Hanefi mezhebinde meşhûr fıkıh âlimlerinden.
K ünyesi, E bü ’l-m üznir’dir.
Doğum tarihi bilinmemektedir. 188 veya
189 (m. 804) senesinde vefât etmiştir. îlmi
îmâm-ı a’zamdan öğrendi. Onun yetiştirHindistan
da, 1635 senesinde Moğollar tara- #
findan yapılmış, üzerine mürekkep hokkasının
konduğu halka.
diği yüzlerce âlim arasında ilk on âlimden
biri de Esed bin Amr’dır. Hadîs
ilminde de âlim olup, bu ilimdeki kıymeti
hususunda değişik değerlendirmeler
yapılmıştır. Ahmed bin Hanbel, O’nun
hadîs ilminde sika (güvenilir) olduğunu
söylemiştir.
Esed bin Amr, hocası Imâm-ı a’zamın
kitablannı ilk yazan âlimdir. îmâm-ı Ebû
Yûsufdan sonra Hârun Reşîd’in Bağdat
kadılığını, sonra da Vâsıf kadılığını yapmıştır.
Hârun Reşîd’in kızı ile evlenmişti.
188 (m. 803) senesinde Hârun Reşîd ile
beraber hacca gitmiştir.
1) el-A’lâm cild-1, sh. 298
2) Şezerât-üz-zeheb cild-1, sh. 326
3) Fevâid-ül behiyye sh. 44
4) Mizân-ül i’tidâl cild-1, sh. 206
5) Tarih-i Bağdâd cild-7, sh. 16
e v z AI, Zamanının bir tanesi, asrının
ilimde önderi, Allahü teâlâmn rızâsı için
herşeyini fedâ eden büyük fıkıh âlimi.
Tebe-i tâbiîndendir. İsmi Abdurrahmân
bin Amr bin Muhammed’dir. Künyesi,
Ebû Amr’dır. B a’lbek’te doğdu. Hayatı
nın sonlarına doğru Beyrut’a gitti.
Burada kendisine kadılık vermek istediler.
Fakat O, bunu kabûl etmedi. Orada
yerleşti. Ders vermekle meşgûl oldu. 157
(m. 774) Beyrut’ta vefât etti. Birisi, rü’
yâdan anlıyan birine gidip, “Dün gece,
rü’yâmda, mağrib tarafından çıkıp, göğe
doğru yükselen ve sonunda gökte kaybolan
bir demet fesleğen gördüm” dedi. Rü’
yâyı yorumlayan zât, “Rü’yân doğrudur.
Evzâî (r.a) vefât etti” dedi. Araştırdıklarında,
o gece Evzâî hazretlerinin vefât
ettiğini gördüler. Vefâtı hakkında değişik
rivâyetler vardır.
Evzâî, Yemen’de bir yer veya Şam’ın
Feradız kapısı dışında bir köydü. Yemen’
de bir kabîle olduğu da söylenmiştir.
Oraya bir ara gitmişti. Onun için bu ismi
aldı. Edebiyatta, yazı ve güzel konuş
mada çok kâbiliyetli olup, herkes tarafından
beğenilir takdir edilirdi. Sâlih bin
Yahyâ, “ Beyrut T a rih i” kitabında
“Evzâî’nin (r.a.) Şam’da çok itibarı vardı.
Hattâ idârecilerden daha fazla hürmet ve
itibar görüyordu. O’nun fikıha dâir
“Sünen” isimli kitabı ile “Mes’eleler”
adında bir eseri vardır. Kendisine yetmiş
bin mes’ele sorulup hepsine cevap verdiği
söylenir. Hakem bin Hişâm zamanına
kadar, Endülüs’te, fetvâlar onun ictihâdı
üzerine verilmiştir.” Velîd bin Müslim,
“İbâdet konusunda ondan daha çok ictihad
eden birini görmedim” demektedir.
. Şam ve Magrib (Fas, Tunus, Cezayir)
’halkı, Mâlikî mezhebine mensup olmadan
önee Evzâî hazretlerinin mezhebinetâbi idiler. Mezhebi, Endülüs’e Emevîler’
le girmiştir. Mensuplan kalmadığı için
mezhebi daha sonra unutuldu. Mezhebinin
kayboluşu hicri üçüncü asnn ortalanna
rastlar.
