FİL | FİLLERİN TARİHİ FİLGİLLER FAMİLYASI

FİL

fil

fil

İlk örnekleri 45 milyon yıl önce Kuzey Afrika’da ortaya çıkan ve günümüzde yalnızca fillerle temsil edilen hortumlumemeliler (Proboscidea) takımının üyeleri, Pleyistosen Dönemi’nin sonuna kadar, kıtaların büyük bir bölümüne yayılmışlardı. Fil, günümüzde karalar üzerinde yaşayan en büyük memeli türüdür. Gövde ağırlığı ve büyük miktarlara ulaşan beslenme ihtiyacı, özellikle kemik ve diş yapısıyla ilgili bir dizi özelliğin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Hortumun iki yanında uzanan ve fildişi denen kıvrık savunma dişleri yüzyıllardan beri acımasızca avlanmalarına neden olmaktadır.
. /*■ CCV s* . .
SfcL ~.r. –
Afrika fiil sürüsü. Su kaynaklarının azlığı, genellikle küçük gruplar halinde yaşayan fillerin sürüler oluşturmasına neden olmaktadır.
Filin Mısırlıatası. Eosen Dönemi’nde yaşayan Moeritherium bir hipopotam büyüklüğündeydi. Çenesinde oldukça uzun kesicidişler bulunuyordu.
İÇİNDEKİLER

FİLLERİN TARİHİ FİLGİLLER FAMİLYASI GÖVDE İRİLİĞİNE BAĞLI ÖZELLİKLER BÜYÜK MİKTARLARA ULAŞAN BESLENME İHTİYACI EKOLOJİ VE ETOLOJİ EVCİLLEŞTİRME
FİLLERİN TARİHİ

Filler, daha doğrusu filgiller familyası, hortumlumemeliler takımının evrim basamağındaki son temsilcisidir. Onlardan önceki mastodon-lar ve hortumlumemelilerin diğer kolları gibi filgiller (Elephantidae) familyasının da kökeni Afrika’dır. Bu grubun en eski üyeleri, 6 milyon yıl önce Miyosen Dönemi’nin sonunda ortaya çıktı. İlk olarak Pliyosen Dönemi’nde Afrika’da başlayan yok olma süreci, Pliyop-leyistosen Dönemi’nde Avrasya ve Kuzey Amerika’da devam etti.

Mastodonların özel bir grubu olan Gomp’hotheriidae familyasından türediği sanılan filgiller familyası, Miyosen Dönemi’nin başında Afrika’da ortaya çıktı. Gomyhotherium angustidens, Miyosen Dönemi’nde henüz Avrasya’dan ayrılmamış olan Afrika’dan Avrasya’ya geçen ilk mastodondu. Fillere kıyasla daha uzun gövdeli ve daha kısa bacaklı olan Gomp’hotheriidae üyelerinde dört adet savunma dişi bulunuyordu (aşağıya doğru kıvrılmış bir çift üst savunma dişi ve çene simfizinin uzantısı şeklinde bir çift alt savunma dişi). Hortumları daha kısa, kabartılı yüzeyli ve taç bölümü alçak olan azı dişleri ise sivri çıkıntılı değil, yumru çıkıntılıydı. Ayrıca çenenin bir yarısında, aynı anda işlev gören en az üç azı dişi bulunuyordu. Ağaçlıklı savanlarda yaşayan bu hayvanların diş yapısı, temel olarak yapraklarla beslendiklerini ve yerdeki sert otları çiğneyemediklerini göstermektedir.

Filgiller familyası içinde sınıflandırılan en eski türler, Pliyosen Dönemi’nde soyu tükenen Stegotetrabelodontinae
altfamilyasmda yer alır. Mastodon ve filler arasında geçiş c leri taşıyan bu grup üyelerinde yumru çıkıntılar yerine mu inanlarından oluşan azı dişleri, uzun çene simfizi ve bir çir memiş savunma dişi vardı.

Filgiller familyasının bilinen ilk üyesi Primelephas’tır. Bu üyelerinin sivri çıkıntılı ama taç bölümü alçak azı dişleri İki küçük kesici diş taşıyan, dar çene simfizi, kısa altçene i fillerdekine benzer. Miyosen Dönemi’nin sonunda (6-5 r yıl önce) ortaya çıkan bu hayvan, fillerle (Loxodonta ve l cinsleri) mamutların (Mammuthus cinsi) ortak atasıdır.

