İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ (FIRKASI), İstibdat yönetimine ve II. Abdülhamit’in şahsına karşı savaşan Jön Türkler’den bir grubun, Kanun-u Esasi’nin (Anayasa) yeniden yürürlüğe konması, Meclis-i Mebusan’ın açılması amacıyla kurdukları, II. Meşrutiyet’in ilanında etkili rol oynayan, 1913 Bâb-ı Âli Baskınından sonra I. Dünya Savaşı sonuna dek hükümeti elde tutan burjuva demokrat bir siyasal örgütlenme. ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin, kuruluş tarihi tartışmalı olmakla birlikte, kuruculardan İbrahim Te- mo’ya göre 21 Mayıs 1889’dur. Cemiyetin kurucuları, Askeri Tıp Okulu öğrencilerinden İbrahim Temo (Ohri), Abdullah Cevdet (Harput), Mehmet Reşit (Kafkasya). Hüseyin- zade Ali (Baku), İshak Sükûti (Diyarbakır) dır. Cemiyetin ilk adı Ce- miyet-i Osmaniye ittihat ve Terakki iken kısa bir süre sonra Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak değiştirildi. Örgüt, Carbonari ve mason örgütlenme modelinden e- sinlenen gizliliğe dayalı bir yapıya sahipti, örgüt üyeleri küçük hücreler oluştururdu. Her hücrenin bir numarası, her hücre üyesinin ayrı bir numarası vardı. Örgüt içinde her üye yalnızca kendi hücresindeki beş üyeyi tanırdı. Kısa zamanda örgüt büyüdü ve Harbiye, Bahriye, Mülkiye, Veterinerlik, Topçu, Mühen- dishane gibi yüksek okullarda da benzer hücreler örgütlendi. Zamanla, örgüte Asaf Derviş Paşa, Süleyman Emin Paşa, İsmail Safa Bey, Naci Paşa gibi üst düzey bürokratlardan da katılanlar oldu. İzmir’de ve Şam’da cemiyetin görüşlerini yaymak için propagandaya başlandı. Cemiyetin varlığı ilk kez, 1892′ de II. Abdülhamid’e verilen bir jurnal sonucu açığa çıktı. Bunun üzerine okul kumandanları ve bir grup bürokrat görevden alındı, örgütün önde gelen üyeleri tutuklandı. Ne ki üç ay sonra II. Abdülhamid tarafından affedilerek okullarına döndüler. Aftan sonra cemiyetin çalışmaları yoğunlaşarak sürdü. Bu dönemde cemiyetin yöneticileri, örgütü güçlendirip yurt ölçüsünde yay
gınlaştırmadan eyleme geçmemek düşüncesindeydiler. Bununla birlikte 1895’te patlak veren Ermeni o- layları, bu düşüncenin yaşama geçirilmesini engelledi. İttihad ve Terakki, duvarlara astığı bildirilerle halkı birliğe çağırdı. Bunun üzerine geniş tutuklamalara gidildi, doktor Abdullah Cevdet ve bir grup Tıbbiye öğrencisi Trablusgarp, Şam ve Manastır’a sürüldü. İbrahim Temo, İshak Süküti, Tunalı Hilmi, İzmirli Nevzat, Akil Muhtar gibi cemiyetin önde gelen üyeleri ve cemiyet üyesi olmayan Mizan gazetesi sahibi Murat gibi liberal aydınlar Romanya, Mısır ve Avrupa’ya kaçtılar. Böylece ittihat ve Terakki Cemiye- ti’nin İstanbul’daki örgütlenmesi geçici bir süre çöküntüye uğradı ve cemiyetin çalışmaları yurtdışına kaydı. Yurtdışında ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin çalışmaları başlıca
