Halk, yüzünü ona doğru dönüp ibadet edecektir. Takipçileri Iran, Taus ve Belh şehirlerini alacak ve İran’ın pek çok akıllı adamı, O’nun takipçilerine katılacaktır.” Yukarıdaki satırlardan açıkça anlaşıldığı gibi, asırlar sonra doğacak İslâm güneşi ve Onun yüce Peygamberi, son derece net bir şekilde tarif edilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîmde, 26. surenin 196. âyetinde, şöyle buyurulmaktadır: “Şüphe yok ki O, daha evvelkilerin kitaplarında da vardır.”
Evet, Kur’anın dediği elbette doğrudur. Hatta M.Ö. 6. yüzyılda hüküm süren Zerdüşt dininin mukaddes kitabı olan Zend-Avesta’da dahi, ileride “Ziyâdesiyle övülmüş (Ahmed)” ve “Âlemlere Rahmet” olan bir put düşmanının geleceği yazılıdır.
Bu kitabın hâlen mevcud olan kısımlarından Yasht 13’ ün 129. bölümünde, aynı hakikatler bir daha dile getirilir ve putları kıracak olan Zat’tan, “Herkese ve âlemlere rahmet” ismiyle bahsedi lir. Bilindiği gibi efendimizin bir ismi de, Rahmeten-lil-âlemin (âlemlere rahmet olan) şeklindedir.
HİND MUKADDES METİNLERİNDEKİ İŞARETLER Paru 8, Khand 8, Adhya 8 ve Shalok 5-8 gibi Hind mukaddes metinlerinde, Efendimizden (S.A.V) şöyle bahsedilmektedir:
“Arkadaşlarıyla birlikte bir mellacha (Yabancı dil konuşan veya yabancı bir (ülkenin mensubu) olan ruhî bir terbiyeci gelecek ve ismi Muhammed olacaktır. O’nun gelişinden sonra Raja, Pancaquaya ve Ganj nehirlerinde yıkanır… O’na der Ey sen! Beşeriyetin iftiharı Arap ülkesinin sakini. Şeytanı öldürmek için büyük bir güç topladın.”
(Prof.Dr. Muhammed Hamidullah K.Kerim T.)
Yukarıdaki ifadede Efendimizin (S.A.V) has isminin aynen belirtilmiş olması, son derece dikkat çekicidir. Aynı satırlarda geçen “Beşeriyetin iftiharı” ‘kelimeleri ise, Peygamberimizin (Fahr-ı Âlem) şeklindeki ismiyle aynı mânâdadır.
Buda (Gautama Buddha), kendisinin ölümünden sonra dünyayı şereflendirecek olan bir yüce kişiden bahseder. Palice lisanında adı “Mat- teya”, Sanskritçe’de “Maitreya”, Burmaca’da ise “Aremidia” olarak geçen bu kişi müşfik ve iyi kalpli olup, insanları doğru yola çağıracaktır. Buda’nın çok önceden vermiş olduğu bu haberde, geçen isimlerin mânâsı da, “rahmet” demektir. Bi- . lindiği gibi Kur’andaki 21. Surenin 107. ayetinde, “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik” buyu- rulmaktadır.
- Bu yazmalardan birinde, şu ifade geçer.
“Buda şöyle dedi. Ben dünyaya gelen ilk Buda (yol gösterici) değilim, son da olmayacağım. Belli bir zamanda dünyaya bir başka kişi gelecektir. O da kudsî, aydınlanmış ve idarede fevkâlade kâbiliyetli olan biridir. O benim size öğretmiş olduğum aynı ebedî gerçekleri öğrete-
< c’ktir.. Ananda sordu: O nasıl bilinecek? Buda cevapladı: O, Maitre- yâ (rahmet) olarak bilinecek/*
Pali ve Sanskrit yazılı metinlerinde, ileride gelecek olan o yüce kişinin isimleri Malıo, Maha ve Met- ta olarak geçer. Bu isimlerden ilk ikisi, “Yüce Aydınlatıcı” sonuncusu ise “inayetli” mânâsına gelir ki, bunlardan her ikisi de Peygamberimizin sıfatlarıdır. Zaten dikkat edilecek olursa, başka kutsî metinlerde geçen Efendimizin has ismini gösteren Mohamet veya Mahamet «idinin, Maha ve Mettâ kelimelerinden teşekkül ettiği açıkça görülecektir.
Dilerseniz araştırmamızı, şimdi de Tevrat, İncil ve Zebur üzerinde sürdü- relim. Bu konuda yapılan en detaylı ınceleme/Hüseyin-i Cisri’ye âittir. Hicri 1261-1327 yılları arasında yaşayan ve .mne ile babası Ehl-i Beyt’ten olan bu Suriyeli âlim, sözkonusu mukaddes kitaplardan Efendimizle (S.A.V.) alâkalı 114 işaret çıkartmış ve bunları lürkçeye de çevrilen Risâle-i I lamidiyye’sinde neşretmiştir.
Eski mukaddes metinler arasında en çok tahrif edilmiş olma özelliğini t «ışıyan Tevrat’ta bile, Peygamberimize (S.A.V) ait şu işaretler vardır. * .
(l»Aya xx ı,7)
“O, iki binici gördü, biri merkep ü/erinde, diğeri deve üzerindeki binicilerdi. O, dikkatle dinledi.”
Burada Peygamber Işâya tarafından
bildirilen iki biniciden merkep üzerinde olanı, Hz. İsa (A.S) dır. Çünkü İsa pey- ‘Mmber, Kudüse bir merkep üzerinde «Iirmiştir. Deve üzerinde olan kişiyle de, Peygamber Efendimize (S.A.V) işaret edildiği açıktır. (Efendimiz Medine’ye •inişte devesinin üstündeydi.)
Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki,
İncil tercümelerinde FARAKLİT veya PARAKLİT (Perikletos) kelimeleri aynen muhafaza edilirken, yakın zamanlarda basılmış olan İncil tercümelerinde bu kelime değiştirilerek Arapça tercümelerinde “Muazzi” Türkçe tercümelerinde ise “teselli edici” şeklinde verilmiştir.
Hazreti Şuaybın suhufunda, Efendimizin ismi Müşeffeh şeklinde geçer ki, kelime olarak tam karşılığı “Mu- hammed” dir. Tevratta geçen Münhe- menna isminin karşılığı da, yine Muhammed’dir. Bunların dışında, Efendimizin (S.A.V) ismi, Tevrat’ta çoklukla “Ahyed”, İncilde ise, “Ahmed” olarak geçmektedir.
Yazımızı, bir Hadis-i şerifle noktalıyoruz.
“Benim ismim Kur’anda Muham- med, İncilde Ahmed, Tevratta ise Ahyed’dir.”