wiki

HAMMÂD BİH SELEME

İkinci asnn
büyük âlimlerinden. Hammâd bin Seleme
(r.a.; Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir.
Basra’lıdır. Basra’nın müftîsi idi. Künyesi,
Ebâ Sahra’dır. Büyük âlim Hz. Hamîd-ütTaVîl
dayısıdır. Hz. Hammâd bin Seleme’yi
dayısı Hz. Hamîd-üt-Tavîl yetiştirdi ve O’
na gerekli olan ilimleri öğretti.
Hadîs, fıkıh ve nahiv, arab lisânınıngramer bilgilerinde zamanının ileri gelenlerinden
idi. Yüz binden ziyâde hadîs-i şerif
ezberlemiş sika (güvenilir) bir âlimdir.
Rivâyetleri kütüb-i sitte denilen meşhûr
altı hadîs kitabında yer almaktadır. Zehebî
diyor ki, “Hammâd, Arâbî’de, fıkıhda,
hadîste imam idi.” Bid’ât sâhiplerine karşı
son derece şiddetli davranırdı. Ba’zı eserler
yazmıştır. îmâm-ı a’zam hazretlerinin
hocası Hammâd bin Süleymân’dan da ilim
öğrenmiştir. Kur’ân-ı kerîmi çok okur ve
Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için
çok ibâdet ederdi. O kadar çok ibâdet ederdi
ki, kendisine “Yâ Hammâd! Yarın
öleceksin” deseler ancak o kadar ibâdet
edebilirdi. Hayatında hiç gülmemiştir. Her
zaman kendi nefsi ile meşgûl olurdu. Günlük
maişetini, (geçimini) ticâret yaparak
kazanırdı. O günün nafakasını kazanınca,
tezgâhını toplardı. Bütün işlerini, Allahü
teâlânın rızâsı için yapardı. Günlerini
insanlara nasihat etmek, Kur’ân-ı kerîm
okumak, namaz kılmak ilim öğrenmek ile
geçirirdi. Herkese güleryüzlü olup, hiç kimseyi
incitmez, eziyet etmezdi. Dünyâya düş­
kün olmayıp, temiz elbise giyer, eline diline
ve nefsine çok iyi hâkim olurdu. Lüzumsuz
hiç konuşmaz, aksini yapmak benim
şanımdan değildir, bana yakışmaz derdi.
Hz. Hammâd bin Seleme’nin yanında
Allahü teâlâdan başka bir şey konuşulsa,
onları hemen men ederdi. Herhangi bir
kimse, bir şey öğrenmek için veya bir suâl
sormak için gelse, o kimse daha suâlini sormadan
Hz. Hammâd suâlin cevâbını söyler,
niyetine göre hareket ederdi.
îlk musannef (tasnif olunmuş; eser
yazan Hz. Hammâd bin Seleme olduğu’
rivâyet edildi. Muhammed bin Haccâc, Hz.
Hammâd’ın huzûruna gider, ilim öğrenirdi.
Bir defasında Muhammed bin Haccâc
Çin’e ticâret için gitmişti. Dönüşte bir
çok hediyelerle Hz. Hammâd’ın yanına
gelip, hediyelerini takdim etti. Hz. Hammâd,
“Yâ Muhammed eğer senin hediyelerini
kabûl edersem, seninle hiç konuşmamam
gerekir. Şâyet, kabûl etmez isem,
seninle devamlı konuşurum. Bunlardan
hangisini tercih edersin?” dedi. Muhammed
bin Haccâc da, “Sizinle her zaman
konuşmak isterim, efendim” dedi, hediyesini
mecbûren geri aldı.
Birgün Süfyân-ı Sevri hazretleri, Hz.