4 merkezden yürütüldü: Bükreş, Paris, Cenevre ve Kahire. Bükreş çalışmaları İbrahim Temo’nun yönetimi altında Balkan ülkelerinde şubeler kurmak yönündeydi. Paris’te Ce- miyet’in yöneticisi 1895’ten başlayarak Meşveret gazetesini çıkaran ve daha önce İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Avrupa temsilciliğine a- tanan Ahmet Rıza’ydı. Cenevre ve Kahire’de ise kalıcı örgütlenmelere gidilemedi, Tunalı Hilmi, İshak Sü- kûti ve Mizancı Murat beyler buralarda yayım etkinliği sürdürdü. 1895 -1893 yıllarında cemiyetin bir tüzüğü yayımlandı. Bu tüzükte cemiyetin amaç ve ödevleri sıralandı. Meşveret gazetesi cemiyetin yayım organı kabul edildi. Ancak, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yurtdışı çalışmaları sistemli ve bütünlüklü bir biçimde yürütülemedi. Bunun nedenleri üyelerin felsefe anlayışlarının farklılığı, Cemiyet’in amnca ulaşmak için tutacağı yola ilişkin görüş ayrılığı ve II. Abdülhamid’in cemiyeti parçalamak için gösterdiği çabalardı. Felsefe anlayışındaki farklılık özellikle din konusunda kendini gösterdi. Pozitivist anlayışı benimseyen Ahmet Rıza kimi üyelerce dinsizlikle suçlandı. Mısır hıdivi de bu nedenle İttihat ve Terakki’ye para yardımı yapmaktan vazgeçti. İstibdat yönetimini alaşağı etme yolunda da kimi üyeler nizam yanlışıydılar. kimileri ise, bir suikastla II. Abdülhamid’i ortadan kaldırmak istiyordu. Suikastte bomba ya da tabanca kullanılması üzerinde bile görüş ayrılığı doğdu. Bu görüş ayrılıkları çerçevesinde genel arzuya uyularak 1897’de yapılan bir toplantıda çoğunlukla genel başkanlığa Murad Bey, merkez başkanlığına Çürüksulu Ahmed Paşa seçildi ve yönetim mekanizmasının denetimi Ali Kemal, Şerafeddin Mağmu- mi. Şefik ve Şeref Beylere geçti; Dr. Nazım, saymanlığa getirildi. Ahmed Rıza Bey ise, cemiyetin organı olan Meşveret’i yayımlamaya devam edecekti. Cenevre’de bulunan yeni yöneticilerin yayın organı ise Osman/ı gazetesiydi. Hattâ bu dönemde Ahmed Rıza Bey’in kimi kaynaklara göre Cemiyet’ten ihracı, kimi kaynaklara göre ayrılması nedeniyle Meşveret’i bir başına yürütmesi söz konusudur. II. Abdülhamid’in cemiyeti parçalama çabaları işte bu gelişmelerin üstüne 1897’de Mahmut Celaleddin Paşa’nın Mizancı Murat’ı ikna etmesiyle başarıya ulaştı. Mizancı Murat. Übey- dullah Rahmi,s Süleyman Nazif’le birlikte sağlanan çıkarlar karşılığı İstanbul’a dönerken, İshak Sukuti, Abdullah Cevdet, Tunalı Hilmi gibi cemiyetin önde gelen üyeleri elçiliklerde görev aldılar. Cemiyet’in etkinliği Paris’te kalan Ahmed Rıza, Doktor Nazım ve Hoca Kadri tarafından yürütüldü. Bu arada 1889 sonlarında Avrupa’ya kaçan Damat Mahmut Paşa ve oğulları Prens Sabahattin ve Lütfullah, II. Abdülha- mid’e karşı İttihat ve Terakki dışından muhalefet yürütüyorlar ve tüm Jön Türkler’in başına geçmek istiyorlardı. Gerçekten de o dönemde değişik ulusal toplulukların örgütlenmeleri dışta tutulacak olursa Jön Türkler esas olarak bir yanda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde, öte yanda Damat Mahmut Paşa ile Prens Sabahattin’in çevresinde toplanmıştı. Bu iki grup arasında Jön Türkler’in birliğini sağlamak için yürütülen görüşmeler 4 Şubat 1902’ de Paris’te bir kongre toplanmasıyla sonuçlandı. İlk Jön Türk Kongresi olarak adlandırılan bu kongrede çalışmalar iki sorun üzerinde yoğunlaştı. Birincisi yalnız başına propaganda yoluyla meşrutiyete u- laşıiıp ulaşılamayacağı, dolayısıyla