Afrika kıtasının dışına çıkamayan Loxodonta üyelerinde! ricana, günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Buna karşu çok çeşitlilik gösteren Elephas cinsi, Pliyopleyistosen dönen de Asya ve Avrupa’ya yayılmıştır. Burada ortaya çıkan p« yeni türden sadece E. maximus günümüze gelebilmiştir. E üyelerine göre daha çok özelleşmiş, yukarıya doğru kıvrık vurana dişlerine sahip olan mamutlar, Pliyosen Dönemi’r nunda Avrasya’ya, Pleyistosen Dönemi’nde de Kuzey t ka’da yayılmışlardır.

FİLGİLLER FAMİLYASI

Filler, iri gövdeli ve sütun biçiminde bacakları olan mem dir. Ayaklarında ucu tırnaklı beş parmak pütürlü olan deri s kıllarla kaplıdır. Başta uzun bir hortum ve sürekli uzayan •, vunma dişleri (fildişi) bulunur. Yarım çenedeki üst/altdiş c (diş formülü) şöyledir: kesicidiş 1/0, köpekdişi 0/0, küçük a: büyük azı 3/3. Taç bölümü yüksek olan azı dişleri, aşınma yinde ibik gibi çıkıntılar oluşturan bir dizi enlemesine mir. manim içerir ve bunlar aşındıkça arkadan öne doğru yenile

Ayrı kıtalarda yaşayan iki tür

Afrika fili (Loxodonta africana), hemen hemen düz sırtı, göz zasında görece daha dar olan, üstü düz kafası, çok hareketli i kulakları ve hortum ucundaki iki loplu uzantısıyla tanınır. B. gıçta çöller dışında bütün Afrika’ya dağılmış olan bu tür, c beslenme kaynağım oluşturan bir tür palmiyenin yok edilrr.s nucunda, Roma Devri’nin sonunda Kuzey Afrika’da ortadan mıştır. Günümüzde, yaşama ortamları tarıma açılarak yok s Afrika filine, Sahra’nın güneyindeki doğal yaşama bölgele seyrek rasdanmaktadır. Bununla birlikte bu tür, Doğu, Gür. Güneybatı Afrika’daki bütün koruma alanlarında bulunur.

Asya filinin (Elephas maximus) yuvarlak bir sırtı, gözler smda genişleyen bir kafası, hafifçe çökük ve iki yanda y-laşmış bir alnı, çok daha küçük kulakları ve parmaksı tek : tıyla sonlanan bir hortumu bulunur. Boyu, Afrika savanla yaşayan büyük fillerden daha kısadır. Yalnızca erkeklerde lişmiş savunma dişleri bulunur. Pleyistosen Dönem Çin’den Anadolu’ya kadar yaygın olan bu türün yaşama giderek küçülmüş ve parçalara ayrılmıştır. Neolitik Çağ’ca Hindistan ve Suriye’de yaşayan insanların tanıdıkları b: MÖ VIII. yy’da bu bölgelerde de ortadan kalkmıştır. Gür™ de yalnızca Hindistan, Sri Lanka ve Güneydoğu Asya’da mını sürdürmektedir.

GÖVDE İRİLİĞİNE BAĞLI ÖZELLİKLER

Filgiller familyasının bütün türlerinin ortak evrimleşme cz gövdenin boy ve ağırlığındaki artıştır. Yaklaşık 45 milyon yz. yaşayan, ve filgillerin en eski temsilcisi olan Numidotherium’-zT. zayir’in güneyindeki bir maden yatağında bulunan iskeleti 1: yundadır. 34 milyon yıl önce El-Fayyum bölgesindeki (Mısır yakın alanlarda yaşayan Moeritherium’sa tapiri andıran görür, ve 200 kg ağırlığındaydı. Buna karşılık Kuzey Amerika’da ve; olan mamut (Mammuthus imperator), 4 m’ye ulaşabilen omuz sekliğiyie günümüzün büyük filleriyle boy ölçüşebilecek irilik:
Afrika fili. Büyük kulakları ve parmaksı uzantılı iki loplu hortumuyla tanınan bu tür fillerde, düz bir kafatası, uzun bacaklar ve büyük gözler dikkat çeker.
Asya fili. Afrikalı akrabasıyla karşılaştınldığında Asya filinin kulaklan çok daha küçüktür ve hortumunun ucunda yalnızca bir tane parmaksı uzantı vardır. Aynca altçenesi öne doğru gelmez.
:ık ortamda hayatı kolaylaştıran • üstünlük

