İnsan İçin En Zor Şey “Anlamsızlık”tır
Her şeye katlanmak mümkün ancak, anlamsızlığa katlanmak zordur.
“Kişinin hayatında bir anlam bulma arayışı, temel güdülendirici güç olarak kendini gösterir.”
Bolluk içinde yüzen İnsan için en zor şey “anlamsızlık”tır. Her şeye katlanmak toplumlarda ve zengin eyaletlerde olan bir şey. Uzun süredir, artık uyanmaya başladığımız bir rüya görüyorduk:
Bu insanların sosyo ekonomik durumunu iyileştirmemiz halinde her şeyin yoluna gireceği, insanların mutlu olacağı rüyasıydı.
Karşımıza çıkan gerçek ise şudur yaşama savaşı şiddetini kaybedince. ne için yaşam? Sorusu gündeme gelmijtir^Bugun daha çolk insan yaşamak için gerekli araçlara ( meas ) sahip, ama yasamak için bir anlamlan (meaning) yok.
Hastalar artık Freud ve Adler çağındaki gibi aşağılık duyguların dan veya cinsel engellemelerden şikayet etmiyor. Bugün psikiyatririste gitmelerinin nedeni ‘boşunalık’ duygularıdır.
Albert Camus bir keresinde şöyle demişti: ‘Gerçekten ciddi olan tek bir sorun vardır; ‘Yaşam, yaşamaya değer mi. değmez mi?’
Bugünün toplumları özünde her türlü ihtiyacı karşılar, ama birisi hariç: ‘Anlam ihtiyacı!’ bunu gerçek anlamda karşılayamıyorlar.
Hatta ihtiyaçlardan bazılarının günümüz toplumu tarafından yaratıldığını söyleyebiliriz, ama anlam ihtiyacı doyumsuz kalır, hem de onca zenginliğimizin ortasında ve bu zenginliğe rağmen. Teknoloji bizi yaşama (yaşamımızı sürdürme) becerilerinden yoksun bırakmıştır. Bu nedenle kişinin kendi başına çaba harcamaksızın yaşamasını garanti eden bir refah sistemi geliştirdik. ( ) Viktor Frankl, İnsanın Anlam Arayışı. kitabında sayfa 99 da bu konudan bahsetmişti Öteki yayınları, İst 2000 s.14-20 de bahsi geçiyor
Tüm ihtiyaçlar en üst düzeyde karşılansa da hayatında bir ‘anlam” yoksa, bunun meydana getireceği boşluk, her zaman kişinin izah edemediği bir mutsuzluk duygusu hissettirir.
Çoğu kimse mutluluğu sevdiği bir karşı cinsle hayatını birleştirmek olarak görür. Unutulmamalıdır ki, başta evlilik olmak üzere, hiçbir iş ve imkan tek başına mutluluk için yetmez.
Ancak ‘anlam’ bulma ihtiyacı karşılandığı taktirde imkanlar mutluluğu artırıcı olur. Ve yine bir anlamın var olduğu görülüyorsa, zorluklar direncimizi daha da artırmaya yarar. “Aslında Bir nevi Zorlar”
Bakın Burası Çok Önemli
Yaşamanın yüce bir anlamı yoksa, herhangi bir şeyin ne anlamı olabilir ki ?…!
‘Kişinin en kötü şartlarda bile yaşamını sürdürmesine, bir anlam olduğu bilgisi kadar etkili bir şekilde yardımcı olan başka hiçbir şey yoktur.” ( ) V.Frankl, insanın Anlam Arayışı, s.99 da bahsediyor
Anlam arayışının tam olması için:
Bir; genel olarak hayatın anlamı,
İki; Belli bir anda, kişinin yaşanmakta olduğu her hangi bir şeyin özel olarak anlamı.
Bu ikisinin birbirini tamamlaması halinde insansın anlam boşluğundan kurtulması, zorluklara göğüs germesi ve acılarda bile mutluluk bulması söz konusu olur.
Biyolojik özelliklerimiz genlerimizle, değer yargılarımız kültürümüzle nesilden nesile aktarılırken, ‘anlam” insanın kendisi tarafından keşfedilecek bir olgudur.
HAYATI “SON AN” BİLİNCİ İÇİNDE YAŞAMAK
Bir anlamda, ne ‘geçmiş* var, ne de ‘gelecek*; zaman sadece içinde bulunduğumuz “an!“
Geçmiş geçti gitti, gelecekte var olma garantisi de yok! Bu, bir çok kimse için kaygı uyandıran bir durum!
‘Ben gelecekte mutlaka hayatta olacağım; kimse beni, yarın yaşıyor olmaktan men edemez!” diyememenin tedirginliği, düşünen herkes için geçerli.
Değil yarın hayatta olmak, bir saat, bir dakika, hata bazen saniyeler sonra bile hayatta olabilme garantisi yoksa ve hiç bir bilimsel gelişme ve herhangi bir tedbir de, bir insana “gelecekte var olma’ imkanı sunamıyorsa elimizde olan ne?
“Gelecek” elimizde değil, “geçmiş” de geçti gitti ise malik olduğumuz tek şey “şu an”, yani, “içinde bulunduğumuz zaman’dır. İnsanoğlunun tasarrufu altındaki tek imkan, önüne konulan ‘şu an!” Nefes almakta olduğu, ağzındaki lokmayı çiğnediği, suyunu yudumladığı, lezzet ya da acılarını tattığı “an!”
“İnsanoğlunun ömrü ne kadardır?” diye sorulsa, verilecek, en doğru cevap sadece, kısa “bir an!” olmalı. O “an”, işte “şu an!* Su an, aslında “bütün bir zaman!”
Hayat bir *an*dan ibaret. Bütün bir ömür, bu ‘an’ların toplamı. Her şey, bu “an” içinde olup bitiyor.
İşte, bu “an’lardan biri, bizim için “son an” olacak! Son ‘an’ımız yani, *şu an!”
Yapabileceğimiz tek şey içinde bulunduğumuz *an*ı değerlendirmek olabilir ancak! “Buqün”ü, bu “an*ı yaşamak ve değerlendirmek! içinde bulunduğumuz her “an”ı, “son an” bilinciyle yaşamak! Nasıl bitirmek ve nasıl başlamak istiyorsak, işte tam öyle; öylece yaşamalı!
Hayatın anlamı! Anlamlı yaşanması, değerlendirilmesi ancak bu bilinçde mümkün!
“ULTIMA FORSAN”; “Belki de sonuncusu!”
Bu deyiş. Kiliselerdeki eski saatlerin kadranlarında yazıyor: Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen zamanın, herkes için sonlu olduğunu ifade eden Latince bir deyiş.
Hayatın tadını almak için insanoğlu içinde bulunduğu anı yaşamaya çalışmalı!
Geçmişe takılmadan ve gelecek kaygısına kapılmadan! Ancak hayatı anlamlı yaşamak için bu yetmez, bir şey daha gerekir: O da her anı “SON AN BİLİNCİ” içinde yaşamak!
Ne yapıyor iseniz, bir daha hiç yapamayacağınızı düşünerek: Yerken, içerken, konuşurken! Gözlerinin içine bakarken! Severken..! Yeni bir güne başlarken..!
Güneşin doğuşunu seyrederken..!
Hep; “Belki de sonuncusu” diyerek..
~ Ne dersiniz?! “ULTIMA FORSAN!” ~