Hamd o Allah’a ki, Kur’ân’ı öğretti, insanı yarattı, ona açık konuşmayı belletti. Habîbi Muhammed’i, kendisine Kur’- ân’ı indirmek suretiyle diğer peygamberlerden üstün kıldı.. Onun ümmetini, Kur’ân okumaları sebebiyle diğer ümmetlere karşı saygıdeğer mevki’e yükseltti.. Salât u selâm, Efendimiz Muhammed’e (S.A.V.) ve Onun hânedan ve yârânma olsun, Kuran’m esrarı sayısınca.. Kuran-ı Kerîm hiç şüphe yok ki fesâhat ve belâğatin en son tabakasında, en yüksek derecesinde bulunuyor. Bu husus Cenâb-ı Hakk’ın şu beyânlarıyla sübut bulmuş oluyor : a) «Kuran’ı durup düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah’tan başkasından gelseydi, onda bir nice aykırılıklar bulurlardı.»1 b) «De ki: İnsanlar ve cinler birbirine yardımcı olarak bu Kuı’ân’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.»2 c) «And olsun ki, bu Kur’ân’da insanlar için her türlü misâli vermişizdir.»3 d) «Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak ilim sâhipleri akledebilir.»4 Böylece Kur’ân-ı Kerîm en yüksek seviyede ve en büyük yarar düzeyinde ve en güzel incelikler dizisinde, en mükemmel kapalılık biçiminde, en üstün özelliklerde, en çok menfaat bahşetmede ve en gönül çekici meziyetler doruğunda bulunuyor. Hiç bir kimse Onun hayret dolu esrarının künhüne ve çok anlamlı kelime kalıplarına, çokça yararlarına ve büyük faziletlerine erişemez, bunun sonucuna varamaz.. Nitekim Ce- nâb-l Hak buyuruyor ki: «De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak, Rabbimin sözleri tükenmeden denizler tükenirdi.»” «Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa —ve yedi misli deniz de yedekte bulunup yazılsa— yine de Allah’ın sözleri bitmezdi.. Doğrusu Allah çok güçlüdür ve sonsuz hikmet sahibidir..»6 Sözüne güvenilir ilim adamlarının icmâiyle, Kuran sûreleri sayısı 114’dür.. Bazılarına göre 113 sûredir. Bunlar En- fâl sûresi ile Berâat sûresini tek sûre olarak kabul edenlerdir. Sûrelerin en üstünü ve en kadri yüce olanı: Fâtiha ve İh- lâs sûreleridir. Bu, tahkik ehli ile tanınmış imamlara göredir. (Allah hepsini de en yüce makamlara eriştirsin ve onları Cennetin en yüce makamlarında eğleştirsin!) Fâtiha ve İhlâs sûrelerinin daha üstün olduğu Cenâb-ı Hakk’m şu beyâniyle de sübût bulmuştur: «And olsun ki, sana daima tekrarlanan yedi âyetli Fâtiha’yı ve Kur’ân-ı Azîm’i verdik.»7 Bu hususta Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz ise şöyle buyuruyor : «Canımı kudret elinde bulunduran Cenâb-ı Hakk’a and olsun ki, Allahü Teâlâ ne Tevrat’ta, ne İncîl’de, ne Zebûr’da, ne de Kur an’da Fâtiha’nın bir benzerini indirmemiştir. Fâtiha tekrarlanan yedi âyettir ve Kur’ân-ı Aztm’dir ki o bana verilmiştir.»*Bir adam Peygamber Efendimiz’e gelerek sordu : — Kur’ân’da hangi sûre daha büyüktür? — Kul hüvallahü ehad… sûresi, diye cevap verdi. Sorra devam etti: — Kur’ân’da hangi âyet daha büyüktür? — Âyetü’l-Kürsî (Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kay- yûm…) Diye cevap verdiler. Meşhûr olan tesbîte göre Kur’ân’daki âyet sayısı: 6660′- dır. Bu âyetlerin en üstünü, en şereflisi ve en büyüğü, ÂYE TÜTL-KÜRSÎ’dir. Az ileride bu husustaki hadîs-i şeriflere yer verilecektir, inşâallah… Araştırma neticesinde Fâtiha’nm, Âyetü’l-Kürsî’nin ve îh- lâs sûresinin daha büyük, daha yüce, daha üstün, yararlarının daha çok, sırlarının daha