Genel

HALDUN TANER’DEN

HALDUN TANER’DEN

Ünlü orkestra şefi Arturo Toscanini’yi, kırıp sarıp kent halkının ileri gelenlerinden bağışlar toplayıp bir küçük şehrin orkestrasını yönetmek için angaje etmişler. Toscanini gelmiş, kentin belediye orkestrasını bir-iki gün çalıştırmış. Sonra konser günü gelmiş çatmış.

Şef podyuma çıkmış, orkestra pürdikkat büyük yöneticinin sopasına bakarak konsere başlamış. Halk gözlerine ve kulaklarına inanamıyormuş. Küçük kentin alçakgönüllü orkestrası büyük bir şef tarafından yönetilmenin verdiği moral ve coşku ile âdeta euphoria haline gelmiş, kendi kendini aşmış, inanılmaz düzeyde bir konser çıkarmış. Halk sevinç ve övünç içinde, orkestra üyeleri, mutluluktan uçuyor. Toscanini memnun. Alkışın ardı arkası kesilmiyor.

Herkes, sarılışıp birbirini kutluyor. Toscanini, tezahürat yatışıp da odasına çekilince, Ş Konzertmaystere:          s

Bana lütfen ikinci kemanlar sırasının en solunda oturan esmer delikanlıyı yollar mısınız? demiş.

Konzertmayster, buna bir anlam verememiş ama:

Hay hay demiş. Dışarı çıkmaya hazırlanan delikanlıyı bulmuş. “Maestro seni çağırıyor” *’ demiş.

Esmer ikinci keman, kemanını masaya bırakmış, önünü ilikleyip maestronun odasına girmiş.  |

Maestro, onu yüreklendirmek için:       İ

Buyur evlâdım, şöyle geç otur, demiş.  j – Cenç adam bir iskemleye ilişmiş. |

Bu gece orkestra olağanüstü bir başarı yaşadı, diye başlamış, Toscanini. “Herkes büyük j bir coşku içinde çaldı. Orkestra kendi kendini aştı. Kent halkı orkestrasi ile övünmekte haklıydı.

Ben de dahil herkes bir bayram havasına girdik. Ama konser boyu gözüm hep sende idi. Bir sen evlâdım, bir tek sen bu havanın dışında idin. Durgun, donuk, asıksuratlı bir halin vardı. Adeta, yasak savar gibi bir zoraki çalıyordun kemanını. İçime merak oldu. Nen var çocuğum, hasta mısın ?

Cenç kemancı, edepli, edepli:

Hayır, maestro, demiş.

Ha anladım. Sen bir şeye kırgınsın. Herhalde birinci keman olmak istedin, yapmadılar, hakkını yediler. Her orkestrada görülen kulis oyunlarına kurban gittin.

Cenç kemancı yine öyle edepli:

Hayır, maestro demiş.

Şimdi anlar gibiyim. Belki Beethoven’i sevmiyorsun. Onun senfonisini çaldık diye keyfin kaçtı. Bu da pek doğaldır evlâdım. Her müzisyenin sevdiği besteciler olduğu gibi alerji duydukları da olabilir. Keyifsizliğinin sebebi bu mu idi?

Cenç kemancı:

Hayır maestro demiş.

Maestronun sabrı taşmış.

Peki, nen var be Allahın kulu demiş, nedir zorun?

One kemancı:

“Bir Atı severim bir de güzeli..” demiş ozan. Gerçekten en asil en görkemli bir yaratık olan Atı Tanrı özenerek yaratmış. Satranç tahta­sında ise başka taşlarda olmayan özellikleriyle harikalar yaratır, öbür taşların üzerinden atlayarak en umulmadık anlarda çatallar atar. At deyip de geçmeyin sakın. Boş bulunursanız Atın ayakları sizi çok zor durumlara sokabilir.

 

Her kare bir rakamı göstermektedir. Aynı kareler aynı rakamları gösterirler.

.u rliıcMnorok vp he>san ede-

 

ŞUBAT: 1980

O P 0 L E R DERGİ

EN HAKİKİ MÜRŞİT ENDİR.”

ATATÜRK

R

dan Çevre                          1

ımıza Açılan Pencereler …          4

yen Uçaklar                       9

Jluıların Kaderi 11

İlfiyor? 14

16

20

n Gizleri                                              23

ır Adı İle Inıanblllm         28

31

«nlk       33

37

r              40

e Sevgi 43

Ik            47

5 Derileri — III —            48

t              49

SAMİMİ IKİVI lllİMSIl VI ARAfTIRMA KURUMU ADINA

ılNII ŞIKKI 11 H Uf ftvllk KARABAC

lOKVI MKNİKIOİTÖR YONIIIN YARDIMCISI MAV               Nifamettin ÖZBEK

ı ayda bir yayınlanır.

