İLK YARDIMDA PRATİK BAKIM YÖNTEMLERİ
İLK YARDIM İLKELERİ:
1) Panik yaratmayın ve bilmediğiniz bir konuda hastaya, yaralıya müdahale etmeyin.
2) Gerekiyorsa ambulans, doktor, itfaiye, polis çağırın.
3) Hasta ya da yaralının çevresine fazla insan birikmesine engel olun.
4) Hasta ve yaralıyı sırtüstü yatırın.
5) Kanaması varsa durdurun.
6) Gerekiyorsa yapay solunum yaptırın.
7) Gerekiyorsa kalp masajı yapın.
8) Hasta şokta ise, bayılmışsa sırtüstü yatırın, bacaklarını kalp düzeyinin üstüne yükseltin ve hastanın üstünü örtün.
9) Bilinci kapalı olan, komadaki hastalara ağızdan hiçbir şey vermeyin.
10) Kalp krizi geçirmekte olan hastayı sakin bir biçimde sırtüstü yatırın, ambulans ve/veya doktor çağırın.
11) Kırık olan kol ve/veya bacağı saptayın (hareketsizleştirin).
12) Yanık yeri temiz bir mendil ya da gazlı bezle örtün.
13) Zehirli gazların solunmasıyla oluşan zehirlenmelerde hastayı derhal temiz havaya taşıyın, gerekirse yapay solunum ve kalp masajı yapın. Hastayı kesinlikle yürütmeyin.
14) Göz yaralanmalarına dokunmayın. Yaralıyı hemen bir hastaneye götürün. 15) Ağız yoluyla olan zehirlenmelerde eğer hastanın bilinci yerinde ise, zehirlenen kişiye su ya da süt içirerek midedeki zehiri sulandırın, daha sonra da hastayı kusturun. Daha sonra hastaneye başvurun.
İLK YARDIM GEREÇLERİ: Evlerde, işyerlerinde ve taşıt araçlarında bulundurulmasında yarar olan ilk yardım gereçleri şunlardır: 1) Hastane, doktor, diş doktoru, eczane, itfaiye ve polisin telefon numaraları
2) Tentürdiyot
3) Alkol
4) Pamuk
5) Gazlı bez
6} Pens ve makas
7) Çengelli iğne
8) Yara bandı
9) Bistüri
10) Kauçuk boru (70 cm. boyunda 0.5-1 cm. çapında)
11) Ağrı kesici ilaç
12) Amonyak
13) Üniversal antidot (bütün zehirlenmelerde kullanılır)
14) Antiseptik sıvılar
15) Hidrojen peroksitli su (oksijenli su)
16) Kırak olan organı hareketsizleştirmek için tel ya da tahta çubuklar.
17) Elfeneri. Yukarıda belirttiğiniz gereçler kullanıldığında, eksikler hemen tamamlanmalıdır.
YARALIYI TAŞIMA: Yaralıyı taşıma konusu çok önemlidir. Yaralı ya da hastayı iyice muayen
1) Panik yaratmayın ve bilmediğiniz bir konuda hastaya, yaralıya müdahale etmeyin.
2) Gerekiyorsa ambulans, doktor, itfaiye, polis çağırın.
3) Hasta ya da yaralının çevresine fazla insan birikmesine engel olun.
4) Hasta ve yaralıyı sırtüstü yatırın.
5) Kanaması varsa durdurun.
6) Gerekiyorsa yapay solunum yaptırın.
7) Gerekiyorsa kalp masajı yapın.
8) Hasta şokta ise, bayılmışsa sırtüstü yatırın, bacaklarını kalp düzeyinin üstüne yükseltin ve hastanın üstünü örtün.
9) Bilinci kapalı olan, komadaki hastalara ağızdan hiçbir şey vermeyin.
10) Kalp krizi geçirmekte olan hastayı sakin bir biçimde sırtüstü yatırın, ambulans ve/veya doktor çağırın.
11) Kırık olan kol ve/veya bacağı saptayın (hareketsizleştirin).
12) Yanık yeri temiz bir mendil ya da gazlı bezle örtün.
13) Zehirli gazların solunmasıyla oluşan zehirlenmelerde hastayı derhal temiz havaya taşıyın, gerekirse yapay solunum ve kalp masajı yapın. Hastayı kesinlikle yürütmeyin.
14) Göz yaralanmalarına dokunmayın. Yaralıyı hemen bir hastaneye götürün.
15) Ağız yoluyla olan zehirlenmelerde eğer hastanın bilinci yerinde ise, zehirlenen kişiye su ya da süt içirerek midedeki zehiri sulandırın, daha sonra da hastayı kusturun. Daha sonra hastaneye başvurun.
İLK YARDIM GEREÇLERİ: Evlerde, işyerlerinde ve taşıt araçlarında bulundurulmasında yarar olan ilk yardım gereçleri şunlardır: 1) Hastane, doktor, diş doktoru, eczane, itfaiye ve polisin telefon numaraları
2) Tentürdiyot
3) Alkol
4) Pamuk
5) Gazlı bez
6} Pens ve makas
7) Çengelli iğne
8) Yara bandı
9) Bistüri
10) Kauçuk boru (70 cm. boyunda 0.5-1 cm. çapında)
11) Ağrı kesici ilaç
12) Amonyak
13) Üniversal antidot (bütün zehirlenmelerde kullanılır)
14) Antiseptik sıvılar 15) Hidrojen peroksitli su (oksijenli su)
16) Kırak olan organı hareketsizleştirmek için tel ya da tahta çubuklar.
17) Elfeneri. Yukarıda belirttiğiniz gereçler kullanıldığında, eksikler hemen tamamlanmalıdır.
YARALIYI TAŞIMA: Yaralıyı taşıma konusu çok önemlidir. Yaralı ya da hastayı iyice muayene
etmeden yerden kaldırmamak gerekir. Çünkü boyun ya da beldeki omurlardaki bir kırık yaralıyı hareket ettirdiğinizde omuriliği sıkıştırıp kesebilir. Bu da felçlere yol açar. Bu nedenle eğer ambulans çağırma olanağınız varsa ambulans çağırın, bu sırada yaralıyı yerinden oynatmaksızm gerekli ilk yardımları yapın.
1) Ağır yaralıları sedye ile taşıyın.
2) Düz yolda giderken hastanın ayaklan önde olsun.
3Ambulansa bindirirken, yokuş ya da merdiven çıkarken hastanın başı önde olsun.
4) Sedye yoksa bir battaniye, örtü, perde ya da çarşaftan yararlanın.
5) Sedyesiz taşımanın çeşitli biçimleri vardır.
Hamakla (Battaniyeyle) Taşıma (üç taşıyıcı ve hasta):
1) Bütün taşıyıcılar hastanın ayağına doğru çömelirler.
2) En baştaki bir koluyla hastanın başını ve omuzlarını kucaklar, öteki kolunu hastanın sırtına uzatır.
3) İkinci kişi bir kolunu hastanın sırtında birincinin koluyla birleştirir, öteki kolu ile de hastanın bacaklarından tutar.
4) Üçüncü kişi yine bir kolunu İkincinin kolu ile kalçalarının altında birleştirir öteki kolu ile hastanın bacaklarını tutar.
5) İlk işarette hasta taşıyıcıların dizleri hizasına kadar kaldırılır ve birkaç saniye içinde tam denge sağlanır.
6) İkinci işarette taşıyıcılar hastayla birlikte ayağa kalkarlar. 7) Hastayı yere indirirken aynı işlem terisine uygulanır.
Battaniye ile Taşıma (5 taşıyıcı ve hasta)
1) Battaniye iki ucu dışarda kalmak üzere 30-45 cm genişliğinde kıvrımlar halinde katlanır ve hastanın başı bu kıvrımların üzerine yerleştirilir.
2) Hastanın başında ve omuzlarının yanında duran taşıyıcılar battaniyenin dışarda kalan üst ucuna çömelirler.
3) Birinci taşıyıcı dizlerinin üzerinde çömelerek hastanın başını tutar.
4) İkinci ve üçüncü taşıyıcılar hastanın omuzları yanında çömelirler ve bir elleriyle koltuk- altlarmdaıj öteki elleriyle omuzun arkasından hastayı kavrarlar.
5) İlk üç taşıyıcı hastayı ve battaniyenin üst ucunu sabit tutarken dördüncü ve beşinci taşıyıcılar battaniyenin dışarda kalan alt ucunu çekerek battaniyenin hastanın altına serilmesini sağlarlar.
6) Battaniyenin iki kenarı hastanın vücuduna değene kadar kıvrılır.
7) İkinci ve üçüncü taşıyıcılar elleri hastanın omuz ve bel hizasında, dördüncü ve beşinci taşıyıcılar elleri kalça ve diz hizasında olmak üzere battaniyeyi kavrarlar. Birinci taşıyıcı hastanın başını tutar. 8) İşaret verildiğinde karşılıklı duran taşıyıcılar vücutları geriye gelecek biçimde kollarını gererler.
Bu hastanın yerden 20-25 cm. yükselmesini sağlar. Böylelikle sedye hastanın altına kolayca yerleşir.
Yarım Daire Düğümlü Taşıma Tahtası Tek bacağın Taşıma Tahtasına Alınması:
Bacağın taşıma tahtasına alınması için iki kişi gereklidir. Birincisi uygulamayı yapan, İkincisi ise tahtayı tutan.
1) İkinci kişi yaralı ya da kırık bacağın ayağını bir eliyle ayak ucundan diğer eliyle de topuktan tutar ve sıkıca çeker. Bacak bağlanana dek bu biçimde tutar.
2) Birinci kişi tahtanın ucuna bir kilit düğümü atar.
3} Tahtanın üzerindeki yarım daire düzleştirilir ve uzun kenarı bacağın ön yüzünde ve yarım daire kalçaların üzerinde olacak biçimde yaralı bacağın altına yerleştirilir.
4) Kayışlar kullanılarak yarım daire yukarı doğru kalçalara kadar çekilir ve sıkıştırılır. Ancak kayışlar bir elin rahatça girip çıkabileceği kadar gevşek olmalıdır.
5) Bilek sargısı uygulanır. Sargı çok sıkı olmamalıdır.
6) Kilit düğümünün iki ucu bilek sargısının arasından geçirilerek ikinci kişiye doğru çekilir.
7) Uçlar tahtanın iki yanından dolaştırılarak ortada düğümlenir.
8) Tahtanın ucundan ayağa doğru diklemesine bir çubuk yerleştirilir ve bacak yetirince çekilene kadar bu çubuk döndürülür sonra da geri dönmemesi için sıkıca bağlanır.
9} Yeterince gazlı bez varsa bütün bacak sarılır. Eğer eldeki gazlı bez yeterli değilse en az dört kravat sargıyla bir hamak yapılarak yaralı bacak desteklenir.
10) Topuğun yere değmemesi için alttan bir destek yastık gibi bir şeyle desteklenir.
11) İkinci kişi bacağı eliyle çekmeyi bırakır.
Çentikli Tahta Çekici İçin Kilit Düğümü: Çentikli tahtaya çekme bantları koymak için bir kravat sargı ikiye katlanıp bunun yaklaşık 20 cm.’lik bölümü çentiğin ortasına yerleştirilir. Kat yeri bir ilmek haline getirilerek tahtanın öbür yanma ters döndürülür. Sargının uçları ilmek iyice sıkışana dek çekilir.
Sabit Çekme Tahtası: 1.5 cm. boyunda, 10 cm. genişliğinde ve 1-1.5 cm. kalınlığında bir tahta gereklidir. Tahtanın iki ucunda “V” biçimde birer çentik kesilmelidir. Bir kişi
1) Önceden anlatıldığı gibi hastanın bacağını eliyle çeker.
2) Önceden anlatıldığı gibi bilek sargısı uygulanır.
3) Bacağın altından bir kravat sargı geçirüerek ikinci çatala kadar uzatılır.
4) Kilit düğümünün uçları bilek sargısının içine sokulur ve tahtanın altından geçirilerek bağlanır.
5) Ayağın altındaki çekme bantlarının arasından kalınca bir çubuk geçirilerek bu çubuk çekme bantlarına sıkıca bağlanır.
6) Bacak ve tahta arasına gereken yerlere yastık gibi bir şey koyularak tahtanın bacağa baskı yapması önlenir.
7) Bacak ve tahtanın çevresine çok sayıda kravat sargı bağlanır.
8) Topuk yere değmeyecek biçimde desteklenir.
Sedye ve Taşıyıcılar Sedye üe Taşıma: Sedye baş ve ayak ucunda birer, yanlarda birer kişi olmak üzere en rahat 4 kişi ile taşınır. “KALDIR” komutuyla birlikte hepsi aynı anda ayağa kalkmalıdır. Eğer hasta ayağı yönünde taşınacaksa yandaki taşıyıcılar sedyenin ayak ucuna doğru yönelirler ve ayak ucundaki taşıyıcı yönünü değiştirirken sedyeyi tutarlar. Hasta başı yönünde taşınırken aynı işlemin tersi uygulanır. Yanlardaki taşıyıcılar normal pozisyonlarını almak için yarım dönüş yaparlar ve sedyeyi sedyeye yakın olan elleri ile tutarlar. “YÜRÜ” komutuyla birlikte ön taraftaki taşıyıcı sağ ayağı,diğerleri sol ayakları ile yürümeye başlarlar. Sedyeyi yere indirmek için aynı işlem tersine uygulanır.
Pratik Sedye: Yeterince sağlam iki kaim çubuk ve bir battaniye, kalın kumaş parçası ve bunların yerini tutabilecek şeyler gereklidir. Sedye haline getirince işlem şekilde görüldüğü gibi uygulanmalıdır. 8 kişinin ellerde taşıması Her iki yanda dörder kişi olmak üzere taşıyıcılar hastanın ayağına daha yakm bir biçimde çömelirler. Eller hastanın altında sırtın ortasına gelecek kadar uzatılır. Hastanın başı altına gelen iki el başı desteklemek için birbirine kenetlenebilir. “KALDIR” komutuyla hasta eller üstünde diz hizasına kadar yükseltilir. Hastanın vücudunun düz bir çizgi oluşturmasına dikkat edilmelidir. “KALK” komutu ile taşıyıcılar hep birlikte ayağa kalkarlar. Hastayı yere indirmek için aynı işlem tersine uygulanır.
Yüzükoyun Yatan Hastayı Sedyeye Taşıma:
1) Hasta, yapay solunumda olduğu biçimde elleri çenesinin altında, yüzükoyun yatar.
2) Birinci taşıyıcı hastanın başında çömelir, ellerini dikkatlice hastanın altından sokarak avuç içleriyle koltukaltından tutar.
3) İkinci ve üçüncü taşıyıcılar birer elleriyle kalçakemiğini öteki elleriyle de hastanın dizini tutarlar.
4) İşaretle birlikte hastayı yerden 12-15 cm yükseldiğe kaldırıp sedyeye yerleştirirler.
NOT: Vücudun bütün olarak kaldırılmasına dikkat edilmelidir.
Sandalye ile Taşıma: Yakın çevrede sedye bulunamadığı zaman hastayı taşımak için şeküde gösterildiği gibi bir sandalyeye oturtmak en uygunudur. Bu biçimde taşıma merdivenden inip çıkmak ya da dar koridorlardan geçmek için de uygundur.
Kol ve Backalardan Taşımak:Şeküde gösterilen bu taşıma biçimi genellikle hasta bayıldığı ya da önemli bir yarası olmadığı durumlarda uygulanmalıdır.
İki Kişiyle Taşıma: Taşıyıcılar hastanın yanında, kalçalarının hizasında çömelirler ve onu oturmuş olarak hasta taşıyıcının sırtına alınır.
Taşıyıcı önce iki dizi üzerinde, sonra bir dizi üzerinde ve bütünüyle doğrulur.
SARGI: Sargının Yerleştirilemesi:
1) Sargının ucunu çapraz olarak başlama noktasına yerleştirin.
2) Sargıyı çapraz ucu dışarda kalacak biçimde bir kez dolayın.
