İslâm
Hazreti Muhammet’in elçiliğiyle insanlığa duyurulmuş ve yayılmış din. Kur’an’ın bir ayetinde geçen İslâm sözcüğü. Arapça “seleme” kökünden türemiş bir sözcüktür. “Allah’a bağlanmış”, “teslim olmuş” anlamına gelir. İslâm dini, Allah’a ve onun buyruklarına koşul koymadan inananların dinidir. Bu dine inananlara, “müslüman” adı verilir. Bu sözcük de, arapça “İslâm dinini kabul eden” anlamındaki “müslim” sözcüğünden türetil-
İslâm dininin kurucusu Hz. Muhammet, Arabistan’ın Mekke kentinde 571’de doğdu. Kırk yaşma kadar, döneminin geçerli uğraşlarından ticaret kervanı yöneticisi olarak çalıştı. Mekke’de herkesin sevdiği, güvendiği, seçkin, akıllı ve dürüst bir kimse olduğu için, genç yaşta “el-Emin”jlakabı verildi ve çevresindeki herkes tarafından “güvenilir” anlamına gelen bu adla anıldı.
İslâm dininin kutsal kitabı Kur’an, İslâm dininin kurucusu Hz. Muhammet’e 610 yılında, Ramazan, ayının 27’sinde vahyedilmeye başlandı. Her yıl yaptığı gibi, Nur dağındaki (Cebeli Nur) Hira mağarasında tek başına iç düşüncelere dalmış olan Hazreti Muhammet’e, Allah’ın “Cebrail” adlı haberci meleği görünerek, yeni bir dinin peygamberi olarak insanları uyarmak ve doğru yola çağırmak görevi verildiğini bildirdi. Bu yeni dinin ilkeleri Hz. Muhammet’e, bazı “ayet”lerden oluşan “su- re”ler halinde ve her zaman Cebrail aracılığıyla vahye- dildi (İslâm dininin kutsal kitabı Kur’an, bu ayetlerin derlenmesiyle, 22 yıl 2 ay 22 günde tamamlandı).
Hz. Muhammet, kendisini çok heyecanlandıran ilk vahyin gelmesi olayını önce eşi Hatice’ye söyledi; Hatice, Hz. Muhammet’in çağrısına olumlu yanıt veren ilk kadın ve ilk müslüman oldu. Onu amcaoğlu Ali ile en yakın arkadaşı Ebubekir izlediler.
Önceleri, Hz. Muhammet’e Tanrı tarafından İslâm dininin peygamberliğinin verildiği ve bu dini kurmak ve yaymakla görevlendirildiği çok az kişiye duyurulmuştu; ne var ki, özellikle musevi geleneği bu “son peygamber”؛ bekliyordu. Bu nedenle, Hz. Muhammet’in çağrısı Mekke’de heyecan yarattı. Özellikle Mekke’nin yoksul kesiminden pek çok kişi, İslâm dinini kabul ederek müslüman oldu.
Ama Mekke soyluları, Allah’ın büyüklüğüne ve Muhammet’in onun peygamberi olduğuna,inanan bu yeni dine karşı çıktılar. Bunun nedeni, pek çok puta tapan ve kendi dinlerinin törenleri yoluyla önemli çıkarlar sağlayan Mekke zenginlerinin, çıkarlarına zarar geleceğinden çekinmeleriydi. Bu yüzden, her gün sayıları biraz daha artan yeni müslümanlara karşı kent ileri gelenlerinin maddi ve manevi baskısı öylesine arttı ki, aç bırakılmak, sıcak kumlara gömülmek, işkenceler ve dayaklarla öldürülmek gibi eziyetlere dayanamayan bir bölüm müslüman, Arabistan’ı bırakıp Habeşistan’a göç etmek zorunda kaldı.
Hicret. Bütün bu güçlükler İslâm peygamberini yıldırmıyor, o ve arkadaşları, insanları yeni dine çağırmak için her tehlikeyi göze alarak çalışıyorlardı. 620’de Kâbe’yi ziyaret etmek için gelen bazı Medineliler, Hz. Muhammet’le bir dizi görüşme yapıp, ilkelerini dinledikten sonra, İslâm dinini kabul ettiler. Bu görüşmeler, Akabe’de yapıldığı için İslâm tarihine “Akabe Biati” diye geçti ve görüşmeler, sonraki 2 yılda da gene hac mevsiminde sürdürüldü. Medineli müslümanlar, Hz. Muhammet’e kendi kentlerine göç ederse onu, dostlarını ve Mekkeli müslümanları koruyacaklarına söz verdiler.
Bu anlaşmadan sonra, 16 Temmuz 622’de, Hz. Muhammet ve en yakın arkadaşı Ebubekir, peşlerinden de bütün müslümanlar, gizlice Mekke’den hicret ettiler ve Medine’ye geldiler (bu olay, İslâm geleneğinde çok
XIII. yy’da Bağdat’taI yapılmış bu minyatürde, Mekke’ye doğru yolalan bir hacılar kervanı canlandırılmıştır. Hac, Islâm’ın beş farzından biridir ve durumu belirli kurallara uygun her müslümanın, ömründe en az bir kez hacca gitmesi gerekir.
Hz. Muhammet, Mekke’de o günlerin koşullarınca gerekli olan bir site devleti kurmak için çalışmalara başladı. Hz. Muhammet’in getirdiği dine ve peygamberliğine inanmayan Mekke’deki müşriklerin (“inkarcılar”) düşmanca tutumlarını sürdürmeleri sonucu yapılan 624’teki Bedir, 625’teki Uhud ve 627’deki Hendek savaşları, müslümanlar tarafından kazanıldı.
627 yılının hac döneminde Hz. Muhammet, Medine!¡ müslümanlarla birlikte, Kâbe’yi ziyaret etmek için Mekke dolaylarına geldiyse de, Mekke ileri gelenleri kente girmelerine karşı çıktılar. Hudeybiye’de yapılan Hudeybıye anlaşması gereğince müslümanların, ertesi yıl hac döneminde Mekke’ye girebilecekleri kararlaştırıldı. Sonunda, 630’da Medine’den on bin kişilik bir kuvvetle Mekke önlerine gelen Hz. Muhammet, kenti savaşsız teslim aldı: İslâm’ı inkâr edenlere hoşgörü ve adaletle davrandığı için, aşağı yukarı bütün Mekkeliler müslüman oldular. Hicretin dokuzuncü yılında, Arabistan’ın çeşitli yörelerinden olduğu gibi, Arabistan dışından da çeşitli topluluklar, müslümanlığı kabul ederek ilk İslâm devletine katıldılar.
Bundan iki yıl sonra, 140 000 kişilik bir müslüman topluluğunun hac için Mekke’de toplanması sırasında Hz. Muhammet, ünlü “veda hutbesi”ni okuyup (bu hac dönemi, tarihlere “veda haccı” diye geçmiştir) Medine’ye döndükten birkaç hafta sonra hastalanarak, 8 Haziran 632’de öldü.
Yerine, en yakın arkadaşı Ebubekir, seçim yoluyla halife oldu ve müslümanların yönetimini eline aldı. Ebubekir’den sonra sırasıyla Ömer, Osman, Ali’nin halife seçilmelerinin ardından, Muaviye’yle başlayan, Emeviler dönemi adı verilen dönemde, büyük İslâm fetihleri sürdürülerek, İslâm devleti, bir imparatorluğa dönüştü: Hindistan’a akınlar (661-667); İstanbul kuşatması ve Kadıköy’ün Araplara geçmesi (668); Kuzey Afrika ile Mısır’ın fethi ve İslâm ordularının Atlas okyanusu kıyılarına ulaşmaları (670-709); İstanbul’un yeni kuşatmaları (674-679); Çin sınırına kadar Orta Asya ülkelerinin fethi (713); İspanya ve Orta Avrupa’ya giriş (711 – 713); yeni İstanbul kuşatmaları (717-718); vb.
750’de Emevileri devirerek halifeliği ele geçiren Ab- basiler döneminde, imparatorluğun başkenti önce Kûfe’ye (750), sonra Bağdat’a (762) aktarıldı. İmparatorluk topraklarının büyüklüğü ve çeşitli toplumların bu büyüklük içindeki çatışması nedeniyle imparatorluğun ‘genişleme hızının yavaşladığı bu dönemde, valiler yer yer bağımsızlıklarını ilan ederlerken, ispanya’da Endülüs Emevileri ayrı bir devlet kurdular.
IX. yy’da Türklerin İslâm dinini benimsemelerinden sonra, özellikle Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde, İslâm dini çok daha geniş alanlara yayıldı. 1517’de Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim l’jn Mısır’ı ele geçirerek halifeliği üstlenmesiyle, müslümanlık en yaygın ve güçlü dönemini yaşamaya başladı. Çok kısa sürede de dünyanın bir ucundan öbür ucuna yayıldı.
Günümüzde dünya nüfusunun beşte birini oluşturan müslümanlar, bütün kıtalara yayılmışlardır ve özellikle ABD, Avrupa ve Afrika’da İslâm dinini benimseyenlerin sayısı gün geçtikçe arttığından, bu oranın XXI. yy’ın ilk çeyreğinde % 23’ü bulacağı yani müslüman nüfusun 2 milyara yaklaşacağı beklenmektedir.
Temel inançlar. Hz. Muhammet’in insanlar arasında yaymakla görevlendirildiği İslâm dininin temel inançla-‘ rı, “amentü” adı verilen ilkelerle belirlenmiştir. İslâm’ın amentüsü şöyle açıklanır:
Allah’a, meleklere, kutsal kitaplara, peygamberlere, kıyamet gününe, öbür dünya yaşamına ve alınyazısına inanmak, İslâm inancının başlıca koşullarıdır. Bu koşullardan herhangi biri tartışılmaz, eksiltilemez.
İslâm’ın kutsal kitabı Kur’an’dır. Kur’an yalnızca müslümanların Allah ile ilişkilerini değil, insanın öbür insanlarla olan toplumsal ilişkilerini de düzenleyen bir niteliktedir. Bu düzenleme, yalnızca ahlaksal öğütlerle değil, hukuksal buyruk ve yasalarla del yapılır. Kur’an yalnızca inanç kurallarını belirlemez, bu inançların uygulamayla ilgili hükümlerini de kapsar. Mekke’de Harem-i Şerif in ve Kabe’nin (©rtada) görünüşü. Tavanı altı ahşap sütuna oturan Kabe’nin duvarları ve zemini mermer kaplıdır ٥٠^٧ kesiminde, zeminden 1,5 m yükseklikte Haceriesved taşı yeralır. i. s. //. yy’dan ،١٧ yana var olduğu sanılan Kâbe, çeşitli dönemlerde (en son 1956’da) onarılmıştır.