Hammâd’a: “Ey Hammâd! Acaba Cenâb-ı
Hak bizi affeder mi?” deyince, Hz. Hammâd
“Yâ Süfyân! Kıyâmet günü hesâbımın
anne ve babama veya Allahü teâlâya verilmesi
için muhayyer edilirsem, Vallahi ben
anne-babama hesap vermekten Allahü teâ­
lâya hesap vermeği tercih ederim. Zîrâ bilirim
ki, Allahü teâlâ bana, anne ve
babamdan daha çok merhamet eder,
affeder” dedi.
Hadîs âlimleri ba’zı hadîs-i şeriflerin
senedlerini ve metinlerinin sıhhatini anlı-
yamadıkları zaman, Hammâd bin Seleme
hazretlerine suâl ederler, o da gâyet güzel
açıklar ve gelenleri tatmin ederdi. Doğruluğu
ve ciddiyeti o derecede idi ki, râviler
onun hakkında, “O ne dedi ise doğrudur”
derlerdi. İlminin çok yüksek olduğunu
İmâm-ı Ahmed bin Hanbel haber vermektedir.
Yahya bin Dâris, Hammâd bin
Seleme’den 10 bin hadîs-i şerif almıştır.
Muhammed bin Sâlih şöyle anlatıyor
“Hammâd bin Seleme’yi ziyâret ettim.
Evinde bir hasır, bir Kur’ân-ı kerîm, içine
kitaplarım koyduğu bir dolap ve abdest
almak için bir kab vardı. Bir ara kapı
vuruldu. Muhammed bin Süleyman geldi,
tzin ile içeri girip oturdu. Hz. Hammâd’a
“Sizi görünce bana bir hâl oldu. Beni heybet
sardı. Bunun hikmeti nedir?” diye
sordu. Hz. Hammâd buyurdu ki, (Peygamber
efendimiz “Âlim, ilmi ile Allah rızâ­
sını murâd ederse, ondan herşey
korkar, fakat ilmi ile para kazanmayı
arzu ed erse, kendisi h e r şeyden
korkar.” buyurmuştur. Bunun üzerine
Muhammed bin Süleymân, Hz. Hammâd’a
kırkbin dirhem verdi ve “Bunu al ihtiyaçlarına
harca” dedi. Hz. Hammâd, “Ben
almam’ buyurdu o da “Vallahi bu helâl
paradır” dedi. Hz. Hammâd “Benim ihtiyâ­
cım yok” dedi. O yine ısrâr edip “Alınız,
ihtiyâcı olanlara verirsiniz” dedi. Hz. Hammâd
“Onu da yapamam, ihtiyâcı olanlara
dağıtırken ne kadar âdil davransam da,
yine (doğru taksim etmedi) diyen çıkar.
Hem onun dostluğunu kaybederim, hem de
b;yıa sû-i zan edip günaha girmesine sebeb
i olurum” buyurdu ve kırkbin dirhemi kabûl
etmedi.
Hep kendi nefsini terbiye etmekle meş- gûl olur, her an Allahü teâlâyı hatırlardı.
Allahü teâlâmn rızâsı için insanlara nasihat
ederdi. Günleri, Kur’ân-ı kerîm okumakla,
Allahü teâlâyı hatırlamak ve
namaz kılmakla geçerdi. Hammâd bin
Seleme (r.a./ 80 yaşlarında hicri 167 (m.
783; de zilhicce ayında, câmide namaz
kılarken vefât etti.
Herhangi bir kimse, kendisi ile konuş­
saydı hemen ona tslâmiyeti anlatırdı. Sözleri
öyle te’sirli idi ki, inançsızlardan onun
anlatması ve tavsiyesi ile îmân edenler çok
olurdu. Hammâd bin Zeyd vefât ettikten
sonra kendisini rü’yâda görenler, “Allahü
teâlâ sana ne muamele etti?” diye sordular
“Allahü teâlâ beni affetti ve Cennetine
koydu.” “Peki Hammâd bin Seleme’nin
hâli nasıldır?” diye sorulunca, “Hammâd
bin Seleme’nin yeri, derecesi benden çok
yüksektedir” dedi.
Hammâd bin Seleme (r.a.;, Hz. İbn-i Ebî
Nâfî’den, Peygamber efendimizin yüzüğü
sağ ellerine taktığım rivâyet etmiştir. Yine
Hz. Hâmmad’dan gelen bir rivâyet şöyledir.
Mescid-i Nebî’de, Peygamber efendimiz
bir hurma kütüğüne yaslanarak hutbe îrâd
ederlerdi. Daha sonra minber yapılıp,
hutbe minberde okunmaya başlanınca, o
hurma kütüğünün, Peygamber efendimize
olan şevkinden ve ayrılığından inlediği işi
tildi. Orada bulunan herkes bu inlemeyi
duydular. Peygamber efendimizin mu’
cizelerinden olan bu hâdiseye (hanin-i cizi’
=hurma kütüğünün inlemesi; denir.
Hammâd bin Seleme’nin (r.a.; rivâyet
ettiği hadîs-i şeriflerden ba’zılan:
“Allahü teâlâ, Cennet ehlinden bir
kimseye, “Senin yerin nasıldır?” diye
suâl eder. O kim se “ Yâ Rabbi,
benim yerim çok güzeldir” der. Allahü
teâlâ, “B enden n e istersin?” buyurur.
O kim se “ Yâ Rabbi, ben, on defa dünyâya
dönüp, senin rızâ-i şerifin için on
defa şehid olmak istiyorum. Çünkü
ben, şimdi, şehid olanların yüksek
derecelerini görüyorum ve onlara
im ren iy o ru m ” d er. A llahü teâlâ
Cehennem ehlinden birisine “ Yerin
nasıldır?” diye suâl eder. O kimse, “ Yâ
Rabbi! Benim yerim en şiddetli azâbların
olduğu y erdir” der. Allahü teâlâ
ona buyurur ki, “yeryüzünün bir kısmı
senin için altın olsa, o altınları ne
yapardın?” O kimse “ YâRabbi o altınların
hepsini kendim e fidye verir ve bu
azâbdan kurtulurdum ” der. Allahü
teâlâ, buyurur ki “Hayır, yalan söylü­
yorsun. Çünkü sen dünyâda iken bu
azâbdan korunm an için senden daha
az şey istedim, sen vermedin. Onun
için sen burada azâbda kal. ”
“Münafıklık alâmeti üçtür: Yalan
söylemek, va’dini ifâ etm em ek, emâ­
nete hıyânet etmek. ”
“ C e n n e t t e b a ’zı k i m s e l e r i n
makamları gittikçe yükseltilir. Onlar
öyle kim selerdir ki, vefâtlarından
sonra, evlâtları onlara istigfâr ederler.
Çocuklarının istiğfarı, ana ve
babanın C ennetteki m akam larının
yükselm esine sebeb olur. ”
“ Yâ Rabbi! Faydası olmayan ilimden,
kabûl olmayan ibâdetten, Allahü
teâlâdan korkmayan kalbden, kabûl
olmayan duâdan sana sığınırım. ”
“Cennet ehlinin Cennete girdiği,
C ehennem ehlinin de C ehennem e girdiği
zaman, bir münâdi, (Ey Cennet
ehli, Allahü teâlâ katında size yapılan
bir va’d var. Şimdi, o vâ’dını size yapmak
diler” diye seslenir. Cennet ehli
de (O nedir ki? Mîzânımız ağır gelm edi
mi? Yüzlerimiz ağarmadı mı? Bizi
Cennete koymadı mı? Bizi ateşten
korumadı mı? Daha ne isteriz?) der.
Bundan sonra, perde açılır. Allahü teâ­
lâya nazar ederler. Nefsim yed-i kudretinde
olan Allahü teâlâya yemin ederim
ki, bu nazardan daha sevimli, güzel
bir şey onlara verilmez. ”
“Mi’râca çıktığım gece, başımın
üstünde, gök gürültüsü, yıldırım sesi
duydum. B ir de şimşek çakması gö rdüm.
B ir grup insanlar gördüm ki
m ideleri önlerine ev gibi akmıştı.
