G Ü Z E L Ö L Ü M
(Sadi gazete okur; İclâl, düşünceli oturur.)
İCLAL — Saat kaç ?
SADİ — Dokuzu geçiyor. Yatmalı.
İCLAL — Sadi, erkenden yatılır -mı? Misafir gelirse, misafirliğe
gidilirse iyi. Onun dışında hep yatıp uyumak… Gazeteyi de bitirdin
galiba ?…
SADİ — (Gazeteyi atar) Şu yeni ithal kotaları konusunda da bir
karara varılamadı hâlâ. (Kalkar) Bir yere telefon edecektim… Nereyeydi,
bakayım, nereyeydi?… Ha, hatırladım. (Telefonu çevirir) Hayri
beyi rica edecektim Hanımefendi. Lütfen… Teşekkür ederim… Hayri,
ben Sadi… Sadi, Sadi… Ne haber beyefendi, ara, ara yoksun. İşler,
işler değil mi? Hep öyle. Kuzum, bizim şirketin bir müracaati var.
Biliyorsun, anlaşmaya göre, inşaatın kesin kabulünün bir yıl sonra yapılması
gerekiyordu. Geçici kabulden bu yana bir yıl geçti sayılır. İçerde
bizim teminat akçemiz var. Sonra, banka teminat mektubumuz… Beyim,
istediğimiz şu: Geçici kabulden bu yana, hiçbir aksaklık görülmedi.
Söyleyin, var mı bir şikâyet? Yok. Eee, artık şu teminat akçesiyle teminat
mektubunun verilmesi gerekmez mi? Eee, alalım ya artık onları…
Kardeşim, biliyorsun, bankalar ne kadar güçlük çıkarıyorlar. Bir
iş için yeni bir teminat mektubu gerekiyor; yüzde ellisini yatırın bakalım,
diyorlar. Gözünü seveyim, bu işi halledelim… Olur, olur, kesin
kabulü yapalım hemen… Uğrıyacağım ben sana yarın. Ama bulunmuyorsun
ki yerinde-.. Olur, yarın öğleden sonra gelirim… Eee, daha daha
senden? (Dinler) Peki, hoşça kal… İyi geceler… (Telefonu kapar) Yarın
o işi halledersek… Ne düşünüyorsun sen?
İCLAL — Ben mi? Hiç.
SADİ — Hayır, hayır, düşüncelisin. Bir de Necmi Beyi arasam mı
acaba? Ama önemli değil, Hayri Bey yapmazsa o işi… Hı? İolal, bir
düşüncen var senin ?…
İCLAL — Bana da öyle geliyor, bir düşüncem, bir sıkıntım var gibi
geliyor, ama bilmem.
SADİ — Nejat’tan mektup geldi mi ?
İCLAL — Hayır, onu düşünmüyorum. Son mektubunu alalı bir
hafta oldu daha. Belki cevabımızı da almadı.
SADİ — Yalnızlığa pek gelemiyor. Oysa, koskoca Almanya, Münih.
Arkadaşlar bulsun, çalışsın. Tuhaf, bayağı özlemiş burayı.
İCLAL — İlk çıkışta öyle olur. Ben de Londra’ya ilk gidişimde…
SADİ — Gerçekten öyle oluyor.
İCLAL — Dostlarını, çevresini özlüyor, bir an önce dönmek istiyor
insan. Dönünce de…
SADİ — Değil mi? Dönünce de…
İCLAL — Boşluk… Yeniden gitmek istiyor. •
SADİ — İyi ya işte, kendin de biliyorsun. Düşünecek ne var?
İCLAL — Sahi, bir sıkıntım var benim.
SADİ — Sıkıntıya alışık değilsin, karıcığım.
İCLAL — Sıkıntı… Sahi, alışık değilim sıkıntıya… Her gün böyle
bu. Ya evimize dolarlar, ya da biz bir yere gideriz. Hiçbiri olmazsa,
işte böyle, akşam yemeğini yeriz, sen gazeteni alırsın eline, ben… Ben
de otururum böyle… Bir – iki yere telefon edersin, yarınki işlerini dü
zenlersin… Sonra hemen uyku. “Allah rahatlık versin şekerim.”
SADİ — Sahi, sahi. Bir gelen olmazsa, ya da bir yere gitmezsek,
hep böyle olur, değil mi ?
İCLAL — Hep öyle olur ya…
SADİ — Sahi, b»k hiç dikkat etmedim, hep öyle olur.
