Home / wiki / Etme Bulma Dünyası: Ne Ekersen, Onu Biçersin

Etme Bulma Dünyası: Ne Ekersen, Onu Biçersin

tme Bulma Dünyası: Ne Ekersen, Onu Biçersin

etme bulma dünyası
etme bulma dünyası

 

Herkesin hayatında zor zamanlar, sıkıntılar, engeller, ve bazen adaletin bir türlü yerini bulmadığı anlar olur. Bu tür zamanlarda, etrafımızdaki insanlar tarafından haksızlığa uğrayabiliriz; bazıları belki de kasıtlı olarak, bazen ise farkında olmadan bize zarar verir. Ama unutmayın, “Etme, bulma dünyası” derken sadece bir deyimden bahsedilmiyor. Bu, hayatın ve evrenin çok derin bir gerçeği. Ne ekersen, onu biçersin.

Çile Çektirenler, Bir Gün Ettiklerini Bulacak

Hayatın bazen bir sınav gibi olduğunu düşünüyoruz. Kimi zaman insanlar, bilinçli ya da bilinçsiz, bize zarar verirler. Bazen dürüstlük, bazen sabır gerektiren bir durumdayken, etrafımızdaki bazı insanlar haksızca bizi yargılayabilir, yaptığımız işlerin kıymetini anlamayabilir, ya da bizden çıkar sağlamaya çalışabilir. O kadar ki, bazen yıllarca bu haksızlıklara katlanmak zorunda kalırız. Ancak her bir çile, her bir gözyaşı, bir gün elbette karşılığını bulur. Haksızlık edenler bir gün bu yaptıklarının bedelini ödeyeceklerdir.

Bir örnekle açıklayalım:

Etme Bulma Dünyası: Ne Ekersen, Onu Biçersin

Bir zamanlar, çok güvendiğim bir insan vardı. En zor zamanımda yanımdaymış gibi görünür, dertlerimi dinler, sanki dostum gibi davranırdı. Oysa meğer her konuşmamı başkalarına taşır, her sırrımı dedikodu malzemesi yaparmış. O sustukça ben içimi açtım, ben anlattıkça o başkalarının yanında sahte bir güç kazandı.

Gün geldi, benimle ilgili kurduğu küçük düzen bozuldu. Yüzüne taktığı maske düştü. Bugün, kendisine en yakın sandığı insanlar onun arkasından konuşuyor, ona güvenmiyor. Çünkü ne ektiyse, şimdi onu biçiyor.

Hayatın kuralı bu: İnsan, ektiği davranışların hasadını yaşar. İyilikle yürüyen huzura kavuşur, kötülükle beslenen yalnızlığa…

Etme Bulma Dünyası: Ne Ekersen, Onu Biçersin

Hayat, karşılıkların dünyasıdır. Attığın adım, söylediğin söz, yaptığın iyilik ya da kötülük bir gün döner, seni bulur. Belki hemen değil, ama zamanı geldiğinde her şey yerini bulur. Çünkü evrenin adaleti, bazen sessizdir ama asla unutmaz.
İyilik ekenin huzur, kötülük ekenin pişmanlık biçtiği bir dünyadayız…

Bir süre sessiz kaldım. Çünkü bazı yalanların kendi kendine ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. O sustuklarımı büyüttü, ben ise gözlemledim. Kimin gerçekten yanımda olduğunu, kiminse sadece duymak istediği kadar yaklaştığını fark ettim. En acısı da neydi biliyor musun? En çok değer verdiklerim, en derinden yaralayanlar oldu.

Ama ben ne kin tuttum, ne de hesap sordum. Çünkü biliyordum; hayat, benim yerime konuşacaktı. Nitekim öyle de oldu. Bir zamanlar “sana güveniyorum” dediği insanlar, şimdi onun ismini bile duyduğunda temkinli duruyor. Çünkü artık herkes onun ektiği tohumların nasıl çürüdüğünü görüyor.