iller familyasından Deinotherium’latda, kafatası yerine çene ieri tarafından taşınan savunma dişlerinin arkaya doğru niş olmasının, işlevsel bir önem taşıdığı düşünülmektedir. ;en Dönemi başında akarsu yakınındaki ormanlarda yaşa-rodeinothmum’lar, bugünkü küçük fillerin boyutlarındaydı-yopleyistosen dönemlerinde yaşayan ve açık alanlarda ge-leinotheriıım’ların boyutlarıysa, günümüzün büyük fillerine Bugünkü filler bulundukları ortamlara göre değişen büyük-i göz önüne alınırsa, savanlarda yaşayan filler için iri gövde-lirli bir üstünlük sağladığı anlaşılır. Yüksek boyları sayesin-ıçların tepesinde bulunan yaprak, kabuk ve meyvelere ula-n filler, yalnızca yerdeki odar ve çalılarla beslenebilen kü-:çul hayvanların rekabetinden kurtulmuşlardı. Ayrıca sürat-na ve kaçma yeteneğine sahip olmayan bu hayvanların iri-;ağlam gövde yapısı, açık alanlarda her zaman tehlike yara-:ek düşmanlara karşı önemli bir üstünlük sağlamıştır.

icut yapısı

:rin gövdesi ağır, bacakları uzun ve birbirine yakın, boyun ıü kısadır. Bacaklar geniş bir denge yüzeyine basar. Gövdeydik merkezi de bu yüzeyin ortasından geçer. Bu nedenle n, hangi konumda olursa olsun çok sağlam bir dengeye sa-(sirk fillerinin denge gösterileri de bu yetenekten kaynaktadır). Diğer taraftan bacakların yakınlığı, hayvanın vücut ;ıyla doğru orantılı olarak, hareket sırasında harcanan ener-tarmı azaltır.

ün dörtayaklılarda ve insanda (ikiayaklı), yer değiştirme sı-a denge sürekli olarak bozulur ve yeniden kazanılır. Filler-ka bacağın verdiği hafif bir itme, vücudun ağırlık merkezi-ıge tabanının yalnızca biraz önüne doğru taşır. Böylece iki dımla denge yeniden kazanılır. Aynı yandaki bacaklarım e hareket ettirerek yürüyen filler, az miktarda enerji sarfe-25 km/sn’Iik bir hıza erişebilirler.

lın taşıyıcı bacaklar, iri bir filde, kafanın ağırlığım taşıyan :aklar toprağa 1,5-2 t’luk bir yük iletirken, arka bacakların 51 yük daha azdır. Dar bir ilik kanalı içinde az miktarda ke-iği içeren sağlam bacak kemikleri, düşey doğrultuda yerleş-. Kemiklerin bu konumu bacakların özel biçimini yaratır ve ;a karşı direnç sağlayarak eklemlerin yükünü hafifletir, ıck kılıflar ve taban yastıkları. Fillerde bacaklar, deri al-yer alan esnek bir kılıfla sarılmıştır. Omuzlardan ve kalça-ışlayan bu yapı, gerçek bir destek dokusudur. Bu kılıf, ayak-sarmakların birleştikleri bölgelerde ağırlığın etkisiyle birbi-aslanır. Parmakların altında bulunan esnek taban yastıkları ırma ve hareket sırasında vücut ağırlığının yere yaptığı ba-ızaltır. Zengin bir sinir ağına sahip olan parmakların yüksek kunma duyarlılığı vardır.

ır ama taşınabilir bir kafa. Filler, günümüzde yaşayan ot-yvanlar içinde vücut ölçülerine oranla en büyük kafatasına olan hayvanlardır. Hortumun gelişimine bağlı olarak üstçe-miklerinin arası uzamış, burun, alın ve yankafa kemikleri îşmıştır.
Bununla beraber kafatasının ağırlığı, hava boşlukları iyi gelişmiş kemiklerle bir derece azaltılmıştır. Kemikler birbiriyle ilişkili büyük boşluklar taşır. Bir filin başı, hortum, savunma dişleri ve büyük azı dişleriyle birlikte 1 t ağırlığına ulaşabilir. Boynun kısa oluşu, bir kaldıraç kolu gibi işlev görerek kafayı taşımak için gereken kuvveti azaltır.

Kavrama ve dokunma organı hortum. Hortum, burun boşluklarını çevreleyen ve yüz kemiklerini kaplayan kasların uzamasından meydana gelmiştir. Gerçekte burun kanadarınm uzantısı olması, hortumun bir ara bölmeyle ayrılmış iki borudan oluşan yapısını açıklamaktadır.

Başlangıçta solunum ve koku almaya yarayan hortum, daha sonra bir yakalama organı olarak da işlev görmeye başlamıştır.