İCLAL — Ben dt bugün dikkat ettim.
SADİ — İclal, nen var kuzum senin?
İCLAL — Ben de bilmiyorum. Birşeyim var, bir sıkıntı var içimde.
SADİ — Hasta filân olmıyasın ?
İCLAL — Değilim.
SADİ — Derece koydun mu ?
İCLAL — Değilim Sadi, hasta değilim.
SADİ — Sinirlenme şekerim. Hadi, yatalım istersen.
İCLAL — Uykum da yok.
SADİ — Peki, nasıl istersen… Ben yatayım bari. Hadi, şekerim,
Allah rahatlık versin. (Yürür.)
İCLAL — İş, gazete, dostluklar, uyku-..
SADİ — (Döner) Efendim ?
İCLAL — Allah rahatlık versin.
SADİ — Hayır, birşey söyledin bana.
İCLAL — Hiç… İş, dedim, gazete, dostluklar, dedim. Sonra da
hiçbiri olmazsa, uyku..
. SADİ — Ne yaparsın şekerim, hayat böyle kurulmuş.
İCLAL — Çocuklar ?…
SADİ — İclal, sen ne diyorsun, kuzum?
İCLAL — Hiç, hiç… Allah rahatlık versin.
SADİ — Doğrusu ne dediğini bir türlü anlıyamadım. Hadi, sen de
yat !…
İCLAL — Ben yatmıyacağım.
SADİ — Peki, sen bilirsin.
tCLAL — Sadi !
SADİ — Efendim ?
İCLAL — Bak, ne diyeceğim sana.
SADİ — Ne, canım ?
İCLAL — Gel, otur. Otur biraz daha.
SADİ — Söyle, şekerim, dinliyorum seni.
İCLAL — Otur da dinle.
SADİ — Evet?… Dinliyorum.
İCLAL — Bana bak, senin bu akşam dikkatini çeken birşey oldu
mu f. .
SADİ — Ne gibi ?
İCLAL — Bu akşam? Neclâ’da?
SADİ — Neclâ’da mı? Ne ?■••
İCLAL — Ben sezdim.
SADİ — Sen ne diyorsun Allah aşkına?
İCLAL — Farkında değil inisin? Yemekte hiç konuşmadı.
SADİ — Evet, galiba hiç konuşmadı. Ne var bunda?
İCLAL — Böyle miydi her gün? Yatmaya da erken gitti, farkına
varmadın mı? Oysa, her gün bizden geç yatar.
SADİ — Peki? Peki, ne olabilir?
İCLAL — Bilmem.
SADİ — Bunu mu düşünüyordun sen ?
İCLAL — Bunu. Bak, söyliyeyim. Necla bugün öğleden sonra arkadaşlarıyla
birlikte olacaktı. Öyle söyledi bana. Fakülteden çıkınca
Merallere gidecekmiş. Eve geldiğinde kararıyordu ortalık. Peki, bu neyse…
Ama yemekte nasıldı? Kendin gördün. Ağzını açıp bir söz söylemedi.
SADİ — Doğru, söylemedi.
İCLAL — Yaa !…
SADİ — Sen ne diyorsun buna?
İCLAL — Ne mi? Bilmem.
SADİ — Bilmem olur mu canım? Sorsaydm, hasta mısın filân diye.
İCLAL — Hayır, bekliyorum, kendisi söylesin.
SADİ — Neyi ?
İCLAL — Derdi neyse onu.
SADİ — Allah, Allah! Ne derdi olabilir Necla’nın? İclal, açık söyle,
p nlıyamıyorum.
İCLAL — Daha açık nasıl söyliyeyim? Ben de kesin birşey bilmiyorum
ki…
SADİ — Hayır, hayır, seninki kuruntu,
İCLAL — Keşki öyle olsa… Ama…
SADİ — Konuşman gerekirdi.
İCLAL — Söylüyorum sana, kendisi anlatsın.
SADİ — Şekerim, ama biz ilgilenmezsek?
İCLAL — Ben mi? Sen mi?
SADİ — Aman İclal! Ben, sen… Önemli mi şimdi bu?
İCLAL — Hayır, Sadi. İlgilenmiyorsun, yeteri kadar ilgilenmiyorsun.
SADİ — Şekerim, görüyorsun beni; sabahtan akşama kadar işlerle
uğraşıyorum
İCLAL — Bunu da bir iş sayman gerekmez mi? İşte, bak, ben söylemesem,
hiçbir şeyin farkına varmıyaeaksın.