Atâ bin Ebî Kesir, Zührî, Muhammed
bin Îbrâhîm et-Teymi’den hadis bildirdi.
Şû’be, İbn-i Mübârek, Yahyâ bin Hamza,
Yahyâ el-Kettan, Ebû Âsim ve başkalan
da ondan hadîs nakletmişlerdir.
Zamanının en büyük âlimi ve en faziletlisi
idi. Zühd ve takvâsı pek çok idi.
İbâdet etme konusunda çok gayretli idi.
Gecelerini, namaz kılmak, Kur’ân-ı kerîm
okumak ve ağlamakla geçirdiği bildirilir.
Ümeyye bin YezîdbinEbî Osman;“Evzâî
ibâdeti, verâ’ı (haramlardan sakınmayı)
ve hakkı (doğruyu) söyleme özelliklerini
kendisinde toplamıştı” der. İbn-i Sa’d da
onun için, “İlmi geniş, fıkıh bilgisi pek
çok, fazla hadîs bilen, seçkin ve faziletli,
hadîs ilminde, sika (güvenilir, sağlam)
sadûk ve güvenilir bir âlimdir” der. Ebû
İshâk Fezârî der ki, “Eğer bana seçme
izni verselerdi, bu ümmet için Evzâî’nin
mezhebini seçerdim. Çünkü, o her
yönüyle yetişmiş derin bir âlimdir. O
zamanki insanlar bir güçlükle karşılaş-
tıklan zaman, hemen ona koşarlardı.”
Muhammed bin Açlan da, “İnsanlara
ondan daha çok nasihat eden bilmiyorum”.
Halife Mansûr, Evzâî hazretlerine
çok hürmet eder, onun nasîhatlanna
kulak verirdi. Beşir bin Velîd der ki:
“Evzâî’yi (r.a.) gördüm, huşû’dan dolayı
gözleri görmiyen bir kimse gibi idi.”
Velid bin Mezîd, “Annesinin himâyesinde
fakir bir yetim olarak büyüdü, terbiye
gördü. O kadar edebliydi ki, sultanlar bile
onda bulunan terbiye ile çocuklannı terbiye
etmekten âcizdiler. Ondan boş bir söz
işitmedim. O konuştuğunda, mutlâka dinleyenin
ihtiyâcım ve ona gerekli olan şeyleri
söylerdi. Kahkaha ile güldüğünü aslâ görmedim.
O, âhıreti anlatmaya başlayınca
ondan başka orada ağlamayan kalmazdı”
demiştir.
Rivâyet ettiği hadîs i şeriflerden bazı-
lan şunlardır:
“B ir kim se sadaka verir, sonra vazgeçerse,
bir şeyi yiyip sonra kusan,
sonra dönilp kustuğunu yiyen köpek
gibidir.”
“Kul öldüğü zaman, namazı başı
n ın y a n ın d a , v e rd iğ i sa d a k a sı,
sağında, tuttuğu orucu göğsünün
yanında olur.”
“İmân, yetmiş küsûr hasletdir. E n
büyüğü: Lâ ilâhe illallah’ı dili ile söyleyip,
ma’nâsına kalbiyle inanmak.
E n küçüğü ise, yoldan, eziyet veren bir
şeyi giderm ek. ”
Evzâî (r.a.), Resûlullahın akrabâsındam
birinin günâh işlediğini gördüğü zaman,
İran’da Kaşan şehrinde 1218 senesinde yapılmış
bir kâse.
“Sakın Resûlullaha (s.a.v.) olan yakınlığı
nız, sizi aldatmış olmasın. Çünkü o, kızı
Fâtım a’ya (r.anhâ) “Kızım , kendini
C eh en n em a teşin d en kurta rm a ya
bak. Çünkü ben senin nâmına Allahü
teâlâdan bir şey te’min edem em ”
buyurmuştur.
