İkizler henüz hayatlarının ilk saatlerinde dokunuşun sessizliğine bulanan hecelerle konuştular. Birkaç dakika aralıkla geldiler dünyaya. Kardeştiler.
Dost idiler. Eski dostlar. Dünyada ancak saatlerle ölçülen yaşlarından da eskiydi dostlukları. Ana karnından tanışıyorlardı. Yedikleri içtikleri ayn gitmiyor, aralarından su sızmıyordu. İkizdiler. Eşittiler.
Dünyaya gözlerini açtıkları gün bozulur gibi oldu eşitlikleri. Biri gürbüz ve sağlıklıydı ama diğerini biraz çelimsiz ve rahatsız buldu hekimler.
Ayırdılar. İkizleri ayn ayrı kuvözlere koydular. Hekimler hastalıklı olanın iyileşmesi için ne yaptılarsa olmadı. İstedikleri gibi, istedikleri hızda iyileşmiyordu. Beklediler. Bu arada, hastane hemşirelerinden biri ‘bebek odası’ kurallarına karşı koydu. Hasta olanı diğerinin yanına, aynı küvöze yatırdı. Sonunda eski dostlar yine beraber olmuşlardı. Sağlam olanı, hasta kardeşinin omuzuna attı elini. Mümkün olsa kucaklayacaktı belki. Sarıp sarmalayacaktı kardeşini. Çok geçmedi. Dokunuşun cana can katan iksiri, kucaklamanın diriltici sözleri etkisini göstermeye başladı. Hasta bebeğin dolaşımı ve kalp atışları normale geldi. Vücut sıcaklığı ideal düzeylere yükseldi. Bebek iyileşti!