SADİ — Sahi, farkına varmıyacaktım. Bu da bir iş… Bankalar,
taahhüt işleri, para, teminat mektubu, ortaklık… Üff, bir de bunların
arasında-..
İCLAL — Güç değil ki. Babasın.
SADİ — Evet, babayım… Ne yapmalı?
İCLAL — Ne yapmalı? İşte, beni de düşündüren bu ya–. Artık
iyice anlıyorum her şeyi-.. Biri var, biri. Necla, ondan kafasını kurtaramıyor.
SADİ — Belki püf ten birşeydi–.
İCLAL — Ne ?…
SADİ — Bu işte, söylediğin.
İCLAL — Yâni başka birşey midir, demek istiyorsun?
SADİ — Canım, meseleyi anladım. Ama diyorum ki, belki gelip
geçici birşeydir.
İCLAL — Sanmam. Bana hiç de öyle görünmüyor.
(Bu sırada dışarıda bir tıkırtı.)
SADİ — Kim acaba? Fatm’anım mı? Necla mı?
İCLAL — Neclâdır.
SADİ — Tuvalete gidiyor herhalde.
İCLAL — Çağırsana şunu.
SADİ — Sen çağır, ben çağırırsam olmaz.
İCLAL — Neden olmasın ?
SADİ — Sahi, neden olmasın? (Çağıracak olur, durur.) Hayır, sen
çağır – –
İCLAL — Yar, var, bu kızda birşey var. Of, Tannm, çıldıracağım.
SADİ — Şekerim, sakin ol. Sen söylemez miydin hep? Çocukları
yetiştirirken kendimizi düşünelim, demez .miydin?
İCLAL — Evet, ama…
SADİ — Bizi düşün. Ben de seninle karşılaşmıştım. Sonra da •
Sonra da sevişmiştik. O zaman bize anlayış gösterilmeseydi-• .
İCLAL — Evet ama, bu başka.
SADİ — Bu başka mı? (Seslenir) Necla !
NECLA — (Bir sessizlikten sonra, dışarıdan) Efendim?
SADİ — Geliyor.
İCLAL — Çağırmasaydın.
SADİ — Sen istedin.
İCLAL — Ne konuşacağımı bilemiyorum.
NECLA — (Girer. Gecelikledir.) Siz mi çağırdınız baba?
SADİ — Hayır kızım, annen çağırdı.
İCLAL — Ayak sesi duyduk da, kalkan sen misin, diye merak ettik.
Yorgun görünüyorsun, uyuyamadm mı?
NECLÂ — Uyuyorum.
İCLAL — Çok erken yattın bugün. Otur sana.
NECL—-Uyuyacağım.
İCLAL — İyi eğlendiniz mi bugün?
•NECLÂ — (Anlamadan bakar.) Ne ?■■•
İCLAL — Merallere gitmiştin ya öğleden sonra?
NECLÂ — Ha, evet, eğlendik. Allah rahatlık versin. (Gider.)
İCLAL — Sana da. (Sessizlik.) Gördün mü?
SADİ — Gördüm.
İCLAL — Halini hiç beğenmiyorum. Akşam gelirken bir görseydin.
Pencere önündeydim. Bahçe kapısından girdi. Ayaklarını sürüyordu
sanki. Benzi uçuk, saçları dağınık. Doğru tuvalete koştu. Oysa, bir yerden
geldi mi, şen, mutlu, neler olduğunu anlatırdı. Sordum, konuşmadı.
Üstüne varmadım. Nasıl olsa anlatacak. Ben kızımı bilmez miyim? Çevresindekilere
benzemez.
SADİ — Söylediklerin gerçekse…
İCLAL — Evet ?…
SADİ — Keşki çevresindekilere benzeseydi. O zaman tasalanmazdm
şimdiki gibi…
İCLAL — Sen tasalanmıyor musun?
SADİ — Bir şey anlıyamadım ki…
İCLAL — Yarın herşeyi öğreneceğim.
SADİ — Hadi, yatalım artık. Biraz da biz büyütüyoruz. Dinlen.
İCLAL — Sen yat, ben gelirim.
SADİ — Allah rahatlık versin öyleyse. (Gider.)
İCLAL — Allah rahatlık versin.
(İclal, sigara alır, yakar, sıkıntılı gezinir.)
Kemal BEKİR
«Güzel ölüm» adlı oyundan