Ben mi? Ben hâlâ aynı yerdeyim. Doğru bildiğimi yapıyor, kimsenin arkasından iş çevirmeden yaşıyorum. Çünkü öğrendim: Gerçek temizlik, sadece ellerde değil, niyetlerde olur.

Hayat bir gün herkese kendi aynasını tutuyor. Ve o aynada herkes, sadece kendi yüzünü değil, niyetini de görüyor.

Ben sustum. Ama içimde susmayan bir şey vardı: Vicdanım. Bana hep şunu fısıldadı; “Sen doğru ol, eğriler zaten kendini belli eder.”

Zaman geçti. Hiç beklemediğim yerlerden sessiz özürler geldi. Kimse açık açık konuşmadı belki ama tavırlar değişti, bakışlar sustu. Çünkü herkes bir şekilde anladı: Benim sessizliğim acizlik değilmiş, olgunluğun en ağır haliymiş.

Bazıları hayatı bir oyun sandı, roller biçti kendine. Ama unuttukları bir şey vardı; bu oyun sahnesi kapanınca, herkes kendi gerçeğiyle baş başa kalıyor. Kendi iç sesinle uyuyup, kendi yaptıklarınla uyanıyorsun. İşte orası çok sessiz. Ve o sessizlik, en yüksek çığlıktan daha çok can yakıyor.

Ben kimseyi kötülemeye gerek duymadım. Çünkü biliyorum ki kötülük, kendi yolunu kendi çizer. Ben sadece yoluma bakmayı seçtim. Belki yalnız kaldım, belki içim acıdı. Ama asla kendimi kaybetmedim. Çünkü insan, kimsenin bilmediği zamanlarda bile kendi içinde dürüst kalabiliyorsa… işte asıl güç orada başlıyor.

Bazen birini affetmek, onu haklı çıkarmak değil… Kendini daha fazla kirletmemek içindir.

Ve bazen en büyük intikam, hiçbir şey yapmadan sadece iyi kalabilmektir.

Zaman, bana öğretmen oldu.
İnsanları tanımak için acele etmemeyi, her gülümseyenin dost olmadığını, her suskunluğun da masumiyet olmadığını…
Ama en çok da şunu öğretti:
İyiliğin geri dönüşü gecikebilir ama hiçbir zaman kaybolmaz.

Eskiden bir şeyleri düzeltmek için çırpınırdım. Konuşur, anlatır, ikna etmeye çalışırdım. Şimdi susuyorum. Çünkü suskunluğum, kendimi anlatma çabamdan daha çok şey söylüyor. Bazı insanlar ne kadar açıklarsan açıkla anlamıyor. Çünkü anlamak istemiyorlar. Onlar sadece duymak istediklerine inanıyorlar.

İçinde kötülük büyüten birinin kalbi, ne kadar susarsan sus, hep bir savaş alanı gibi kalıyor. Ve sonunda kendi attığı kurşunla yaralanıyor.

Ben sevdim, saydım, güvendim. Ama gördüm ki herkesin kalbi aynı dili konuşmuyor. Kimisi sevgiyi çıkar için kullanıyor, kimisi güveni manipülasyon için. Ama ben yine de iyi kalmaya devam ettim. Çünkü kötü biri olmak, bana yakışmazdı. Onlar gibi davranırsam, ben de onlar gibi olurum diye korktum. O yüzden kırık kalbimi alıp, sessizce yoluma devam ettim.

Ve şimdi…
Kim ne ektiyse, bir bir biçiyor.
Ben sabır ektim, şükür ektim.
İçtenliğimin, temiz niyetimin karşılığını belki geç aldım ama tertemiz bir vicdanla uyuyorum.

Bazıları ise hâlâ oyunlar içinde, hâlâ sahte maskelerle. Ne kadar rol yaparlarsa yapsınlar, kendilerini kandırmaktan öteye geçemiyorlar. Çünkü bir gün herkes, kendi vicdanının mahkemesinde yargılanıyor.
“Bu dünya etme bulma dünyası… Unutma, hayat bazen çok geç ama mutlaka adil davranır. Ve sen… sadece iyi kalmaya devam et. Çünkü sonunda her şey, hak edene döner.”

