İskandinavya
Avrupa’nın kuzey kesiminde İsveç, Norveç, Danimar- ka ve Finlandiya ile İzlanda, Faerö adaları ve Svalbard adasını içeren bölgeye coğrafyacıların verdikleri ad. Tarihöncesi dönem. Buzul çağında aşağı yukarı bütü- nüyle buzullarla kaplı olan İskandinavya’da, i.o.
١ 3000 yıllarında havanın ısınması ve buzulların geri çe- kümesiyle, Yontmataş|Devri’nde|avcılıklageçinen küçük topluluklar, ren geyiklerinin peşinden kuzeye doğru ilerlediler. İ.Ö. 8000’e doğru, İskandinavya’nın büyük bölümüne yayıldılar. Güney kesimde, kayın, dişbudak ve köknar koruları ortaya çıkar ve ilk orman hayvanları görülmeye başlanırken, İ.Ö. 6000 dolaylarında avcı halkların bir bölümü balıkçılığa yöneldi ve yaklaşık 2 000 yıl sonra, İskandinavya’nın güney kesimine yerleşen ilk tarım ve hayvancılıkla uğraşan topluluklar, birlikte cilalanmış taştan yapılma aletler (Cilalıtaş Devri) getirerek, yontulmamış dev boyutlu taşlardan yapılmış anıtlar (megalitler) oluşturdular. Birçok uzmana göre, İ.Ö. 2000’e doğru İskandinavya’ya atı tanıtan savaşçı göçebeler, günümüzdeki Danimarkaca, İsveççe, Nor- veççe, İzlandaca’nın ve Faerö dilinin türedikleri (Fince Ural-Altay dil ailesindendir) Hint-Avrupa dilini (Germence) de getirdiler.
Lim fiyordu, vb. kıyılarda gelişmiş uygarlıkların ortaya çıktığı (İ.Ö. 1800’e doğru), yumuşak iklimli Tunç Devri boyunca, meşe, vb. yapraklarını dökmeyen ağaçlardan oluşan ormanlar, kuzeye doğru yayıldı. 1
yıldan uzun süren bu dönemden sonra, İ.Ö. 400’e doğru iklim sertleşerek, daha yağışlı ve daha soğuk bir iklime dönüştü.
Demir Devri. İ.Ö. 400’e doğru, İskandinavya’da yaşayan toplulukların bazıları, bölgede çok yaygın olan demiri işleme tekniklerini öğrendiler ve yeni metal işçiliği, nüfusun hızla artmasına, toprağın demirden araçlarla işlenmesine yol açtı. Demirden uzun kılıçlar yapan savaşçı kabileler, Tunç Devri’nde ortaya çıkmış son uygarlıkları da ortadan kaldırdılar. Bu kabilelerden Kim- briler ve Jutlandlı Tötonlar, güneye doğru yayılmaya başlayıp (İ.Ö. yaklaşık 115), Roma imparatorluğu’na akınlar düzenlediler. Sonraki yüzyıllarda Ostrogotlar, Vizigotlar (Bk. GOTLAR), Burgundlar, Angllar, vb. topluluklar, birbiri ardına İskandinavya’ya dağıldılar. Bu büyük göçler döneminin sonuna doğru da İskandinavya’da, Beovvulf destanının da yansıttığı gibi, Vikingler çağını başlatan, savaşçılığa dayalı bir uygarlık gelişti. Vikingler çağı. Vikingler çağında (İ.S. 800-1100), İskandinavya bütün Kuzey Avrupa’nın uygarlık merkezine dönüştü. İskandinavya’dan yola çıkan göçmenler, İzlanda’ya, Atlas okyanusunun kuzey kesimindeki adalara ve Grönland’a yerleşerek, Avrupa uygarlığını bu adalara da yaydılar. İskandinavya hükümdarları Ingiltere, İrlanda, Normandiya ve Finlandiya’nın büyük bölümü ile Rusya’daki büyük su yollarını egemenlikleri altına aldılar. Öncelikle bir deniz uygarlığı geliştiren, manevra gücü yüksek ve denize son derece dayanıklı gemileri ile çok sayıda demir silahları bulunan Vikinglerin gücü, askerî örgütlenmelerinin yüksekliğine ve ekonomik güçlülüklerine dayanıyordu: Avrupa’daki önemli ticaret yollarının Baltık denizinden Doğu’ya yöneldiği Vikingler çağında, bu yollar üstündeki İskandinavyalIların ticaret merkezleri (Kiev ve Novgorod [Rusya]; Birka [İsveç]; Hedeby [Danimarka]; York ve Dublin [İngiltere ve İrlanda]) çevresinde güçlü Viking krallıkları oluştu.