‘dır, yıllık abonesi memleket ıblyle 200 lira, yabancı ülkeler

İle ilgili her türlU yazı; BİLİM ıtUrk Bulvarı No. 221, Kat: 3, ıkara adresine gönderilmelidir. 70/43-44

neli ve pul kargılığında ijlem n her türlü isteklerin kargılığı ıvalesi veya 101621 numaralı

k._.                        ıı-ıı-

Okuyucularla 13aşbaşa

B

u sayıda ünlü İtalyan bilim adamı Galileo Galilei’in, bundan üçyüz yıldan fazla bir zaman önce “dünyanın yuvarlak olduğunu ve güneşin çevresinde döndüğünü” iddia etmesi üzerine Engizisyon tarafından dinsiz olarak dam­galanması ve hüküm giymesinden kurtulmak için yazmak ve imzalamak zorunda kaldığı bir itiraf- namesini, Bertrand RusseVden çevrilmiş olarak sütunlarımıza almaktayız. O zamana ait ve bugün için pek fazla bir anlam taşımayan bazı teolojik terimler ve lâkaplar dolayısiyle genç kuşakların zorlukla anlayacağı bu itirafnameyi yeniden çevirmeye ve böyle tarihsel bir vesikayı biraz da olsa değiştirmeye cesaret edemedik ve aynen aldık.

İlginç olan taraf daha 300 küsur yıl önce bir bilginin, “dünya dönüyor”, demesinin böylt büyük bir suç olduğunu genç*kuşaklara göstermek ve onları kendi kendilerine bir parça düşünmeye teşvik etmektir.

Î46’incisayımızda da TRT-Reuter ajansından alınmış bir belge daha yayınlamıştık. Bu, Papalık tarihinde görülmemiş bir olaydır ve kendinden öncekilerinin yaptığı hatayı tarih Önünde düzel­terek o zamanki Engizisyon – Kilise Meclisinin Galtlei konusunda hataya düştüklerini çekinme den itiraf eden bugünkü Papanın, Einstein’in doğumunun 100 üncü yılında söylediği sözlerdir. Papa şöyle demek istiyordu : “artık eski kafaları bırakalım, bize gerçekleri getiren bilim adamlarını bir doğma yüzünden lanetlemeyelim ve hepimiz, tarih adamları, bilim adamları ve din adamları birleşelim, gerçeği araştıralım ve bizden başka türlü düşünenleri engizisyonların amansız cehale­tine bırakıp yaktırmayalım.”

Roma bütün tarihi boyunca böyle tolerans sahibi, insancıl ve bilgin bir Papa görmedi. Galilei’nin ruhu kendisine müteşekkirdir.

Tarih gerçeği belki biraz geç, hatta fazlasiyle güç anlamıştır. Fakat bugünden bıkkın görünen gençler üzülmesinler, bugün dünden iyi olduğu gibi, yarın da bugünden daha iyi olacaktır. Bilim hızlı adımlarla geleceğe ve sonsuzluğa doğru ilerlemektedir.

Saygı ve Sevgilerimizle, BİLİM ve TEKNİK

 

E

konomi bilimi sınırlı kaynakların sınırsız insah ihtiyaçları arasında, bireysel ve top­lumsal refahı en yüksek düzeye çıkaracak biçimde,. en iyi dağılımını inceler., Ekonomi, yakın tarihlere kadar hava, sıi, güneş gibi doğal kaynakları sınırsız kabul etmiş ve serbest mal olarak n|f$lçj|Tiişti. Üretimin yapılabilmesi için gerekti dört unsurdan —emek, sermaye, doğa, girişimci biri ^oğa olmakla birlikte, bu öğe ile sadece kıt kaynak kabul edilen toprak (doğa) dikkate alınmıştır. Piyasa mekanizması, tam

 