Çok harekedi olan ve kendi üzerine de kıvrılabilen hortum, yapraklı dallar veya büyük ot tutamlarının koparılmasını ve ağza götürülmesini sağlar. Türe göre bir veya iki parmaksı uzantıyla sonlanan hortum, bu yapının yakalama duyarlılığı sayesinde bir çiçeği bile tutup koparabilir veya çalı çırpıyı tutmak için de kullanılabilir.

Filler, 5 litre kadar suyu hortumlarına çekip daha sonra ağızlarına fışkırtarak su içerler. Bu yöntem sayesinde, düşmanlarına karşı savunmasız kalacakları diz çökme pozisyonunu almaktan kurtulmuş olurlar. Suyun hortum içinde yükselmesi refleks olarak kontrol edilir ve böylece burun borusuna kaçması önlenmiş olur.

Çok amaçlı savunma dişleri (fildişi). Fillerdeki savunma dişleri, morslar ve bazı domuzgillerdeki gibi iri köpekdişlerinden değil, uzayan üst kesicidişlerden oluşur. Doğumdan itibaren bulunan ve 1-2 yaşlarında düşen süt dişlerinin ardından savunma dişleri gelişir. Üst kesicidişlerin üçüncüsü yaşam boyunca uzamaya devam eder ve bazen dev boyutlara ulaşabilen kalıcı savunma dişlerini meydana getirir. Bugüne kadar saptanan en büyük savunma dişleri bir Afrika filinde gözlenmiştir ve 3,50 m uzunluğunda, 0,617 m çapında ve 117 kg ağırlığındadır. Genç fillerde bulunan mine katmanı zamanla döküldüğünden erişkinlerde savunma dişleri yalnızca fildişinden oluşur. Filler savunma dişlerini toprağı kazarak tuz aramak, bitki köklerini sökmek ve ağaç kabuklarını koparmak için kullanırlar. Genellikle erkeklerde dişilerden daha çok gelişmiş olan savunma dişlerinden, dövüşmek ve düşmanın gözünü korkutmakta da yararlanılır.

Aşınmaya karşı dayanıklı azı dişleri. Fillerde üst azı dişlerinin taç bölümünü oluşturan enlemesine mine katmanları seman aracılığıyla birleşir ve çiğneme yüzeyleri üzerinde çıkıntılar oluşturur. Bu çıkıntılı azı dişleri, ilkel türleri ve mastodonlarda görülen ve yüzeyinde yumru şeklinde kabartılar taşıyan azı dişlerinden gelişmiştir. Bu dişlerin ot, yaprak, dal ve kökleri parçalayıp öğütme yetenekleri çene kemiğinin yapısıyla yakından ilişkilidir; çene kemiğinin kısalığı ve savunma dişlerinin bulunmaması, önden arkaya ve arkadan öne doğru gerçekleştirilen hareketleri etkilemektedir. Her yarım çenede en az iki adet işlevsel diş bulunur. Azı dişleri, memelilerde bir eşi daha bulunmayan bir yenilenme çevrimi izler. Diş aşındıkça arkadan öne doğru yer değiştirir; aşınan öndeki katmanlar giderek yok olur ve diş, yerini bir sonraki azı dişine bırakır. Üçüncü ve son azı dişi diğerlerinden daha büyüktür. Bu diş, hayvan 45 yaşlarındayken yerini alır ve filin yaşam süresini yirmi yıl kadar uzatır.
MAMUTLAR

Anlatılan hikâyelerin tersine mamutlar Buzul Çağı’nın simgesi değildir. Günümüzden 1-2 milyon yıl önce Avrupa’da yaşayan Mammuthus meridionalis, sıcak bir iklim ve çayırlı savanlarda hüküm sürmüştür. Orta Pleyistosen Dönemi’nde yaşayan M. armeniacus için de aynı durum söz konusudur. Omuz başında yüksekliği 4,5 m’yi bulan ve ağırlığının 18 t olduğu tahmin edilen bu dev hayvanlara ait 5 m uzunluğunda savunma dişleri (fildişleri) bulunmuştur. Yaşayan en son mamut türü olan M. frimigenius (tüylü mamut) ise Avrasya ve Kuzey Amerika steplerinde son Buzul Çağı’nın şiddetli soğuklarına dayanmak zorunda kalmıştır. Bu çağda yaşayan diğer türlerin aksine 2,80 m’lik omuz yüksekliğine sahip olan mamutlar, soğuğa karşı boyutlarını daha da artırarak uyum gösterme yolunu seçmemiş, aynı çağda yaşayan «tüylü gergedan» gibi kalın bir post geliştirmiş ve 8 cm’lik bir yağ tabakası sayesinde ısısını korumayı başarmıştır. Ayrıca donma riskine karşı daha küçük bir kulak yapısı ortaya çıkmıştır. Paleolitik Çağ’da insanlann yaşamında mamutlann büyük bir yeri vardı. Bu dönem insanları bu hayvanlan avlamış ve mağara duvarlarına resimlerini çizmişlerdir.
Fil sürülerinin örgütlenmesi.

Yavrularıyla birlikte yaşayan dişilere yaşlı bir dişi fil önderlik eder. Ergenlik çağında dişilerden aynlan erkekler küçük gruplar oluştururlar. Hasta veya yaşlı erkek filler genellikle tek başına kalır.
mtr
dişiler ve yavrular
yaşlı dişi
KAÇAKÇILIK YASAĞI

Filler, savunma dişlerini oluşturan fildişinin süs eşyası yapımında kullanılan değerli bir madde olması nedeniyle soyu tükenmekte olan hayvanlar arasına girmiştir. Asya’da kutsal sayılan fil, yaşam alanının sınırlanması nedeniyle giderek azalmaktadır. Yalnızca erkek fillerde savunma dişi bulunması, kaçak avlanma sonucunda topluluk dengesinin bozulmasına yol açmaktadır. Dişleri henüz gelişmemiş yavru filler de aralarında olmak üzere bütün fillerin öldürüldüğü Afrika’da tam bir kadi-am yaşanmıştır.

Bu konuda uluslararası kanunlar çıkarılmıştır: ekim 1989’da koruma altındaki türlerin uluslararası ticaretiyle ilgili olarak 109 ülkenin katıldığı konferansta, fildişi ticaretinin yasaklanması kararlaştırılmıştır. Fakat Afrika’da yasak avlananları engellemekle görevli «korucular», denetledikleri alanın genişliğine oranla çok az sayıdadır. Aynca Malavi ve Zambiya gibi bazı ülkeler de bu önemli gelir kaynağından vazgeçmek istememektedir. Filleri korumaya yönelik bütün girişimlere rağmen (Kenya başbakanı 1989’da bu amaçla 12 t fildişi yakmıştır) ihracatçı Afrika ülkeleri ile ithalatçı ülkeler (Hongkong ve Japonya) arasındaki ticaret sürmektedir. Fildişini işleyen ithalatçı ülkeler, daha sonra bu ürünleri Avrupa ve ABD’ye ihraç etmektedir.

Millî parklarda yetiştirilen fillerin sayısı giderek artmaktadır. Öksüz kalmış fil yavruları da özel olarak düzenlenmiş çiftliklerde yetiştirilmektedir. Bütün bu çalışmalara ve uluslararası talimatlara rağmen Afrika’daki önlenemez nüfus artışı nedeniyle, kalan son 600 000 filin yaşaması için gerekli doğal ortamlann giderek yok olması engellenememektedir.
Evcil fil. Surin’de (Tayland) kasım ayında yapılan fil bayramında fillere görkemli tören giysileri giydirilir.
BÜYÜK MİKTARLARA ULAŞAN BESLENME İHTİYACI

Filler tamamen otçul hayvanlardır ve ot, kök, çalıların ve ağaçların yaprak, meyve, tane, kabuk ve dal gibi kısımlarıyla beslenirler. Bunların oranlan ortama ve mevsimlere göre değişiklik gösterir: odar, açık savanlarda yıllık besinin yüzde 60-95’ini oluştururken, ağaçlıklı savanlarda bu oran, nemli mevsimlerde yüzde 40-70’e, kurak mevsimlerde ise yüzde 2-40’a düşer. Kurak mevsimlerde fillerin başlıca besin maddelerini, ağaçların kabukları, dalları ve kökleri oluşturmaktadır. Ormanlarda tüketilen ot miktarı önemsiz sayılır ve beslenmenin temeli odunsu bitkilerle meyvelere dayanmaktadır.

Tüketilen besinler büyük oranda selüloz içerdiğinden, alman miktann ancak yarısı kadarı sindirilebilir. Bu nedenle filler, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çok fazla miktarda besin tüketmek zorundadır. Nemli mevsimde bir erkek fil için 225 kg, bir dişi fil için 200 kg olan ortalama günlük yiyecek tüketimi, kurak mevsimde erkek fil için 170, dişi fil için de 150 kg kadardır.