başka yöntemlerin kabul edilip e- dmesi, İkincisi ülkede reform- . m sağlanmasında dış devletlerin Karışımına bas vurulup vurulmama- sıydı. Prens Sabahattin, İsmail Kemal ve yandaşları ile Rum ve Ermeni delegelerin oluşturduğu çoğunluk. ihtilal yöntemlerine başvurulmasını, dış devletlerin karışımıyla reform sağlanacağını savundu. Ahmet Rıza, Hoca Kadri, Doktor Nazım ve yandaşları ise bu görüşlere karşı çıktı. Görünüşte birlik sağlandıysa da, kongrede beliren iki grup iki ayrı cemiyet halinde çalışmala
rını sürdürdü. Azınlıkta kalan Ahmet Rıza ve arkadaşları Cemiyet’in adını Terakki ve İttihat olarak değiştirip, Paris’te Meşveret’i çıkarmayı sürdürürken, Mısır’da da Şurayı Ümmet’i yayımlamaya başladılar. Prens Sabahattin ve yandaşları ise, çoğunluk adına, Meşveret’in Türkçe bölümünün kapatılması ü- zerine yayımlanmaya başlayan Osman/ı gazetesini sürdürdüler ve 1904’e dek İttihat ve Terakki Cemiyeti adını kullandılar. 1906’dan sonra ise Prens Sabahattin ve yandaşları Ademi Merkeziyet ve Teşebbüsü Şahsi Cemiyeti adı altında etkinlik gösterdiler. Bu yıllar daho çok yayın yoluyla propagandayla geçti. Ahmed Rıza önderliğindeki Terakki ve İttihad bu arada mektuplaşmalar yoluyla imparatorluk içinde örgütlenmeyi yürütmeye çalıştı. 1907’de Cenevre’deki Ermeni Taşnaksutyon Cemiyeti’ nin Jön Türkler’in bir program etrafında toplanması önerisiyle Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet ve Terakki ve ittihad Cemiyetleri’ne yaptığı başvuru üzerine bu örgütlerin katılımıyla II. Jön Türk kongresi toplandı. Kongre, Osmanlı Muhalif Fırkaları Kongresi’nin Beyanname- s/’ni yayımlayarak çalışmalarını ta
mamladı. Beyannamede “Sultan Abdülhamid’i tahttan çekilmeye zorlama, varolan yönetimin kökten değiştirilmesi, danışma yönteminin (meşveret) ve meşrutiyetin kurulması” amaç, “hükümet uygulamalarına silahla karşı koyma, varolan hükümete vergi vermeme, ordu içinde propaganda, genel ayaklanma” araç olarak belirtiliyordu. Paris’te bu kongre sürerken imparatorluk içinde de istibdada karşı yoğun savaşımlar yürütülüyordu. İttihad ve Terakki, Balkanlar’da hızla örgütleniyordu. Bu arada 1906 yazında Selanik Askeri Rüştiyesi müdürü Ta- hir, Fransızca öğretmeni Naki, Posta Telgraf İdaresi Başkâtibi Talat, Mülazım Ömer Naci ve Selanik eşrafından Mithat Şükrü Bey’in kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile Terakki ve ittihad Cemiyetleri 1907 Eylülü’nde Osmanlı Terakki ve ittihad Cemiyeti adı altında birleştiler. Böylece cemiyetin biri yurtiçinde, diğeri yurtdışında iki genel merkezi olması kararlaştırıldı. Yurtdışı merkezi Paris’te, yurtiçi merkezi Selanik’te bulunacaktı. Cemiyetin yayın organı Türkçe Şûrayı Ümmet Fransızca Meşveret olarak belirlendi. Yurtiçi merkezini Bursalı Tahir Bey, Naki Bey. Talat Bey, ‘Mithat Şükrü Bey, Bursalı Hakkı Bey, Edip Servet, Ömer Naci, Kâzım Nami, Rahmi ve İsmail Canbolad Beyler oluşturuyordu. Talat, Rahmi ve İsmail Canbolad Beyler, adeta bir yürütme kurulu biçimlendiriyordu. Kısa sürede çok genişleyen cemiyet, ö- zellikle genç subaylar arasında örgütlendi. Meşrutiyet’in ilanına dönük ilk