3) Dışarda kalan ucu sargının üzerine kıvırıp, sargının geri kalan bölümünü gereken biçimde dolayın.
Daire Biçiminde Sargı: Daire biçiminde sargı, sargının basit olarak bir önceki katm üzerinden dolanmasıdır. En basit sargı biçiniidir. Yalnız boyun, baş, parmak gibi genişliği sabit olan organlarda kullanılır.
Spiral Biçiminde Sargı: Spiral sargı sarılması gereken yerin uzun olduğu durumlarda kullanılır. Sargı her dönüşünde bir önceki sargının yarısı ya da üçte birini örtüyorsa buna kapalı spiral adı verilmektedir. Kapalı spiral sargıda derinin hiç bir şekilde görülmemesi gerekmektedir. Açık spiral sargıda sargı sıraları arasından deri görülebilir. Bir sonraki sargı katının önceki sargının üzerine gelmesi zorunluluğu yoktur. Kapalı spiral sargı genişliği değişen bölgelerde kullanılır. Açık spiral sargı ise sık sık değişmesi ya da kısa bir süre kalması gerektiğinde kullanılır.
Sekiz Biçiminde Sargı: Sekiz biçiminde sargı biri yukarıdan aşağıya biri aşağıdan yukarıya olmak üzere iki spiral sargıdan oluşur. Eklem yerini ya da bir organı sarmakta kullanılır.
Tekrarlanan Sargı: Tekrarlanan sargı bir bölgede ileri ve geriye dolandırılarak yapılan sargıdır ve yalnız başına bir pansumanı sabit tutamaz. Bu nedenle bu sargının üzerinde daire biçiminde sargı uygulanması gerekmektedir. Tekrarlanan sargı kafatası, parmak ve kesik bir organın sarılması için kullanılır. İlk kıvrım genellikle sarılan bölümün bir yüzünü ikinci kıvrım ise diğer yüzünü örter. Tekrarlanan sargılar daire biçiminde sargılarla sabit hale getirilir.
Gazlı Bez: Gazlı bezler çeşitli boylarda küçük paketler halinde bütünüyle sterilize edilmiş olarak satılır. Gazlı bezi paketinden çıkarıp yaranın üzerine yerleştirirken büyük özen gösterilmelidir. Dikkat edilmesi gereken şey yaranın üstüne gelecek yanma elin değmemesi ve soluk alınıp verilmemesidir. Yaranın üstüne yerleştirildikten sonra sargı beziyle sabitleştirene kadar üst tarafından parmakla tutulabilir.
El ya da Ayak için Üçgen Sargı: El yaralı yanı yukarı ve üçgen sargının tabam bilekten biraz yukarı gelecek biçimde sargının ortasına yerleştirilir. Sargı -ve uç noktası bilek hizasına gelecek biçimde yukarı doğru kullanır ve elin üstünde kalan bölümü yanlardan içeri sokulur. Sonra iki kenarı ele paralel olarak içe doğru burulur ve bilek hizasında çaprazlayarak iki uç birbirine bağlanır.
Baş için Üçgen Sargı: Sargının tabanı 5 cm. kalınlığında katlanır. Katlanan bölüm dışarda kalacak ve kenarı kaşlara yaklaşacak biçimde sargı başa yerleştirilir. Üçgenin iki ucu kulakların üzerinden getirip ensenin yukarısında çaprazlanır ve başın çevresinde yeniden dolayıp iki uç alında birbirine bağlanır. Baş bir elle sabit tutulurken, ötekiyle sargının ucu hafifçe, sargı iyice gerilene kadar, aşağıya doğru çekilir. Bu ucu ters olarak diğer iki ucun çaprazlandığı yerden içeri sokulup gevşememesi için tutturulur.
Göğüs ya da Sırt için Üçgen Sargı: Sargı yaranın olduğu tarafta, ucu omuza gelecek biçimde yerleştirilir. Sargı tabanının tam ortası omuza dikbir çizgi üzerinde olmalıdır. Taban gerektiği kadar bükülür ya da burulur ve yine omuza dik bir çizgi hizasında, yaranın ters tarafında sargının iki ucu düğümlenir. Bu işlemden sonra uçların biri daha uzun kalır. Bu uzun uç omuza doğru uzatılır ve omuzda sargının öteki ucuyla düğümlenir.
Omuz ya da Kalça için Üçgen Sargı: İki üçgen sargı ya da bir üçgen sargı ve uzun bir bez parçası gereklidir (boyunbağı da olabilir), iki üçgen sargı kullanıldığında üçgenlerden biri kravat biçiminde katlanmalıdır. Kravat sargı üçgen sargının ucuyla birlikte birkaç kez burulur. Üçgen sargı, ucunda kravat sargı olduğu halde, yaralı omuzun üzerine yerleştirilir. Kravat sargı karşı koltuk altından dolaştırılarak bağlanır. Üçgen sargı yaranın üzerini örtecek biçimde kolun üst bölümüne kadar uzatılır ve burada fazla sıkı olmamak koşuluyla bağlanır. Bağlandıktan sonra nabız atışına bakılarak kan dolaşımı kontrol edilir.
Yüz ve/veya Başın Arkası için Üçgen Sargı: Sargının uç noktasından 10-15 cm içerden bir düğüm atılır. Bu nokta başın tam tepesine ve diğer iki uç arka tarafa sargı yerleştirilir. İki ucu arkada çaprazlanarak tekrar ön tarafa getirilir ve önde, çenenin altında düğümlenir. Eğer yara yoksa gözler ve burun için delik açılır. Aynı işlem başın arkası için de ters olarak uygulanır.
Baş ya da Kulak için Kravat Sargı: Üçgen sargı, istenilen genişlik elde edilene dek ortadan ikiye katlanarak karvat sargı haline getirilir. Kravatın ortası yaranın üzerine gelecek biçimde yerleştirilir. îki uç başın ters yanında çaprazlanır ve tekrar başlangıç noktasına getirilerek düğümlenir.
Göz için Kravat Sargı: Yaralı olmayan gözün hizasından ince bir kez parçası uzatılır. Bunun üzerine yerleştirilen kravat sargı yaralı gözü örtecek biçimde o yandaki kulağın altından geçirilir ve alnın ortasında düğüm atılır. înce bez parçasından yararlanılarak kravat yaralı olmayan gözün üstünden yukarı kaldırılır ve bez parçası düğümlenir.
Boyun için Kravat Sargı: Kravatın ortası yaranın üzerine gelecek biçimde yerleştirilir. îki uç boynun etrafından dolaştırılıp arkada çaprazlanarak tekrar başlangıç noktasına getirilir ve gevşekçe bağlanır.
Kol ve Bacak için Kravat Sargı: Kravatın bir ucu, yaradan biraz yukarıda çapraz biçimde yerleştirilir ve kravatın ortası sarılacak bölgenin sonuna gelecek biçimde sprial sargı uygulanır.
Kulak ya da Yanak için Kravat Sargı:
Geniş bir kravat kullanılmaktadır. Kulak ya da yanağın üstündeki komprese sargının ortası yerleştirüir. Sargının bir ucu başın üzerinden diğer ucu çenenin altından dolaştırılır. Yaranın karşı yanında sargı çaprazlanır ve bir uç alından, öteki uç başın arkasından dolaştırılarak kompresin üzerinde düğüm yapılır.
Dirsek ya da Diz için Kravat Sargı: Acı vermediği sürece diz ya da dirsek dik açı olarak sarılır. Sargının genişliği en az 20 cm olmalıdır. Sargının ortası diz ya da dirseğin üzerine gelecek biçimde yerleştirilir, bir ucu yukarı doğru, öteki ucu aşağı doğru sarılır ve uçlar tekrar başlangıç noktasına getirilerek düğümlenir.
Avuç İçi için Kravat Sargı (8 biçimi): Dar bir sargı kullanılır. Sargının ortası, başparmak dışarda kalacak biçimde avuç içine yerleştirilir. Sargı yerinde sabit tutulurken, başparmak tarafındaki uç çapraz olarak elin arkasından dolaştırılır. Serçe parmağının yanından işaret parmağı ile başparmak arasındaki boşluğa getirilir, öteki uç da elin arkasından dolaştırılır, başparmağın dış yanından avuç içine gelecek biçimde serçe parmağının yanından elin arkasına getirilir, iki uç bilek hizasında düğümlenir.
Avuç İçi için Sargı: Avuç içine rulo halinde gazlı bez yerleştirilip parmaklar sıkıca kapatılır. Sargının ortası yumruk biçimini alan elin üzerine yerleştirilir. Sargının başparmak yanındaki ücu işaret parmağı ve orta parmak açıkta kalacak biçimde elin arkasından önüne getirilir. Öteki uç önden arkaya dolaştırılarak, açıkta kalan iki parmağı örtecek biçimde yeniden öne getirüir. Burada çaprazlanan iki uç büek hizasında düğümlenir.
Burkulan Ayak Bileği için Geçici Sargı: Ayakkabı çıkarılmaz ancak eğer bağcıklıysa bağlar gevşetilir. Sargının ortası topuğun altından geçirilir. Uçlar ayak bileğinin arkasında çaprazlanarak
öne sonra tekrar arkaya getirilir. Uçlar arkada yeniden çaprazlanırken aşağı doğru kaydırılır ve önde sıkıca düğümlenir.
Ters Spiral Sargı: Genişliği değişen organlarda spiral sarı aynı biçimde ters yönde uygulanarak doğan boşluklar kapatılmalıdır. Sargı organın dar olan yerinde birkaç kez dolandırılır. Daha sonra sarılması gereken yüksekliğe kadar kapalı spiral sargı uygulanır. Herhangi bir boşluk doğduğunda boşluk kapanana dek ters yönde kapalı spiral sargı uygulanır ve tekrar geri dönülür.
El ve Bilek için 8 Biçiminde Sargı: Sargı bir-iki kez avuç içinde dolandırılır, sonra çapraz olarak bileğe getirilir ve bilekte de bir-iki kez dolandırılarak yine çapraz olarak avuç içine getirilir. Aynı işlem istenildiği kadar sürdürülebilir.
Ayak Bileği için 8 Biçiminde Sargı: Sargı iki-üç kez ayağın üstünde dolandırılır. Ayağın ön tarafından çapraz olarak bileğe getirilir, bilekte bir-iki kez dolandırıldıktan sonra yeniden çapraz- lanarak ayağa geçirilir. Aynı işlem gerekli olduğu kadar sürdürülebilir.
Boyun ve Koltukaltı için 8 Biçiminde Sargı: Sargı kolda birkaç kez dolandırılır. Sonra koltukaltından çaprazlanarak omuza ve omuzdan da boyuna geçirilir. Boyundan gelen sargı yine çaprazlanarak aynı omuzdan koltukaltına getirilir. İşlem birkaç kez uygulandıktan sonra sargı kolda düğümlenir.
Dört Kuyruk (dört uçlu) Sargı: Biçimi nedeniyle bu adı alan sargı özellikle burun ve çene için kullanılır. Yaklaşık 90 cm uzunluğunda 10-20 cm genişliğinde bir kez parçası kullanılır. Parça iki ucundan ortada gerektiği kadar bir yer kalana dek yırtılır. Yaranın üzerine bir pansuman oyulur
ve parçanın ortası bunun üzerine yerleştirilir. Kravat sargmm katIanma biçimi Sargının aşağıya sarkan bölümü yukarıdan, yukarıda kalan bölümü aşağıdan düğümlenir. Bu sargı alt çene için de kullanılmakla birlikte çene kırığında kullanılmamalıdır.
Kuşak Sargı: Karın ya da göğüs bölgesindeki büyük yaralar için sargı gerektiğinde kullanılır. 1-1.5 m uzunluğunda ve 30-45 cm genişliğinde bir dörtgen biçiminde bez parçası yeterlidir. Büyük bir banyo havlusu da kuüamlabilir. Sargı arkadan öne doğru dolaştırılarak önde iğnelenir.
Çekiş için Kilit Düğüm:Bir kravat sargı hazırlanır. Sargının iki ucu bir araya getirilerek bir ilmek oluşturulur. İlmek çekiş tahtasının ucuna getirilir. Sargının iki ucu bu ilmeğin arkasından geçirilir ve çekilerek sıkıştırılır. İki ucun uzunluğu eşit olmalıdır.
Beşik Düğümü: Kravat sargı birbirine paralel iki çubuğa dik olacak biçimde çubukların üzerine koyulur. Uçlardan biri bacağın altından geçirilerek bacağa dolanır ve karşı kenarda bacağın altından gelen öteki uçla düğümlenir. İlk beşik düğümünün bacağın ağırlığını dengeleyebilmesi için bileğin hemen yukarısına koyulması gerekir.
ACİL TRAKEOTOMİ-SOLUK BORUSUNU KESMEK: Eğer “Heimlich uygulaması” yetersiz kalmışsa “Acil Trakeotomi” yapılabilir. Bunun için hastayı derhal sırtüstü yatırın, boynunu hafifçe yukarı kaldırın ve hiyoid kıkırdağının çıkıntı bölümünü (adam elması) parmağınızla bulun. Bu çıkıntıdan 2-3 cm orta, hatta aşağı doğru parmağınızı hareket ettirin. Bu sırada bir çukurcuğa rastlayacaksınız, bu çukurcuk hiyoid kıkırdağıyla, krikoid kıkırdağı arasındaki aralıktır ve “Krikohiyoid aralık” adını alır. Bu aralığı “Krikohiyoid zar” danelin bir zar örtmektedir. Bu zarın hemen altında soluk borusu boşluğu bulunur. Acil trakeotomi için krikohiyoid aralık bulunur. Bunu örten deri bölümü jilet, çakı, bıçak ya da bisturiyle enlemesine 2-3 cm kesüir. Daha sonra kesit derinleştirilip “Krikohiyoid zar” kesilir ve soluk borusu boşluğuna ulaşılır. Daha sonra küçük bir madeni boru ya da bir tükenmezin, dolmakalemin mika kısmı, iki ucu açık bir soru biçminde kırılır ve boğazdaki yarıktan soluk borusuna sokulur. Böylece hastanın solunum yolu açılır. Eğer böyle bir borucuk yoksa, bıçak, çakı ya da sert bir çubuk yarıktan sokulup yarığın ağzının açık kalması sağlanır. Bu işlemlerden sonra hasta hemen hastaneye kaldırılır. 1002
ELEKTRİK ÇARPMASINDAN KURTARMA VE İLK YARDIM:
1) Elektrik çarpmakta olan kimseye asla doğrudan dokunmayın siz de çarpılırsınız.
2) Eğer yakınımızda ise hemen ana şalteri indirin ya da sigortayı gevşetin. Bu olamıyorsa,
3) Kuru bir tahta ya da plastik ya da kemerle kazazededen elektrik telini uzaklaştırın ya da kazazedeyi elektrik kaynağından kurtarın. 4) Kişiyi elektrikten kurtardıktan sonra solunumuna ve nabzına bakın. Bunlar düzenliyse, hastayı sırtüstü yatırın. Elbiselerini varsa kravat ve kemerini gevşetin.
5) Elektrik çarpması kalp ve solunumunu durdurabilir. Eğer böyle bir durum varsa yapay solunum ve kalp masajı yapın.
6) Hastanın bilinci yerine gelse bile hemen yerinden kaldırmayın, çünkü aniden kalp yetmezliği ve ölüm gelişebilir.
7) Hasta iyice kendisine geldikten sonra ambulansla hastaneye gönderin. Asla ayağa kaldırmayın ve yürütmeyin.
8) Elektriğin vücuda girip çıktığı noktalarda yüzeysel deri yanıkları olabilir. Bunlar küçük olsalar bile vücut içinde daha büyük yanıklar bulunabilir. Bu nedenle kesinlikle doktora başvurun.
SUDA BOĞULMADAN KURTARMA VE İLK YARDIM:
1) Eğer suda boğulan birini kurtarma konusunda eğitim görmüş değilseniz, iyi yüzme bilmiyorsanız ve su çok soğuk ise boğulma tehlikesinde olan kişiyi kurtarmak için derin suya atlamayın. siz de boğulabilirsiniz.