Su ihtiyacı. Sıcaklığın aşırı derecede yüksek olduğu günlerde su ihtiyacı 80-100 litreye ulaşır. Genellikle bu miktarın tümü bir defada alınır. Filler, kuraklık olduğu zaman günlerce su içmeden durabilirler, ancak dayanma yeteneklerinin sınırı bilinmemektedir. Fillerin, yeraltı kaynakları seviyesine inen kuyular kazabildikleri de görülmüştür.

Tuz ihtiyacı. Çok tuzlu topraklarda yetişenler dışında bitkiler mineral tuzlar ve özellikle de sodyum klorür açısından çok fakirdir. Bu nedenle bütün toynaklı hayvanlar gibi filler de ek olarak tuz almak zorundadır. Gerekli tuz, «tuz ocağı» denen özel bölgelerden sağlanır. Fil sürüleri veya erkek filler, hemen hemen her gün bu bölgelere gider ve ayakları, hortumları ve savunma dişleriyle toprağı kazarak, toz haline getirdikleri toprağı hortumları yardımıyla ağızlarına püskürtürler. Kuşaklar boyunca filler tarafından bu amaçla kullanılan bazı bölgelerde, bu alanların doğal görünümü de değişmiştir; böyle yerlerde bir galeriler ağıyla bağlanmış mağaralar veya atılan toprakların oluşturduğu, üstleri bitkilerle kaplanmış küçük tepecikler görülebilmektedir.

EKOLOJİ VE ETOLOJİ

Filler, beslenme rejimlerinin çeşitliliği nedeniyle çok farklı ekolojik ortamlarda yaşamlarını sürdürebilirler. Asya filleri nemli tropikal ormanlarda, cangıllarda veya kurak ormanlarda; Afrika filleri Sahil savanlarındaki gibi çoraklığa yatkın açık alanlarda veya Doğu Afrika’nın nemli odu savanlarında (bu bölgelerde yağmur mevsimi altı ay sürer), hatta seyrek veya sık ağaçlıklarında, nemli veya bataklık ormanlarında yaşayabilirler.

Devler ve cüceler

Hepsi hemen hemen aynı büyüklükte olan Asya fillerinin boyları yaşadıkları ortama göre değişiklik göstermez. Bu fillerin yüksekliği 2,5-3 m, ağırlıkları da en çok 5 t kadardır. Buna karşılık Afrika filleri, yaşadıkları ortama göre büyük bir çeşitlilik gösterir. En büyükleri 40 yaşım aşmış erkek fillerdir ve bunların omuz başında yüksekliği 3,20-3,30 m’yi bulur. Doğu ve Güney Afrika savanlarında yaşayan 4 m boyunda filler de bulunmaktadır (bu dev fillerin ağırlığı 5-7 t’a ulaşır).

Afrika fillerinin en küçük örnekleri ormanlarda yaşar. Bu fillerin erkekleri 2,50 m boyunda ve 4 t ağırlığında, dişileriyse 1,80-1,95 m boyunda ve 2 ton ağırlığındadır. Daha yuvarlak bir gövde yapısına sahip olan bu küçük fillerin daha yuvarlak kulakları, daha az pütürlü derileri ve çeneleriyle hortumlarında seyrek tüyleri vardır.

Dev ve cüce Afrika fillerinin arasında yer alan orta büyüklükteki filler Batı Afrika’da yaşar ve omuz başında yükseklikleri 2,60-2,90 m’dir. Bunlar geniş alınları ve yuvarlak kulaklarıyla orman
fillerine benzerler. Bu filler ormanlık bölgenin kuzeyiı ve Sahil savanları ile Moritanya Çölü’nün sınırına kaı alanlarda yaşarlar. Coğrafî dağılımla ilişkili olan bu bc lan tür farklılığı yaratacak nitelikler olmayıp, orman > yaşamına uyumla ilgilidir.

Günlük yaşam

Filler zamanlarının dörtte üçünü beslenmeye ayırır aralarmda da dinlenirler. Özellikle sabah saaderind> sonra ve gece yarısına doğru beslenirler. Günün geriyi saatinde de yediklerini sindirir ve uyurlar. En verimli gecenin sonundan tan vaktine kadar yere uzanıp uyuı man gerçekleşir (çok iri gövdeli öbür hayvanlardaysa t rak dinlenme görülmemektedir).

Filler genellikle akşama doğru su içmeye giderler. ‘ aynı zamanda eğlenceye ayrılmıştır; su içtikten som ren filler yıkanırlar ve ailece çamurun içinde yuvarl; eğlencenin hijyenik bir özelliği de vardır. Daha sonr, ve toz haline gelen çamur deriyi temizler ve asalakla dırır.