Bazı aldatmalar sadece sadakatsizlikle sınırlı kalmaz…
Bazen bir dostlukta, bazen kardeş bildiğin birinin ihanetinde, bazen de “senin için buradayım” diyen birinin sırtından bıçağı indirmemesinde saklıdır.
İşte en çok da bu tür aldatılmalar insanın içini yakar. Çünkü sen, yalanı hiç hak etmediğin bir yerden yemişsindir.

Ben de aldatıldım.
Ama sadece bir aşkın ihanetinde değil…
Güvendiğim omuzlarda, gözlerinin içine bakarak söz veren dudaklarda, “seninleyim” deyip ilk fırsatta arkasını dönen insanlarda…
İhanet sadece bir yatakta yaşanmaz. İhanet, bazen bir sessizlikte, bazen arkamdan çevrilen bir cümlede, bazen de beni susturup kendini aklamaya çalışan bakışlardaydı.

Ama ben hiçbirini unutmuyorum.
İntikam almak için değil…
Dersimi aldım, kendimi korumak için.
Aldatılmak; sadece birinin sana sadakatsizliği değil…
Senin sevgine, güvenine, temiz kalbine ihanettir.

Ve bazı ihanetler öyle büyüktür ki, kişinin kim olduğunu değil… senin kim olduğunu öğretir sana.
Kırıldım mı? Evet.
Yıkıldım mı? Belki.
Ama içimdeki “ben” hiç değişmedi.
Çünkü ben onların bana yaptığı gibi yapmadım.
Aynaya hâlâ başımı dik kaldırıp bakabiliyorum.

Bugün, bir zamanlar beni kandırdığını sananların gözleri, yere bakıyor.
Çünkü ben sessizliğimle kazandım.
Onlarsa yalanlarıyla kaybetti.


İstersen buradan “kendine yeniden sarılma”, “affetmek ama unutmamak” gibi bir bölüme de geçebiliriz.
Yahut bu yazının sonunda kısa ama tok bir sözle kapanış yapabiliriz. Mesela:

“Bazı insanlar seni kandırdığını sanar. Oysa sen, onların kim olduğunu anlaman için Rabbine’ya dua etmiştin. Cevap buydu.”

Aldatıldım.
İnce ince ördüğüm tüm güven duvarları bir gecede yıkıldı.
Yalansız, çıkarsız, tertemiz sunduğum kalbim… çamura bulandı.
İçimdeki masum çocuk sustu. Gözlerim artık kimseye tam bakamaz oldu.

Ama zaman…
Zaman acıyı yavaş yavaş yumuşatıyor.
İlk başta sadece nefes almaya çalışıyorsun. Sonra adım adım hayata dönüyorsun.
Bir sabah uyanıyorsun, fark ediyorsun:
Yıkıldım, ama hâlâ ayaktayım.

O kırık yerlerime baktım uzun süre…
İnkar etmedim.
Utanmadım.
Çünkü o kırıklar benim savaş izlerimdi.
Ve o izler, bana unuttuğum en kıymetli şeyi hatırlattı:
Kendim.

Ben iyi bir insandım.
Ve onların yalanları, benim değerimi düşürmedi.
Aksine… bana hak etmediğim yükleri taşıttıkları için artık daha seçiciyim.
Daha sakinim.
Ve evet, artık kimseyi değiştirmeye çalışmıyorum.
Ben sadece kendim olmaya, kendime sahip çıkmaya çalışıyorum.

Artık öğrendim:
Kırıldığında kendine sarılmayı…
Yalnız kaldığında en güçlü desteğin iç sesin olduğunu…
Ve en önemlisi:
Kimsenin seni sevmemesi seni eksik yapmaz.
Sen zaten sevilesi bir varlıksın.
Bazen insanlar sevmeyi bilmez, hepsi bu.