2) Eğer tehlikedeki kişiye sopa, ip ya dasimite bağlı bir iple ulaşabiliyorsanız bunları kullanın. Suda boğulma sırasında akciğerlere bir miktar su kaçar. Su daha sonra kana geçip onu sulandırır. Kanın fazla sulanması ise alyuvarların patlamasına yol açar. Boğulma sırasında kazazedenin gırtlağında refleks yoluyla bir spazm gelişmesiyle solunum olanaksızlaşır.
1) Hemen yüzüstü yatırın ya da birkaç saniye baş aşağı tutun.
2) Ağzının içinde yabancı cisimler varsa onları çıkartın.
3) Ağızdan ağıza yapay solunum yapın.
4) Eğer gerekiyorsa kalp masajı da yapın.
5) Kazazedenin ıslak elbiselerini çıkartın, üzerini battaniyeyle örtün.
6) Eğer bilinci yerine gelmişse, kalp atışları ve solunumu kendiliğinden çalışıyorsa ağızdan alkolsüz sıcak sıvılar verin.
7) Kolonya ya da amonyak koklatarak solunumunu uyarın. 8) Kazazedeyi kesinlikle hastaneye götürün.
YANGINDAN KURTARMA VEİLK YARDIM:
1) Yanmakta olan bir bina ya da odaya kurtarıcı olarak girecekseniz önce kapı kolunun sıcak olup olmadığına bakın. Kapıyı açtığınızda alevler size doğru gelip yolunuzu kapayabilir.
2) Karbonmonoksit .gazı havadan daha ağırdır, bu nedenle binaya girmeden önce ağız ve burnunuzu ıslak bir bez ya da mendille örtün. 3) Elbiseleri tutuşmuş kişinin üzerini halı, battaniye ya da elbise ile örterek alevi söndürün.
4) Önce baş ve gövde üzerindeki alevleri söndürün.
5) Yanmakta olan kişi koştuğunda ya da hareket ettiğinde alevler çoğalır.
6) Yüksek bir yerden yaralıyı aşağı indirmek için halat ve/veya perde ve/veya örtü ve/veya çarşaflardan yararlanabilirsiniz. Bunların bir ucunu odadaki bir kalorifer ya da su borusuna ya da ağır bir eşyaya bağlayın.
7) Yaralıyı hemen hastaneye kaldırın.
YANIKLAR: Yanıklar organizmanın bölgesel olarak ateş, buhar, sıcak cisimler, elektrik akımı ya da kimyasal maddelerle karşılaşması sonucu ortaya çıkarlar. Bu karşılaşmanın nicelik ve niteliğine bağlı olarak çok değişik genişlik ve derinlikte bölgesel yanıklar ortaya çıkar, yine bu durumlarda çoğu kez vücudun öteki organlarını da tehlikeye sokan sistemik reaksiyonlar oluşur. Yanık nedeniyle ortaya çıkan anormal durumlar, yanıklı hastanın iyileşmesi ve tedavide yapılması
gereken işlemlerin hacmi, yanığın genişlik ve derinliği ile doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla yanık derinlik ve genişliğin ilk bakışta saptanması yanık yönteminin ilk adımını oluşturur.
Derinlik ve genişlik: Yanık derinliği 1., 2., 3., derece deyimleri ile sınıflandırılır.
1. Derece Yanıklar: Güneşte fazla kalanlarda görülen tipteki yanık biçimidir. Derinin üst tabakasında pembe-kırmızımtrak bir renk ile başlar, kalma süresine göre ya bu biçimde sürer ya da bir süre sonra topluiğne başı iriliğinde çok sayıda içi su dolu kabarcıklara dönüşür. Şiddetli ağrı vardır. Hastane tedavisini gerektirmeden evde kolaylıkla tedavi edilir.
2. Derece Yanıklar: Üst derinin tamamen harap olması ile ortaya çıkan bir tablodur. Burada da kırmızı bir ortam üzerinde 1. derece yanıkta olduğu gibi içi su dolu kabarcıklar görülür, ancak su dolu kabarcıklar topluiğne başı iriliğinde olmayıp yanık alanının genişliği ile orantılı olarak çok daha iridirler, yani ortamdaki alt deri sağlam olduğundan bunlarda da şiddetli ağrı vardır. 3. Derece Yanıklar: Üst ve alt deri tamamen yanmış, yanık derialtı dokusuna hatta kemiklere kadar inmiştir. Bu hastalarda derideki sinirler de yandığından ağrı yoktur, ancak yanıklı bölgelerin yakınındaki dokularda ödem dediğimiz doku altında su toplanması görülür. Bu hastalarda, diğer organları da ilgilendiren vakalar ortaya çıkar. Yukarıda derece derece belirttiğimiz yanıklardan 1. derece, hastane tedavisine gereksinim göstermemekle beraber, bilinçsizce yapılan uygulamalar dolayısıyla ilerde bazı istenmeyen olayların ortaya çkımasına neden olabilir. 2. ve 3. derece yanıklar ise kesinlikle doktor hatta hastane kontrolünde tedaviye alınmaya gereksinim gösterir.
YANIKLARDA İLK YARDIM:
1. derece yanıklarda hastaya ağrı kesiciler ile dıştan bazı uygulamalar yapılır. Diş macunu, salça gibi birtakım uygulamalar kesinlikle yapılmamalıdır. Yananbölge soğuk suyun altında tutulabilir ve buralara yanık ve deri merhemleri uygulanır. Bu tür yanıklarda yanan bölgenin açık tutulması gereklidir.
2. derece yanıklarda hasta doktora ya da hastaneye götürülmeden önce, yanık bölgesindeki içi su dolu kabarcıklar temizlenir. Yanık bölge sabunlu su ya da antiseptik solüsyonlarla yıkanır ve vazelinli gazlı bezle sarılarak hastaneye gönderilir. Eğer yanık alan tüm vücudun % 10’undan fazlaysa, evde tedavi için vakit geçrilmeden hastaneye gönderilmelidir. Hastaya yalnızca ağrı kesici verilebilir. Yanık bölgelere daha önce söylediğimiz gibi herhangi bir uygulama yapılmaz, pamuk ya da o türden sargılar sarılmaz. Yanık üstüne temiz bir havlu örtülmesi ve hastanın acilen hastaneye yetiştirilmesi gereklidir. Hastanın hastaneye gitmesi 3-5 saat gecikiyorsa (ulaşım sorunu nedeniyle), hastaya ağrı kesici ilaçların yanında antibiyotiklerin verilmesi, antitetanik serum uygulaması gereklidir. Aynı nedenlerle hastaneye geç giden hastalara damardan serum uygulaması gerekli olur. Verilecek serum makromoleküllü olmalıdır (Laktatlı Ringer Sol gibi). 3. derece yanıklarda hastanın evde kesinlikle bekletilmeden hastaneye götürülmesi gereklidir. Hasta tamamen soyulur. Yanık bölgelere temiz tülbent ya da gazlı bez konur ve bir battaniyeye sarılarak hastaneye ulaştırılır. Alevle yanma sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, koşan hastanın derhal yere yatırılarak, üzerine bir battaniye ya da uygun bir örtü örterek alevin havasız kalarak yanmaya devam etmesinin önlenmesidir.
KANAMANIN CİDDİ OLMADIĞI YARALAR:
1) Ellerinizi temiz su ve sabunla iyice yıkayın.
2) Beyaz sabun ve kaynatılıp oda sıcaklığı kadar soğutulmuş ya da temiz musluk suyu ile yarayı temizleyin. Bu işlemi yaparken mikropsuz pansuman bezi kullanın.
3) Kuru, mikroplardan arındırılmış bir bez ya da temiz pansuman bezi hazırladıktan sonra bunu yaranın üzerine yerleştirin.
4) iltihaplanma başlarsa yarayı hemen bir doktorun görmesini sağlayın.
KANAMADA TIBBİ YARDIMDAN ÖNCE İLK YARDIM: Genellikle yapılması gereken ilk şey temiz bir pansuman bezini yaranın üzerine sargıyla yerleştirmektir. Pansuman mikroplardan bütünüyle arıtılmış olmalıdır. Pansumanı yaranın üstüne yerleştirirken de mikrop kapmamasına dikkat edilmelidir. Bu nedenle pansumanı uygulayacak kişi önce ellerini yıkamalıdır. Daha sonra pansuman bezi, yaranın üzerine gelmeyecek bir ucundan tutulmalıdır. Pansuman bezinin yakınında nefes almak ya da öksürmek sakıncalıdır. Pansuman bezi yaradan biraz büyük olmalıdır. Pansuman bezini sabitleştirmek için kullanılan sargıların mikropsuz olması gerekmese de temiz olmasına özen gösterilmelidir. Sargılar kan dolaşımını önleyecek kadar sıkı olmamalıdır. Eğer mikropsuz pansuman bezi yoksa en az dört katlı temiz bir bez kullanılabilir. Olanak varsa bezin de mikroplardan arındırılması gereklidir. Mikroplardan arındırma işlemi ütüleyerek, sıcak bir sobaya yaklaştırarak ya da temiz su ve sabunla yıkayıp kurutarak ya da en az on dakika güneşe tutarak yapılabilir. En iyi yöntem bezi birkaç dakika kaynatıp kurutmaktır. Tüylü kumaşlar kullanılmamalıdır.
KANAMANIN CİDDİ OLDUĞU YARALAR: Amaç her zaman kanamayı en kısa zamanda durdurmaktır. Bu da yaranın üzerine bir bez parçasıyla basınç uygulanarak yapılabilir. Kanamayı kontrol altına alarak yaşam kurtarabilirsiniz. Büyük bir kan damarı kesildiğinde, kan kaybı hastanın bir dakika içinde ölümüne yol açabilir; ancak çoğu durumlarda vücudun koruyucu mekanizması harekete geçerek kanamanın azalmasını sağlar. Bir organ basınç nedeniyle kesildiğinde şaşılacak kadar az kanama olur. Bunun nedeni kesik uçların basınç nedeniyle kapanması ve kanın pıhtılaşmasıdır. Kan basıncı arttığında uçlar yeniden açılabüir. Yetişkinler yaklaşık yarım litre kan kaybına dayanabilirler. Bir litreden fazla kan kaybı özellikle yaşlı ve zayıf kişilerde ciddi sonuçlar doğurabilir.
KANAMAYA UYGULANAN DOĞRUDAN BASINÇ: Dış kanamaların çoğu yaranın üzerine doğrudan basınç uygulayarak kontrol altına alınabilir. Temiz bir bez ya da bez parçası kullanılmaktadır. İltihaplanmayı önlemek için bir temizleyici ve mikropsuz bez kullanılması yararlıdır. Çıplak elle basınç uygulamak uygun bir bez parçası bulunana kadar geçecek sürede kan kaybını önleyebilir. Kanama kontrol altına alındıktan sonra koyulacak pansuman, sargı ile sabitleştirilmelidir. Pansuman ve sargı bütünüyle kanlansa da pansuman kaldırılmadan üzerine daha fazla bez ya da pansuman koyulmalı, sargı daha sıkı bir duruma getirilmelidir.
KANAMADA DAMARA BASINÇ UYGULAMA: Çok acü durumlarda parmaklarla ya da elle, kanamayı besleyen damara alttaki kemiğe dayanacak biçimde basınç uygulanır. Böyle basınç uygulaması kanamayı bütünüyle durdurmasa da hızını azaltır. Damara basınçla birlikte doğrudan basınç da uygulanabilir. Damara basınç uygulanabilecek en uygun yerler vücudun iki yanında ikişer tanedir. 1) Dirsek ile koltukaltı arasında; basınç uygulama kolun iç tarafını sıkıştıracağından buradan aşağıda olan kanamaları azaltır. 2) Ön kasığın hemen altına basınç uygulama; altındaki pelvis kemiğine giden ana damarı sıkıştıracağından daha aşağıda kalan bölgelerdeki kanamaları azaltır.
İÇ KANAMA: Belirtileri şoktaki belirtilere çok benzer ve ilk yardımı şoktaki gibi yapılır. Bazen burun ve ağızda hiçbir yara olmadığı halde bu organlardan kan gelebilir. Böyle durumlarda kanama noktası genellikle ciğerler, mide, kafatası içi ya da bunlarla bağlantılı organlardadır. Hasta soluk almada güçlük çekiyorsa-^astık kullanarak omuzlar ve baş yükseltilmelidir. Hastanın kusması da kontrol altına alınmaya çalışılmalıdır. Kanama dursa da hiçbir uyarıcı verilmez. Tıbbi yardım acil olarak gereklidir. Hasta şokta ya da bilinçsizse başı ve göğsü kalçalarından aşağıda kalacak biçimde yan döndürülür, böylelikle ciğerlere hava gitmesi sağlanır.
TURNİKE: Turnike, ancak çok güç koşullar altında kanamayı durdurmak için uygulanan bir yöntemdir. Turnike dokuların zedelenmesine, uygulandığı bölgenin aşağısına giden kanın bütünüyle kesilmesine ya da derinin yaralanmasına, kesilmesine yol açabilir. “TURNİKE, BAŞKA BÎR YÖNTEMLE ÖNÜ ALINAMAYAN CİDDÎ VE YAŞAMI TEHLİKEYE SOKAN KANAMALARDA UYGULANMALIDIR”. Turnike yalnız büyük bir damarın (arterin) kesildiği durumlarda gereklidir.Turnike uygulanmasında dikkat edilmesi gereken işlemler şunlardır: 1) Turnikeyi yaranın biraz yukarısına fakat yaraya değmeyecek biçimde yerleştirin. Turnike ile yara arasında normal deri parçası bulunmalıdır. Yara bir eklem yerine yakınsa, turnike eklem yerinin biraz yukarısına yerleştirilmelidir. 2) Turnikenin kanı durdurmaya yetecek kadar sıkı olmasına özen gösterin. Yanlış uygulama, özellikle yeterince sıkı değilse, kanamayı attıra
rak ölüme yol açabilir. 3) Turnike uygulandıktan sonra hasta en kısa zamanda bir doktora götürülmelidir. Turnike, kesinlikle ya bir doktor ya da kanamayı kontrol altına alıp hastanın kaybettiği kanı verebilecek düzeyde eğitilmiş sağlık hizmetleri personeli tarafından çözülmelidir. Deneyimler doğru uygulanmış turnikenin hastaya hiç zarar vermeden 1-2 saat kalabildiğini göstermiştir. 4) Hastanın üzerine turnikenin yapıldığı saati ve vücudun hangi bölgesinde olduğunu belirten bir yazı iliştirilmelidir. 5) Turnike yaklaşık 5 cm. genişliğinde uzun ve düz bir parça (kravat, çorap, kemer gibi) ile yapılabilir. İp, tel, kordon gibi şeyler kullanılmamalıdır, bunlar dokulara ve kan damarlarına zarar verebilir.
TURNİKENİN UYGULANMASI:
1) Parçayı turnikeyi uygulayacağınız yerin çevresinde ikikez dolayın ve bir düğüm atın.
2) Bu düğümün üzerine bir tahta parçası ya da benzeri bir şey yerleştirin ve üzerine iki düğüm atın.
3) Tahta parçasını kan duruncuya kadar çevirerek turnikeyi sıkıştırın.
4) Tahta parçasını turnikenin geri kalan ucuyla ya da başka bir kez parçasıyla sabitleştirin.
KANAMA SIRASINDA DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR: Kanama kesinlikle doğrudan basınç uygulanarak durdurulmalıdır. Ciddi yaralanmalarda damar üzerine basınç uygulanması, doğrudan basınç uygulanana kadar kanamayı kontrol altına almak açısından yararlıdır. Turnike ancak çok gerekli olduğunda ve ender olarak kullanılmalıdır. Turnikenin iki saatten fazla kalması, kaldırıldığı anda şoka neden olabilir. Bu nedenle turnike uygulanan hasta en kısa zamanda hastaneye götürülmelidir. Gerçekte turnike uygulama kararı yaşamı kurtarmak için bir organı gözden çıkarma riskini kabullenmedir. Kanama doğrudan basınç yoluyla kontrol altına alındıktan sonra, kanayan yer kol ya da bacaktaysa yastık ya da benzeri şeylerle yükseltmekte yarar vardır. Tıbbi yardım gecikiyorsa hasta susamışsa, yarım saatte bir yarım bardak su verilebilir; ancak hastanın karın ya da göğsün alt bölümünden yara almaması gereklidir. Alkollü içkiler kesinlikle verilmez.