İmâm-ı Evzâî, Halife Ca’fer’e nasîhatta
bulunurken; Cebrâil (a.s.) bir gün Peygamber
efendimize (s.a.v.) gelmişti. Resûlullah
(s.a.v), Cebrâil’e (a.s.) Yâ Cebrâil! Bana
Cehennem i anlat” diye buyurdu. Cebrâil
(a.s) da “Allahü teâlâ Cehenneme emretti.
Bin sene iyice kırmızılaşmcaya kadar
yandı. Bundan sonra bin sene daha yandı.
Sapsan oldu. Bin sene daha yanıp, simsiyah
oldu. Onun için Cehennem koyu
siyahtır. Alevleri ve parçalan parlamaz;
seni Peygamber olarak gönderen Allahü
teâlâya yemin ederim ki, Cehennem elbiselerinden
birisi, dünyâdakilere gösterilmiş
olsaydı, hepsi ölürler idi. Eğer, Cehennemin
içecek kovalanndan bir tanesi, dünyâ
suyuna dökülmüş olsaydı, ondan tadan
herkes ölürdü. Eğer, Allahü teâlânın bildirdiği
zincirden bir arşın, dünyâdaki dağlar
üzerine konulsaydı, bütün dağlar erirdi. Bir
kimse Cehenneme girip, çıksaydı, yeryü-
zündekiler onun kokusundan ölürlerdi.”
Bunun üzerine Peygamber efendimiz
ağladılar. Resûlullah (s.a.v.) ağlayınca,
Cebrâil (a.s.) da ağladı ve “Yâ Muhammed
(s.a.v.) sen de mi ağlıyorsun, halbuki
Allahü teâlâ senin geçmiş ve gelecek bütün
günâhlannı bağışladı” deyince Resûlullah
(s.a.v.), “Allahü teâlâya şükredici bir
kul olmıyayım mı” buyurdu. Resûlullah
(s.a.v.) ile Cebrâil (a.s) ağlarlar iken, gökten
bir ses, “Yâ Muhammed (s.a.v.) ve yâ Cebrâil
(a.s) şüphesiz Allahü teâlâ sizi, günâh
işlemiyecek şekilde yarattı. Onun için, yâ
• Muhammed, Allahü teâlâ seni bütün Peygamberlerden
üstün laldı. Yâ Cebrâil! Senibütün gök meleklerinden üstün kıldı.” dedi.
“Ey mü’minlerin emîri! En üstün şey
takvadır. Çünkü, kim, Allahü teâlâya itâat
için şeref isterse, Allahü teâlâ onu yükseltir.
Kim de şerefi günâh işlemek için,
isterse, Allahü teâlâ onu alçaltır.” Halifenin
yamndan ayrılırken, Halife ona çok
miktarda hediyeler vermek istedi. Fakat
kabûl etmedi. Şöyle buyurdu: “Benim ona
ihtiyâcım yok. Ben nasihati, dünyâhk karşılığında
satmadım.”
Evzâî hazretleri buyurdular ki;
“Allahü teâlâ bir kavim için kötülük
dilerse, onlara mücâdele kapışım açar,
onları iş yapmaktan alıkoyar”. Çoğu
kendi kendine “Seni yaratan ne kadar
yüce. Yağa benzer bir şey vermiş onunla
görürsün. Kemikle işitirsin. Bir et parçası
ile konuşursun.”
“Kul, dünyâdaki her ânından kıyâ-
mette hesâba (sorguya) çekilecek. Hem de
gün gün, saat saat. Bu durumda, Allahü
teâlâyı anmadığı bir an karşısına çıkınca,
pişman olur ve kendini parçalamak ister.”
“Bizim, hayatlarına yetiştiğimiz insanlar
şöyleydi; Gece uykusundan en erken
uyanırlar, sabah namazım vaktinde kılarlar,
sonra bir müddet âhıret işlerini, âkıbetlerinin
(so n ların ın ) ne olacağ ın ı
düşünürlerdi. Bundan sonra kendilerini
fıkıh (dînî bilgileri) öğrenmeye ve Kur’ân-ı
kerim okumaya verirlerdi.”
