Allahu Teâlâ’ya mülâkatm saâdetine ve avam tabaitası ile kelâmcıların
anladığı gibi değil de, Peygamberlerin anlayıp istedikleri gibi,
zât’m cemâline bakmak saâdetine nisbetle, ilimler üç mertebede dü
şünülür. Vereceğimiz şu misâl ile, bu dereceler daha kolay anlaşılır.
Köleye denildi: «Eğer hacc edersen hem âzâd, hem de pâdişâh
olacaksın, yok eğer hacc için hazırlandıktan sonra bir engel olur da
hacc edemezsen kölelik bağından kendini kurtaracaksın, fakat pâdişâh
olmak saâdetine ulaşamıyacaksm.» Şimdi bu vazifeyi alan kölenin
üç meşgalesi v a r :
1 — Azık, su ve binit gibi vâsıtaların tedâriki,
2 — Yola girmek ve konak konak mesafeleri kat’ederek ana yurttan
uzaklaşmak,
3 — Haccm erkâniyle meşgûl olmak ve vazifeyi ifâ ederek ihrâm
dan çıktıktan ve vedâ tavâfım yaptıktan sonra âzâd olup pâdişahlığa
hak kazanmak. Sebeblerini hâzırlamağa başladığından tamâmlaymcaya,
yola girdiğinden Kâbe’ye gidinceye, Kâbe’ye gittikten hacc vazifelerini
tamamlayıncaya kadar her makamda bir çok menziller vardır.
Haccm rükünlerini ifâya başlayanın pâdişahlığa olan yakınlığı
daha yeni azık tedârik etmekte olan ile bir olmadığı gibi,, yola çıkan
ile de bir değil, belki her ikisinden de daha yakındır. İlimler de aynen
bunun gibidir. Bir kısmı aynı azık ve vâsıta hazırlamaya benzer ki
bunlar da tıb, fıkıh ve dünyâda bedenin düzelmesine yarayan diğer
ilimler gibi. Diğer bir kısmı da, yola girip mesâfeleri aşmağa benzer.
Bu da kalbi kötü hûylardan temizlemek ve Allahu Teâlâ’nm tevfîk
ettiklerinden başkasının erişemediği yüksek makamlara erişmektir.
İşte bu, tarîk’a sülük [Bâtınî yola girmektir].
Kalbi temizlemenin ilmini öğrenmek, yolların istikâmet ve mesâ-
felerini öğrenmek kabîlindendir. Yola girmeden yalnız yollan ve konak*
yerlerini bilmek bir kâr sağlamıyacağı gibi, ahlâk düzeltmeğe çalışmadan
yalnız ahlâk ilimlerini bilmek de bir değer taşımaz. Bununla
berâber bilgisiz bir işe başlamak da mümkün değildir.
Üçüncü kısım da bi’l-fi‘il hac işini icrâ gibidir. Bu da Allahu
Teâlâ’nm zâtını, sıfatlarını, efâlini ve meleklerini ve mükâşefe ilminin
açıklamalarında anlattığımız ilimlerin hepsini bilmektir.
Ey âhiret yolcusu, işte kurtuluş ve ebedî saâdete ulaşmak buradadır.
Yalnız kurtuluş is e : Gâyesi hakka, selâmete ulaşmak olan her
doğru yola giren için mümkündür. Fakat saâdete ulaşmak ise ancakAllahu Teâlâ’yı bilen ariflere mahsûstur. Civar-ı İlâhîde ve Cennet-i
Naîm’de huzûr’a kavuşup ebedî nimetlere ulaşan mukarrebler bunlardır.
Bu zirveye ulaşmayan yolculara yine necât ve selâmet vardır;
fakat evvelkiler gibi üstün derecede değildir. Nitekim Hak Teâlâ Kur’-
ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor :
«Mukarreblerdcn olanlar için istirahat, temiz ıızık ve nî’metlcıle
ılolu Cennet vardır.» (56-Vâkı’a: 88, 83)
Bu, üstün vasıflara ve olgunlara işârettir.
«Defterleri sağlarından verilen veyâ iyilik sahibi olanîar’a: Ey yemin
sahipleri sîzlere sağcılardan selâm.» (56 – Vâki a : 90, 91)
Bu da ikinci sınıfa girenlerin de selâmete ereceğini ifâde eder.
Kim ki maksada yönelmez ve bütün mevcûdiyyetiyle buna sarılmaz
veya bu yola ubûdiyyet iciıı değil, peşin gâyeler için girerse, bu solculardan
yâni glinâhkârlardan, amel defteri solundan verileceklerden ve
sapıklıkta olanlardandır. Bunlara kurulacak sofrada «hamim» [yutulamıyacak
sıcak su] vardır; girecekleri yer de Cehennemdir.
Eilmiş ol ki anlattığımız, hakikî âlimler için hakîkî yakındır. Yâ
ni onlar basiret nûru ile bunu görür ve bilirler ki, o basiret gözü, başı
mızdaki gözümüzden daha kuvvetlidir Onlar, yalnız dinlemek sayesinde
tâbi* oldukları taklit mertebesinden bu makâm’a yükselmişlerdir.
Bunların hâli, verilen haberi tasdik ettikten sonra müşâhede
ile gerçekleştiren kimsenin hâline benzer. Diğerleri ise, hükmü
güzelce tasdik ve îmân ile kabûl etmiş, fakat görmekle hazzını alamamıştır.
Saâdet, mükâşefe ilminden sonradır. Mükâşefe ilmi de âhiret
yoluna giriş demek olan muamele ilminden sonra gelir. Sıfatların merhalelerini
geçip, yerilen nitelikleri atmak yoluna girmek, sıfatlar ile
alâkalı ilimleri bildikten sonradır. Bu kötü hûyların tedâvi yollarını
bilmek ve bu yollara girmek, selâmet-i beden ilminden sonra gelir.
Sıhhî s’ebeblerin müsâadesi ve beden’in selâmeti için, yiyecek, giyecek
ve mesken gibi muhtâç olduğu şeyleri te’min etmek de bir araya gelmek
ve yardımlaşma ile mümkündür. Bu da bir su ltân ’m vücûdunavabestedir. Bu cemiyeti adâletle sevk u idare edecek kânûnları hazırlamak
da fakîhlerin boynuna borçtur. Sağlık esbâb’mı te’min de tabîblerin
vazifesidir. İlimleri, beden ve dîn ilimleri olmak üzere ikiye
bölen ve ilm-i edyân ile fıkhı kasd eden, bu sözü ile bâtınî ilimleri değil,
zâhiri ilimleri kasd etmiştir. (Meşhûr olan mevzû îıadîs’dir. Doğ
rusu İmâm Ş a fii’nin sözü olduğudur.)
İLİMLERİN MERTEBELERİ
05
Şub