İçinde yılanlar vardı ve dışarıdan
bakılınca görülüyordu. Sordum, ‘Yâ
C ebrâil! B unlar kim lerdir? şöyle
cevap verdi, (Bunlar fâiz yiyenlerdir.)”
Hz. Hammâd bin Seleme’nin rivâyet
ettiğine göre, bir kimse Peygamber efendimize
dedi ki: “Yâ Resûlallah! Siz bizim en
hayırlımızsmız ve en hayırlımızın oğlusunuz.
Siz bizim efendimizsiniz ve efendimizin
oğlusunuz.” Bunun üzerine Peygamber
efendimiz Eshâb-ı kirâma dönerek, “Siz de
böyle söyleyin, sakın ki, şeytan sizi de
aldatm asın. B en M uham m ed bin
Abdullahım.” (s.a.v.ı
Hz. Hammâd bin Seleme buyurdular ki:
“Hz. Sıla bin Eyşem’e, etekleri yerde sürü­
nen kibirli bir kimse geldi. Sıla bin Eyşem’
in talebeleri o adama sertlik göstererek
eteklerini kısalttırmayı istediler. Hz. Sıla,
talebelerine (siz durun ben onu ikaz edeyim;
buyurdu. O adamı yanına çağırdı ve
(Evlâdım, benim sizden bir isteğim var;
deyince, adam, (Buyurun efendim, isteğiniz
nedir?; dedi. Hz. Sıla, (Eteğini biraz
kısaltmanı istiyorum; dedi, adam da
(Başüstüne; diyerek teklifi kabûl etti.
Sonra Hz. Sıla talebelerine dönerek (Şâyet
bu adama sert davransaydık kabûl etmeyecekti.
Üstelik bize de cephe alacaktı. Yumu•şak
davrandığımız için kabûl etti; buyurdu.
“Köle satın alacak biri, sâhibine bir ayı­
bının ofup olmadığını sorar. O da “Biraznemmamlığı (söz taşıyıcılığı; var” der. O
kimse bunu önemsemez, köleyi satın alır.
Köle yeni efendisinin yanında bir müddet
kalır. Köle, bir gün evin hanımına “Kocanın
seni daha çok sevmesini ister misin?”
der. Kadın da (Elbette; deyince, köle (öyle
ise, kocan uyurken sakalının alt kısmından
ustura ile bir kıl kes, o kıl ile büyü yapayım
da seni sevsin; der. Sonra, efendisine giderek,
(Hanımın senden hiç hoşlanmıyor,
hattâ öldürmek istiyor, öğrenmek istersen
bu gece uyur gibi yap da gör; der. Evin
sâhibi o gece yatağına yatıp uyur gibi
yapar. Hanımı da elinde ustura ile gelirken
görünce hemen kalkıp hanımını öldürür.
Hanımının tarafları da onu öldürürler.
Böylece iki kabile birbirine girerek helâk
olurlar. îşte fesadlığın ve koğuculuğun
kötü neticeleri…”
“Âdem (a.s.ı Allahü teâlâya hâlini şöyle
arzetti. “Yâ Rabbi! Bana ve evlâdıma, İblis’
i musallat ettin. Onun bize sataşmasına
ancak seninle engel olabiliyorum.” Allahü
teâlâ buyurdu ki “Senin neslinden gelecek
olan her çocuğa, koruyucu bir melek vereceğim,
O melek onu îblis’ten ve kötü arkadaş-
dan koruyacak.” Âdem (a.s.ı “Yâ Rabbi, bu
ihsânını artır” diye taleb etti. Allahü teâlâ
“Bir iyiliğe on misli sevab veririm. Kötü­
lüğü ise bire bir yazarım. Hattâ yok ederim.”
buyurdu. Âdem (a.s.; “Yâ Rabbi, bu ihsâ-
nını daha da artır” dedi. Allahü teâlâ “Ruh
bedende bulundukça tövbeleri kabûl
ederim” buyurdu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir