Genel

Hapiste yatacak olana öğütler

Tuncay Özkan’ın kaleminden çıkan satırlardan anladığımız kadarıyla binlerce insanımızın hangi nedenle olursa olsun kaldığı cezaevlerinde ceza içinde ceza uygulanıyor.

Türkiye’de her gazetecinin okuması gereken bir kitap okudum, cezaevlerine bakışım değişti! Kitabı eski bir gazeteci, Tuncay Özkan yazmış. Cezaevinde geçen yüzlerce gününden çıkardığı tecrübelerini cezaevine yeni düşecekler için kitap haline getirmiş. Daha önce Mustafa Balbay da benzer bir kitap yazmış, yayımlamıştı. Onlar aslında binlerce tutuklunun içinde olup da ifade edemedikleri durumu uzun uzun anlatıyorlar. Bu yüzden onların yazdıklarının şu anda tutuklu-hükümlü binlerce insanımızı ve ailesini ilgilendirdiğini düşünerek üzerinde duruyorum. Tuncay Özkan’ın kaleminden çıkan satırlardan anladığımız kadarıyla binlerce insanımızın hangi nedenle olursa olsun kaldığı cezaevlerinde ceza içinde ceza uygulanıyor. Tutukluların ve hükümlülerin günlük yaşamda pratik pek çok hakkı çiğneniyor. Tuncay Özkan’ın bu kitabı hayli ironik. Bir nevi cezaevine girecek gazetecilere rehber niteliğinde! (Güler misin ağlar mısın Türkiye?) Cezaevinde hücrede, koğuşta tutukluları nelerin beklediğini, ne yapılması gerektiğini tek tek yazmış. Voltanın nasıl atılacağından ring aracında nasıl davranılması gerektiğine kadar (hayat kurtaran) pek çok ince detay. 3 yıldır tutuklu bulunan ve daha kaç yıl tutuklu kalacakları kestirilemeyen bu cezaevi çilekeşlerinin yazdıklarından yola çıkarak Adalet Bakanı’na basit bir-iki soru sormak istiyorum. <br /> <br /> * Anladığımız kadarıyla cezaevinde yemekler berbat çıkıyor. Bu yüzden cezaevinde kalanlar, kendilerine servis edilen yemekleri yıkıyorlar. Yanlış okumadınız, çamaşır yıkar gibi yıkamak zorunda kalıyorlar, kurutuyorlar ve kendilerine verilen yemeklerden yeniden yemek üretiyorlar. Adalet Bakanı’na soralım; neden cezaevlerine bu kadar kötü yemek yaptırıyorsunuz? Şikâyetler bu kadar netken bu, insanlara bir nevi sistemli işkence uygulamak değil midir? <br /> <br /> * Yine anladığımız kadarıyla cezaevi kantininde satılan pek çok malzeme sınırlı olarak koğuşlara ulaşabiliyor. Neden her tutuklu ya da hükümlünün sadece 200 TL’lik limiti var? Bunu arttırmanın bir yolu yok mudur? <br /> <br /> * Çamaşır veya bulaşık makinesini (bu çağda) yasaklamanın mantığı nedir? <br /> <br /> * 2011 yılında Milli Eğitim Bakanlığı okullara tablet dağıtmayı düşünürken Adalet Bakanlığı cezaevlerinde bilgisayar, hatta daktilo kullanımını teoride kabul etse de pratikte neden uygulatmıyor? Bu hangi aklın eseri? <br /> <br /> * Ortak alanların kullanımı, hobiler, mektuplar, kitaplar üzerindeki denetimin bu kadar kişisel olmasının nedeni nedir? Hepsinde bir mağduriyetin altı çiziliyor. <br /> <br /> * Cezaevleri neden yeterince ısıtılmıyor? Mahkûmları kış aylarında soğukla terbiye etmek hangi kanunda yazıyor?<br /> Daha bu soruları çoğaltabiliriz…<br /> Tutukluluk başlı başına zor. Uzun tutukluluk başka bir zorluk, bir de bu tutukluluğu eziyete çevirince karşınıza bir cezaevi değil cehennemevi çıkıyor. Bu durum sadece bakanlığın adaletinde değil ilahi adalette de vicdanlara sığmaz. Hangi nedenle cezaevine düşmüş olurlarsa olsunlar, bu insanlara reva görülen muamele yazıktır, günahtır, ayıptır.<br />

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir