Yine bir gün Peygamberimiz, (A.S.) (SEFA) tepesi eteğinde oturuyordu. Oradan geçen Ebûcehil kâfirive dalkavuklan, Peygamberimize hakâret edip Peygamberimize sövdüler, kötü kötü Müslümanlığa hakâret ettiler. Peygamberimiz, hiç bir şey söylemedi. Kâfirler, kötü kötü söylene söylene gittiler.Ebû Cehil’in ve arkadaşlarının yaptığı bu küfürleri hizmetçi «cariye» ve Hz. Hamza’mn cariyesi gözleriyle görüp kulağıyla işitti.Hz. Hamza, o gün ava gitmişti.Hz. Hamza, avdan döndüğü zaman oklan, yaylanboynunda, kılıcı da belinde olarak geldi. Kadının (cariyenin) gözlerinde ağlamış gibi bir şişkinlik vardı.Hz. Hamza kadına sordu: Üzülmüş, ağlamış gibi birhalin var, nedir söyle, dedi. Cariye kadm:— Üzülsem ne yapabilirim? Bir kadınım! Aymzamanda cariyeyim, elimden ne gelir? dedi.Hz. Hamza:— Ne oldu kadm? Söyle çabuk, dedi. Cariye:— Ne olacak… Düne kadar başınızın üstündegezdirdiğiniz, beceremediğiniz işlerinizde kendisindenfaydalandığınız (yararlandığınız), ahlâkından, faziletinden, doğruluğundan dolayı canınız kadar sevdiğiniz kardeşinizin oğlunu, Peygamberliğini ilân edince,(Müslümanlığı açıklayınca) hepiniz yanından aynldımz. O’nu yalmz bıraktınız da birçok zalimlerin hakâretine yol açtınız..îşte bugün, Ebû Cehil, O Muhterem şahse türlühakarette bulundu, çeşit çeşit küfürler ederken yergök de ağladı, ben de ağladım, diye tekrar hıçkırıklarla ağlamaya başladı ve ilâve etti:«Halbuki siz kureyşin en kahramanianndansımz.Haşim oğullarının en itibarlı, güçlü kuvvetli arslanısınız… Ben ne yapabilirim, kadınım!..» dedi.Cariyenin imânla boyanan ve kalbinin ateşiyleyanan bu cümleleri (imânla boyanmış bu sözleri) Hz.Hamza’mn akrabalık damarlarım harekete geçirdi.Hz. Hamza av elbiselerini bile çıkarmadan, doğrudandoğruya hemen kureyş kâfirlerinin toplanıp oturdukları yere «Darunnedve» denen küfür evine gitti. EbûCehil’in dalkavuklan etrafını (çevresini) sarmış oturuyorlardı. Hazreti Hamza, Ebû Cehil’in karşısındaşimdiye kadar (o ana kadar) görülmemiş bir pehlivanduruşuyla durdu:— Bu gün kardeşimin oğlu Muhammed’e (S.A.V.)hakaret edip küfreden sen misin? deyip okunu EbûCehil’in kafasına indirir indirmez Ebû Cehil’in başıyanlıp kanlar akmaya başladı. Ebû Cehil’in dalkavuklan hemen Hz. Hamza’mn üzerine saldırmak istediler,fakat Ebû Cehil, bırakın Hamza haklıdır. Ben onunkardeşinin oğluna hakaret ettim, dedi. Ebû Cehil, şeytan gibi herifti. Hz. Hamza bize kızıp da Hazret-i Muhammed’in dinine girer, Müslüman olur diye korktuğundan dolayı Hz. Hamza’yı kızdırmamaya Çalıştı.Hazreti Hamza, oradan aynlıp önce Peygamberimize gitti. Ve:— Ey kardeşimin oğlu! Kıymetli yiyenim, Ebû Cehil’in küfür dolu kâfir kafasını kırdım (yaraladım), ohabis kafayı kanlar içinde bıraktım, sana yaptığı hakaretin cezasmı verdim. Şimdi memnun musun benden? dedi. Peygamberimiz, sevgüi Amcasına şu cevabıverdi:
— Ey sevgili Amcam! Beni bu sözlerle memnunedemezsin. Ben ancak senin Müslüman olmanla sevinirim, memnun olurum, dedi.Hz. Hamza tla, hemen Müslüman oldu, Kelime-iŞehadet getirdi ve bundan sonra her zaman Müslümanları korüyacağını bildiren şiirler okudu.İZÂH VE AÇIKLAMA:Bakınız, O yüce Peygamber, kendisine küfür eden,hakaret eden Ebflr Cehil’in hâbis kafasını yardığındandolayı memnun olmuyor, sevinmiyor, benim hakkımıalmış amcam demiyor da, ey amcam ben ancak seninMüslüman olmanla sevinirim diyor, amcasına. Halbuki biz olsak bizim öcümüzü almış, bizim hakkımızı almış diye çok sevinirdik. Ayrıca bir de teşekkür ederdik. Fakat O Yüce Peygamber, hiç kendi nefsini düşünmüyor, hep insanların saâdeti içih çalışıyor, hepinsanlar Allah’a imân etsin, Müslüman olsun, hidâyetbulsun, Cehennem ateşinde yanmasınlar diye düşünüyor, bunun için çalışıyordu.Resülullah Efendimiz, bir Hâdis-i Şeriflerinde;«Benimle ümmetimin hali: Ateş yakmış kimseninhaline benzer ki, bir takım hayvanlar, kelebekler, pervaneler gelir o ateşe konmak atılmak isterler. O ateşiyakan adam pervânelere kelebeklere mâni olmak ister,fakat kelebekler bilmezler ateşe düşerler, işte ben de.Ey Ümmetim, sizin belinizden kuşağınızdan tutaraksizi ateşe düşmekten mâni olmaya çalışıyorum. Siz isekendinizi ateşe atmaya çalışıyorsunuz.»Bu misâl ne güzel bir temsildir! Pervâne bilmezyanan ateşe koşar. Zavallı hayvan o ateşi ışığa açılmış bir pencere sanır. Ateşi yakan adam onun halineacır, onu ateşten korumak ister. Fakat o şuursuz hayvan kendisine yapılan bu iyiliği bilmez. Aman şu ışığa çıkayım derken ateşte yanıp kül olup gider.Okuyucu kardeşim! Hz. Muhammed (Aleyhisselâm) m dünyaya teşrif edişi âlemlere rahmet olmaküzeredir. Resülullah’ın hayatım okursak bu gerçeğiöğrenmiş oluruz.Şu okuduğumuz Hâdis-î Şerifindeki inceliğe bakın. Şu mübârek benzetmede irfan sahibleri için neincelik vardır.Resülü Ekrem’in emirleri bizim her ânımızda bizeirşad edebüecek, yolumuzu aydınlatabilecek bir şekilde elimizdedir. Fakat bizler bu nimetlerin kadrini kıymetini bilmiyoruz. Nefsimizin kölesi olmuşuz. Şeytanın maskarası halindeyiz. Nefsi hevâmıza uymuşuz,böylece’ Cehennem ateşine götürecek hatalar, günahları irtikab ediyoruz. Kendimizi kelebek gibi ateşe atıyoruz.Resülullah Efendimiz bütün emirleriyle, tavsiyeleriyle bizi Cehennem ateşine düşecek hallerden korumaya çalışıyor. Sanki belimizden asılıyor gibi gayetsağlam bir vaziyette emirleri var. Fakat ışığa çıkıyorum diye ateşe atüan kelebeklerin şuuru olmadığı içinyanıp kül oluyorlar. Ateş yakan adam bunlara mâniolamıyor. Günah işleyen müminlere de Peygamberimiz, Cehennem ateşinden koruyamıyor. Çünkü onlarda dinin emirlerini bilmedikleri, yapmadıkları içinateşe atılıyorlar.Allah CCelle Celâlühü) cümlemizi bu irşadlardanmüstefid olan (faydalanan – yararlanan) kullarından^eylesin. Âmin!..