BURUN KANAMALARI: Burun kanamalarında yapılacak yardımlar, kanamanın bölgesine ve şiddetine göre değişmektedir. Ancak genelde uygulanması gereken ilkeler şunlardır:
1) Paniğe kapılmayın
2) Başınızı arkaya atarak oturun
3) Yatar durumdaysanız, başınızı ve omuzlarınızı hafifçe kaldırın
4) Yürümek, konuşmak, gülmek ve burnu temizlemek kanamayı artırabilir.
Burnun ön yarısından kaynaklanan kanamalar genellikle darbelere bağlıdır ve çoğunlukla çocuk ve gençlerde görülür. Eğer kanama hafifse, burun deliklerine burun kanatlarını şişirecek kadar pamuk doldurulur. Böylece burnun ön yansında kanayan damara basla uygulanmış olur. Baskıyı çoğaltmak için burun kanalları iki parmak arasına alınıp, hafifçe sıkılabilir. Pamuklar 3-4 saat kadar burunda tutulur. Gerekirse yeniden pamuk doldurulur. Eğer kanama durmamışsa ya da fazla ölçüdeyse, olabüdiğince kısa bir sürede kulak-burun—boğaz doktoruna başvurmak gerekir. Burnun arka yansından kaynaklanan kanamalar yukarıda belirttiğimiz basit önlemlerle durdurulamaz. Bu nedenle, kesinlikle bir kulak-burun- boğaz doktoruna gidümelidir. Ciddi burun kanamalarında, kanayan damarın elektrik ya da kimyasal maddelerle yakılması, burun boşluğunun tümüyle gazlı bezden yapümış tamponla doldurulması ve bazı durumlarda da buruna gelen bazı damarların hastayı şoka sokması halinde kan nakli ve/veya serum verilmesi zorunlu olabüir. Eğer burun kanamaları sık sık oluyorsa, eğer orta yaşh ya da yaşlı bir kimsede kendiliğinden burun kanamaları gelişiyorsa, bir kulak-burun-boğaz doktoruna başvurulmalıdır.
KIRIK BELİRTİLERİ: Kemik kırıklarının bazı ortak belirtileri vardır. Bu ortak belirtüerin yanı sıra, kırılan kemiğe göre ve kırığın yerine göre değişen özel belirtiler vardır. Kırığın ortak belirtileri şunlardır:
1) Ağrı
2) Bölgesel şişlik
3) Şekü bozukluğu
4) İşlev bozukluğu-kaybı
5) Anormal hareket
6) Ekimoz
7} Krakman.
1) Ağn: Ağrının kaynaklan kısaca şöyle özetlenir: a) Kemiğin kendi sinirlerinin uyarılması b) Periostun uyarılması c) Kırık kemik uçlarının komşu yumuşak dokuları uyarması d) Kas kasılması nedeni. Kırık bölgesindeki sinir lifleri dejenerasyona uğrayacaklarından, ağn birkaç saat sonra kaybolur. Fakat kırık kemik hareket ettirüdiğin- de, kırık uçları zedelenmiş sinir liflerini uyaracağından, yeniden şiddetli bir ağn ortaya çıkar.
2) Bölgesel şişlik: Kırık bölgesindeki kanama ve bunun komşu yumuşak dokulara sızması, ayrıca bu dokularda da kanamanın olması ve daha sonra kanın pıhtılaşması şişlik nedenlerinden biridir. Başka bir neden de bu bölgede ödemin gelişmesidir. Bazı kırıklarda kemiğin kırık uçlan üst üste biner. Böylece burada kemiğin kalınlığı iki katma çıkmış olur. Bu da başka bir şişliğin nedeni olur. Kırık uçlann üst üste binmesi sonucu, kırık kemiğin boya da kısalır. Bu durumda kemiğin çevresindeki yumuşak dokular bol gelip kıvrım yaparlar. Bu da bölgesel şişliğe yardım eder.
3) Şekü bozukluğu: Kırık kemiğin boyu kısalabilir ve/veya kemik kırık bölgesinde normalde bulunmayan bir açı yapabilir. Kırık kemik kendi ekseni üzerinde dönüp, ait olduğu organa şekü kazandırabilir.
4) İşlev bozukluğu -k ay b a: Kırık bir kemik bütünlüğünü kaybetmiş olacağından, doğal işlevlerini yerine getiremeyecektir. Örneğin uyluk bağlı olarak şoka sokup, ölüme neden olabilir. Büyük bir sinir lifinin kesilmesi, o sinir lifinin sorumlu olduğu bölgede felçlere ve duyu kayıplarına neden olur. Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi, kırık bölgesi kesinlikle hareket ettirilmemelidir. Kırık ilk yardımında iki ana ilke vardır: Kırık bölgenin hareketsizliğini sağlamak ve kanamayla mücadele etmek.
KIRIKLARDA İLK YARDIM İLKELERİ:
1) Eğer kırık bölgesindeki deride yara varsa (yaraya hiç dokunmadan) yaranın üstü gazlı bezle ya da temiz bir bezle kapatılır.
2) Kırık bölgesi hareketsizleştirilir. Bunun için sert mukavva ya da uygun boyda tahta parçaları kullanılabilir. Örneğin bacak kırılmışsa iki uzun tahta parçası alınır. Bunların üzerine ayrı ayrı bez sarılır. Daha sonra kırık bacak bu iki tahta parçası arasına alınır. Bacak ve yanlarındaki tahta parçaları bu arada çok sıkı olmaksızın, fakat kırık bölgesinin hareketini engelleyecek sıkılıkta sarılır. Kırık kemiğin üst ve alt eklemlerinin de bu destek ve sargı içine alınması daha doğru bir davranıştır.
3) Eğer kanama varsa, kırık bölgesinin üstündeki kemiği kırılmış olan hasta, çok özel bir durumun dışında, kırık olan bacağı üzerine basamayacak, yürüyemeyecektir.
5) Anormal hareket: Kemik bütünlüğü kaybedilmiş olduğundan, merkezi kırık uçlan olan anormal hareketler oluşacaktır. Örneğin kol kemiği ortadan kırıldığında, kolun tam ortasından bükülme olabilecektir.
6) Ekimoz: Ekimoz halk arasında “Morartı”, “Çürük” olarak bilinir. Ekimozun nedeni, damar dışına çıkan kanın alyuvarlarındaki hemoglobinin iki değerlikli demirinin üç değerlikli demire dönüşmesidir. Normalde alyuvarlara renk kazandıran hemoglobin kırmızıdır. Fakat hemoglobin demiri üç değerlikli olunca mor renk ortaya çıkmaktadır. Ekimoz ilk günlerde mor renkteyken sonra kızıla, daha sonra yeşile ve en sonunda da sarıya dönüşüp kaybolur. Bu renk değişikliğinin nedeni, doku arasına sızan kanın zamanla o bölgeden uzaklaştırılmasıdır.
7) Krakman: Kırık uçların birbirine sürtünmesiyle ortaya çıkan bir sestir. Bu sesi çakıl taşlan üzerinde yürürken çıkan sese benzetebiliriz. Hiçbir zaman kırık kemiği oynatıp, bu sesin çıkmasını denememeliyiz. Çünkü kırık uçlar oynatıldığında, şiddetli bir ağrının yanında daha önemli bir sonuç ortaya çıkabilir. Bu da kırık uçların büyük bir daman ya da siniri kesmesidir.
bir bölgenin kaim bir iple, yoksa kravat, kemer ya da benzeri bir şeyle sıkıca sarılıp, aşağıya yani kırık bölgesine kan gitmesi engellenir. 4) Eğer varsa, kırık bölge üzerine bir buz torbası konulabilir. Bu kanamayı, ağrıyı ve ödemi oldukça azaltır. 5) Hastanın üşümemesi için üzeri örtülmelidir. 6} En çabuk yolla hasta bir hastaneye kaldırılmalıdır. Burada ne yazık ki ülkemizde sık yinelenen bir yanlıştan da söz etmek istiyoruz. Kırık ya da çıkıktan kuşkulanılan her hastanın, kesinlikle “HASTANE”ye götürülmesi gerekir. Asla “KIRIK ÇIKIKÇI’’ya götürülmemelidir. Unutmayınız ki ülkemizde bu yanlış tutum sonucu boşu boşuna sakat kalmış insanların sayısı az değildir.
ERKEN GEBELİK SORUNLARI: Gebe olduğunu bilen ya da adet günü gecikmiş, gebelik kuşkusu olan kadınlar aşağıdaki belirtilerden bir ya da daha fazlasını hissettiklerinde, derhal bir doğum uzmanına ya da kliniğine başvurmalıdır.
1) Kanama ya da kanama ile birlikte parça düşürülmesi. Genellikle ağrı ile birlikte olur.
2. Bayılma ya da baygınlık hissi, gözlerin kararması, soğuk terleme.
3. Karnın alt bölgelerinde çok şiddetli, bıçak saplanır gibi aniden başlayan ağrı.
4. Karın bölgesine dokunmakla şiddetli ağrı
hissedilmesi.
5. Yatar durumda oluşan ve ayağa kalkmakla geçen sağ omuz ağrısı.
6. Kasıklarda hissedilen adet ağrılarına ya da doğum ağrılarına benzer ağrılar. Yukarıda belirtiler, düşük, dış gebelik ve yumurtalık kistinin sapı üzerinde dönmesi gibi zamanında acilen müdahale gerektiren hastalıkların önemli belirtilerindendir,
GEÇ GEBELİK SORUNLARI: Gebeliğin 6. ayından sonra ve özellikle gebeliğin son aylarında aşağıdaki belirtilerden bir ya da daha fazlasının hissedilmesi, derhal bir doğum uzmanına ya da kliniğe başvurmayı gerektirmektedir. 1. Kanama: Ağrıyla birlikte ya da ağrısız olabilir. 2. Bayılma ya da şuur kaybı ile gelişen kriz (havale)
3. Bacaklarda daha fazla olmak üzere, parmakla basıldığında iz bırakan şişlikler.
4. Tansiyon yükselmesi ya da düşmesi. 5. Çarpıntı hissi, huzursuzluk ve karnın taş gibi sert oluşu.
6. Günlük işlerin yapılması sırasında aşın yorgunluk, çarpıntı ve nefes darlığı duyulması.
7. Gebelik boyunca normal kilo artışının aniden fazla boyutlara ulaşması.
8. Bebek hareketlerinin kaybolması, duyulmaması.
9. Normalde giderek büyüyen bebeğin ve dolayısıyla karnın büyümesinde duraklama oluşu ya da fazlalaşması.
YÜKSEK RİZİKOLU GEBELER: Aşağıdaki öğelerden en az birine sahip olan gebeler, kesinlikle doğum uzmanı kontrolunda bulunmalı ve doğumlarını da bir klinikte yapmalıdırlar. Çünkü bu gebelerde hem doğum yeri özellik göstermekte hem de anne ve bebeğe ait sorunlar normale oranla daha sık görülmektedir.
1. Daha önce düşük yapmış olanlar
2. Dış gebelik geçirmiş olanlar 3. Erken doğum yapmış olanlar 4. Önceki doğumları makat doğum ya da yan geliş gibi özellik gösterenler.
5. Doğumun, beklenen tarihten 15 gün geçmesine karşın olmaması. 6. Sezaryen ya da forseps ile doğum yapmış olanlar
7. Ölü doğum yapmış olanlar 8. Daha önce 4000 gr.’dan ağır bebek doğurmuş olanlar.
9. Karın ile ilgili ya da jinekolojik ameliyat geçirmiş olanlar.
10. 20 yaşın altında ve 32 yaşın üzerindeki kadınların ilk gebelikleri
11. 40 yaşın üzerinde ya da 5’den fazla doğum yapmış olanlar
12. Uzun süre çocuğu olmamış ve tedavi sonucu gebe kalmış olanlar
13. Kan uyuşmazlığı olanlar
14. Gebeliğin ikiz, üçüz gibi çoğul olduğunu bilenler
15. Gebeliğin ikinci yansında kanama geçirenler
KANAMALAR: 1. Ortalama 28 gün arayla, 3-6 gün süreyle ve günde 1-3 pet kirletecek kadar olan kanamalar normal adet kanaması (regli, menstürasyon) adını alır. 2. Bazı yeni doğan kız bebeklerde, doğumu izleyen 2-3 gün içinde az miktarda bfr kanama olabilir. Bu, gebelik sırasında anneden geçen hormonların etkisiyle olup birkaç gün içinde geçer. Kanamanın uzun sürmesi ya da fazla olması halinde doktora başvurmak gerekir. 3. Bazı kadınlarda iki adet arasında, 12-14. günlerde görülen 1-2 günlük az miktardaki kanama, yumurtlama (ovülasyon) sırasında, kanda geçici olarak östrojen hormonun azalması sonucu olup, ovülasyon kanaması adını alan normal bir olaydır. 4. Erken gebelik döneminde, diğer bir deyişle beklenen adetten 10-15 gün sonraki bir dönemde bazen damla biçiminde görülen kanama yuvalanmaz (implantasyon) kanaması adını alan normal bir olaydır. 5. Gerdek gecesi kanamaları: İlk cinsel birleşme sırasında görülen, kızlık zarının (himen) yırtılması sonucu hafif bir kanamadır. Bu kanamanın 30 dakikadan fazla sürmesi ya da çok fazla olması halinde doktora başvurmak gerekir. 6. Doğumu izleyen, loğusalığın ilk 2-3 günlerindeki loğusalık akıntısı (lochia) kanlıdır. Bunun daha uzun süre devamı ya da fazla miktarda olması doktora başvurmayı gerektirir. Yukarıdaki durumların dışında, aşağıda belirtilen durumlarda kesinlikle bir doğum uzmanına başvurmalıdır.
1. Erginlik döneminden önce görülen kanamalar. 2. Normal adet kanamalarının a) 21 günden kısa, 35 günden uzun aralıkla olması. b) 2 günden az, 8 günden fazla sürmesi. c) Kaybedilen kanın 20 gr’dan az, 150 gr.’dan fazla olması.
3. Normal adet dışında görülen kanamalar.
4. Gebelik dönemindeki kanamalar.
5. Loğusalık döneminde kanamanın ilk 3 günden uzun sürmesi ya da fazla miktarda olması.
6. Adetten kesilmiş bir kadında görülen kanamalar.
7. Hormonal ilaçların yanlış kullanılması sonucu görülen kanamalar.
8. Cinsel ilişki sırasında kanama olması.
ŞOK: Şok birçok anlamda kullanılan bir sözcüktür. İlk yardıma en çok gereksinme duyan şok biçimi ciddi bir yaralanma sonucu vücutta yeterli kanın dolaşamaması ve vücudun işlevlerini yerine getirememesi ile ortaya çıkan travmatik şoktur. Travmatik şoklar ağır derecede yanık, yaralanma ya da kırıklarla bağlantılıdır. Çoğu durumlarda iç ya da dış kanamalar sonucu oluşan büyük kan kaybı nedeniyle ortaya çıkar. Şokun tehlikesi kan kaybının büyüklüğüyle orantılıdır. Kanamayı artıran herhangi bir yanlış hareket şokun tehlikesini artırabilir. Yaşlı ve güçsüz kimselerin şoka dayanma olasılığı daha azdır. Yara tehlikeli olmasa bile şokun şiddetlenmesi hastayı ölüme götürebilir.