hareket, İsmail Canbolad Bey’in yardımıyla Mustafa Necib Bey tarafından Selanik Merkez Kumandanı Kaymakam Nazım Bey’e yapılan suikasttır. Bunun ardından 20 Haziran 1908’de Resne’de Kolağası Niyazi Bey dağa çıktı. Cemiyet’in Manastır merkezi bu hareketi desteklemekle kalmadı; cemiyetin istemlerini belirtmek üzere Valiye bir de bildiri verdi. Bunun üzerine olağanüstü yetkiyle Manastır’a gönderilen Ferik Şemsi Paşa 24 Ha- ziran’da postaneden çıkarken öldürüldü. Bu durum hükümet otoritesini tümüyle ortadan kaldırdı. Niyazi Bey, Debre, Elbasan, Ohri ve Görice eyaletlerini dolaştıktan sonra, Manastır merkezinden gelen direktif uyarınca Eyüp Sabri Bey’in Ohri ulusal taburuyla Manastır’a giderek, Manastır olağanüstü komutanı Müşir Osman Paşa’yı 9 Tem
muz’da dağa kaldırdı. Bunun üzerine 11 Temmuz 1908’de II. Abdül- hamid Meşrutiyet’i yeniden ilan etmeye mecbur kaldı. O sıralarda cemiyetin Manastır Merkezi Miralay Sadık, Yüzbaşı Habib, Mülazımev- vel Yusuf Ziya, Mülazımevvel Tev- fik, Vilayet Tercümanı Fahri beylerden, Selanik merkezi ise. Miralay Haşan Rıza, Kurmay Kaymakam Faik ve Cemal, Kurmay Binbaşı Fethi ve İsmail Hakkı, Davavekili Man- yasizade Refik, Talat (ünlü Talat Paşa) ve Rahmi beylerden oluşuyordu. II. Meşrutiyet’in ilanında Sa- id Paşa sadrazamdı. Hükümetle görüşmek üzere ittihat ve Terakki Cemiyeti adına Selanik’ten Talat ve Cavid beyler İstanbul’a geldi. Bir süre sonra Said Paşa’nın istifasıyla hükümet Kâmil Paşa tarafından Cemiyet temsilcilerine de danışılarak kuruldu. Kâmil Paşa hükümetinin kurulmasından sonra 4 Aralık 1908’ de Meclis-i Mebusan açıldı. Bu dönemde ittihat ve Terakki hükümeti doğrudan kurmak için kendini güçsüz görüyor, Meclisteki temsilcileri aracılığıyla işleri yürütmeye çalışıyordu. Meşrutiyet’in ilk günlerinde Cemiyet’in Selanik Şubesi kısmen İstanbul’a nakledildi ve hükümet denetim altına alındı. Bu.arada yapılan ittihad ve Terakki kongresinde genel merkez yöneticiliğine Hüseyin Kadri, Mithat Şükrü, Hayri. Talat, Ahmet Rıza, Enver, Habib
Savaşı’na katılma, İttihat ve Terakki yönetimince belirlendi. Bu savaş yıllarında 1916’da yapılan kongrede genel merkez üyeliğine Dr. Nazım, Dr. Bahaeddin Şakir, Eyüp Sabri, Ziya Gökalp, Rıza, Dr. Rusuhi. Kemal, Talat ve Hilmi beyler; başkanlığa Said Halim Paşa, Genel Sekreterliğe Mithat Şükrü Bey; 1917 kongresinde genel merkez üyeliğine Dr. Nazım, Talat, Kemal, Rıza, Ziya Gökalp, Eyüp Sabri, Dr. Rusuhi, Dr. Behaeddin Şakir ve Hilmi beyler, genel başkanlığa Talat Paşa, genel sekreterliğe Mithat Şükrü beyler seçildi. İttihad ve Terakki Partisi’nin 19 Ekim 1918’de toplanan son kongresinde İsmail Canbo- lad başkanlığa seçildiyse de parti etkinliğine son verdi ve eski ittihatçılar Teceddüd Partisi’ni kurdular. İttihad ve Terakki’nin önde gelen yöneticileri Talat, Enver, Cemal paşalar. Dr. Nazım ve Dr. Bahaeddin Şakir beyler, Kasım 1918’de bir Alman torpidosuyla yurtdışına çıkarak Almanya’ya geçtiler. Daha sonra değişik suikastlerde yaşamlarını yitirdiler, ölünceye dek siyasal etkinliklerini yurtdışında yürüttüler. (Bk. İSLÂM İHTİLAL CEMİYETLERİ İTTİHADI)