O, binlerce kahraman Mehmetçik’ten sadece birisi. Seyid Onbaşı;
276 kiloluk mermileri birer birer topun namlusuna taşıması, Ocean zırhlısını batırması ve Çanakkale Muharebeleri’nin seyrini değiştirmesiyle efsaneleşti. Balıkesir’in Havran ilçesinde bir yörük köyünde yaşayan Koca Seyid’in izini sürdük…
Dünya, yeniden şekillenmekteydi. Akımlar, ayaklanmalar, Trablusgarp ve Balkan Savaşları… 1914 yılında başlayan milletlerarası mücadele Asya’yı, Avrupa’yı ve Afrika’yı saran bir savaş halini almıştı. Osmanlı Devleti, bu savaşta birçok cephedeydi. Kendi sınırlarındaki cephelerin yanı sıra, sınırları dışındaki topraklarda da mücadele etti. Bu cephelerin en çetini ve önemlisi, İstanbul’un kilidi, vatanın kilidi olan Çanakkale’ydi.
Çanakkale Savaşları, dünya tarihinde ender rastlanan deniz ve kara savaşlarından biridir. Siyasi açıdan, birçok emelin sona erdiği, askeri açıdan insan gücünün ve inancının makineye galip geldiği, yanm milyonun üzerinde insanın hayatını kaybettiği ya da sakat kaldığı ve sonuçlan itibariyle de, geçmişte olduğu gibi, birçok yanlış hesabın suya düştüğü bir savaştır.
Birinci Dünya Savaşı esnasında vatanın savunması için her cephede mücadele eden yiğit Mehmedler, nice destanlar yazdı. Zamanla efsaneleşecek olan bu kahramanlar, birtakım milletlerin yaptıkları gibi hayal mahsulü değil, gerçekti. Uçan, ağ atan, altlarında teknolojik araçları, gizli güçleri olan yapma kahramanlar değildi. Binlerce yıllık tarihin yetiştirdiği bu kahramanların ağızlarından çıkan tek cümle ‘Vatan Sağolsun’du.
Balıkesir Havran’a bağlı Manastır (Çamlık) Köyü’nde, çiftçilik yapan Abdurrahman ve Emine çiftinin 1889 tarihinde bir oğulları dünyaya geldi. Balkanlar kaynamakta, Birinci Dünya Savaşı başlamak üzereydi. Çamlık Köyü’nün delikanlısı 20 yaşına geldiğinde askere alınarak, Balkanlara gönderildi. Balkan Savaşları’ndan sonra da terhis edilmeyip, Birinci Dünya Savaşı’na karıldı. Çanakkale Cephesi, Mecidiye Tabyası’nda bir topçu eri olarak görevlendirilmişti…
İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Boğazı’nı tehditleri 1914 Ağustosundan itibaren başlamıştı. Osmanlı Devleti’nin tarafsızlık çabaları sonuçsuz kalmış ve İtilaf Devletleri’nin boğazı ele geçirme hırsları daha da artmıştı. Yenilmez Armada(!), boğazı rahatlıkla geçecek ve oradan da İstanbul’a dayanacaktı.
19 Şubat 1915 günü İtilaf Devletleri donanması bütün gücüyle taarruza geçmişti. Bir ay boyunca Osmanlı tabyalarına bombardıman eden İtilaf donanması gemileri, nihai bir hücum için 18 Mart sabahı boğazın serin sularında üç grup halinde yol alıyordu. Birinci grupta Queen Elizabeth, Agememnon, Lord Nelson ve Inflexible, ikinci grupta dört Fransız zırhlısı ve üçüncü grupta da Irresistable, Albian, Vengeance, Swiftsare ve Magestic gemileri bulunmaktaydı. Bu gruptan sonra da Cornwallis, Conapus, Dorthmouth ve Dublin kruvazörleri geliyordu. Dev savaş gemileri, girişteki tabyalarımızı etkili toplan ile susturdu. Queen Elizabeth, ağır toplarıyla uzak mesafeden önce Çimenlik Tabyası’na, sonra Çanakkale şehrine ve daha sonra da Hamidiye Tabyası’na ateşe başladı.