“Bir din kardeşiyle karşılaşmak, maldan
ve çoluk çocuktan daha hayırlıdır
(iyidir).”
“Halkın bize verdiği her şeyi kabûl
etseydik kıymetimiz kalmazdı.”
“Resûlullahtan sana bir hadîs-i şerif
ulaştığı zaman, ondan başkasım söyleme,
onu değiştirme, çünkü, Resûlullah (s.a.v.)
Allahü teâlâdan aldığını bildirmektedir.”
“Eshâb-ı kirâmda şu beş haslet (özellik)
Bronzdan bir şamdan. Üzeri gümüş ve bakır
işlemeli olup 1200 yılında Horasan ‘da yapTlmıştır.
.
vardı: Cemâate devam, Resûlullahın sünnetine
uymak. Câmi yapmak, Kur’ân-ı
kerim okumak ve cihâd (îslâmiyeti yaymak)
etmek.”
“Bir bid’at ortaya çıkaran kimsenin
verâsı (şüphelilerden sakınma) kalmaz.”
“İbâdet maksadı dışında fıkıh öğrenenlere,
şüphelilerle, haramlan helâl göstermeye
uğraşanlara yazıklar olsun.”
Namazda huşû’nun nasıl olacağını sorduklan
zaman Evzâî hazretleri şöyle cevap
verdi. “Gözleri aşağı düşürüp, önüne bakmak,
yanlanm kabartıp, şişirmeyip, alçaltmak
ve bir de kalb yumuşaklığı, ya’nî
üzüntülü bir vaziyette durmak. Gösteriş
olunca huşû’ gider.”
Misâfire ikrâmın ne olduğunu soranlara
Evzaî (r.a) “Güler yüz ve tatlı dildir”
diye cevap verdi. Evzâî hazretleri, Ömer
bin Abdülaziz’in (r.a.), kendisine yazdığı
bir mektuptan şöyle bildirir: ‘ ölümü çok
hatırlıyan kimse dünyâya rağbet etmez.
Ağzından çıkan her sözün hesâba çekileceğini
bilen az konuşur ve ancak lüzumlu sözleri
söyler.”
Yine buyurdu ki “Süleyman (a.s.)
oğluna “Ey oğlum! Allahü teâlâdan kork.
Çünkü Allahü teâlâdan korkmak herşeyi
yener.” “Mü’min az konuşur, çok iş yapar.
Münâfik, çok konuşur, az iş yapar.”
“Sünnete uymakta sabırlı ol. Daha önce
yaşamış olan büyüklerin durduğu yerde
dur. Söylediklerini söyle, sakındıklanndan
sen de sakın. Onlann yoluna gir. îmân
sözle, söz amelle, bunlann üçü (îmân-sözamel)
ise ancak Peygamberimizin (s.a.v.)
bildirdiklerine uygun ise doğrudur. Büyüklerimiz,
îmâm amelden, ameli de îmândan
ayırmazlardı. îmân bunlann hepsini içine
alan bir isimdir. Amel de îmânı doğrular.
Kim diliyle inandığını söyler, fakat, kalbiyle
inanmaz, ameliyle de inananı ve
sözünü doğrulamazsa, onun îmâm kabûl
edilmez. Âhırette zarara uğnyanlardan
olur.” Miftah-us-seâde cild-1, sh. 340, cild-2, sh.
17, 77, 165, 218, 242
2) Meşâhir-i eshâb-ı güzîn sh. 177
3) el-A’lâm cild-3, sh. 320
4) Fihrist 227
5) Vefeyât ül-a ’yân cild-3, sh. 127
6) Hilyet-ül-evliyâ cild-6, sh. 135
7) Tehzib-ttl-esmâ ue’l-luga cild-1, sh. 298
8) Şezerât-uz-zeheb cild-2, sh. 241
9) Tezkiret-ül-huffâz cild-1, sh. 178
10) Tehzîb-üt-tehzib cild-6, sh. 238
11) Tam İlm ihâl Seâdet-i Ebediyye sh. 1004
ESED BİN AM R (K A D Î B EC LÎ KÛFİ),
07
Mar