 

rekabet koşullan altında             sermaye, toprak

ve girişimci ödleri ile üretilen malların arz ve taleplerinin kesiştiği yerde fiatın oluşacağını , varsaymıştır. Emeğe -ödemen ücret, sermayeye ödenen faiz. toP^3 ödenen rant »e girişimciliğe ödenen Wal kâr, ûluşan fiatın içindedir. Ancak serbe« Mal olan ye Özel mülkiyet konusu olmayan hava, f». v.b. doğal kaynaklar fiatlan-

dırılamamış#:’Bir ba*ka deyİ5le- üretÎrtMje kullanılan doğal kaynakların topluma maliyeti ile topluma sağladık yai* ^”¿Misinden fiatlara yansımamaktadır. Fiatlar, üretilen mal ve hizmetlerin piyasa değerini ölçer,; ancak bu malların üretimindeki tüm maliyetleri içermez, örneğin bir fabrikanın çıkardığı kötü kokulu gazların çevrede yarattığ. rahats.zlık ile yeşil alanın kişiye verdiği mutluluk fiatlarla belirti- lemez.

İşte çevre sorunlarının temelinde, bazı doğal kaynakların sınırsa olduğu yanlış yargısı ile bu yargının yanlışla anlaşıldıktan sonra bile fiat mekanizmasındaki yetersizlikler nedeni ile bu tür toplumsal maliyetlerin kendiliğinden fiatlara

yansımaması yatar.

Oysa doğanın canlı ve cansız varlıkları

arasındaki belli bir ilişkiler dengesi vardır. Doğa, ekolojik dengede meydana gelen aksamaları gü­cü yettiğince onarmaktadır. Ancak bu aksamalar belli boyut ve nitelikte olduğu zaman doğanın kendini yenileme gücünü aşmakta ve doğada yeni dengelerin oluşmasına yol açmaktadırlar. Bu değişim 20 Yüzyılda biyolojik yaşamı ve bu yasam zincirinde bulunan insan varlığın, tehdit etmektedir.

 

Mrttn İlk amacı yasamaktır, öncelikle bu »allayacak üretim, bölüşüm ve tüketim İHI »ağlamak durumundadır. Uygarlık ise Jlk yaşamı sağlayacak gereksinimlere ek başka gereksinimler duymak, bu amaçla lk ve tüketmektir. İnsan uygarlaştıkça biyolojik yaşamını sürdürmenin dışında, | İnsanın gereksinimlerini duyar. Amacı mutluluğu olmayıp yalnızca kâr olan bir irileşme ise insanca yasamın gereksinimle- yşılamak yerine, insanı endüstrileşmenin ı, «racı yapar. Oy**; ekonomi biliminin insan yararı ve mutluluğudur.

Bu nedenle, en katı ve dar ekonomik üretim, tüketim, bölüşüm amaçlarından ba$ka bir ölçüt dikkate almayan ekonomistler bile, insan sağlığı ve hatta yaşamı tehlikede olduğundan, doğal dengeyi gözetmek zorundadırlar.

Doğal dengeyi gözetmenin elbette bir mali­yeti vardır. Arıtım tesisleri üretinjin maliyetini arttıracaktır, özellikle az gelişmiş ülkeler için bu maliyetin yükü büyük olabilir. Az gelişmiş ülkeler zaten sermaye birikimi için kaynak sıkıntısı çekmekte, endüstrileri genç olduğundan üretim maliyetleri yükşek olmaktadır. Bu ülkelerin var olan üretim darboğazlarına bir de arıtım tesisi

1 Yalna Farfaral Almanya’da har ytf M hurdanmattmeta

■ v v . v.’i ji: ^    •• ı< »

îti eklemek ya da belli üretim teknolojile- ı vazgeçmek zorunda kalmak, gelişme inin yavaşlamasına yol açabilir, ysa gelişmiş ülkeler sanayileşme devrimin- lonra doğayı sorumsuzca sömürmüşler, inin genel ekolojik dengesini alt-üst etmiş- Belli bir kalkınmışlık düzeyine erişmiş bu ır için artık doğal denge endişesi ile ıcak harcamalar mevcut sermaye birikimi ıl ile katlanılabilir durumdadır. Ayrıca çok k orandaki üretimin doğaya yaptığı etki, ı alınmazsa kısa sürede insan yasamı için i tehlike doğuracak durumdadır. Yani ıış ülke ekonomistleri artık üretim açısın- ıt bir kaynak olan “doğa” etkenini dikkate ; zorundadırlar ve almaktadırlar da. Piyasa nizması içinde “kirleten öder” gibi ekono- (kelerie (¡tatların içeriğine doğa’ unsurunu

Az gelişmiş ülkelerin ekonomistleri için doğal kaynaklar gelişmiş ülfcelerinki kadar kıt görün­meyebilir, Bu ülkelerde işsizlik gibi, kötü beslenme, kötü barınma koşulları gibi insan yaşamı ile ilgili birincil sorunlar öylesine ön plandadır ki, doğal denge ile ilgili daha uzun süreli sorunlar arka plana atılır. Ancak böylece, bu sorunların gelecekteki çözümü daha pahalı ve karmaşık bir durum olacaktır.

