Bilmiş ol ki ibâdet iki kısma ayrılır: Bir kısmı katıksız bir yakınlık ifâde eder ki onda aslâ vçsîle mânası yoktur; namaz, zekât, hacc, Kur’ân, oruç, tehlîl Ve benzeri ibâdetler gibi.. Bir kısımlarda, sıhhatli olabilmeleri için niyet şarttır; âlimlerin bu hususta ittifakı vardır. O kadar ki niyet olmazsa, o da sahih olmaz.. Bunlardan niyetsiz yapılan farzları, vâ- cibleri kazâ etmek vâcibdir. Bir kısmı da içinde vesile mânası vardır; abdest, gusül, ikamet, ezân, Kur’ân öğretmek ve benzeri ibâdetler gibi. Bu kısım hakkında Hanefîlerle Şâfiîler arasında görüş farkı vardır: Hanefîlere göre niyet şart değildir, yani sıhhatinin şartı değildir, belki sevâbı gerektiren bir ibâdet olduğu için şarttır. Çünkü niyetsiz ibâdet vasfının kalkması, vesilenin kalkmasını gerektirmez. Zirâ bu vasfın niyete ihtiyacı yoktur. Ama birinci kısım böyle değildir; onda ancak ibâdet vasfı vardır; bu vasıf niyet olmayınca kalktığı zaman, aslında hükümsüz olur. Çünkü bu ibâdet, sadece Allah’a yaklaşmak için şeriatte konulmuştur. Şâfiîlere göre, niyet bu kısımda sıhhat için de şarttır, birinci kısımda olduğu gibi.. Nitekim Peygamber(S.A V.) Efendimiz buyurdular ki: «Ameller ancak niyetlere gö- rediı .»24 Hazret-i Ömer’in (R.A.) yapmış olduğu sahih rivâyete göre Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Ameller ancak niyetlere göredir; herkese ancak niyet ettiği vardır: Kimin hicreti Allah ve Resûlüllah’a ise, şüphesiz onun hicreti Allah ve Resûlünedir. Kimin de hicreti bir şey elde etmek için dünyaya ise veya evleneceği bir kadına ise, onun da hicreti, hicret ettiği şeydir..» O halde Kur’ân okuyana, okutana ve alâkalı diğer kimselere gereken, bu fiilleriyle Allah rızâsı kasdetmektir. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: «Halbuki onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah’a has kılarak O’na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekâtı vermekle emr olunmuşlardı.. »a5 Yukarıda meâlini yazdığımız âyetle hadîs, Islâm’ın temel prensibidir. İbni Abbas (R.A.) diyor ki: «Kişi niyeti oranında korunmuş olur.» Başkası ise: «İnsanlara niyetleri ölçüsünde verilir» diyerek mânalandırmıştır. Nitekim aynı hususu İmam Nevevî «Kur’ân ’j ezberleyenlerin âdâbı» bahsinde belirtmiştir. Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz amel ile ilgili hadîslerini şu sözleriyle açıklayarak buyurmuştur ki: «Allah bir sözü ancak amel ile kabul eder ve hiç bir sözü ve ameli de niyetsiz kabul etmez.»26 «Niyeti olmayanın hiç bir sevâbı (mükâfatı) da yoktur.»37 Ebû Hüreyre (R.A.) bu hadîslerin ışığı altında diyor ki: «İnsanlar kıyâmet günü niyetlerine göre haşrolunacaklar- dır..»Diyebiliriz ki: İşlenen her amel dört şeye muhtaçtır: 1. Başlanmadan önce o hususta bilgiye. Aksi halde bozduğu düzelttiğinden çok fazla olur. 2. Başlarken niyete. Aksi halde sevap elde edemez. Nitekim Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyurdu ki: «Niyeti olmayana hiç bir ecir yoktur.»** 3. Başladıktan sonra sabretmeye. Aksi halde hürmet edeceği yerde hürmetsizlik etmiş olur.. 4. Ihlâsa… Amelini Allah’a teslim ederken, onu yalnız O’nun rızâsı için yaptığını düşünecek. Aksi halde işlediği amel geri çevrilir de kendisinden kabul olunmaz.. Nitekim Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) Efendimiz kudsî hadîste buyurdular ki: «İhlâs (gösterişsiz amel) benim sırlarımdan bir sırdır ki onu kullarımdan sevdiğim kimsenin kalbine emanet olarak bırakırım.»29 Seyyid Ali’de de böyle belirtilmiştir. İmam Süyûtî İTKAN adlı eserinde diyor ki: «Kur’ân okumak sair zikir ve virdler gibi niyete muhtaç değildir. Ancak namaz dışında bunu adayacak olursa, o takdirde adadığı şeye niyet getirmesi gerekir. Sadece zaman ta’- yîn eder de niyeti terkederse, kâfi gelmez.» Kutu’l-Kulûb’da deniliyor ki: «Kur’ân-ı Kerîm’i aşikâr okumakta yedi âdâb vardır : a) Emredildiği şekilde dane dane ve âhenkli okumak. b) Sesi güzelleştirmek. Böyle yapmak menduptur. Nitekim Peygamber (S-.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Kur’ân’ı seslerinizle süsleyin!.» Diğer bir hadîsde de: «Kur’ân’ı güzel sesle makam üzere okumayan bizden değildir!»30 c) Kulaklarına duyurmak ve kalbiyle öğüt almak. Bu da Kelâmullah üzerinde derinden derine düşünmek ve mânasını anlamaya çalışmakla olur. Bütün bunlar ancak aşikâr okunurken mümkünleşir. d) Sesini yükseltmek suretiyle uykuyu kaçırmak. e) Allah’ı anmasını sağlamak için uykuda olanı uyandırmak. Böyle yapmak, o adamı ihyâ etmeye sebep olur. f) Tembel oturanı, gaflet içinde bulunanı harekete geçirmek, hevesini getirmek ve böylece Rabbin hizmetine kalkmasın: sağlamak. Böylece onun iyilik yapmasına ve takvâya yönelmesine yardımcı olmuş olur. g) Aşikâr okumakla Kur’ân’ı çok okumaya yol açmak ve bunu âdet haline getirip devam etmek. Böyle yapmakta çokça amelde bulunmak vardır. îşte Kur’ân ‘okuyan kimse bu niyetler üzere bulunursa, aşikâr okuması efdâldir. Çünkü bunda bir çok ameller mevcuttur. Ameller ise niyetin çokluğuyla üstün değer taşır. Nitekim ashâb-ı kirâm (Allah hepsinden razı olsun!) bir yerde toplandıklarında aralarından birine, Kur’ân’dan bir sûre okuması için emrederlerdi.»81 Akabe bin Âmir’den (RA.) yapılan rivâyette, Resûlüllah (SA.V.) buyurdu ki: «Kur’ân’ı aşikâr okuyan, aşikâr sadaka veren gibidir. Kur’ân’ı gizli okuyan, sadakayı gizli veren gibidir »“ îmam Rabbânî (K.S.) Hazretleri diyor ki: «Kim Kur’ân »klimanın veya namazın veya sadakanın sevâbını ölülerinden bir şahsın ruhuna bağışlamayı niyet eder ve diğer mü’minlerden de buna ortak olmayı kasdederse, Allah her birinin ruhuna kâmil sevâp verir, o şahsın sevâbmdan da hiç bir şey eksilmemiş olur.» Çünkü Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: «Şüphesiz Rabbim mağfiretin çok geniştir..»
NİYETLERİ TASHÎH ETMENİN FAZİLETLERİ HAKKINDA SAHİH HADÎSLER VE İMAMLARIN SÖZLERİ
27
Eyl