Lord Nelson gemisi, Rumeli yakasındaki Hamidiye Tabyası’na; George ve Triumph gemileri, Mecidiye, Yıldız ve Dardonos tabyalarına ateş açtılar. İtilaf Devletleri donanması boğazın en dar yeri olan Kilitbahir ile Çanakkale arasına yöneldi ve deniz savaşlarının en hararetli anları başladı. Türklerin ağır topları, düşman üzerinde şaşırtıcı bir etki yaptı. İsabet alan inflexible gemisi mürettebatına, ‘Geri dön!’ emri verildi. Bouvet Zırhlısı, almış olduğu isabetten dolayı yanmaya başlamıştı. İsabet alan Suffren de savaş dışı kalmıştı. De Robeck, Fransız gemilerinin yıprandığını gördü ve bu gemilerin geri dönmelerini, üçüncü grup gemiler ile yedeklerin onların yerini almalarını emretti. Fakat Nusret Mayın Gemisi’nin döşediği mayınlardan birine çarpan Bouvet bir kaç dakikada 640-700 kadar mevcudu ile sulara gömüldü. Daha sonra, Irresistable Zırhlısı, Beyaztepe hizasında bir torpidoya çarparak yan yatmaya başladı. Ocean Zırhlısı ise Irrsistable’ın yardımına gitti.
“Vurdun gemiyi Seyid!”
Ağır bombardıman sonuncunda Mecidiye Tabyası’nda bulunan top bataryaları büyük hasar görmüştü. Dört toptan sadece biri çalışır vaziyetteydi. Onun da vinci arızalıydı. 20 yaşında askere alınan Çamlık Köyü’nün delikanlısı 276 kilogramlık top mermilerini tek tek sırtlayarak kundağa yerleştirdi. Bir, iki ve üç. Üçüncü atışında İngiliz gemisi Ocean’a isabet sağladı. Atılan mermi, Ocean’ın dümen tertibatını bozmuş, gemi dönerek kıyıya yaklaşmaya başlamıştı. Bu esnada mayına çarptı ve yavaş yavaş boğazın derinliklere doğru gözden kayboldu. Çanakkale Savaşları’nın, kırılma noktası sayılabilecek olan ilk bölümü, İngiliz ve Fransız donanmalannın yenilgisi ile son bulmuş, neticede Çanakkale geçilememişti.
Top mermisini sırtlayan yiğit şaşkındı. Silah arkadaşları ve komutanları sevinçle “Vurdun gemiyi Seyid!” demişler, bu tarihi ânı hayatları boyunca unutamamışlardı. Seyid, elbet vatanı için daha önce de yararlılıklar göstermişti. Ancak, onu tarih sahnesine çıkaran hadise, o sıkıntılı anda 300 kiloya yakın top mermisini kaldırarak namluya sürmesi ve savaşın seyrini değiştirmesiydi.
Çanakkale Savaşı’nın ardından Çamlık Köyü’ne dönen ve bundan sonra hayatını ormandan topladığı dalları kömür yaparak ve çiftçilikle geçiren Seyid,
1939 yılında akciğer rahatsızlığı sebebiyle, 50 yaşında vefat etti.
Köyünde, Koca Seyid’i Arıyoruz
Seyid, 1305 (1889) yılında Balıkesir’in Havran ilçesinin Çamlık Köyü’nde Abdurrahman ve Emine çiftinin oğlu olarak dünyaya geldi. Seyid’in, ilk eşi olan Emine ile evliliğinden Ayşe ve Fatm؛ı adında ؛إي kızı, ilk eşinin vefatından sonra evlendiği baldızı Hatice’den ise Ramazan, Osman ve Abdurrahman isminde üç oğlu dünyaya geldi. Soyadı Kanunu’ndan sonra Çabuk soyadını alan Seyid’in, 1911 doğumlu kızı Ay؛،: de (Ayşe Yıkar) 2007 yılında vefat etti.
Çanakkale denince akla gelen, adeta efsaneleşen Koca Seyid’in memleketine, Balıkesir’in Havran ilçesine bir ziyaret geçekleştirdik. Bu .؟essiz kahramanı daha yakndan tanıyacak olmanın heyecanıyla gerçekleştirdiğimiz bu ziyarette, Milli Mücadele’nin önemli merkezlerinden biri olan Havran’dave Seyid Onbaşı’nın köyü olan Kocaseyit Köyü’nde, onun akrabaları ve tanıyanlarıyla hasbihâl ettik.
Kültürel ve tarihi dokusu bakımından’ bir ؛kemiz olan Havran’daki görüşmelerimizin ardından Kocaseyit Köyü’ne doğru yola çıktık. Köy ile Havran arası yaklaşık ٦٦! ا ١١. ilk adı Manastır olan köye, daha sonra Çamlık, 1990 tarihinde de Kocaseyit ismi verilmi؟. Seyid Onbaşı’nın köylüsü olan 83 yaşındaki Halil Keser “Koca Seyid ismiyle hu köye bolluk, bereket geldi” demekte. Köy, geçimini dağdan ve çiftçilikle sağlamakta.