Gelişmekte olan ülkelerin çevre yaklaşımları­nın mutlaka gelişmiş ülkeler gibi olma ı gerek­mez. Zaten sorunları da oldukça farklıdır. Ancak sorunlar hakkında bilinçlenmek onların yarı yarıya çözümü demek olabijir. Yapılacak üreti­min ve seçilecek teknolojinin doğada yapacağı yıkımı önledin bilmek, toplumu bunun’daha az zararlı sççeiMnvIM aramayâ itecektir. I^plum

?WİPktir:

sanayi İçin yer seçimi, teknoloji seçimi ile ilgili kararlarda yalnızca meteorolojik ve başka etken­lerin dikkate alınması bile pek çok çevrebilimsel yanlışı başından önleyebilir, sanayileşme süre­cinde bugün Batı’nın karşılaştığı sorunlar) engel­leyebilir.

Çelişmekte olan öteki ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de yoksulluktan kaynaklanan çevre sorunları önemli boyutlarda eskiden beri vardır. Bunun yanısıra, oluşan sanayileşme de yalnızca birkaç kentte yoğunlaşmakta, sanayi için yer seçimi kararlarının, değil genel çevre açısından, yalnız sağlık koşulları açısından bile yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. Burada yasa­ların gerektirdiği ölçütlere uyulmaması sonucu sanayi kökenli çevre sorunları da en tehlikeli bir biçimde ortaya çıkmaktadır, önlefne aşamasında akılcı davranılarak çözülebilecek sorunlar, sorun artık meydana geldikten sonra çok daha pahalı, gücümüzü aşan çözümlere gerek duyulmaktadır, örneğin ülke sanayiinin dörtte üçü İstanbul, İzmir, Adana, Zonguldak, Ankara, Bursa Kocaeli kentlerinde yerleşmiştir. Bu kentlerin çevre sorunları bugün Önemli boyutlara ulaşmıştır. Yalnız insan sağlığı ya da kentleşme açısından yapılması gerekli düzenlemeler, kuruluş sırasında

‘akılcı davranıp, çevre etkeninin dikkat« alıftmttr ile yapılacak yer seçimi değişiktiklefi, doğru teknoloji seçimi gibi çözümler bugünkfl .46njmfM! çok azalta^tirdi. ;;,           |

Ekonomistlerin günlük ’kararlarında ve phtn* ‘ lamalarında ekolojik etmenleri dikkate atq meleri için, bunların sofflut değerlendirn’N^p’tij yapılabilmesi gerekir; toprağın sınıflandın!» suyun nitelikleri, yöredeki biyolo|k ya$fffı zinciri gibi. Bunun yanı sırfr doğadaki dengeden,1 sapmaların etkilerinin de somut ve nesnel mrak değerlendirilmesi gerekir. Böylece elde edilecek verilerin varlığı, ekonomistin kararlarında bunları gözardı etmesi olasılığını ortadan kaldırabilecek­tir. Gelişmiş ülke ekonomistleri bu değeı^ndir- meyi doğrudan yapabilmekte ve gerekli ekolojik verileri de kolayca bulabilmektedirler.ı> Oysa ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ekölojik değerlendirmeler, güvenilir araştırmaların verileri ya yoktur, ya da dağınık biçimde farklı kuruluş­ların elindedir. Bu durumda ekologların, çeşitli disiplinlerin konuyu çevre açısından gören düşünürlerinin ilkeleri kadar, konuyla ilgili araştırıcıların çalışmalarından çıkan nesnel veri­lerin, ekonomistlerin çevre sorununu gözönünde bulundurmalarına olanak tanıyacaktır.

Doğa insan olmadan da yaşar ama insan doğa yokolduktan sonra yaşayamaz.

Paul R. EHRLICH (Biolog Dr.)

.• Doğa matematiksel bir yapıdadır.

Galileo GALILEI (Fizik ve Astronomi Bilgini)

Eğer doğada bilmediğimiz bir olayı açıklamak istersek onu matematik bir dile çevirmeliyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir