İRAN-HORASAN MEDENİYETİ
İran seyahatimizde, Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin doğduğu, Feridüddin Attar’ın memleketi Nişabur’a gidiyoruz. Ardından, başkent Tahran’daki gönül sultanlarını ziyaret ediyoruz…
Meşhed’den, İran’daki son durağımız Nişabur’a doğru yola çıkıyoruz. Meşhed-Nişabur arası 130 kilometre Şehir adım Sasani hükümdarı I. Şapur’dan alıyor. Horasan medeniyetinin atar damarlarından birisi olan bu kadim şehrin tarihî kıymeti ciltlere sığmaz. Burası bir süre Selçuklu sultanlarının ikametgâhı olmuş. Çağrı ve Tuğrul Beyler Selçuklu Devleti’nin kuruluşunu 1038 yılında Nişabur’da adlarına hutbe okutarak duyurmuşlar. Yine, Afganistan’ın Belh şehrinden yola çıkan Mevlana Celaleddin Rumi de bu şehirde Feridüddin Attar’dan ilk manevi ilimleri öğrenmiş. Gönül sultanlarından bir başkası, Hacı Bektaşi Veli hazretleri de burada doğmuş ve yetişmiş. Efendimizin (s.a.v.) torunu İmam Rıza Hazretleri’ni Nişabur halkı üç günlük yoldan karşılayıp Nişabur’da baş tacı etmişler. Bu şehir meşhur edip, matematikçi ve astronom Ömer Hayyam’ı yetiştirmiş. Büyük hadis kitaplarımızdan Sahih-i Müslim’in müellifi Müslim bin Haccac ile meşhur muhaddis Hakim en-Nişaburi’yi İslam kültür ve medeniyeti tarihine kazandırmış.
Nişabur’a kavuşmanın heyecanı içerisinde Meşhed-Nişabur arasında köy, kasaba ve şehirlerden geçiyoruz. Sağ tarafımızda Alburz Dağları, sol tarafımızda kıraç ve kumluk bir arazi bize eşlik ediyor. Vadilerden, ıssız yerlerden geçiyoruz. Bir ara ellerinde bayrakları ile yol kenarında Meşhed’e doğru yürüyen insanlar görüyoruz. Kaptanımız Siruz Bey “Bunlar Meşhed’deki İmam Rıza Türbesi’ne yaya olarak gidiyorlar.” diye bize bilgi veriyor. Hakikaten yüzlerce kişi kızgın güneşin altında tek sıra halinde yürüyorlar. Bu yolculuk bazen haftalarca sürüyormuş. Bu yola Kademgah Yolu (Adımlama Yolu) da deniliyormuş.
Meşhur seyyah İbn-i Battuta’mn Küçük Şam olarak adlandırdığı Nişabur’a yaklaştıkça yeşillik, meyve ağaçları artmaya başlıyor. İpek Yolu’nun merkezî noktalarından birisi olan Nişabur, suyu, havası ve yeşilliği ile göz ve gönül ziyafeti sunuyor. Burası bir zamanlar 40.000 nüfusu ile Horasan Eyaleti’nin en önemli şehirlerinden biriydi.
Bugün, çeşitli istila ve afetlerden korunmuş tarihî eserlerden Şah Abbas döneminden kalma kervansaray tarihe şahitlik ediyor.
İmamzade Mahruk’u Ziyaret Ediyoruz
Nişabur’da ilk durağımız şair, matematikçi, astronom, hekim kimliğiyle tanınan Omer Hayyam. Ağaçlarla çevrili geniş bir bulvardan geçerek Ömer Hayyam’ın kabrine geliyoruz. Rengârenk çiçekler ve ağaçlarla süslü anıt mezar, kubbesi ve mimarîsiyle her an uzaya gidecek bir füzeyi ve rasathane kulesini andırıyor. Omer Hayyam, “çadırcı” anlamına gelen “Hayyam” takma adını babasının çadırcılık yapmasından almış.
Bir başka binada yer alan Ömer Hayyam Müzesi’ni geziyoruz. Müzede onu anlatan kitaplar, resimler, belgeler yer alıyor. Müze görevlisi, Ömer Hayyam hakkında Türkçe konuşarak bilgi veriyor.
Hayyam; Miladi takvimin çıkış noktası olan, mevsimlere dayalı Celali takvimini hazırlayan kurula başkanlık etmiş. Hatta Binom Açılımı’nı ilk kullanan bilim adamı. Edip kimliğiyle rubailerini dinlerken, bir yandan matematikçi olarak Pascal Üçgeni’nin de onun tarafından oluşturulduğunu duymak bizi oldukça şaşırtıyor.
Horasan Erenleri’nin unutulup gittiğini düşünerek bir vefasızlık duygusu kaplıyor içimizi. Kısıtlı zamanımız içinde uzun düşünceleri sonraya bırakarak Hayyam’m anıt mezarı ile karşı karşıya olan imamzade Mahruk’un Türbesi’ne geçiyoruz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) soyundan olan imamzade Mahruk’un türbesi turkuaz çinilerle kaplı. 10. yüzyılda inşa edilmiş. Mozaik çini kitabe, oyma sandukası ve bir sanateseri olan giriş kapısı, Şah I. Tahmasb tarafından yaptırılmış.
Nişabur firuze taşları ile de meşhur. Firuze dağından çıkarılan bu taşlar çok değerli. Nişabur’un çarşı ve pazarında firuze taşlarından süs eşyaları ve takılar satılıyor. Biz de firuze taşlarından yapılmış hediyeler satın alarak büyük edip ve mutasavvıf Feridüddin Attar’m türbesine ziyaret etmek üzere yola çıkıyoruz. Burası da yemyeşil ağaçlar ve rengârenk çiçeklerle bezeli. Türbenin bulunduğu mekâna birkaç basamak inilerek gidilmesi, tasavvuf kültüründeki tevazu ve hürmeti gösteriyor. Attar, Irak, Şam, Mısır, Mekke, Medine, Hindistan ve Türkistan coğrafyasını gezerek insanlara ilim ve irfan öğretmiş. Doğduğu Nişabur şehrinde inzivaya çekildikten sonra, 1221 yılında Moğol istilası sırasında bir Moğol askeri tarafından şehit edilmiş.
Attar’m türbesinin bulunduğu bahçede meşhur İranlı şairlerden Muhammed Gaffar’m kabri de bulunuyor. Ayrıca, o civarda Omer Hayyam’m temsili bir rasathanesinin zerafet saçan çinilerini görüyoruz.
Âlimler, müfessirler ve muhaddislerin, gönül sultanlarının memleketi Nişabur’da, fikir ve kültür dünyamızın genişliğini bir kez daha hissediyoruz.
Tahran Bizi Çağırıyor
Horasan medeniyeti coğrafyasında Nişabur’a veda edip İran’ın başkenti Tahran’a gidiyoruz. Yolumuz, ‘şehirlerin şahı’ anlamına gelen Şahrud şehrinden geçecek. Simnan eyaleti İran’ın büyük çölleri ile tanınıyor. Bu eyalet Simnan, Şahrud, Damegan ve Gemsar adında dört büyük şehirden oluşmakta. Bölgede, Kaçar Türk hanedanlığından kalma çok sayıda tarihî eser bulunuyor. Kervansaraylar, çeşmeler, türbeler ve hanları ile ziyaretçilerin ilgi odağı. Bizim ilk ziyaret ettiğimiz kişi,Bayezid-i Bestami hazretleri oluyor.
İslam coğrafyasının birçok yerini gezen, Peygamber Efendimiz’in torunlarından, Imam-ı Cafer Sadık hazretlerinin yanında iki yıl eğitim gören Bayezid-i Bestami hazretlerinin türbesinin bulunduğu Bestam şehrine akşam geç vakitlerde giriyoruz. Yeşil ağaçlar, geniş bulvarlar, havuzlu kavşaklar ilk anda dikkatimizi çekiyor. Burayı gündüz gözüyle göremeyecek olmanın üzüntüsünü hissediyoruz. Çınar ve çam ağaçları ile düzenlenmiş geniş bir caddeden geçerek Selçuklu kümbetlerini andıran külliye ve türbeye giriyoruz. Kabrin üzerindeki beyaz taşlar Bayezid-ı Bestami hazretleri hakkında bilgiler veriyor. Sandukanın üzerindeki örtüde ‘Sultanü’l-Ârifîn Bayezid-i Bestami’ yazısı işlenmiş.
Bayezid-i Bestami (kuddise sirruh), ariflerin sultanı olarak bilinip, Ebu Bekir Sıddık (radiyallahu anh)’a çok benzerdi. Künyesi Ebu Yezid olup, asıl ismi “Tayfur”dur. Rivayet odur ki; Bayezid-i Bestami’ye bu unvanı annesi vermiş. Bir kış gecesi annesi kendisinden su ister. Dışarıdan suyu getirdiğinde annesinin tekrar uyuduğunu görünce sevgi ve hürmetinden annesini uyandırmaz. Sabaha kadar başucunda bekler. Annesi uyandığında oğlunu su testisi ile başında beklediğini görünce ‘Allah, seni arif ve bilginlere sultan eylesin’ diye dua eder.
Bayezid-i Bestami hazretlerinin türbesi ve külliyesinde fotoğraf ve belgesel çekimlerimizi tamamlayarak 20 kilometre mesafedeki Harakan köyüne gidiyoruz.
Bu köy Bayezid-i Bestami hazretlerinden sonra Silsile-i Sâdât’m yedinci halkası olan Ebu’l-Hasan el-Harkani’nin (k.s.) dünyaya geldiği yer. Gecenin geç vakitleri toprak yollardan geçerek Harakan köyüne geliyoruz. Hasan-ı Harkani hazretlerinin dünyaya geldiği ev bugün hem türbe hem de mescit olarak kullanılıyor. Köye hâkim bir tepe üzerinde çam ağaçları arasındaki türbede Hasan-Harakani hazretlerinin makamı bulunmakta. Bilindiği gibi Hasan-Harkani hazretlerinin gerçek türbesi Kars’ta bulunuyor.
Harakan köyünden ayrılarak, Tahran havaalanına gitmek üzere yola çıkıyoruz. Uzun ve meşakkatli bir yol. Tahran girişinde sabaha yakın otobüsümüz durduruluyor. Kemerlerimizi takmadığımız için otobüs şoförüne ceza yazılıyor.
Kum-Tahran yolu üzerinde Humeyni’nin mezarının bulunduğu yerden geçiyoruz. Humeyni’nin ihtişamlı türbesini görüyoruz. Ziyaretçiler gece gündüz Humeyni’yi ziyaret ediyorlar.
Tahran Humeyni Havalimaninda pasaport kontrollerimizi yaptırarak, İran hava yollarına ait uçakla Türkiye’ye dönüyoruz…