hayret uyandırıcı, özelliklerinin daha şerefli, bereketlerinin daha fazla olduğunu, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’den vârid olan sahîh hadîslerle tesbit ettim ve bunları okuyanlar için büyük müjdeler bulunduğunu Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’in haberlerinde buldum. (En olgun salât ve en kâmil selâm ve saygı O’na olsun!) Ayrıca, Yâ- sîn, Fetih, Vâkıa, Mülk, Nebe’, Duhâ, Elem Neşrah, Kadir, Lem Yekûn, Izâ Zülzilet, Kevser, Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, îzâ Câe, Muavvazeteyn sûreleri ve Âmene’r-Resûl, En’âm sûresinin ilk üç âyeti, Berâat sûresinin son iki âyeti, Haşir sûresinin son âyeti ve Kur’ân âyetlerinden bir çok âyetler hakkında bir nice fezâili tesbit ettim. Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’in sabah, akşam, geceleri ve gündüzleri bunların faziletleri, esrarı üzerinde devam ettiğini, bunları öğrenmeyi ve öğretmeyi emrettiğini, erkek ve kadınlara, çocuk ve komşulara duyurulmasını tavsiyede bulunduğunu, bunlara çokça devam etmelerini söylediğini; Peygamber’den (S.A.V.) sonra ashâb ve âlimlerin bunları okumayı kendilerine gerekli bulduklarım, gece gündüz devam ettiklerini ve bunları okumanın keyfiyetini açıkladıklarını. kaçar def’a okunacaklarını, hangi vakitlerde nasıl okunma sı gerektiğini, yararlarını ve çoluk çocuklarıyla din kardeşlerini bu sûre ve âyetleri çokça okumaları için tahrik ve teşvikte bulunduklarını araştırıp haberlerden çıkardım. Bu nedenle imkân nisbetinde bunlara yönelmem vâcib oldu.. Bu hususda vâ- rid olan hadîs-i şerifleri toplayabilmem için Allah’a yönelip istiharede bulundum.. Her ne kadar bu konuya ehil değilsem de, istekli olanlara bir kolaylık sağlamak için mevcut tefsir ve hadîs kitaplarından ve ÎLM-Î HAVVÂS’da imam olanların sözlerinden derleyip bir kitap meydana getirmeyi uygun buldum. Tâ ki istekli olanlar bu konuda iki dünya yararı elde etsinler, büyük sevaplara erişsinler ve İlâhî ğufrâna nâil olmak gibi en üstün feyze ulaşsınlar. Şüphesiz ki, inşam en çok İlâhî mağfirete mazhar kılan ve Cennete ulaştıran şey, Allah’ın kitabını okumaktır. O kitap ki, en belirgin kanıtları içinde taşımaktadır o Arapçadır, içinde hiç bir eğrilik yoktur. Evet, Kur’ân okumak, zikirlerin kirvesi, hayırlı kişilerin en üstün ibâdetidir. İşte böylece Allah’ın bana kolaylaştırdığı şeyleri şu sahifelerde topladım ve ismine HAZÎNETÜ’L-ESRÂR CELÎLETÜ’L-EZKÂR dedim. En yüksek hilm sâhibi olan ve kusurları çokça gizleyen Allah’ın tevfîkıyle ve O’nun Habîbi, yaratılmışların efendisi Hazret-i Muhammed’in (S.A.V.) himmetiyle bu kitabı meydana getirdim. Halbuki hem sermayem az idi, hem fesahat ve san’atım da bu hususta yok idi.. Kalbim de böyle bir tertibde bulunmaktan beni men’ediyordu.. Çünkü zamanın kınamasından, ayıplamasından korkuyordu.. Ama bunca fazilet ve esrarı kardeşlerime ulaştırmak için beni ileriye iten bir güç vardı: «İşlerimi düzenleyip yoluna koymakta Allah benimle beraberdir» dedim. Çünkü kim Allah için ise, Allah da onun içindir.. Yanılma ve hatamda beni ma’zur gören kimseden bağışlanma ve düzeltme rica ediyorum; kim de afveder ve düzeltirse onun mükâfatıiAllah’a aittir. Hem Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz : «Alçak adam kusurları arayıp rüsvay eder; şahsiyetli kim se ise kusur ve ayıplan düzeltir!» buyurmamış mı? Çünkü insan hata ve yanılmanın vasatıdır. Bu hususta da benim muvaffakiyetim ancak Allah iledir. Ancak O’na dayanır ve sadece O’na yönelirim.. Bilmiş ol ki kardeşim, (Allah beni de, seni de basiret nuruyla aydınlatsın!) bir çok din kardeşlerimi Arap ve Rûm ülkelerinde gördüm, Kur’ân okumayı terketmişler, şeyhlerin tertipledikleri birtakım virdler üzerine kapanıp kalmışlar ki bu tertipler, terbiye ve sülük başka idi.. Onlardan bir kısmı o tertibin müellifinin kerâmetlerine itimad ederek okuyor; bir kısmı zamanın şeyhlerinin tenbihlerine kulak ve gönül vererek ona devam ediyor; bir kısmı da Peygamber (S.A.V.) Efendi- miz’in rü’ya hakkmdaki haberini dikkate alarak o tertiplerin müellifinin rü’yasma bağlanarak okuyor. Bunlar, yakutlar arasında boncuğu seçip alanlara benzerler.. Azamet sâhibi Allah’a hamdolsun ki zamanımızda Kur’ân garip kalmıştır. Şeyhlerin tertipledikleri virdlerin fazileti hakkında ne Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’den bir hadîs vârid olmuştur, ne de bu hususta bir icma’ vâki’ olmuştur.. Rü’ya- da Peygamber (S.A.V.) Efendimizi görüp O’ndan bir şeyler nakledenlerin bu husustaki haberi ne bu konuya, ne de başkasına delil ve hüccet olamaz. Hem okunan tertiplerin mânası bilinmedikçe bir sevab da ifâde etmez.. Nitekim Hâfız îbn Hacer de aynı görüştedir. Kur an okumanın sevâbma gelince: Onun mânasını bilene de, bilmeyene de sevâb ve mükâfat vardır. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’in lâfzını okumak da bir ibâdettir. Diğer şeyler (zikirler, duâlar) böyle değildir; az da olsa mânasını bilen sevâba erer, bilmeyen ise değil. İlim adamlarının çoğu bu görüştedir. Bazısına göre, bu mes’ele üzerinde durmak gerek.. Ama bize gereken en üstün, en büyük ve en şerefli vird olan Kur’ân’ı okumaktır.. Çünkü Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: «Allah kelâmının diğer kelâmlar (sözler) üzerine olan üstünlüğü Allah’ın yaratıkları üzerine olan üstünlüğü gibidir.»8 buyurmuştur. Diğer hadîslerinde de : «Allah ile konuşmak isteyen kimse, Kur’ân okusun!»10 «Sizden kim Rabbisiyle konuşmak istiyorsa, Kur’ân okusun!.»11 «Eğer Allah’ın (Andolsun ki biz Kur’ân’ı düşünmek için kolaylaştırmışızdır. O halde bir düşünen var mı?) meâlindeki beyânı olmamış olsaydı, diller Kur’ân’ı okumaya güç getiremezdi Çünkü onun azâmet ve mahabbeti oldukça yüksektir..»’* «Kur’ân okuyan kimse benimle dudak dudağa konuşmuş gibi olur.»13 «Bütün namazların sevâbı toplanacak olursa, Kur an’dan bir harfin sevâbma karşılık olamaz!»14 «Kur’ân okuyan kimse peygamberliği (onun nurunu) iki yanı arasına yerleştirmiş olur; ancak ne var ki kendisine vahiy inmez»1® buyurmuşlardır. Bu husustaki âyetler : «Ona levhalarda herşeyden bir öğüt yazdık ve her şeyi uzun uzadıya açıkladık; onlara sıkıca sarıl, milletine de emret, en güzel şekilde tutsunlar.»14 «Size ansızın, farkına varmadan azâb gelmeden önce Rab- binizden size indirilen en güzel söze, Kur’ân’a uyun!»17 «Dinleyip de en güzel söze uyan kullarımı müjdele.. İş te Allah’ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sâ- hipleridir.»18 Şüphesiz ki bu âyetler ve hadîsler, Kur’ân’m esrarı ile ilgili beyânlardır; tahrik ve teşviklerdir; uyarma ve ta’lîmlerdir. Onun kırâetine devam eden herkese.. İkazdır, gafillere.. Kınamadır, azardır, ondan başka şeyle meşgûl olanlara.. Bu konuda îmam Dînurî, Keşfü’l-Künûz adlı eserinde di yor ki: «— Ey akıl ve zekâ sâhipleri ve ey düşünebilen insanlar! Zamanımızda halkın daha çok meşgûl olduğu zikirlere ve vird- lere bakın.. Bunlar şeyhlerin tertipledikleri birtakım sözlerdir Bunlara devam edenleri Kur’ân okumaya tahrik ve teşvik ettiğinde, virdlerimi zamanında yerine getirmekten fazla vaktim kalmıyor ki Kur’ân okuyabilelim, diye cevap verirler. Onların vird ve zikirlerinin fazileti, Kur’ân’m fazileti karşılığında ne olabilir? Eğer şeyhlerin bu tertipleri, Peygamberlik devrinde mevcut olsaydı veya hilâfet çağında bulunsaydı, herhalde onları yakar ya da suya atarlardı. Çünkü belirtilen tertipler, Kur’ân’m faziletlerini bilmeyen kimselerin gönlünü süslemiştir. onlan Kur’ân okumaktan alıkoymuş, bir nev’i hapsetmiştir.» İmam Dînurî’nin bu iddiası hakkın şahidi ve müşahididir, insafı olanlar bunu böyle kabul eder. Çünkü o sözleriyle Kur’ân’m şu beyânına işâret etmek istemiştir : «Kendilerine okunan bir Kitab’ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.»19 Adamın biri îmam Şiblî (Rahmetü’llahi aleyh) Hazretleri’ne geldi ve bana tavsiyede bulun, dedi. îmam ona şu tavsiyeyi yaptı: «— Allah’ın Kelâmına (Kur’ân) sarıl, gerekli ol, ondan başkasını terket!. Kur’ân’la beraber ol, diğerleri bırak!. Bırak da kendi sapıklıkları içinde bocalayıp dursunlar..»eş-Şihab adlı kitapta da bu husus belirtilen şekilde anlatılmıştır.. Bunun için denilmiş ki: «— Mürid, Kur’ân’da arzuladığı her şeyi bulmadıkça mü- rid olamaz.. Kur’ân ölçüsüyle noksanı artıktan fark edip bilmeli; Allah sözüyle doymalı, başka sözleri terketmeli, böylece gerçek mürid olmalıdır.*20 Hârun bin Ma’rûf diyor ki: «— Hadis ile meşgul oldum, Kur’ân okumayı terkettim. Bir gece rü’yamda bir şahıs gördüm, şöyle diyordu: Kim Kur’ân okur ve fakat hadisi Kur’ân’a tercih ederse, azâba uğrar.. Nitekim çok geçmeden gözümü kaybettim..» Yahya bin Muâz da diyor ki: «— Kendisinde üç haslet bulunmayan kimse Allah dostu değildir: 1. Allah Kelâmını başka sözlere, 2. O’na kavuşmayı başkasma kavuşmaya, 3. O’na ibâdeti başkasına hizmete tercih eder.»*1 Büyük sahabî îbni Mes’ud (R.A.) diyor ki : «— Bir şey okumak istediğinizde, Kur’ân’ı tercih edin!. Çünkü onda önce gelenlerle sonra gelenlerin ilmi mevcuttur.» Meşâyih-ı kirâmdan bâzısı diyor ki: «— Virdini, Kitab ve Sünnette geçen virdlerden başkası yapma id âlimlerden ve ediplerden olasm! Çünkü öyle yaptığın zaman yani Kur’ân ve Sünnet’e uyduğun zaman zikirle tilâvet arasım birleştirmiş, ikisini bir arada yapmış olursun; böylece sana hem tilâvet edenin, hem zikredenin sevâbı verilmiş olur.» «Kitab ve Sünneti terketmek, insanın arzuladığı bir mertebe olmasa gerek; dünya ve âhiret hayrım uman kimse için ancak bu ikisine uymak gerek.. Kim Sünnette vârid olmayan bir virdi fakirlerin önüne koyarsa, Allah ve Resûlüllah’a karşı edebini bozmuş olur.»22Nitekim meşâyihdan bir kısmı demiş ki: «— Kim içerdeki yaygı üzerinde edebini bozarsa, kapıya sürülür. Kapıda edebini bozan ahıra kovulur.» Mânevi alanda ilerledikten ve artırdıktan sonra gerilemek ve noksanlaşmaktan Allah’a sığınırız.28 Ben fakir de diyorum ki: (Kudreti yüce Allah ona yardımcı olsun!) «Allah kelâmından başka bir vird arzu eden kimse, kıymetli yakut dururken boynuna boncuk takan kadına benzer…»