Seyid, savaş meydanlarına gitmeden c”)nce de yokluk içindeydi. Çiftçilikle uğraşır, dağdan topladığı odunları ve yaptığı kömürleri satarak geçimini sağlardı. Kendi halinde yaşayan biriydi. Koca Seyid’in komşusu ve Halil Keser’in 85 yaşındaki hayat arkadaşı
Ayşe Keser
Ben on yaşındaydım. Karşı komşusuydum. Çift sürerdi, ak öküzleri ve bir kara eşeği vardı. Odun keserdi. Ben ta aşağıda köyün alt yanında dururken, şu direkten kalın odun yüklenip gelirdi. Bizim evin önünden camiye gelip geçerdi.
Çizme giyerdi, esmer adamdı. Dimdik bi adamdı, aha aynı şu direk gibi dimdikti adam. Ama iriden bütündü. Tuttuğunu kaldırırdı. Oyle sinirlilik bilmezdi, Allah’ın adamıydı, kimseyle çekişmezdi. Köyün iki yanında, iki tarlası vardı. Şimdi orman aldı tarlalarını. Bize öyle içlim dışlım anlatmazdı. Öyle kendi kendine, işiyle uğraşırdı adamcağız. Bizim bildiğimiz bu kadar.
Hüseyin Çevik
Altı yaşımızdaydık biz. Oğlu Abdurrahmaıı vardı benimle tertip, 1933 doğumlu. Biz komşusuyduk. Öyle tanıyorum Koca Seyid’i. Köyün altında bir tarlası vardı. Hemen bizim evlerin altında. Çift sürerdi. Bize Çanakkale’den bir şeyler anlatmazdı. Babamın adı Kazım, balcılık yapardı. Tepsiye balları koyar, sonra tenekelere basardı. Babamla iyiydi arası.
Bir keresinde yemek başında babama “Kazım, al şu tepsiyi şuradan, çocuklara bir şey kalmayacak” dedi. Böyle yemeğin başında bağdaş kuramazdı. Siniyi anam koyardı önüne, öyle yerdi.
Ayşe nine de Seyid’i “Allah’ın adamıydı, kimseyle çekişmezdi.” diye anlatmakta.
Koca Seyid, savaş sonrasında köye döndüğünde uzun süre kimseye bir şey anlatmamıştı. Yine, önceki gibi çiftçilik ve odun işiyle uğraşmakta, Edremit’ten getirdiği eski araba lastikleriyle köylü çocukların ayakkabılarını tamir etmekteydi.
Koca Seyid, yaptığı odunları satmak ve evinin ihtiyaçları için her hafta Havran’da kurulan pazara yaya olarak inerdi. Cuma günü kurulan pazar, Havran’m köylerinin buluşma noktasıydı. Köylüler getirdikleri erzakları satar, satamadıklarını da orada başka bir esnafa bırakarak bir sonraki pazara kadar satılmasını beklerlerdi. Seyid de her hafta Havran’a iner, ihtiyaçlarını gördükten sonra tekrar köyüne dönerdi. Seyid Onbaşıyı gören, Havran’m yaşayan çınarı 105’lik Hüseyin Bağcı dedemizin anlattıkları, Seyid’in köyündeki hayatı hakkında bilgi vermekte.
Benim yasım 83, dokuz yaşındaydım o zaman. Evi, köyün ta beriki girişindeydi. Orada arsası bile kalmadı simdi. Koca Seyid’i nasıl hatırlıyorum biliyor musun?
Fakirdi adam, fakir geldi, fakir gitti. Devlet maaş bağlayacaktı ama o istemedi. Burası Yörük köyü. Keçi koyun güderlerdi. Onla geçinirlerdi. Geçim dağdaydı. Odun eder, kömür eder ve kovan yaparlardı. O, gece gündüz hamallık yapıyordu.
Benim yasım 83, dokuz yaşındaydım o zaman. Evi, köyün ta beriki girişindeydi. Orada arsası bile kalmadı simdi. Koca Seyid’i nasıl hatırlıyorum biliyor musun?
Fakirdi adam, fakir geldi, fakir gitti. Devlet maaş bağlayacaktı ama o istemedi. Burası Yörük köyü. Keçi koyun güderlerdi. Onla geçinirlerdi. Geçim dağdaydı. Odun eder, kömür eder ve kovan yaparlardı. O, gece gündüz hamallık yapıyordu.
“Ganimet kazansın maneviyattan diye, Allah yardım etmiş ona”
Hüseyin amca, bize Koca Seyid’i anlatır mısınız?
