İsfahan’ın Kırk Sütun (Çehil Sütun) Sarayı “nakş-ı cihan”
Hz. Ömer (r.a.) devrinde fethedilmişti. Selçukluların başşehri, Harzemşahlarm, Umurluların ve Safevilerin gözdesiydi. Etrafı atla bir günde dolaşılabilirdi. Hem “yüz kapılı şehir”di, hem “nısf-ı cihan” ve “nakş-ı cihan”… Yani dünyanın yarısı ve dünyanın süsü. Tarihçiler ve seyyahlar onun zikrinden müstağni değildi; biz de olamadık…
Tahran, Rey şehrinin küçük bir kasabasıyken zamanla Rey, Tahranın bir bölgesi haline gelmiş.
İran’a iner inmez öncelikle Selçuklu Devletinin başşehri Rey’i görmek istiyoruz. Selçuklu Devleti’nin kurucusu Tuğrul Bey’in türbesi de burada bulunuyor. Rehberimize Rey şehrine gitmek ve Tuğrul Bey’in türbesini ziyaret etmek istediğimizi söylüyoruz. Ancak, bunun için vakit olmadığı, çok geç olmadan İsfahan’a varmamız gerektiği cevabını alıyoruz.Ankara’dan hareketle 2.5 saatlik bir uçak yolculuğunun sonunda İran’ın başşehri Tahrana iniyoruz. Uçağımız İran semalarına girdiğinde dağlık ve çorak bir arazi bizi karşılıyor. Kısa bir pasaport kontrolünden sonra otobüsle İran’ın önemli kültür merkezlerinden “Nısf-ı Cihan” (Cihanın da denilen İsfahan’a doğru yola çıkacağız
Bugün Tahran dünyaca bilinip tanınan bir şehir olsa da aslında ,tarihi çok eskilere dayanmıyor. Tahran 1876 yılında Kaçar Türk hanedanı Ağa Mehmed Han tarafından başşehir yapılmış. Kaçar Hanedanlığı ve Şah Pehlevi ailesinden sonra da gelişip havuza yansıdığı için “Kırk Sütunlu Saray” diye anılmış.
Bugün müze olarak kullanılan sarayın ortasındaki havuz ve bahçesindeki ağaç ve çiçekler Şiraz’daki İrem Bağlarını hatırlatıyor insana.
kırk Sütun Sarayının içerisindeki bölüme muhteşem tablolar yapılmış. Safevilerden sonra kurulan Kaçar Hanedanlığı devrinde yapılan minyatür tabloların en meşhuru ise Çaldıran Savaşının anlatıldığı tablo. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında gerçekleşen ve tarihte en kısa süren savaşlardan birisi olan Çaldıran, bütün boyutları ile tabloda gösterilmiş. Başka bir tabloda ise Safevi Şahı Tahmasb, Kırk Sütun Sarayının ana salonunda Hindistan’ın Hümayun Şah’ını ağırlıyor. Bir başka tabloda ise Şah İkinci Abbas Türkistan padişahını ağırlıyor. Saraydan çıkarak Şah Abbas’m sadrazamı Lütfi Alihan tarafından yaptırılan Lütfi Alihan Kapalıçarşısı’nı geziyoruz.
Kapalıçarşıda el sanatları, hediyelik eşya dükkanları ve mağazalar yer alıyor. Çarşının içerisindeki havuzlu restoranda öğle yemeklerimizi yiyerek İsfahan’ın önemli mekanlarından biri olan Sallanan Minareler Camiine gidiyoruz.
- yüzyılda yapılan bu muhteşem caminin sallanan minareleri turistlerin ilgisini çekiyor.
İsfahan’da ayrıca meşhur devlet adamı Nizamülmülk’ün evi ve kabri, Melikşah’ın ise kabri bulunuyor. İsfahan İslam medeniyeti coğrafyasına birçok âlim ve evliya yetiştirmiş. İsfahan’ı bir günde gezmek mümkün değil ancak biz bu geziyi bir güne sığdırmak zorundayız. Zira daha gezilecek çok yer, görülecek çok şey var. Şiraz’a gitmek üzere İsfahan Havalimanı’na doğru yola çıkıyoruz.
Kırk Sütun Sarayı’nm içerisine muhteşem tablolar yapılmış. Safevilerden sonra kurulan Kaçar Hanedanlığı devrinde yapılan minyatür tabloların en ünlüsü ise Çaldıran Savaşı’nın anlatıldığı tablo…
512 bin 159 metrekarelik bu meydanın etrafında ilk dikkat çeken bina meşhur Safevi-Şii hükümdarı Şah Abbas’m adını taşıyan cami oluyor. Şah Abbas Camii muhteşem bir mimariye sahip. Ana giriş kapısı, minareleri, büyük kubbesi ve iç avlusu çinilerle bezenmiş. Turkuaz çiniler geçen onca zamana rağmen canlılığını muhafaza etmiş. Binlerce kişinin aynı anda namaz kılabildiği Şah Abbas Camii’nin ana kubbesinin tam altında, zeminde bulunan bir noktadan, sesi bütün camiye yayan akustik bir sistem kurulmuş. Müezzin, ezanı buradan okuyor. Muhteşem bir akustik. Bu noktada okunan ezanın sesi bütün camiyi adeta titretiyor. Caminin içerisinde değişik dönemlere ait tarihi eserler ve eşyalar da sergileniyor.
Meydana hakim diğer bir yerde ise Şeyh Lütfullah Camii bunuyor. Cami muhteşem kubbesi ile görenlerin bütün dikkatini çekiyor. Şeyh Lütfullah, aslen Lübnanlı bir derviş. Şah Abbas tarafından İsfahan’a davet edilmiş, bilahare Şah Abbas’ın kayınpederi olmuş. Zaten camiyi de Şah, kayınpederinin adına 1615 tarihinde yaptırmış. İçi ve dışı rengârenk çiniler ile bezeli cami, Safevi mimarisinin en önemli eserlerinden birisi.
Şeyh Lütfullah Camii’nin tam karşısında, meydanın kuzey tarafında ise Âli Kapu Sarayı bulunuyor. Meydana hâkim bu eser, Şah Abbas tarafından, meydanı seyretmek için yaptırılmış. “Devlet Kapısı” ve “Büyük Kapı” anlamına gelen sarayın içine giriyoruz. Ücret ödeyerek önce İsfahan’a ve meydana hakim bölümüne çıkıyoruz. Bu bölümden İsfahan şehri muhteşem gözüküyor. Şah Abbas Camii, Şeyh Lütfullah Camii ve tabi ki Nakş-ı Cihan Meydanı buradan çok daha güzel. Isfahan şehrinin güzelliğini, “hayat veren ırmak” anlamına gelen Zayende Rud Nehrinin etrafındaki yeşilliği seyrederek sarayın en üst katına çıkıyoruz. Üst kat ayrı bir sanat harikası. Burası müzik odası olarak yapılmış. Bu sebeple tavan, müzik aletleri figürü ile bezenmiş.
İsfahan’ın Kırk Sütun (Çehil Sütun) Sarayı
Nakş’i Cihan Meydanının ayrı bir köşesini muhteşem bir saray süslüyor. Bu saray da yabancı ülkelerin elçilerini ağırlaması için 17. yüzyılda inşa edilmiş. Bir dönem kütüphane ve müze olarak kullanılmış. Sarayın yirmi ahşap sütunu, önlerindeki