İlkelerden gerçeğe
Bununla birlikte, siyasa] söylemle ekonomik gerçek arasında büyük bir uçurum vardır. Birleşmiş Milletler’in tasarı ve kararlarını onaylayan devletler, kendi doğal kaynaklarına ilişkin olarak çoğunlukla son derece gevşek bir işletime göz yummaktadır. Gelişmekte olan ülkeler (mesela Amazon Ormanları’nın sahipleri) genellikle en kötü örneği oluşturmaktadır, ama gelişmiş ülkeler de dünyanın öteki ülkelerine iyi bir örnek sunmamaktadır; çünkü dünya nüfusunun dörtte birini kapsayan bu ülkeler, her yıl doğal kaynakların işletiminden elde ettikleri hammadde ve hizmetlerin dörtte üçünü tüketmektedirler.
Yine de, çevreci hareketlerin baskısıyla kimi değişme belirtilerine tanık olunmaktadır. Doğal kaynakları koruyan yasalar, özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde güçlenmektedir. Kimi çokuluslu şirketler, ürünlerin tasarımından (doğada çözünür hammaddeler, geri dönüşümlü araçlar) başlayarak çevreci ölçütler getirmektedir.
Dolayısıyla, desteklenebilir gelişim içinde sanayicilerin seçimlerinin uluslarüstü siyasa söylemiyle sonunda birleşeceği yerinde bir düşüncedir. Herşey, yurttaşların tutumlarındaki gelişmeye, dolayısıyla eğitim çabalarının erimi ve kapsamına bağlı olacaktır. Dünya şimdiye değin hiç gerçekleşmemiş bir biçimde doğa ve bilgi arasmda bir yarışa girmiştir.