ŞOK BELİRTİLERİ: En önemli belirti hastanın halsizleşmesi, renginin sararması, terlemesi ve sıcaklığının düşmesidir. Dudaklarda alında, avuç içleri ve koltuk altlarında ter damlaları görülür. Hasta kusar ya da mide bulantısından yakınır. Tepkileri başta normal olmasına karşın sonraları ya aşın hareketli olur ya da çevreye karşı ilgisini ve dikkatini yitirir. Genellikle susuzluk hisseder. Nabız artışı hızlı ancak duyulmayacak kadar hafif olabilir. Normalden çok daha hızlı ve bazen çok derin nefes alabilir. Ancak bu belirtilerin hepsi ilk anda görülmeyebilir. Özellikle ciddi kanama durumlarında bu belirtiler ancak bir saat ya da daha sonra ortaya çıkar.
ŞOKTA İLK YARDIM: Hasta yatırılmalıdır. Ancak bu pozisyonda kan, en çok gerekli olduğu baş ve göğüs bölgesine bol miktarda gelebilir. Yatma pozisyonu, iç organlarda ya da başta yaralanma ya da kırık olduğu zamanlarda en uygun pozisyondur. Eğer hasta soluk almada güçlük çekiyorsa göğsü ve başı yukarı doğru kaldırılmalıdır. Aşağıda belirtilen durumlar dışında eğer kan kaybı büyük ya da yaralanma ciddiyse vücudun alt bölümü yükseltilmelidir. Bu işlem için sedyeyi ya da yatağı uç taraftan 20-30 cm. kaldırmak yeterlidir. Eğer hasta yerde yatıyorsa yastık ya da benzeri şeylerle vücudun alt bölümü yukarı doğru kaldırılır. Hastanın başında yara olduğu, soluk alma güçlüğü oluştuğu ve yükseltme sonucu acı çektiği zaman yükseltme işlemi yapılmamalıdır. Daha hafif yaralarda, örneğin büek kırığında yükseltme zararlı olmamakla birlikte, gereksizdir. Eğer hasta yerde yatıyorsa altına bir battaniye koyulmalıdır. Çevrenin sıcaklığına göre, terlemeyeceği bir biçimde örtülmelidir. Sıcak günlerde ya çok ince bir örtü örtülmeli ya da hiçbir şey örtülmemelidir. Hastanın üşümeyecek derecede serin tutulması en uygunudur. Hastaya sıcak su şişeleri ya da termoforla dışarıdan sıcaklık vermek genellikle zararlıdır Bunlar çok soğuk havalarda ve donmayı önleyecek ölçülerde battaniye yoksa kulıamlabüir. Ancak hastanın yanmaması için büyük özen gösterilmelidir. Sıcaklığı kontrol ederken bunun hastanın teni üzerinde uzun süre kalacağı göz önüne alınmalıdır (bir-iki saniyede fazla sıcak olduğu hissedümeyen bir şey hastanın derisini, uzun süre temas halinde bulunduğundan, yakabilir). Normal olarak hastanın teni sıcaklığa dayanamasa da, bilinçli olsun ya da olmasın yanığın oluştuğunu hissetmeyecektir. En uygunu, dışarıdan verilen sıcaklığın derecesinin vücut sıcaklığının çok az üstünde olmasıdır. Isıyla ilgili dikkat edilmesi gereken başlıca ilke şudur: Fazla sıcağa gerek yoktur ancak vücut sıcaklığının büyük ölçüde kaybolması önlenmelidir. Eğer tıbbi yardım yarım saat içinde gelebiliyorsa ilk yardımı yap^n kişinin, hastanın susuzluğunu gidermek dışında yapması gereken bir şey yoktur. Ancak hasta bilinçsiz ya da yarı bilinçli ise, mide bıtılantısı varsa ya da karın bölgesinde yarası varsa herhangi bir sıvı verilmemektedir. Spğuk ya da sıcak olmayan su en iyi sıvıdır. Diğer içecekler mide bulantısına, hıçkırığa yol açabilir. Apkollü içkiler de verilmemelidir. Hastaların durumu çeşitlilik gösterdiğinden verilmesi gere- kjen sıvı miktarı için belirli bir kural yoktur. Eğer tıbbi yardımın gelmesi gecikiyorsa başta yalnızbir kaç damla verilmelidir. Hastanın isteğine bağlı olarak bu yarım bardağa kadar artırılabilir. Büyük kan kaybı olduğunda hasta genellikle susuzluk hisseder ve kısa aralıklarla su içmek ister. îlk yardımı yapan kişi hastanın kusmayacağı dozlarda ve aralıklarda su vermelidir. Hasta kusar ya da bulantı başlarsa sıvı verilmemelidir. Eğer tıbbi yardım gelemiyor ya da gecikiyorsa 15 dakikada bir içine yarım çay kaşığı yemek sodası ve yarım çay kaşığı sofra tuzu koyulmuş yarım bardak su verilmelidir. En geç bir saat içinde tıbbi önlemlerin alınması gereklidir.
ZEHİRLENME: Ağız yoluyla zehirlenmede yapılması gereken ilk şey zehiri en kısa zamanda seyreltmek ve eğer başka birşey önerilmiyorsa kusmayı sağlamaktır. Kül ya da güçlü asitler gibi yakıcı zehirler yemek borusunu tahriş ederler. Zehiri seyreltmek için verilecek sıvılar tahrişi azaltacaktır. Bu durumda anında ilk yardım gereklidir çünkü geciken her saniye yaraların artmasına yol açar. Diğer zehirler tahriş etmezler; ancak sindirim sistemi tarafından emilerek zarar verebilirler. Eğer bu zehirler kusarak mideden dışarı atılırlarsa, hiçbir zararları olmaz. Zehir bağırsaklara ulaştıktan sonra kusmanın bir yararı olmaz. Bu nedenle ilk yardımın çok çabuk yapılması gerekir
ZEHİRLENMEYE YOL AÇAN ETKENLER: Yetişkinlerde intihar girişimi dışında zehirlenme ya bilmeden bozulmuş yiyecek yemek ya da yanlışlıkla ecza dolabından ilaç almak sonucu ortaya çıkmaktadır.
Sıklıkla alman zehirler:
1) Ecza dolabında bulunan ağrı kesiciler, uyku ilaçlan koksatifler, antiseptikler. Hemen her ilaç belirtilerden fazla dozda alındığında zehirlenmeye yol açabilir.
2) Evlerde çeşitli işlerde kullanılan kül, amonyak, gaz ve diğer petrol ürünleri fare ve böcek zehirleri ve boya maddeleri.
3) Bozulmuş yiyecekler.
ZEHİRLENMEDE ALINACAK ÖNLEMLER: 1. Yukarıda sayılan bütün zehirli maddeleri çocukların ulaşamayacağı yerlere koymak, 2. Bütün kutuların üzerine içlerindeki maddelerin adlarını yazmak ve kullanmadan önce bunlara ilişkin bilgileri dikkatle okumak, 3. Zehirli ilaçlan diğerlerinden ayrı bir yere koymak, 4. Büyük çocuklara zehirli maddelerin tehlikelerini anlatmak, 5. Çocuklara oyuncak seçerken üzerlerinin boya-kurşun gibi zehirli maddelerle kaplı olmamasına dikkat etmek ve çocukların bunları ağızlarına almalarını önlemek.
ZEHİRLENMENİN BELİRTİLERİ: Zehirlenme belirtileri alman zehir miktarına ve sindirilmesinden sonra geçen zamana göre çeşitli değişiklikler gösterir. Çoğu zehir sindirim siste- mince emilmeden önce hiçbir belirti göstermez. Bazıları ağızda yanmaya ve karın ağrısına yol açar. Mide bulantısı, kusma, görme bozuklukları, başağrısı ya da derin uyku görülebilir. Yardımcı olabilecek diğer bulgular: 1) Zehirlenenin ya da onu görenin haber vermesi, 2) Boş zehir
kuiasu, 3) Daha önce iyi görünen birinin aniden sancılanması ya da hastalanması, 4) Bazen dudaklarda ve ağızda yanma ya da ağız kokusunda değişiklik.
ZEHİRLENMEDE İLK YARDIM: Zehirin belirlenmesi için içinde bulunduğu kutu ya da etiketi bulunmalıdır. Alman zehirin miktarını belirleyebilmek için kutuda ne kadar kaldığı saptanmalıdır. En kısa zamanda, tıbbi öneriler, özellikle alınması gereken önlemler ve varsa panzehir hakkında bügi edinümelidir. Yapılması gereken ilk şey zehiri seyreltmektir. En kısa zamanda hastaya bol miktarda sıvı verilmelidir. Genellikle el altında en kolay bulunan sıvı sudur. Süt az da olsa sindirim borusunun tahriş olmasını önler ve zehirin emilmesini yavaşlatır, ikisinden biri ya da her ikisi birden verilebüir. Çoğu durumda hastayı kusturmak en önemli önlemdir. Verilen sıvı ne kadar fazlaysa kusma olasılığı o kadar artar. Yarım bardak suya birkaç çay kaşığı dolusu yemek sodası mide bulantısı ve kusmaya yol açar. Eğer kusma verilen sıvıyla sağlanamıyorsa ağıza parmak ya da kaşık sokarak hasta kusturulabüir. Ancak kustururken hastanın tıkanmayacağı bir pozisyonda tutulması önemlidir. Eğer zehirin etiketinde panzehiri belirtüiyorsa zehiri seyreltme ve hastayı kusturma işlemi bittikten sonra bu panzehir verilebüir. Eğer belirli bir panzehir yoksa iki ölçü yanık ekmek kırıntısı bir ölçü koyu çay ve bir ölçü sulu magnezyumdan oluşan panzehir verilebüir. Ancak bazı durumlarda yukarıda belirtüen işlemin yapılması sakıncalıdır. Kuvvetli asitlerdje önce bir bardak su, sonra yukarıda belirtüdiği gibi yemek sodası ya da sulu magnezyum verilerek asitin etkisi giderüebüir. Verilecek miktar kusmaya yol açmamalıdır. Daha sonıja sindirim yollarında tahrişi önlemek için süt zeytinyağı ya da yumurta akı verilmelidir. Alkalilerde önce bir bardak su, sonra seyreltme sıvısı içinde sirke ya da limon suyu verilmelidir. Bunu yine süt, zeytinyağı ya da yumurta akı izlemelidir. Bu durumda da kusma önlenmelidir.
GAZ ZEHİRLENMESİ: Gaz zehirlenmesi yeterli oksijen bulundurmayan ya da karbonmo- noksit ya da başka bir zehirli gaz içeren havayı solumak sonucu oluşur. Doğal oksitlenme olayı kimi zaman kıyılarda, sarnıçlarda, lağımlarda, silolarda havadaki oksijenin azalmasına neden olabilir. Eğer yeterli havalandırma vapılmazsa bu hava zehirlenmeye yol açabilir. Karbonmonoksit zehirleyici kokusuz ve renksiz bir gazdır. Egzoslardan çıkan gazlarda, işlenmiş gazlarda ve yeterli oksijen olmadan yanma durumlarında ortaya çıkar. Günümüzde işlenmiş gazdan daha fazla kullanılan doğal gaz karbonmonoksit içermez. Ancak bazı durumlarda doğal gaza işlenmiş gaz eklenebilir. Doğal gaz ancak bütünüyle yanmadığında ve havada oksijenden çok daha fazla miktarda bulunduğunda zehirleyici olur. Karbonmonoksit zehirlenmesi genellikle kömür ya da odunun ısıtıcılarda tam yanmaması, gazla çalışan- makinelerin kapalı yerlerde çalışması, işlenmiş gazın borulardan kaçak yapması, doğal ya da işlenmiş gazın tam yanmaması sonucu ortaya çıkar. Gazların zehirlenmeye yol açmasının yanı sıra bir de patlama tehlikesi vardır. Patlama yanıcı gazların kapalı, bir ortamda birikmesinden sonra ufak bir kıvılcımla oluşabilir.
GAZ ZEHİRLENMESİNDE ALINACAK ÖNLEMLER: Gazın birikmiş olabileceği kullanılmayan yerlere girilmemeli. Kuyuları ve sarnıçları doldurarak ya da dikkatlice kapatarak çocuklar korunmalı. Kapalı ya da havalandırılmayan yerlerde birkaç dakikalığına da olsa araba ya da gazla çalışan bir makinayı çalıştırmamalı. Gazı evde kullanırken gereken önlemler alınmalı, bozulan aletler hemen tamir edilmelidir. Herhangi bir gaz kaçağı durumunda gaz şirketine haber verilmeli ve ilgili gelene kadar bütün ana musluklar kapatılmalıdır.
GAZ ZEHİRLENMESİNDE KURTARMA: Evde en güvenilir kurtarma yöntemi ana musluğu hemen kapatmak ve bölgeyi havalandırmaktır. Bu önlemi almadan girişilen kurtarma işlemi çok tehlikelidir. Patlama tehlikesi tam yanmamasından doğan sorunlarda pek fazla değildir. Kurtarma sırasında zehirlenme tehlikesi etkilenen bölgede kalma zamanına bağlıdır. Buruna mjendil ya da benzeri bir şey bağlama zehirli gazların girmesini önlemez. Zehirlenme egzos gazlarından doğduysa örneğin bir garajda, patlama tehlikesi yoktur. Burada soluğunu tutarak ya da bir-iki kez soluk alarak zehirlenen kurtarılabilir. Sarnıçta zehirlenen bijrini kurtarmak için aşağıya inenin herhangi bir
tehlike anında yardımcılarının yukarıya çekilebilmesi için beline bir ip bağlanması gerekir.
30.46. Gaz zehirlenmesinde ilk yardım. îlk olarak zehirlenen kişi bölgeden çıkartılmalı ve özel aygıtların ve yardımın gelmesi için gerekli yerlere haber verilmelidir. Hasta solumuyor ya da yetersiz soluyorsa yapay solunum yaptırılmalıdır. Hastanın kurtulma şansı, eğer soluk alıp verme çabası gösteriyorsa, çok daha yüksektir.
SALMONELLA BESİN ZEHİRLENMESİ: Salmonella besin zehirlenmesi, “Salmonella bakterileri” bulaşan besin maddelerinin içilip ve/veya yenmesiyle bu bakterilerin sindirim kanalına ulaşıp burada çoğalmaları sonucu oluşur ve genellikle ateş yükselmesiyle seyreden bir mide-bağırsak iltihaplanmasıdır. 1500’den fazla salmonella tipinden, “Salmonella tifi” dışında kalan herhangi bir salmonella tipi besin zehirlenmesine yol açabilir. En sık rastlanan etkenler “Salmonella paratifi B”, “Salmonella tifi murium” ve “Salmonella enteritidis”tir. Salmonella besin zehirlenmesinin kuluçka süresi 8-24 saattir. Bu sürenin sonunda belirtiler gelişmeye başlar. İlk gelişen belirtiler başağrısı, karın ağrısı ve üşümedir. Daha sonra bulantı, kusma ve ishal gelişir. İshal mukuslu ve pis kokulu, bazı vakalarda da kanlı olabilir. Hastada susuzluk duygusu gelişir, dil kuru ve paslıdır. Nabız hızlı, ancak hafiftir. Hastalığın ilk iki günü boyunca ateş yükselir ve bir hafta kadar halsizlik ve iştahsızlık sürer. Salmonella besin zehirlenmesinin tedavisinde en önemli iki nokta ; yatak istirahati ve hastaya kaybettiği su ve elektrolitlerin verilmemesinde yarar vardır. İshal ve kusması fazla olanlara düşük dozda “Atropin ya da Morfin” verilebilir. Ağır vakalarda “Kloramfenikol”, “Neomisin” ve “Polimiksin” adlı antibiyotiklerden birinin verilmesinde yarar vardır. Hastalıktan korunmanın en iyi yöntemi besin maddelerinin açık yerlerde bırakılmaması, onlara sinek ve farelerin yaklaşmalarının önlenmesidir.
STAFİLOKOK BESİN ZEHİRLENMESİ: Stafilokok besin zehirlenmesi çok ani olarak başlayan, kısa sürede birden bire iyileşen ve stafilokok adlı bakterinin ürettikleri bağırsak zehirleriyle (enterotoksin) oluşan ağır bir besin zehirlenmesi tablosudur. Stafilokok besin zehirlenmesi “Stafilokokus auri- us” adlı bakterinin bulaştığı besin maddelerinde ürettiği enterotoksin denilen bağırsak zehirlerinin etkisiyle gelişir. 1 mg. kadar toksinin 100 gr.’lık bir besine bulaşması, hastalığın ortaya çıkması için yeterli ölür. Stafilokok enterotoksin 100 santigrad derecede 30 dakika kaynayabilir. Enterotoksin ya da stafilokoka bulaşan besinlerin içilip ve/veya yenmesiyle besin zehirlenmesi tablosu gelişir. Kuluçka süresi 30 dakika ile 8 saat arasında değişir. Yani enterotoksin içeren bir besin maddesi sindirim kanalına ulaştıktan 30 dakika ya aa 8 saat sonra besin zehirlenmesi belirtileri ortaya çıkmaya başlar. Belirtiler ani olarak başlar. Genellikle ilk gelişen belirti tükürük salgısının artması ve mide bulantısıdır. Daha sonra karın ağrısı, kusma ve ishal gelişir. Dışkı çok suludur, kusmuk içinde kan bulunabilir. Hastalık tablosu 1-2 günde kaybolur. Hastanın dinlendirilmesi, kaybettiği sıvının karşılanması gerekir. Bunların dışında yapılacak fazla bir şey yoktur. Bakteri için en uygun ortamı et oluşturur. Sözü geçen bakteriyi burun, boğaz ya da derisinde taşıyan kimselerden bu bakterilerin besin maddelerine bulaşması en sık rastlanan bulaşma biçimidir. Bu nedenle özellikle lokanta, kafeterya gibi yerlerde çalışan kişilerin sağlık ve temizlik kurallarına doğru bir biçimde uymaları gerekir. Besin maddelerinin de her türlü bulaşmaya karşı uygun bir biçimde korunması, örneğin kapalı kaplarda ve/veya soğuk hava dolaplarında korunması gerekir. Her türlü besin zehirlenmesinin bölgenin ilgili sağlık kuruluşuna bildirilmesi zorunluluğu vardır.
BOTULİZM: “Klostridium botulinium” adlı bakterinin ürettiği “Botulin” adlı zehire bulaşan besinleri yiyen insanlarda gelişen ve felçlere yol açan zehirlenme tablosuna “Botulizm” denir. Bu zehirlenmenin ölüm oranı yüksektir. Klostridium botulinium, havasız ordamda da yaşayabilir. Bu bakterilere toprakta, bazı hayvanların dışkılarında meyvelerin ve bitkilerin kirli yüzeylerinde rastlanır. Bakterinin hazırladığı zehir, bilinen en şiddetli zehirdir. Zehir protein yapısındadır ve besinlere bulaşan bakteri tarafından hazırlanır. Böylece bu besinleri yiyen kimseler, besinlerle birlikte bu çok güçlü zehiri de almış olurlar. “Botulin” zehiri kasların kasılmasını sağlayan “Asetilkolin” adlı sinir hormonunun, motor sinirlerin (kasları kasılmaya yönelten sinirler) uçlarından salgılanmasını engeller. Bunun sonucu olarak da vücuttaki kaslar kasılamaz ve hastada yaygın bir felç gelişir. Özellikle solunum kaslarında gelişen felçler hastanın solunum işlevini engelleyerek ölüme neden olur. Ölümlerin büyük bir bölümü zehirlenme belirtilerinin 2-9. günleri arasında olur. Botulizm belirtileri, zehiri içeren besin maddelerinin yenilmesinden genellikle 12-36 saat sonra ortaya çıkar. Bazı durumlarda ise 14 gün sonra da ortaya çıkabilir. Hastalık belirtileri yorgunluk, halsizlik, başağrısı gibi sinsi ve pek anlam verilemeyen bir biçimde başlar. Daha sonra kafa sinirlerini ilgilendiren felçler gelişmeye başlar. Bunlar arasında çift görme, göz kapaklarında “Ptozis” denilen düşmeler, şaşılık, göz bebeklerinde genişleme, yüz felci, yutma ve çiğneme güçlükleri, dil hareketlerinde bozukluklar, konuşma bozuklukları, ses çıkaramama biçiminde olabilir. Hastanın tükürük salgısı azalır. Hastada inatçı bir kabızlık gelişir. Felçler daha sonra aşağı doğru ilerlerler. Boyun kaslarının felce uğraması sonucu hasta başını dik tutamaz. Omuz ve kaburgalar arası kasların ve diyafragma
kasının felce uğramasıyla solunum güçleşir, bazen de olanaksızlaşır. Solunum güçleştikçe hasta morarır. Kol ve bacak kaslarında da zamanla güç kaybı ve felç gelişebilir. İdrar kesesine idrar birikebilir. Hastanın nabzı önceleri 50’ye kadar düşebilir, ancak daha sonraları 100’ün üstüne çıkar. Hastalarda ölüm oranı %25-60 kadardır. İlk iki haftada tehlikeyi atlatanlarda 1-2 hafta sonra iyileşme başlar ve tüm belirtiler 2-6 haftada yavaş yavaş kaybolur.
BOTULİZM VE İLK YARDIM: Botulizmden kuşkulanıldığmda daha fazla zehirin sindirim kanalından emilmesini önlemek amacıyla hastanın kusturulması ve %2-5’lik bikarbonat çözeltisiyle midesinin yıkanması gerekir. Lavmanla bağırsaklardaki kalıntı zehirlerin de atılmasına yardım edilmelidir. Damar içine 100.000 ünite antitoksin serum zerk edilmelidir. Bu serumun olabildiğince erken zerk edilmesi gerekir. Hasta kesin bir yatak istirahatine alınmalı ve hiçbir sakinleştirici ilaç verilmemelidir. Solunumu durmuş hastalara hemen yapay solunum yaptırılmalıdır. Daha sonra hastanın yapay solunum aygıtına bağlanması gerekir. Bu önlemler dizisi hastayı ölümden döndürebilir. Aynı besini yemelerine karşın hastalanmayan kimselere de koruyucu olarak 100.000 ünite antitoksin serum zerk edilmelidir.
AKREP ZEHİRLENMESİ BELİRTİLERİ: Akrebin sokmuş olduğu bölgede küçük bir iğne izi görülür. Burada 15 dakika ile 2 saat sonra şiddetli ağrı ve yanma duygusu ile sıcaklık artışı olur. Kızarıklık, morluk ve şişme olaya katılır. Susuzluk duygusu, ağızdan salya akması, baş dönmesi, baş ağrısı, yutma güçlüğü, kusma, titreme, ter dökme, sayıklama, kramplar, vücudun uç bölgelerinde duyarsızlık gibi belirtiler gitgide ağırlaşmakta olan hastada görülen zehirlenme belirtileridir. Ölüm genellikle koma, solunum felci ya da kalp durması sonucu, 12-48 saatte gelişir.
AKREP ZEHİRLENMESİNİN TEDAVİSİ: Akrep sokmasında yapılacak ük şey, akrebin soktuğu bölgenin biraz yukarısından organı bağlamaktır. Elbette bu ancak, kol ve bacaklar için geçerli bir önlemdir. Sokulan yerin üstü çok sıkı bağlanmamalıdır. Şişme nedeniyle sargı sıkılaşmca, sargının çözülüp yeniden fazla sıkı olmayacak bir biçimde bağlanması gerekmektedir. Bağın sıkıldığını şöyle ayarlayabiliriz. B^ğı atarken bir parmağımızı organ ile ip arasında bırakırız. Bağ atıldıktan sonra bu parmağımızı biraz zorlanarak da olsa bağın altından kurtarabileceğimiz ölçüde sıkı bağlamış olmamız gerekir. Sokulan bölgenin bağlanması, zehirin vücuda yayılma hızını azaltır. Daha sonra yapılacak işlem bu bölgenin buzla, dokuyu dondurmayac ak ölçüde soğutulmasıdır. Sokulan bölgenin 1 e n, boyunda bir kesik ile yarılıp, buradan zehirin emilmesi çok yararlıdır. Emme işlemini vantuzlarla yapmak daha doğrudur. Eğer böyle bir şey yoksa, bir plastik şişeden yararlanılabilir. Eğer bunların hiçbiri yoksa o zaman, emme işlemini ağızdan yarası olmayan biri gerçekleştirmelidir. Akrep sokmasında, hastanın en kısa yoldan bir hastaneye ulaştırılması gerekir. Burada akrep zehirine karşı hazırlanmış özel bir serumla hasta tedavi edilir. Bunun yanı sıra hastada gelişebilecek olan solunum, kalp ve sinir sistemiyle ilgili bozukluklara karşı da önlemler alınır.
YILANLAR VE YILAN SOKMASI: Dünyanın çeşitli coğrafi bölgelerinde yaklaşık 3500 çeşit yılan yaşamaktadır. Bunlardan yaUaşık 350 çeşidinin zehirli olduğu saptanmıştır. Ülkemizde her yıl kaç kişinin yılanlar tarafından sokulduğuna ve bunların kaçının öldüğüne üişkin bir bügimiz olmadığından, bu konuda başka ülkelerden bazı bilgiler ileteceğiz: Amerika Birleşik Devletlerinde her yıl yaklaşık 8000 kişi, zehirli yılanlar tarafından sokulmaktadır. Bunların da yaklaşık 20 kişisi ölmektedir. Birçok Avrupa ülkesindeyse, yılan sokması sonucu görülen ölümlerin sayısı 3—5 yılda bir kişi kadardır. Buna karşılık Brezilya, Birmanya gibi ülkelerde yılda yaklaşık 2.000 kişi zehirli yılanların sokması sonucu ölmektedir.
Tüm dünyada ise zehirli yılanların sokması sonucu her yıl yaklaşık 35.000 kişinin öldüğü saptanmıştır. Zehirli yılanları çok kısa olarak şöyle sayabiliriz: 1) Hidrofida grubu: Su yılanlarıdır. 2} Kolubrida grubu: Afrika kıtasında yaşarlar. 3) Elpida grubu: Kobra ve koral yılanları. Avrupa kıtası dışındaki kıtalarda yaşarlar. 4) Viperida grubu: Engerek yılanı. Amerika kıtası dışında her kıtada yaşarlar. 5) Krotalida (Pit vipers) grubu: a) Çıngır aldı yılanlar, b) Kupırheds ve Katınmauts yılanları (Copperheads, Cottonmouths). Zehirli yılanları zehirsizlerinden ayırmak oldukça kolaydır. Bu farkları şöyle özetleyebüiriz: 1) Zehirli yılanlarda “Fani” denilen ve içinden zehir akıttıkları üst çeneye tutunmuş bir çift uzun zehir dişi bulunur. Zehirsiz yılanlarda bu zehir dişleri bulunmaz. 2) Zehirli yılanların gözbebeği elips biçimindedir. Zehirsiz yılanlarmki ise yuvarlaktır. 3) Krotalida (Pit vipers) grubundaki yılanların burun delikleriyle gözleri arasındaki bölgede “Pit” denüen bir organcık bulunur. Bu organ ısıya duyarlı bir organdır. 4) Zehirli yılanlar, kuyruklarının karın yüzüne bakılarak da tanınabilir. Çıngıraklı yılanların kuyruk ucunda çıngırak organı görülür. Bu organ zehirsiz yılanlarda yoktur. Zehirli yılanların kuyruklarının karın yüzündeki pullar, tek sıra yaptıktan sonra en uca doğru çift sıra yaparlar. Oysa zehirsiz yılanların kuyruklarının karın yüzündeki pullan her zaman çift sıralıdır.
YILAN ZEHİRİNİN ÖZELLİKLERİ: Yılan zehirlenmesiyle ilgili olarak halk arasında birtakım yanlış bügüer yerleşmiştir. Bu konuda bazı düzeltmelerde bulunmamız gerekmektedir:
1) Yılanın soktuğu yer baş, boyun ve gövdedeyse, tehlike büyüktür. Zehir doğrudan bir kan daman içine boşalmışsa, tehlike daha da büyüktür. Kol ve bacakların sokulması daha az tehlikelidir. 2) Halk arasındaki kanıya göre, kısa bir süre önce avını zehirleyip avlanmış ya da kısa süre önce zehirinin bir bölümünü boşaltmış olan yılanın sokması, daha az tehlikelidir. Bu tümüyle yanlış bir düşüncedir. Çünkü yılan hiçbir zaman tüm zehirini bir kerede kullanmaz. Daha önce bir başka canlıyı sokmuş olsa da, yılanın zehiri hala bir başka canlıyı öldürebilecek kadar çoktur. 3) Yılan sokmasından sonra paniğe kapılıp koşmak tepinmek çok yanlış olur. Çünkü her türlü kas hareketi kan dolaşımını, dolayısıyla da zehirin vücuda dağılmasını hızlandırır. Zehirli bir yılan tarafından sokulan kişinin hareketsiz kalması gerekir. 4) Çocuklar yılan zehirlenmesinden daha fazla etkilenirler. Bünyesi güçlü ve sağlıklı olan kişiler, vücut ağırlığı fazla olan iri kişiler yılan zehirlenmesine karşı daha dayanıklıdırlar. 5) Eğer olabilirse, sokmuş olan yılanın yakalanması gerekir. Böylece zehirli olup olmadığı ortaya çıkarılabilir.
YILAN ZEHİRLENMESİNİN BELİRTİLERİ: Yılan sokmasından sonra o bölgede şiddetli bir ağrı başlar. Şişlik, kızarıklık, morarma gibi yerel belirtiler tabloya eklenir. Bulantı, kusma, ateş, kanama, halsizlik, baygınlık, kas krampları, zihinsel bulanıklık, göz bebeklerinde daralma gibi belirtilerden sonra oluşan bir koma, şok ve solunum felci tablosuyla hasta yitirilir. Tedavi görmeyen kişilerde ölüm 6-48 saatte gelişir. Sözünü ettiğimiz bu belirtiler, sokmuş olan zehirli yılanın türüne göre bazı değişiklikler göstermekle birlikte, genel özellikleri birbirlerine uyar.
YILAN ZEHİRLENMELERİNDE İLK YARDIM VE TEDAVİ: 1) Hastayı hemen sakinleştirin ve hareketsız- leştirin. 2) Olabilirse, yılanı yakalayıp zehirli olup olmadığına bakın. Eğer zehirliyse ya da yılanı bulamadmızsa, yılan zehirlenmesine karşı önlemleri almaya hemen başlayın. 3} Sokulan organ kol ya da bacaksa, sokulan yerin biraz yukarısından organı çok sıkı olmayacak biçimde bir ip ya da benzeri bir şeyle bağlayın. Sıkılığı şöyle ayarlayabilirsiniz: İşaret parmağınızı zor da olsa iple organ arasına sokup çıkarabilmelisiniz. Bağlanan organ şişince ipi bir iki dakika çözüp, yeniden bağlayın ya da biraz gevşetin. 4) Ağrıyı azaltmak amacıyla, bölgeye bir miktar buz bastırabilirsiniz. Bunu yaparken dokuyu dondurmayın. 5) Yılan kaç yerden sokmuşsa, diş izlerinin bulunduğu bölgeler hiç değilse sabunlu su, alkol, alkollü bir içki ya da tentürdiyotla temizlen- melidir. Eğer varsa başka antiseptik çözeltiler de kullanılabilir. 6) Sokulan bölge temizlendikten sonra 1 cm. uzunluğunda ve 0.5 cm. derinliğinde kesilirr. Bunun için ateşe tutulmuş sivri bir bıçak, jilet ya da başka bir kesici alet kullanılabilir. Kesici alet soğuduktan sonra kullanılmalıdır. Ateş yakılamı- yorsa, bıçak, alkol, tentürdiyot ya da o an varolan herhangi bir antiseptik maddeyle de mikroplardan anndırılabilir. 8) Zehirlenen kişi en kısa yoldan bir sağlık kuruluşuna, özellikle bir hastaneye taşınmalıdır. Hastanede yılan zehirine karşı hazırlanmış bir serumla vücuda giren zehir tümüyle etkisiz duruma getirilir. Gelişebilecek koma, şok ve solunum felci tablolarına karşı gerekli önlemler sağlanır. 9) Yılanların ağzında bol miktarda mikrop bulunduğundan (özellikle gram negatifler) hastaların kesinlikle antibiyotik tedavisine alınmaları ve tetanosa karşı aşılanmaları gerekmektedir. 10) Eğer yılanın soktuğu bölgede 15-20 dakika geçmesine karşın ağrı ve şişlik, halsizlik, uyuşukluk olmuyorsa, diş izleri yoksa büyük bir olasılıkla yılan ya zehirsiz ya da zehirli olmasına karşın saldırdığı kişiyi zehirleyememiştir.
ÖRÜMCEKLER VE ÖRÜMCEK ZEHİRLENMESİ: Yeryüzünde 1200 kadar örümcek türü bulunmaktadır. Bunların pek az bir bölümü insanlar için zehirleyici niteliktedir. Türkiye’de zehirli örümcekler konusunda yeterli bir çalışma henüz yapılamamıştır. Zehirli örümceklerin ülkemizde bulunup bulunmadığı, bulunuyorsa hangi türlerinin bulunduğu henüz tam olarak ortaya konulamamıştır. Zehirli bir örümcek türü olan “Latrodectus tredecimguttatus” örümceğinin diğer adı da “Karadul’dur. Çünkü bu örümce siyah renklidir ve dişisi çiftleştikten sonra eşini öldürür. Karadul, mayıs ve eylül ayları arasında rastlantı sonucu insanları sokup zehirini onlara akıtır. Karadulun ülkemizde de bulunup bulunmadığını bilmiyoruz.
Örümceğin soktuğu yerde aniden yanma ve ağrı duygusu gelişir. Kısa sürede bölgede şişlik, kaşıntı, kızarıklık belirir. Daha sonra titreme, halsizlik, endişe, susuzluk duygusu, kas ve karın ağrıları başlar. 1-4 saat sonra bütün vücutta, yaygın bir yanma ve ağrı duyulur. Bulantı,] kusma, ishal, ağızdan salya akması, yutmal güçlüğü, uyuşukluk, duygu eksiklikleri, çarpıntı! tansiyon yükselmesi, solunumun hızlanması va yüzeyselleşmesi gibi belirtüerle hastanın durumıl gitgide ağırlaşır. Ağır zehirlenme olayları oranında ölümle sonuçlanır. Örümcek zehirlenmeşinin ilk yardımı ve öteki tedavi ilkeleri yılan zehirlenmesinde olduğu gibidir.
ARI SOKMASI BELİRTİ VE TEDAVİSİ
Yapılacak ilk yardımın ilk basamağı, dokudaki iğneyi çıkarmaktır. Daha sonra bölgenin üzerine soğuk uygulanır. Amonyak da sürülebilir. Eğer hastada yukarıda saydığımız yaygın ve ciddi belirtiler oluşuyorsa, zaman yitirmeden bir hastaneye kaldırılmalıdır. Eğer ciddi bir solunum güçlüğü varsa, hastaneye taşınırken hastaya yapay solunum yaptırılmalıdır.
KUDUZ HASTALIĞI: Kuduz, merkezi sinir sisteminde ve özellikle de beyinde “Reybnz” (Rabies) adlı virüsle oluşan bir bulaşıcı hastalıktır. Kuduz bütün memeli hayvanlarda gelişebüen bir hastalıktır. En sık rastlanan bulaşma biçimi, hasta hayvanların birbirlerini ya da insanları ısırmalarıyla tükürük salgısındaki virüslerin ışınlan hayvan ya da insana bulaşmasıdır. Burada kuduz hastalığına yakalanan insanların diğer insanları ısırmalarıyla da hastalığın bulaşabüeceğini anımsatmakta yarar görüyoruz. Hastalığın bir başka bulaşma biçimi de hastadan saçılan tükürük damlacıklarının havadan diğer insanlara ya da besin maddelerine ulaşmasıdır. Bu besin maddelerini yiyen kişide de kuduz gelişebilir. Virüs konak organizmada, sinir dokusunda, bazen de kanında bulunur. Hastalığın oluşum biçimi şöyledir: İnsan, örneğin kuduz bir köpek tarafından ısınldığında köpeğin tükürük bezlerinde ^e dolayısıyla da salyasında bulunan kuduz virüsü ısırık yarasına bulaşır. Böylece insan kuduz virüsünü almış olur. Virüs, ısırık bölgesinde yaklaşık 96 saat (4 Igünj kalıp, çoğalır. Daha sonra yaranın yakınındaki, özellikle duyu sinir sistemine ulaşan virüsler hemen hemen yalnız sinir sisteminin gri maddesi içinden çoğalmaya başlarlar. Virüsler daha sonra otonom sinir sisteminin sinir liflerine geçip, bunların içinde yol alarak bütün vücuda yayılırlar. Tükürük bezleri, böbrekler, böbreküstü bezi, akciğerler, karaciğer, kaslar, deri, kalp ve öteki pek çok organ ve doku bu yayılma mekanizmasıyla virüsler tarafımdan sarılırlar. Kuduz virüsü beyine ulaştığında beyinde iltihaplanmaya, yani “ansefalit”e yol açar.
Kuduz virüsünün vücuda girmesinden sonra kuduz hastalığının belirtilerinin ortaya çıkmasına dek geçen ve “Kuluçka devri” denilen süre, 10 günden 1-2 yıla değin uzayabüir. Kuluçka devirinin uzunluğu vücuda giren virüslerin sayısına, hastanın direncine ve ısırık yarasının merkezi sinir sisteminden olan uzaklığına göre değişmektedir. Örneğin merkezi sinir sistemine uzak bir bölgede ve az sayıdaki virüsün bulaşması ve hastanın direncinin de fazla olduğu durumlarda kuluçka devri uzamaktadır. Hastalık, belirtileri bakımından üç döneme ayrılarak incelenebilir. Nonspesifik prodrom dönemde ateş yükselmesi, baş ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, kuru öksürük, boğaz ağrısı gibi beirtiler gelişir. Bu dönem yaklaşık 1-4 gün sürer. Isırık bölgesinde duygu kusurları gelişir. ikinci dönemde ansefalit belirtileri ön plana çıkar. Kas spazmları, büinç bozuklukları, taşkınlıklar, hayal görme, küçük alanları tutan felçler, duygu kusurları ışıktan, sesten rahatsız olma, ateş yükselmesi, göz bebeklerinde genişleme, aşın tükürük, ter ve gözyaşı salgılanması, Babinski belirtisinin olumlu çıkması, derin tendon reflekslerinin artmış olması, ses kısılması ya da ses çıkaramama (ses tellerinin felcine bağlı) gibi belirtiler gelişebilir. Hastadaki bilinç bulanıklıkları ataklar biçiminde gelişir. Ataklar dışında bilinç tümüyle normaldir. Hastalık ilerledikçe ataklar sıklaşır. Hastalığın üçüncü ve son döneminde gelişen belirtiler kuduza özgüdür. Bu belirtiler beyin sapındaki bozukluklardan kaynaklanır. İkinci dönemden hemen sonra bu dönemin belirtüeri gelişir. Beyin sapındaki kafa sinirlerinin etkilenmesi, özgün belirtilerin oluşmasına yol açar. Yüz felci, çift görme, çiğneme bozuklukları, yutma bozuklukları bu belirtilerdendir. Aşırı salya salgılama ve yutma güçlüğünün bir arada bulunmasıyla kuduza özgü bir belirti olan ağzın köpüklü görünümü ortaya çıkar. Yutma kaslarında gelişen ağrılı spazmlar ve daha sonra bu kaslarda gelişen felçler nedeniyle, hasta su içmeyi reddeder. Bu da kuduza özgü bir belirtidir. Kudus hastası için kullanılan “Kuduz hastası sudan korkar” deyimi işte bu mekanizmadan kaynaklanmaktadır. Bundan bir süre sonra hasta komaya girer. Beyindeki solunum merkezlerinin hasara uğramasıyla hasta solunum işlevlerini yürütemez duruma gelir ve soluk alamama nedeniyle ölümle son bulur. Kuduz belirtilerinin ortaya çıkmasından sonra hastalar 4-20 gün yaşarlar. Yani yukarıda anlattığımız belirtiler “4-20” günlük bir süre içine sığmaktadır.
KUDUZUN TEDAVİSİ VE ÖNLEMLER: Tedavinin iki amacı vardır. Bunlardan ilki, ısırık bölgesindeki yaranın tedavi edilerek vücuda giren virüslerin sayısını olabildiğince azaltmaktır. İkincisi ise vücuttan uzaklaştınlamayan virüslerin etkinliklerinin önlenmesi amacıyla hastaya antikorlar aracılığıyla direnç kazandırılmasıdır. Isırık yarası bol sabunlu suyla iyice yıkanmalıdır. Daha sonra yara temiz suyla da iyice yıkanır. Bundan sonra yara “Zefiran” ya da “Cetavlon” ile iyice temizlenir. Daha sonra da yara çevresine kuduz virüsüne karşı hazırlanmış bağışık at ya da insan serumu (antireybiız serum) zerk edilir. Isırık yarasının dikişle ya da pensle kapatılmaması gerekir. Yara tedavisi yukarıda anlatıldığı biçimde yapıldıktan sonra, vücuttan uzaklaştırılamamış olan virüslerin etkisizleştirilmesi için hastaya kuduz virüsüne karşı pasif ve aktif bağışıklık kazandırılır. Pasif bağışıklıkta kuduza karşı bağışıklık kazanmış atlardan ya da insanlardan yalman serumlardan yararlanılır. Bu serumlara “Antirebiız antiserum” denir. Kuduz ısırığı olaylarında hastanın kilosu başına 20 ünite “İnsan antireybiız anti-serumu” ya da 40 ünite “at antireybiız antiserumu” verilmelidir. Toplam dozun yansı yaranın çevresine iğneyle diğer yansı ise herhangi bir bölgeden kas içine zerk edilmelidir. Kuduz aşısı programı karın derisi altına 2-3 gün arayla toplam 14-20 aşı uygulaması biçiminde sürdürülür. Her aşılamanın dozu 2 cm 3 aşıdır. Gecikmiş ve/veya ağır vakalarda 24 aşı yapüma- lıdır. Her bir aşılamada doz 4-6 cm 3 olarak uygulanmalıdır. “Kuduz olaylarında erken tedavi çok önemlidir.” İnsan olsun hayvan olsun her türlü ısırılma olaylarında ışınlan kişinin kuduz hastanesine başvurması gerekir. Öte yandan her türlü ısırma ve ısırılma olaylarının bölgenin sağlık memurluğuna bildirilmesi zorunluluğu vardır. Bir insanı herhangi bir hayvan ısırır ya da yaralarsa hayvan sağ olarak yakalanmalıdır. Tehlikeli hayvanlar ölü olarak yakalanabilirler. Kuduz şüpheli hayvan, ayrı bir yere konularak 10-15 gün gözlenir. Eğer hayvan kuduzsa bu süre boyunca ışınlan kişi klasik kuduz tedavisine alınır. Kuduzdan korunmanın en iyi yolu, sokaklarda başıboş dolaşan köpeklerin ve benzeri hayvanların yok edilmesidir. Evcil hayvanlara koruycu olarak kuduz aşısı uygulanmalıdır. Burada son olarak şu önemli noktayı vurgulamak isteriz. “HER TÜRLÜ ISIRILMA OLAYLARINDA KESİNLİKLE BİR HASTANEYE YA DA BÎR KUDUZ HASTANESİNE BAŞVURUNUZ VE EĞER KUDUZ TEDAVİSİ GÖRÜYORSANIZ TEDAVİYE BAĞLI KALINIZ.” Deri altına uygulanan kuduz aşısının vereceği ağrıyı, ancak sivrisinek ısırığı üe karşılaştırabiliriz. 20 sivrisinek ısırığına eşdeğer ağrıya, canlı kalmak için katlanmak zor olmasa gerek.
HASTAYI YATAKTA OTURTMAK İÇİN DESTEK HAZIRLAMA: Gerekli şeyler: Sırt dayanağı 2-5 tane büyük yastık Küçük yastık Meyilli ayak desteği Uygulama: 1) Hastanın yatakta oturmasına ve elleriyle kendine destek olmasına yardım edilir. Yastıklar kaldırılır. 2) Sırt dayanağı meyilli tarafı hastaya doğru gelecek biçimde yerleştirilir. 3) Üç yastık sırt dayanağına, ikisi birbirine çapraz üçüncüsü de onların üzerine gelecek biçimde yerleştirilir. 4) Hastanın geriye, yastıkların üstüne yatmasına yardım edilir. 5) Ayak ucuna, ayaklarına dayaması için meyüli ayak desteği yerleştirilir. 6) Hastanın kollarını ve omuzlarını desteklemek için iki yanma yastıklar yerleştirilir.
HASTAYI YATAKTA HAREKET ETTİRME: Hastanın yataktaki durumunu değiştirmenin amacı onu rahatlatmak, dolaşımı hızlandırmak, vücudunun belirli bir bölgesinde uzun süre basınç uygulanmasını önlemek, eklem yerlerinin zorlanmasını engellemek, şekil bozukluklarını (defor- masyon) önlemek, hastaya daha kolay yardım edebilmektir. Yataktaki hastaya yardımcı olan kimse hastanın elinden geldiği kadar caba göstermesine izin vermeli hatta onu zorlamalıdır. Kendisine yardımcı olmak hasta için bir egzersiz olmakla birlikte hastaya gerekli güç ve moral desteğini sağlamaktadır. Ancak gerektiğinde başka bir yardımcı da alınabilir. Hastanın yardımcı olması ve gücünü harcamaması için onun bakımını üstlenen kişi yapılması gerekenleri anlatmalı ve harekete ikisininde aynı anda başlaması için belirli işaretler vermelidir. Bu işaretler “Bir, iki, üç” gibi sayı sayma yoluyla ya da “Hazır-Şimdi” gibi komut yoluyla verilebilir.
Hasta yardımcı olabildiğinde yapılacak işlemler: A) Yatağın kenarına getirmek: 1) Eller, avuç içleri yukarı dönük biçimde, hastanın başım ve omuzlarını destekleyerek yastığın altına yerleştirilir. İşaretle birlikte yatağın kenarına çekilir. 2) Eller, avuç içleri yukarı dönük biçimde, kalçaların altına yerleştirilir ve işaretle birlikte çekilir. 3) Eller dizlerin ve ayak bileklerinin altına yerleştirilir ve işaretle birlikte çekilir. 4) Hastanın vücudu düz duracak ve rahat edeceği biçimde ayarlanır.
B) Oturma ve yatırma: 1) Hastanın dizlerini bükmesine yardım edilir. 2) Bir ayak ileri gelecek biçimde, yüz yatağın baş tarafına döndürülür. 3) Bir kol hastanın koltuk altından, el hastanın omuzunu kavrayacak biçimde geçirilir. Hasta da elini kendisine yardımcı olan kişinin koltukaltından geçirerek omuzunu tutar. 4) Hastayla çok yakından yüz yüze gelme, her iki tarafın da sağlığı için önlenmelidir. 5) Diğer kol hastanın başı ve omuzlarını destekleyecek biçimde başın altından geçirilir.
6) İşaretle birlikte hastanın oturmasına yardım edilir. Hasta baş dönmesi ya da halsizlik hissediyorsa ona destek sağlanır. 7) Hastanın ellerini arkasına dayayarak kendini desteklemesine yardımcı olunur. 8) Hastanın yatması için aynı işlem tersine uygulanır.
C) Yatma yukarı (öne) ve aşağı (arkaya) hareket etme (ettirme): 1) Hastanın oturma durumuna gelmesine yardımcı olunur. 2) Hastanın ellerini arkasına dayayarak kendisini desteklemesi sağlanır. 3) Yatağın baş tarafına geçerek, yüz yatağa döndürülür. Bir el hastanın sırtına diğer el de kalçalarının altına yerleştirilir; İşaretle birlikte hastanın topuklarına dayanarak kendisini geriye almasına yardım edilir. 4) Öne doğru harekette aynı işlem tekrarlanır, yalnız burada hasta topukları yerine ellerine dayanarak kendisini öne alır.
Hasta yardımcı olamadığında yapılacak işlemler: Bu durumda bir hastayı yatağın içinde hareket ettirebilmek için hastanın altına bir çarşaf yayılmalıdır. Bu çarşaf hastanın başından kalçalarının altına kadar uzanmalıdır. Hastanın döndürülmesi dışında aşağıda açıklanacak işlemler yardımcısız uygulanmamalıdır. Gereken yardımcı sayısı hastanın ağırlığına, boyuna ve içinde bulunduğu koşullara göre değişir. Ancak bunlar hastanın iki yanında, çift olarak çalışmalıdırlar.
A) Yatakta yukan ve aşağı hareket ettirme:
1) Hasta çarşafın üzerine sırtüstü yatırılır.
2) Çarşaf hastanın iki yanında, sıkıca tutulabilmesi için gevşekçe rulo yapılır.
3) Hasta yukarı doğru hareket ettirüiyorsa, bir ayak önde olmak üzere yatağın ayak tarafına döndürülür.
4) Çarşaf hastanın başı ve kalçaları hizasında sıkıca tutulur.
5) İşaretle birlikte yatağın baş tarafına doğru çeküir.
6) Hastayı aşağı doğru hareket ettirmek için yüz, yatağın baş tarafına çevrüir. Çarşaf hastanın ayaklan ve kalçası hizasından tutulur ve yatağın ayak tarafına çekilir.
B) Yana döndürme:
1} Hasta yatağın kenarına getirilir.
2) Örtüler kaldırılır; dönmeyi kolaşlaştırmak için hastanın dizleri bükülür.
3) Hastanın kolu göğsü üzerinde çaprazlanır. Diğer kolu dirsekten bükülerek elinin başının yakınma gelmesi sağlanır.
4) Yatağın kenarına dönülerek dizler bükülür ve dengeyi sağlamak için bir ayak öne uzatılır.
5) Bir el hastanın omuzuna, öteki el de kalçasına parmaklar düz olacak biçimde koyulur.
6) İşaretle birlikte hasta omuzlan ve kalçasından tutularak yana döndürülür.
7) Bir el hastanın kalçasından omuzuna kaydırı- lırken, öteki el hastanın diğer omuzun altından geçirilerek rahatlığı sağlanır.
8} Hastanın rahat bir pozisyonda durması için gereken yardım yapılır.
9) Hastanın ayak büeği ve dizleri yan taraftan desteklenir ve ağırlığını öteki bacağa vermemesi için üstteki bacağı öne alınır.
10) Hastanın bacağı rahat edebüeceği bir pozisyonda uzatılır. 11) Gerekiyorsa hasta yastıklarla desteklenir. Örtüler örtülür.
C) Yan yatar durumdan sırtüstü yatar duruma getirme: 1) Örtüler ve varsa bütün yastıklar ve destekler kaldırılır. 2) Hastanın bilekleri ve dizleri bükük bir biçimde üst üste getirüir. 3) Hastanın arkasında, yüz yatağa dönük ve bir ayak önde olacak biçimde durulur. 4) Bir el hastanın kalçalına öteki de omuzuna avuç içleri aşağı dönük olarak koyulur, hasta sırt üstü döndürülür.
Hastayı çarşaf yardımıyla yana döndürme
5) Hastanın yatakta rahat etmesi sağlanır ve üstü örtülür.
D) Bir yandan diğer yana döndürme:
1) Örtüler ve varsa bütün yastık ve destekler kaldırılır. 2) Hastanın arkasında, yüz yatağa dönük ve bir ayak önde olacak biçimde durulur.
3) Hastanın ayak büekleri ve diz eklemleri yan taraftan desteklenir, bükük bir durumda yerleştirilir.
4) Hastanın kolları dirseklerden bükülerek göğsünde çaprazlanır.
5) Bir el hastanın kalçasına diğer el omuzuna yerleştirilerek işaretle birlikte hasta yavaşça sırtüstü döndürülür. Eller yeniden çabucak hastanın diğer kalçası ve omuzuna yerleştirilerek hasta yatağın öteki yanına döndürülür.
6) Hastaya yan yatar durumda rahat bir pozisyon sağlanır.
7) Gerekiyorsa destek sağlanır ve örtüler örtülür.
E) Sırtüstü yatar durumdan yüzükoyun yatar duruma getirme:
1) Bütün yastıklar ve destekler kaldırılır.
2) Hastanın altına kollan yanlarda kalacak biçimde bir çarşaf yayılır, karnına da düz bir destek (ince bir yastık ya da katlanmış bir banyo havlusu) konur.
3) Yardımcılar yatağın aynı kenarında dururlar.
4) Çarşaf hastanın tarafında gevşekçe bükülür.
5) Çarşafın bükülen kenarı sıkıca tutularak hasta yatağın kenarına doğru getirilir.
6) Bir kişi hastanın vücudunu desteklerken yardımcısı yatağın karşı kenarına geçerek hastanın altındaki çarşafı omuz ve kalçaları hizasında tutar.
7) Yardımcı çarşafı çekerek hastayı döndürür, bu arada birinci kişi hastanın başını destekler. Çarşaf bırakılır.
8) Hastanın rahat edeceği bir pozisyon sağlanır. Başı düz tutulur ve yüzü bir yana döndürülür.
9) Hastanın altındaki çarşaf düzeltilir.
10) Omuzların altına küçük süngerler ya da yastıklar yerleştirilerek omuzların düşmesi ve nefes alamama önlenir.
11) Hasta eğer dizleri bükülmüyorsa ayakbüeğin- den aşağısı dışarıda kalacak biçimde aşağı doğru çekilir. Eğer dizleri bükülebiliyorsa ayağının altına üçgen ayak desteği ya da yuvarlak bir yastık koyulur.
12) Hastanın kollan rahat bir pozisyonda yerleştirilir. Eller başın yanına gelecek biçimde dirseklerden bükülebilir ya da hasta bir kolunun yan tarafta uzanmasını isteyebüir.
F) Yüzükoyun yatar durumdan sırtüstü yatar duruma getirme:
1) Hastanın omuzlan altındaki destekler kaldırılır, elleri avuç içler yukarı dönük biçimde iki yanma uzatılır. Hastanın altındaki çarşaf iki yana toplanır.
2) Çarşaf yine yardımcıyla birlikte iki yanda bükülür ve baş, kalça, diz hizasında tutulur.
3) Hasta yatağın kenarına çekilirken, yardımcı hastaya destek sağlar.
4) Hastanın eli kalçasının altına sokulur.
5) Hastanın altındaki çarşaf tutulur, oynatılarak hastanın yavaşça sırtüstü dönmesi sağlanır.
6) Yardımcıyla birlikte hasta yeniden yatağın ortasına çekilir.
7) Hastanın rahat edeceği pozisyon sağlanır, başının altına bir yastık yerleştirilir ve gerekiyorsa başka destekler konur.
8) Çarşafın kenarları yatağın iki yanından içeri sokulur.
G) Hastayı yatakta hareket ettirirken hatırlanması gereken noktalar:
1) Hastaya ne yapılacağını önceden haber vererek onun yardımını sağlamak ve aniden rahatsız olmasını önlemek.
2) Hastanın olabildiği kadar yardımcı olmasını sağlamak. Ancak hiç yardımcı olamayacak durumdaysa ona haber vermeden hareket etmek, aksi halde onun hareketlerini yönlendirmek.
3) Doktorun izin verdiği oranda sık sık pozisyonu değiştirmesini sağlamak.
4) Eklemlerde gerginliği önlemek, şekil bozukluklarını, kasılmaları, yatak yaralarını önlemek, hastaya enerji ve rahatlık sağlamak için gerekli yerlere destekler yerleştirmek.
5) Hastanın ve yardımcısının rahat edeceği pozisyonlar ayarlamak.
6) Gerektiğinde fazla yardımcı kullanmak.
TERMOMETRE KULLANIMI: Termometre
(klinik termometresi) vücut ısısını ölçmede kullanılır. İnce camdan yapıldığı için korunmasına özen gösterilmelidir, kullanılmadığı zamanlar sıcaktan uzak tutulmalıdır. Ayrıca cıvalı ucu da her zaman temiz olmalıdır. Termometre vücut sıcaklığını aldığında, içindeki cıva genişleyerek cam tüpün içinde yükselir ve sallanana dek bu yükseklikte kalır. Ortalama vücut sıcaklığı, ağızdan ölçüldüğünde 37°’dir ve tüpün üzerinde küçük bir okla gösterilir. Vücut ısısı ağızdan ya da makattan ölçüldüğünde termometre en az üç dakika, koltukaltından ölçüldüğünde en az beş dakika kalmalıdır. Termometre her zaman üst tarafından tutulmalı ve okunurken cıvah uç okuyanın sol tarafını göstermelidir.
Klinik termometresi kullanırken hatırlanması gereken noktalar: Cıvayı sallarken: 1) Yakın çevrede termometrenin çarpıp kırılmasına yol açacak eşyanın bulunmaması, 2) Termometrenin üst tarafından baş, işaret ve orta parmak arasında sıkıca tutulması. 3) Termometreyi elin bilekten hareketiyle sallayarak cıvanın 35°’ye ve daha aşağıya düşmesinin sağlanması.
Isının doğru belirlenmesi için: 1) Isı alınırken cıvanın 35°C,den ya da daha düşük olması, 2) Isının doğru ölçülebilmesi için yeterli zamanın geçmesi, 3) Isıda belirgin yükselme ya da düşmenin yeniden ölçme ya da başka bir termometre ile ölçme yoluyla kesinleştirilmesi.
Termometreyi okurken: 1) Termometre okunurken ışığın yeterli olması, 2) Termometrenin üst tarafından tutulması, 3) Cıvanın bitiş noktasının net olarak görülebilmesi için termometrenin yavaşça döndürülmesi, 4) Derecenin görülebilen en küçük birimine kadar okunması.
Hastanın güvenliği için: 1) Hastanın vücut ısısını ölçerken hasta yatmalı ya da oturmalıdır. 2) Isıyı ağızdan ölçmek güvenli olmadığı zamanda koltukaltı ya da makattan ölçülmelidir. 3) Termometre kullanıldıktan hemen sonra temizlenmeli ve kutusuna konularak kaldırılmalıdır.
ISININ AĞIZDAN ÖLÇÜLMESİ:
Gerekli şeyler:
— Klinik termometresi
— Temizleme gereçleri: Emici pamuk, kağıt mendil, tuvalet kağıdı ya da temiz gazlı bez, soğuk temiz su kabı, sabun, çöp kabı.
Uygulama: 1) Hasta oturtulur ya da yatırılır.
2) Termometre üst tarafından sıkıca tutulur.
3} Termometre cıvası 35°C’nin altına düşene kadar sallanır.
4) Termometre temiz, soğuk suyun içine sokularak nemlendirilir.
5) Termometre hastanın ağzına, dilin altına ve hafifçe yana gelecek biçimde yerleştirilir.
6) Hastaya dudaklarını kapalı tutması, burnundan soluk alıp vermesi, termometreyi ısırmaması ve konuşmaması söylenir.
7) Termometre bu pozisyonda 3 dakika tutulur.
8) Termometre yine üst tarafından tutularak alınır.
9) Termometrenin üzerindeki tükürük ve temizleme gereci yukarıdan aşağı doğru hareket ettirilerek temizlenir ve temizleme gereci çöpe atılır.
10) Termometre aydınlık bir yerde okunur.
11) Termometre hemen temizlenir. Temizleme gereci (bezi) soğuk suyla nemlendirilir ve sabunlanır. Termometre üst tarafından çöp kabının üstünde tutulur. Yukarıdan başlayarak ve temizleme gereci yavaş yavaş döndürülerek termometrenin her yanı iyice temizlenir ve temizleme gereci çöp kabına bırakılır. Yeni bir temizleme gereci soğuk temiz suyla nemlendirilerek termometre sabunlama işleminde olduğu gibi durulanır. Termometre yeniden sabunlanır ve durulanır. Yeni bir temizleme gereciyle termometre yine aynı yöntem uygulanarak kurulanır.
12) Termometre cıvalı ucu önce olmak üzere kabına yerleştirilir. Eğer hastanın vücut ısısında belirgin bir yükselme ya da düşme varsa ısı yeniden ölçülür. İkinci ölçüm de birinci ölçümle aynı sonucu veriyorsa ölçümler doktora haber verilir.
ISININ MAKATTAN ÖLÇÜLMESİ: Makat duvarlarında, bu bölgeye sıcak kanı taşıyan büyük kan damarları bulunduğundan buradaki ortalama sıcaklık genellikle biraz yüksektir (37.5°).Bu nedenle vücut ısısı düzenli aralıklarla ölçülüp kaydediliyorsa sürekli makattan ölçülmelidir.
Gerekli şeyler: Isının ağızdan ölçülmesinde kullanılanların hepsi.
Uygulama: Yetişkinler için:
1) Hastaya yapılacak işlem anlatılır ve bir yanma yatması söylenir.
2) Termometre cıvası 35°C’in altına düşene kadar sallanır.
3) Termometrenin cıvalı ucuna, makattan kolayca girebilmesi için yağ ya da krem sürülür. 4) Termometrenin cıvalı ucu anustan içeriye yaklaşık 2.5 cm. kadar sokulur ve bu pozisyonda üç dakika tutulur. Eğer yapabiliyorsa termometreyi hastanın sokması ve tutması sağlanır.
5) Termometre alınır, okunur ve ısı kaydedilir.
6) Termometre yukarıda açıklandığı biçimde temizlenir.
Çocuk ya da bebekler için:
1) Çocuk büyükse yapılacak işlem anlatılır:
2) Termometre cıvası 35°C’in altına düşene kadar sallanır.
3) Termometre yetişkinler için olduğu gibi kremlenir.
4) Çocuk yatağa ya da masaya yan olarak ya da anusun görülebilmesi için karmüstü yatırılır.
5) Bebek kucakta ya da yatakta ya da masada sırtüstü yatırılır. Anusun görülebilmesi için bir elle ayak bileklerinden tutularak dizlerini hafifçe bükmesi sağlanır.
6) Termometrenin cıvalı ucu anustan yaklaşık 2.5 cm. içeriye sokulur ve 3 dakika bu pozisyonda tutulur. Termometre 3 dakika boyunca hiç bırakılmamalıdır. Çok hareketli çocuklarda yardım gerekebilir.
7) Termometre alınır, okunur ve ısı kaydedilir.
8) Termometre yukarıda açıklandığı biçimde temizlenir.
ISININ KOLTUKALTINDAN ÖLÇÜLMESİ: Koltukaltından alman ısıya deri (ten) ısısı da denilebilir. Bu normal ağız ısısından biraz düşüktür (36.5°C). Bu nedşnle vücut ısısı düzenli aralıklarla ölçülüp kaydetSliyorsa sürekli koltukaltından ölçülmelidir. Koltukaltı yöntemi genellikle çocuklarda ya da diğer yöntemlerin uygulanmasının güç olduğu durumlarda uygulanır. Koltukaltı yönteminin güvenilir olması için aşağıda verilen uygulama dikkatle izlenmelidir.
Gerekli şeyler:
Isının ağızdan ölçülmesinde kullanılanların hepsi. Uygulama:
1) Termometre cıvası 35°C’in altına düşene kadar sallanır. Termometreyi nemlendirmek ya da kremlemek gerekmez.
2) Koltukaltı bölgesi kurulanır.
3) Termometrenin cıvalı ucu koltukaltına yerleştirilir ve hastanın kolunu vücuduna sıkıca yapıştırması sağlanır. Bunun için hasta diğer elini omuzuna bastırmalıdır. Termometre bu pozisyonda 5 dakika tutulur. Çocukta termometreyi bu pozisyonda bir başkasının tutması gereklidir.
4) Termometre alınır, okunur ve ısı kaydedüir.
5) Termometre yukarıda açıklandığı biçimde temizlenir.