Sosyal yapı

Filler pek saldırgan olmadıklarından bir arada iyi geçi cak iki erkek aynı dişiyle ilgilendiğinde ölümle sonu kavgalar çıkar.

Anaerkil düzen. Filler ortam koşullarının uygunlu;
FİL
birey sayısı on dolayında olan aile grupları halinde yaşar-jp genellikle kardeş veya üvey kardeş olan erişkin dişilerle arından oluşur.

ruplarda yetki en yaşlı dişidedir. Önder dişi besin, su ve tuz k için grubu yönlendirir ve mevsimlik göçleri düzenler. Bu ; hayatı boyunca ortamın hayatî kaynaklarıyla ilgili edin-iuğu bilgiler grup için çok büyük önem taşır. Yiyeceklerin 51 ve su kaynaklarının kurumaya yüz tuttuğu dönemlerde [ilerden yararlanılır. Liderliği üstlenen dişi tehlikelerle ilgili me de sahiptir; bir düşmanla karşılaşıldığında grubun davın kaçma veya saldırı şeklinde olmasına o karar verir. Ön-ız çekimser kalan grup daha sonra hortumlarım kaldırıp, mm açarak, saldırıya hazır bir şekilde düşmanın çevresini faşlı fil öldüğü zaman grup bölünür. Daha yaşlı dişilerle arı ayrılır ve yeni gruplar oluşur ama birbirleriyle ilişkileri . eder. Dört beş ailenin zaman zaman birleşerek, sayıları el-klaşan akraba fillerden oluşan büyük gruplar oluşturduğu r.

imsiz erkek filler. Genç erkek filler 10 yaşma geldiklerin-i ergenlik yaşma erişir erişmez ya kendi istekleriyle ya da n uzaklaştırması üzerine gruptan ayrılırlar. Daha sonra birsek filden oluşan küçük gruplar halinde bir araya gelir ve tek başlarına dolaşırlar. Genç erkekler sık sık eski grupları-afinda dolaşmaya gelir. Yirmi beş yaşını aşan erişkin erkek ikisi üçü bir araya gelerek veya küçük gruplar kurarak ya->k yaşlı bir fil daha genç bir filin kendisine eşlik etmesine rdiği de görülebilir.

jşim yöntemleri

r iletişim kurmaya yatkın hayvanlardır ve hareketleri pek lam taşımaktadır. İletişim amacıyla çıkardıkları seslerin bir ü insanlar tarafından duyulamayacak frekanstadır, siz mesajlar. Kafasını kaldıran bir fil sinirlidir. Hortu-yumruk atar gibi hasmma karşı uzatır veya kulaklarını (bu hareketi serinlemek için de yapabilir). Tehdit etmek ılaklarını dikleştirerek kendini olduğundan daha büyük-bi gösterir ancak bu davranış, çoğu zaman bir saldırı başlıdan çok blöf niteliğindedir. Sevgisini göstermek için rkadaşlarını okşayarak hortumunu diğer filin ağzına gö-ir.

titreşimleri. Fillerin ses telleri çok iyi gelişmiştir. Bu sa-[iğer türlerden hayvanları etkilemek için haykırabilir, bö-i sesler çıkarabilir, türdeşleriyle «konuşmak» için tiz çığ-tabilirler. Doğumların ardından genellikle neşeli sesler çı-

ütesi titreşimler. Fil, insanın duyamayacağı düşük fre-titreşimler çıkarabilen tek kara hayvanıdır. Bu esnada hor-tabanında da ritmik titreşimler görülür, insan kulağının sınırının altında kalan bu titreşimler, ormanları ve savanla-îk 5 km kadar uzaktaki filler tarafından duyulabilir. Mev-göçler sırasında grupların birbirleriyle iletişim kurması ve ;rin aşım döneminde çiftleşebilecekleri uygun dişileri bul-u yolla sağlanır.

:me

;mlık ve aşım dönemindeki erkeklerde bazı fizyolojik ve ıiş değişiklikleri ortaya çıkar. Gözle kulak arasında bulunan bezi bu dönemde büyüyerek 1,5 kg’a kadar ulaşır. Bu bez-[gılanan kaygan ve keskin kokulu sıvı, sürekli olarak aşağı 5u olaya idrar kaçırma da eşlik eder ve idrar bazen fışkırır , bazen de damla damla akar. Bu dönemde hayvan çok si-‘, hatta evcil hayvanların bağlanması bile gerekebilir. Şakak . dişilerde de bulunur ve heyecanla birlikte daha sınırlı da lgıda artış görülür.

