alman ekonomik kurallar üzerine başvurulan önlemler yüzde 100’lere varan enflasyon oranının biraz düşürmekle birlikte yine de yüzde 60’lar düzeyinde yüksek bir enflasyon oranı varlığını sürdürmüştür.

İkinci büyük enflasyon şoku 1994’te yaşanmış, o yıl enflasyon yüzde 149’a kadar tırmanmıştır. Ülkenin sürekli gündemine yerleşen yüksek eflasyon hükümetlerin başlıca sorunlarından biri haline gelmiş ve yıllık yüzde 100’e yakm aruşlarla devam eder olmuştur.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir