Arı kovanı gibi işleyen dükkânın müşterileri arasma karışarak ben de içeri girdim. Biraz ilerdeki tezgahın önüne kadar yaklaşmca beni hemen tanıdı ve tenha bir köşeye getirttiği iki iskemle üzerine oturarak, hoş beşden sonra umumî mes’elelerden baihsetmeye başladık. Kendisini bir kaç sene evvelden tanır, muhakemeli ve şuurlu bir Müslüman olarak bilirdim. O günleri daha genç ve bekârdı. Şimdi ise, o atılganlığım kaybetmiş, daha sakiiı ve ölgün göriinü- — 6 — yordu. Açtığı dükkânın işlerine öylesine dalmıştı ki, ticari hayatından başka, hiç bit şey hatırlamıyordu bile. — Hangi gazeteyi okuyorsun, dedim? — Hiçbirini okumuyorum, diye cevap verdi. — Neden hiç birini okumuyorsun? Ahlâk bozucu,, mukaddesat yıkıcı, âile hayatını parçalayıcı neşriyatı okumayabilirsin, ama bunlara karşı panzehir teşkil eden, terbiye ahlak ve fazilet dersi veren neşriyata: bigâne kalamazsın sen, dedim. — Hayır, o bakımdan değil, işlerimin çokluğu, böyle fuzuli şeylere vaMt bırakmıyor da- ondan, diye ilâve etti. Hayretimi gizliyemedim: — Sen evvelden böyle değildin, atılgan ve faal biriydin, meydanı istilâ eden ahlâksızlıklara şiddetle kı zar, bunlara karşı çareler düşünür, cemiyet ve aile hayatımızı zedeleyen neşriyata karşı şiddetli infial gösterir, dindar gazeteleri elinden! bırakmazdın. Sana ne oldu böyle? îslâmın umumi meseleleriyle alâkanı kesip, sadece şahsi işlerini düşünür hale geldin? Muhatabım derin bir nefes aldıktan sonra: — Aıh sorma dedi! Viran olası hanede evlâd ü iyâl var. Onların derd-i maişeti karşılanması zor masrafları beni bu hale getirdi, âile ve çoluk çocuk nafakasından başka şey düşünemez oldum!.. Vitrinde, satışı dinen haram olan bazı şeyleri gösterdim : — Bunlar nedir? Sen bunlara karşı derin bir .nefret duyardın! — Dedim ya, çoluk çocuık nzkı! — Ya bu duvardaki müstehcen resimler? — …. (Cevap vermedi, önüne baktı.) Üzüntümden Oturduğum iskemlenin iiáerindé yığılıp kaldım; söyleyecek söz bile bulamadım. Hangisine el atsam karşıma: Bvladü iyâl derdi çıkıyordu. — Felâket, felâket dedim. — Kimin için bu felâket? dedi. — Bugünün Müslümanları için, diye cevap verdim. tzalh istedi. Ben de şu Hadis-i Şerifi okudum: «— Öyle bir zaman gelecek ki, insanin felâketi çocukları ve ailesinin elinden olacaiktır. Ailesi ve çocukları, onu fakirlikle ayıplayacak, gücü yetmeyecek şeyler teklif edecekler. Bu istekleri helâl yoldan elde edemeyen âilereisi, haram yollara da baş vuracak. Bu yüzden kendini felâkete sürükleyecektir!..» Muhatabım tekrar bir daha içini çekti ve: —Asla itiraz etmiyorum, tamamen doğru söylüyorsun, dedi. Demek isterim ki: — Ailede İslâmî hava, dinî terbiye eksilirse, çoluk çocuk, görenek belâsı ile. her gördükleri şeye sahip olmak arzusuna kapılırlar. Buna gücü yetmeyen âile reisi de haram yollara baş vurmaya meyleder, felâket ve helâket kapısı açılır!.. Dindar âileler kanaat göstermeli, Allah’ın verdiği ne ise ona razı olmalı, kocalarım zorlamamalıdırlarHatem’ül-Asmai Hazretleri uzunca bir yola çıkarken hanımına: — Ne kadar para .bırakmamı istersin? Diye sormuş- Hanım: — Ne kadar yaşayacaksam o kadar para isterim, demiş. Hatem: — Senin ne kadar yaşayacağını ben ne bileyim, deyince de: — öyle ise benim rızkımı, ne kadar yaşayacağımı bilene bırak, o beni yaşatacaksa, rızkımı da, verecektir. Sen üzülme, demiş, ‘ Hatem gittikten sonra bazı kadınlar: — Kocan ne kadar para bıraktı? diye sormuşlar. Hatem’in imanlı hahımı onlara da şöyle cevap vermiş: — Benîm kocam nak verici değili rızk yeyicidii
Evladının Felaketi
22
May