1 oranının sabit olduğu ekvator kuşağında doğumlar bütün ğılmıştır. Mevsimlik değişimlerin belirgin olduğu bölgeler-yağmur mevsiminin başında doğumlarda artış olur. Gebe-23 ay sürer. Doğum için özel bir hazırlık yapılmaz ancak 3ğan fil yavrusuna, annesi ve grubun diğer dişileri tarafın-iyük ilgi gösterilir.

u 90 cm, ağırlığı 100 kg olan yavru başlangıçta memeyi ağ-mdiği için, ilk emzirmelerde annesi tarafından hortumuy-ırılır. Yavru daha sonra su içmeye başladığında hortumunu ırayı öğrenir. Bunun yanında doğduğu andan itibaren ba-üzerinde durabilir ve annesinin ardından gelerek sürüyü îilir. Afrika fillerinde ergenlik yaşı 11-12 civarındadır ama coşullarmın da etkisi büyüktür. Dış koşullar doğumları sı-lırmak yoluyla nüfus dengesini sağlar.
Mevsimlik göçler

Savanlarda bitkilerin solmaya başladığı kurak mevsimin başlangıcında, filler ağaçlık alanlara doğru yer değiştirirler. Buna karşılık yağmur mevsimlerinde de otu bollaşan savanlara geri dönerler. Bu yer değiştirme hareketleri 30 km’lik bir alan içinde sınırlı kalmaktadır. Bu hareketler, eskiden anlatıldığı gibi göç niteliğinde değildir. Doğal alanların bozulmadığı eski dönemlerde fillerin göç edebilmesine olanak sağlayan alanlar, günümüzde insanlar tarafından tamamen değiştirilmiş durumdadır.

EVCİLLEŞTİRME

Asya fili ilk olarak 4 500 yıl önce «İndus» Vadisi uygarlıklarının yerleşik düzene geçtiği dönemde evcilleştirilmiştir. Hindistan’da fillerin savaşlarda kullanılması kısa sürede yaygınlaşmıştır. MÖ 326’da yapılan savaşta Büyük İskender ve Kral «Paumva»mn (Po-ros) filleri çarpışmıştır. MÖ 280’de Epeiros Kralı Pirrhos, Romalı-lar’a karşı «Herakleia Zaferi»ni filleri sayesinde kazanmıştır. Han-nibal’in Pireneler’i, Rhone Nehri’ni ve Alpler’i aşmak için kullandığı 50 filden yalnızca bir tanesi Kartaca’ya geri dönebilmiştir. Süvari ve piyade birliklerinde gedikler açabilen, konaklama yerlerini yerle bir eden filler, eski zamanlarda bugünün «tank»ları gibi işlev görmüştür. Siyam ordusunda XIX. yy’a kadar filler küçük topların taşınmasında kullanılmıştır.

Evcilleştirme değişik ırkların ortaya çıkmasına neden olmamıştır. Filler, özgürlükleri kısıtlandığında verimli bir şekilde üreyeme-mektedir. Bunun nedeni gebelik süresinin uzun olması ve yavrusuyla ilgilenen hayvandan daha az yararlanılabilmesidir. Bunun yanında fillerden ancak 16-17 yaşından sonra ve birkaç yıl boyunca büyük bir kuvvet elde etmek amacıyla yararlanılabilir. Ayrıca hayvan ancak sınırlı bir süre yüksek kuvvet harcayabilmektedir. Bu nedenle belirli bir yaşa gelmiş hayvanları eğitmek ve belirli bir işe yönlendirmek gerekmektedir. Evcilleştirilen fil çok kısa sürede bakıcısının sadık hizmetkârı haline gelecektir. Günümüzde fillerden ekonomide giderek daha az yararlanılmaktadır. Bugün fillerin en çok kullanıldığı alan, Malaysia’da mekanik aletlerin hareket etmekte zorlandığı ormancılık çalışmalarıdır. XX. yy’ın ilk yarısında Zaire’de Afrika fillerini evcilleştirme çalışmaları, çok verimli sonuçlar sağlamamıştır. □
Fil avcılarının cezalandırılması.

Fildişi kaçakçılarına karşı pek çok etkin operasyon düzenlenmektedir. Bunlann içinde belki de en şaşırtıcı örnek,

Kenya Başbakanı DanielArap Moi’nin 1989’da 121 fildişini yakmasıdır.
AYRICA BAKINIZ

– IB.ANSH memeliler > IB.AM5LI sirk

– İE.AHSLI türler (soyu

tükenmekte olan)

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*