Zamanın akışı içinde, İskandinavya’da ulusal krallıklar ortaya çıktı. 872’de Harald I, Norveç’in büyük bölümünü egemenliği altında topladı. Charlemagne’ın kuzeye doğru yayılmasına karşı koymak amacıyla, 800’den başlayarak birleşen, ama çok geçmeden yeniden parçalanan Danimarka’da, Jutland kralı Grom, 930’a doğru bütünlüğü yeniden sağladı. İsveç’te Mâla- ren gölü çevresinde güçlü bir krallık oluştu. Bu ulusal
krallıklarda, 1000’e doğru hıristiyanlığın yayılmasıyla, Latin abecesi benimsendi. XI. yy’ın başlarında, Vikinglerin uzak ülkeleri egemenlikleri altına almaya yönelik seferleriyle, yeni bir Vi- kingler çağı başladı. DanimarkalI Sweyn’in Ingiltere’yi istila etmesinden sonra, oğlu Canute Danimarka, Ingiltere ve Norveç’ten oluşan bir imparatorluk kurdu; ama bu imparatorluk, ölümünden (1035) sonra parçalandı. Bir kuşak sonraysa Ingiltere, Vikinglerin Fransızca konuşan torunları olan Normanların egemenliğine girdi. Ortaçağ. Uzun süren iç savaşlarla Kuzey krallıklarının çökmesi sonucunda, XII. yy’da İskandinavya yeniden parçalanırken (bu kargaşa döneminde, İzlanda’da yeni bir edebiyat biçim olan saga [destan] ortaya çıktı), çatışmalardan sonra güçlü Ortaçağ krallıkları kuruldu. Sağlam köylü toplumlarına dayanan bu feodal krallıklar, din yayma özellikli seferlere giriştiler.
Waldemar I döneminde (1157-82) Danimarka, 1160’ta Baltık denizi kıyılarındaki hıristiyan olmayan halklara egemenliğini kabul ettirdi. Oğlu Waldemar II dönemindeyse (1170-1241), Holstein ile hıristiyan olmayan Estonya, Danimarka egemenliğine girdi. Bir yandan da edebiyatın geliştiği (baladlar; Saxo Gram- maticus’un Latince tarihleri) bu dönemde, Danimarka’da, Avrupa’nın en eskisi olan ulusal bayrak kabul edildi. Norveç de, XIII. yy’da izlediği yayılmacı siyaset sonucunda bir imparatorluk oluşturarak, İzlanda, Grönland, Faerö adaları, Orkney adaları, Shetland adaları, Kuzey İskoçya, Hebrides adaları ve Man adasını egemenliği altına aldı. Bütünlüğü sağlanan İsveç’in sınırları Finlandiya’ya kadar uzanırken, hıristiyan olmayan Fin halkları, doğuya doğru göçlerini sürdürdüler.
XIV. yy’da İskandinavya’nın bütünlüğünün sağlanması dönemi başladı. İskandinavya’daki üç krallığın egemen sınıfları arasındaki bağların gelişmesi sonucunda, Magnus VII Ericsson Norveç tahtının vâ!risi olup, 1319’da da İsveç krallığına seçildi. Ama veba salgını (yaklaşık 1350) sonucunda Magnus’un krallıklarının zayıflamasıyla, İskandinavya’da ağırlık Danimarka’ya doğru kaymaya başladı. Yüzyılın sonunda Danimarka kraliçesi Margaret I, 1397’de kurulan Kalmar Birliği’yle İskandinavya’yı birleştirdi (birlik antlaşmasına göre İsveç kralı seçimle işbaşına gelerek ve her ülke ayrı yasa ve geleneklerini koruyacaktı). Margaret’in vârisleri XV. yy’da büyük soylu ailelerin elinde oyuncak oldularsa da, 1448’den sonraki yıllarda Christian I, Danimarka, Norveç, İsveç ve Schleswig-Holstein tahtlarına çıkmayı başardı. Torunu Christian II, ticareti ve kentlerin gelişmesini temel alan bir Rönesans devleti oluşturmaya çalıştıysa da, soylular ile yandaşları tarafından tahttan indirildi (1523).
Reform dönemi. Christian ll’nin devrilmesiyle İskandinavya yeniden parçalanırken, Gustav Vasa İsveç-Fin- landiya tahtına çıkmayı başarıp, protestanlığı benimseyerek, katolik kilisesinin servetine el koydu ve protes- tan reformlarına dayalı, güçlü bir krallık oluşturdu. Soyundan gelenler Danimarka-Norveç tahtına da çıkmayı başardılar. Christian III, 1530 yıllarındaki iç ayaklanmaları bastırmak için yabancı paralı askerler kullanıp, daha sonra hükümdarın denetiminde lutherci bir devlet kilisesi kurdu ve büyük soylulara krallığın yönetiminde önde gelen bir rol vererek, desteklerini elde etti. Astronom Tycho Brahe gibi İskandinavya soyluları, XVI. yy’ın sonuna doğru, gerek servetleriyle, gerek gerçekleştirdikleri işlerle ün saldılar.
İsveç’in büyüme dönemi. İsveç-Finlandiya’nın hızla bir büyük devlete dönüşmesi, XVII. yy. Avrupa tarihinin başlıca olaylarından biri oldu. Gustav l’in Avrupa’nın ilk sürekli ordusunu kurmasının ardından, lutherci devlet
kilisesi içinde, bir devlet bürokrasisi biçimlemeye başladı. XVII. yy. başlarında İsveç, Avrupa’nın ordusu en
Pieter Meulner’in bu tablosunda, Otuzyıl Savaşları’nda Protestanlığı savunan İsveç kralı Custav II Adolf, Lützen çarpışmasında ölmesinden kısa süre önce, bir süvari birliğinin başında canlandırılmıştır. Custav II Adolf, İsveç İmparatorluğu’nun kurucusu olmuştur.
modern ve yönetim mekanizması en güçlü devleti haline geldi. Vasa sülalesi evlilik bağları yoluyla Polonya siyasetine el atıp, Baltık bölgesinde durumun karışıklığından yararlanarak, bölgeye silahlı müdahalede bulundu. Baltık’taki ؛bu savaşım sırasında, İsveç İmparatorluğu büyümeye başladı. Gustav II Adolf, 1629’da ordusunu Polonya’dan Almanya’ya kaydırarak, üç yıl içinde bütün Orta Avrupa’ya egemenliğini kabul ettirdi. Yüzyılın geri kalan döneminde Axel Oxenstierna, Lennart Torstensongibi komutanların veChristina, Kari X, Kari II ve Kari XII gibi hükümdarların, bütün Baltık denizi kıyılarını ve Kuzey Avrupa’daki akarsu sistemlerini İsveç’in denetimine sokmalarıyla, bu geniş bölgedeki ticaret sayesinde İsveç, hem zenginleşti, hem de güçlendi.
İsveç’in bu büyümesine paralel olarak, Danimarka- Norveç gerilemeye başladı. Danimarka kralı Frederick
çökmeye yüz tutan imparatorluğunu güçlendirmek amacıyla 1660’ta modern bir mutlakıyet yönetimi kurdu. Danimarka ve Norveç’teki büyük krallık topraklarının satılması, Norveç’te özgür bir köylü sınıfı oluşmasına, Danimarka’daysa soylu sınıfın güçlenmesine yol açtı. İsveçÜmparatorluğu, 1700-21 Büyük Kuzey Sava- şı’na kadar üstünlüğünü sürdürdüyse de, her yönden saldırıya uğradığı bu savaş sonunda düşmanları tarafından parçalandı ve Avrupa’da söz sahibi olduğu dönem sona erdi.
“Aydın zorbalar” dönemi. XVIII. yy. başlarında İskandinavya ülkeleri, Batı Afrika’da ve Antil denizinde sömürgeler edindiler, İsveç ayrıca, XVII. yy’da Kuzey Amerika’da günümüzün Delavvare eyaleti topraklarına da el koymuştu. Bu gelişmeler sonucunda, İskandinavya ülkeleri Avrupa’nın Çin ve Hindistan’la ticaretinin gelişmesine katkıda bulunurlarken, İskandinavya’da da kentler genişledi ve sanayi gelişti.
Toplumun hızla dönüşmesi, çok geçmeden bölgede siyasal reform isteklerine yol açtıysa da, “aydın zorbalar” diye adlandırılan bir dizi yönetici, bu isteklere kişilikleriyle yön vermeyi başardılar. Danimarka’da, orta sınıftan yetişme bir hekim olan Johann Frederick Stru- ensee (1737-72), zayıf kişilikli kral Christian III döneminde önce saray hekimliğine getirilmeyi, sonra da bakanlar arasına girmeyi başardı (1770) ve çok geçmeden hükümetin en güçlü kişisi haline geldi. Yayınlatmayı ba-