“Şimdi efendim, benim yaşım 100’ü bile geçti, fakat ben 95 diyorum nazar değmesin diye. Babacağızım zabitti. Çanakkale Harbi’ne giderken beni sevdi, kokladı; hanım ben gidiyorum, belki bir daha göremem dedi. Bir yıl sonra yaralanmış, 20 gün izine geldi. Tabi iyileştikten sonra tekrar gitti. Bunları hep hatırlıyorum…
“Seyid Onbaşı, nafakasını ormandan çıkarırdı. Bizim evimiz vardı öteki mahallede. O getiriyor keresteyi. Katır gibi iri bir eşeği vardı. Eşekte 120-150 okka yük var; oraya koyuveriyor, biz satıveriyoruz. Yani Türkçesi, hepimiz hürmet ediyoruz ona. 10 lira, 20 lira, ne tuttuysa işte. O günler para kıymetli. O, cuma günü geliyor, indiriyor diğer keresteleri, satılanın parasını alıyor, Havran pazarına çıkıyor 4 şinik (Iç Anadolu Bölgesi’nde halen kullanılan kilenin dörtte biri olan ağırlık ölçü birimi) melez alıyor. Melez dediğim de 1 şinik buğday, 1 şinik arpa, 1 şinik darı, 1 şinik çavdar. Haftaya kadar hangi değirmene giderse onunkini hemen ilkin öğütüverir değirmenci.
Hürmet ederdi yani değirmenci. Her hafta böyle devam ederdi. Yeni keresteleri getirir, satılanın parasını alırdı.
“O zamanlar Havranın yarı tarafı yoktu. Bir tarafı hep bahçelikti. Kiraz bahçeleri vardı. O zaman yol yok, eşekle giderdik. Eşek çamura, bataklığa battı mı biz bakar dururduk. Bir keresinde eşek dereden geçerken batmıştı çamura. Seyid geliverdi, altına girerek üzeri yüklü eşeği karşıya geçiriverdi. Bu gücü kuvveti hep böyle devam etti. Ama sonra hastalandı, epey bir hasta oldu. Hacı Osman’ın Mehmet Bey (Doğrular) var, fabrikatör. O da belediyenin karşısında, Seyid’e bakıyorlar. Belediyenin doktoru bakıveriyor. Hacı Osman’ın evinde hizmetkârı Arap Mahmut vardı. Sabahlan bir kap yemek, bir torba ekmek, ta ertesi güne kadar. Ertesi gün yine geliyor. Bir süre böyle devam etti. Biz de yanma giderdik. Hürmet ediyoruz, bir şey oldu mu götürüp veriyoruz, yiyor adamcık. Mehmet Bey’e, belediye doktoru ‘Bunun on beş günlük ömrü var Mehmet Bey’ dedi. E, o zaman otomobil yok. Çift hayvan arabasıyla Manastır’a (şimdiki Kocaseyit Köyü) götürdüler. On beş gün sonra gittiler, gömdüler Seyid Onbaşı’yı.
İşte, Allah bir nimet vermiş ona, o vazifeyi yapmak
4 Meşhur Fotoğrafın Hikayesi
Bu fotoğraf, Çanakkale Cephesi’nden geriye kalan belki de en meşhur fotoğraflardan biridir. Onde Havranlı Mehmed oğlu Seyid ve arkasında cephe arkadaşı Niğdeli Ali… Seyid Onbaşı, Harp Mecmuası’nın ikinci sayısının kapağında yayınlanan fotoğrafın hikayesini sonradan şöyle anlatmaktadır:
“Aradan birkaç gün geçti, bir gün beni kumandanımız çağırmış, gittim, ‘Bunu sana Alman generali gönderdi’ dediler. Göğsüme bir nişan taktılar, aha şu duvarda durur. Bir hafta sonra da paşalarla beraber bizim tabyaya bir resim zabiti geldi. Alaman zabitiymiş, benim resmimi çekecekmiş. Dolu mermiyi sırtıma kaldıramadım, hırsım geçmiş, boşalttılar da öyle yüklendim. Sonradan kumandanımız bir kitap gösterdi, ‘Bak Seyit, bu kitapta senin resmin var’, dedi. Baktım, utandım doğrusu. Aslan gibi kumandanlarımız dururken benim resmimi almışlar diye. Kitabın içine baktım, ferahladım. Orada benden başka arkadaşların resimleri de var.”