Ne garip değil mi…
Bir zamanlar arkamdan konuşanlar, şimdi birbirlerine yanaşıp masa kurmuş.
Birbirine laf sokanlar, şimdi aynı tabakta lokma bölüşüyor.
Dün nefret ettikleriyle, bugün çıkar ortaklığı kuruyorlar.
Ama ben buradayım…
Tek başıma, dimdik.

Çünkü ben menfaatin peşinden koşmadım.
Sahte bir dostlukla avunmadım.
Düşmanımın düşmanıyla dost olacak kadar kimliksizleşmedim.
Zoruma da gitmiyor yalnız kalmak.
Asıl zorluk; o sahte kalabalığın içinde kendini kaybetmekti.
Ben kendimi seçtim.

Arkamdan dönen oyunları duyduğumda susmayı seçtim.
Çünkü bazen cevap vermemek, en yüksek sestir.
Çamura taş atmadım, çünkü biliyordum…
O taş bana geri dönerdi.
Ben, elimdeki suyla yüzümü yıkadım.
Ve o günkü gözyaşım, bugün gururumun parçası oldu.

Bugün bir araya gelip beni konuşanlar…
Kendi karanlıklarından ayna tutuyorlar birbirine.
Benim adımı kullanarak kendi kirlerini örtmeye çalışıyorlar.
Ama bilmedikleri bir şey var:
Ben yokken bir araya gelenler, ben varken sessizdiler.
Ve şimdi herkes, kendi gerçeğiyle baş başa.

Ben ne arkadan iş çevirdim…
Ne kimsenin kalbini kirlettim.
Ne de bana yapılanı bir başkasına yaparak intikam sandım.
Ben, acımı taşıdım.
Ama o acıdan bir duruş doğurdum.

Bugün yalnızım belki.
Ama her adımımı kendim attım.
Kimsenin arkasına saklanmadım.
Kimsenin yalanıyla büyümedim.
“Beni saf sandınız. Oysa ben sadece izliyordum. Şimdi o kurduğunuz masada birbirinize yaslanıyorsunuz, çünkü ayakta duramıyorsunuz. Oysa ben… tek başıma yürümeye çoktan alıştım.”

Sessizliğin Gücü: Herkes Konuşurken Senin Susman Bir Durustur

Bir zamanlar her şeye cevap verirdim.
Hakkımda söylenen her cümleyi duyduğumda içim yanar, kalbim hızla atar, kendimi anlatma ihtiyacı hissederdim.
Ama zamanla öğrendim…
Bazı seslerin üstüne sessizlikle çıkılırmış.

Şimdi konuşmayan bir yanım var.
Çünkü artık biliyorum:
Sesimi değil, duruşumu duymayan zaten anlamak istemez.
Kendi iç çarpıklıklarını sana yansıtan insanlar; ne dersen de, seni anlamaz.
Çünkü onların gözlüğü tozlu.
Ve sen ne kadar parlasan da, onlar sadece kendi karanlıklarını görürler.

Ben sustum.
Çünkü susmak güçsüzlük değil…
Sustum çünkü artık kavga etmiyorum, sadece mesafe koyuyorum.
Kendimi anlatmaya çalışmıyorum, çünkü herkes kendi niyetince anlayacak.

Ve şimdi, o sessizlikte büyüyen bir gücüm var.
Yorulmadım.
Ama artık kendimi ispat etmeye hevesli değilim.
Gerekirse herkes bana kötü sansın…
Ama ben, içimde tertemiz kalabildiğim için kendime kefilim.

Bazı insanlar seni anlamayacak.
Bazıları da seni anlayıp anlamazdan gelecek.
Ve bazıları… sırf senin ışığın kendi gölgesini büyüttüğü için sana düşman olacak.
Hepsiyle karşılaştım.

Ama ben artık neyin savaşına girmem gerektiğini biliyorum.
Ve bu, büyümekmiş.
En sessiz, en yıkıcı ama en onurlu büyüme.
“Herkes bağırarak var olmaya çalışırken, ben sustum. Çünkü biliyordum… Sessizlik, bazen en ağır cevaptır. Ve ben en derinden bağıran o sessizliğin ta kendisiyim.”

Yeniden Başlamak Korkutucu Değil, Gerekliydi

Zamanla öğrendim ki…
Hayat bazen seni en karanlık köşelere itiyor, ama o karanlık, seni aydınlatacak bir yol aramaya zorlar.
Bazen insanlar, bazen olaylar seni yıkabilir…
Ama hiçbir şey, yeniden başlama gücünden daha büyük değildir.

Ve yeniden başlamak, evet, korkutucudur.
Ama ne kadar korkutucu olsa da, o kadar gerekli.
Çünkü her kayıp, seni bir adım daha güçlü yapar.
Her bitiş, yeni bir başlangıcın habercisidir.

Eskiden her şeyin mükemmel olmasını beklerdim.
Ama öğrendim: Mükemmellik, senin her adımda kendini bulma çabandır.
Ve evet, bazen kaybolmak gerekir, çünkü kaybolduğunda seni bulacak bir ışık ararsın.
Ve o ışığı bulduğunda, baştan başlamak hiç de korkutucu değildir…
Aksine, en güzel şeydir.

Ben kaybolduğumda buldum kendimi.
Ben yeniden başladığımda, sadece bir yerleri toparlamadım…
Bir yaşam kurdum.

Şimdi biliyorum:
Bir kapı kapanırsa, o zaman başka bir kapı açılır.
Ve bazen o kapının ötesinde seni bekleyen şey, hiç bilmediğin kadar güzeldir.

Ben her başlangıçta “bu kez de başarabilir miyim?” diye sormadım.
Sadece başladım.
Çünkü hiçbir şey, başlangıcın gücünü inkar edemez.

Her yeni gün, yeni bir başlangıçtır.
Ve ben o başlangıçta özgürüm.
Gerçekten özgürüm.

“Bir zamanlar başlangıçlar beni korkutuyordu. Ama şimdi anlıyorum ki, yeniden başlamak korkutucu değil, sadece gerektiği kadar güçlü olmayı hatırlatmaktır.”

Yeniden Başlamanın Gücü: Karanlıktan Aydınlığa Uzanan Yolculuğum

Bir zamanlar başlangıçlar beni korkuturdu. Bilinmezlik, belirsizlik ve kaybetme ihtimali… Hepsi iç içe geçmiş bir düğüm gibi göğsümde dururdu. Ama sonra fark ettim ki, yeniden başlamak aslında bir son değil; kendine yeniden inanmanın ve güç bulmanın bir şekliymiş.

Hayatımda öyle anlar oldu ki, dibe vurduğumu sandım. Her şey üst üste geldiğinde, “Buradan çıkamam,” dediğim çok zaman oldu. Ama o en karanlık anlarda içimde bir ses hep fısıldadı: “Bu, senin sınırın değil. Bu, sadece dönüşümün başlangıcı.”

Karanlığın içinde yürümek kolay değildi. Her adımımda korkularım, hayal kırıklıklarım ve geçmişin gölgeleri peşimdeydi. Ama yol aldıkça fark ettim ki, karanlık aslında ışığın ne kadar kıymetli olduğunu gösteren bir zeminmiş. O sessizlikte kendimi duydum. En gerçek, en çıplak halimle…

Dik durmayı öğrendim. Başımı öne eğdiğim her anda, içimdeki sesi dinlemeyi… O ses ki, dışarıdan kimsenin duymadığı ama beni hep ayağa kaldıran güç kaynağıydı.

Bugün, yeniden başladığım her anın beni daha güçlü biri haline getirdiğini biliyorum. Ve artık başlangıçlardan korkmuyorum. Çünkü biliyorum ki, ben düştükçe büyüdüm, kırıldıkça tamamlandım.

Herkes ailesiyle bir araya gelip benim nasıl devrilebileceğimi konuşurken, ben kendi ailemle omuz omuza verip nasıl dimdik ayakta kalabileceğimizi hayal ettim. Onlar beni yıkmayı planlarken, ben nasıl daha temiz kalabileceğimizi, nasıl daha güçlü olabileceğimizi, nasıl hayata karşı dik durabileceğimizi kurguladım.

Kolay olmadı… İnsan en çok ihaneti en yakından alıyor. Kalbinin en açık yerinden… Ama ben nefreti değil, inancı seçtim. Savaşmak yerine inşa etmeyi, öfkeyle değil sevgiyle büyümeyi… Onlar düşürmeye çalıştıkça, biz içimizdeki bağı daha sıkı ördük. Ve şimdi geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, haklı olmak değil, temiz kalmak kazandırıyor insana.

Çünkü biz ailece yere sağlam bastık. Birbirimizi yıkmak yerine, birbirimizin yıkılmaması için duvar olduk. Dedikodu değil dua ettik. Plan değil emek koyduk ortaya. Ve evet, sonunda başardık. Hem tertemiz kaldık hem de dimdik durduk. Kimseye cevap vermemiz gerekmedi. Cevabımız hayat oldu.


Kolay olmadı. Her gün kendimi “neden ben?” diye sorguladığım anlar oldu. Yalnız hissettim, haksızlığa uğradım, sustum… Çünkü biliyordum ki, sesimi yükseltmek değil, sabırla beklemek gerekiyordu. Herkes konuşurken susabilmek, herkes plan yaparken kendi yoluna bakabilmek en büyük olgunluktu. Ve ben o sınavdan geçtim.

İçimde fırtınalar koparken dışarıya gülümseyebildim. Her şüpheye, her iftiraya rağmen başımı dik tuttum. Çünkü arkamda inandığım bir aile, sırtımı dayadığım bir vicdan vardı. Beni güçlü yapan sadece mücadelem değil; kalbimi kirletmeden yürümeyi seçmiş olmamdı.

Beni yıkamadılar. Çünkü içimde yıkılmayan bir şey vardı: İnancım. Kendime, sevdiklerime ve Allah’a olan inancım. Herkesin umutsuzlukla baktığı yerde ben umutla baktım. Çünkü biliyordum; karanlık ne kadar bastırırsa bastırsın, sabreden her yürek aydınlığa çıkar.

Bugün dimdik duruyorsam, sadece bana değil, içimdeki o küçücük ama yıkılmaz güce borçluyum. Ve o güç, hiçbir zaman dışarıdan gelmedi. Hep içimden doğdu.

Bugün geri dönüp baktığımda, yaşadığım her şeyin beni daha bilinçli, daha güçlü ve daha vicdanlı bir insana dönüştürdüğünü görüyorum. Eskiden bana yük gibi gelen acılar, şimdi en büyük öğretmenim oldu. Çünkü ben o karanlıktan yalnızca çıkmadım; karanlığın içinden geçerek çıktım. Ve bu, insana öyle bir güç veriyor ki… Artık hiçbir fırtına beni savuramaz.

Şimdi, kendi yolumu kendi ışığımla aydınlatıyorum. İçimdeki o güçlü sesi artık çok daha net duyuyorum. Başımı yastığa koyduğumda içim rahat, kalbim temiz, yolum berrak. En önemlisi, yanımda gerçekten “yanımda olanlar” var. Ailemle birlikte kurduğumuz bu düzen, bizim alın terimizle, sabrımızla ve birbirimize olan inancımızla kuruldu.

Kendimle gurur duyuyorum. Çünkü bana reva görülen yıkımı, ben kendi ellerimle inşa ettiğim bir zafere dönüştürdüm. Sessizdim belki ama güç bendeydi. Sabrettim, dua ettim, çalıştım ve oldum.

Şimdi artık yeniden başlamak beni korkutmuyor. Çünkü ben ne zaman sıfırdan başlasam, kendimi daha da güçlü bir şekilde buluyorum. Ve biliyorum:
“Ben, her şeye rağmen yeniden başlayabilenlerdenim.
Ve unutma, “Etme, bulma dünyası” her zaman işler.

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Social Icons