Bir de ganimet kazansın maneviyattan diye Allah yardım etmiş ona. Başka türlü bu açıklanmaz. Çünkü kendi anlatıverirdi. Mermi 250 okka, vinç bozuk. ‘Ne duruyorsun Seyid!’ demişler. Bir ses geldi diyor. Fakat baktım insan minsan yok. Bismillah dedim aldım, topun ağzına koydum diyor. O İngiliz’in amirallik gemisi, bando çalıyor. İstanbul’a geçecek.
Biz ağlıyoruz. Emir verseler ateş edilecek ama herkesin vazifesi ayrı diyor. Topu ateşlemesiyle, bacadan içeri koyduruyor mermiyi. Bir kara duman beliriyor. Büyük amirallik gemi batıyor. Daha sonra diğeri. Sonra kaçıyor Ingilizler. Eh, işte bu adamcık böyle yapıyor. Allah yardım ediyor ona.
“Hiç ağzından, kötü bir söz duymadım Seyid Onbaşı’nın. Sakin bir adam, herkes de hürmet ediyor buna. Kadın, erkek ne olursa olsun, sayıyorlar, ilk karısı öldü, sonra kaçırdığı baldızıyla evlendi. Baldızından, bir-iki çocuğu daha oldu. Onlardan torunları sağ. Ötekiler vefat etmiş.”
Okuma yazması var mıydı?
“Eski Türkçe bilir biraz. Eski Türkçe. Yeniyi bilmez, yeni yok. Eski rakam, eski şeyi fevkalade okur, bilirdi. Kur‘ân okuduğu için.”
Neden hastalandıî
“Onu doktor biliyor… Herhalde ! ؛٦ ğeçici hastalık değildi. Doktoru da 6 ay, 1 sene baktı. Her gün muayene ederdi onu. Gelirdi, iğne yapıverirdi, o zaman öyleydi.
“Seyid Çavuş da böyle halleriyle bu Havran’dan geldi geçti… Değerli bir adamcağızdı.”
1939 yılının Aralık ayında zatürre hastalığından dolayı vefat eden Seyid, köyün mezarlığına defnedildi. Kabrinin yakınında. Koca Seyid Anıtı ve mütevazı bir de müze bulunmaktadır. Haftanın her günü ziyarete açık olan müzede Çanakkale Savaşı’ndan kalma mermi, kasatura, süngü, tüfek tertibatları gibi müzede Seyid Onbaşı’nın üçüncü kuşak torunu olan, Muhammet Yıkar görev yapıyor. Muhammet Bey, gelen ziyaretçilere dedesini büyük bir heyecanla anlatıyor ve bu manevi mirasa sahip çıkacaklarını söylüyor.
Fevkalâde mücadelelere sahne olmuş Çanakkale Savaşı, İstanbul’u ele geçirmeye karar veren İtilaf Devletleri’nin yirminci yüzyılda Osmanlı Devleti’nin gücünü sınadığı çetin savaşlardan biridir. Bu ölüm- kalım savaşında canlarını seve seve feda eden, bu toprakları bizlere vatan olarak bırakan tüm şehitlerimizi ve gazilerimiz rahmetle anarız.
Not: Bu çalışmanın yapılabilmesinde katkılarını esirgemeyen Havran Belediye Başkanı Sayın Emir Ersoy Bey’e, Başkan yardımcısı Mehmet Yılmaz, değerli öğretmenimiz Nuri İnan ve Harun Kocakurt beylere; ayrıca Seyid Onbaşı ile alakalı bilgi ve hatıralarını bizlerle paylaşan Hüseyin Bağcı, Halil Keser, Ayşe Keser, Hüseyin Çevik, Mehmet Uçar, Seyid Çabuk ve Muhammet Yıkara; Niğdeli Ali hakkındaki bilgilerini paylaşan Ali Oztürk, Kenan Uğur ve Ali Uğur’a ayn ayn teşekkürlerimi sunarım
- Koca Seyid’in, hayatının son demlerinde, odunculuk yaparak geçimini sağladığı zamanlarda çekilmiş son fotoğrafı
savaş malzemelerinin yanı sıra Seyid Onbaşı ile alakalı gazete haberleri ve Çanakkale Savaşı konulu çok sayıda kitap yer alıyor. Önceki yıllarda yapılan Seyid Onbaşı resim yarışmasında dereceye giren resimlerin de sergilendiği
- Koca Seyid’in üçüncü kuşak torunlarından Muhammet Yıkar, Koca Seyid adına kabrinin yakınında açılan mütevazı müzede rehberlik yapıyor. Gelenlere dedesini anlatıyor
“4 Mehmed oğlu Seyid’in Havran’ın Kocaseyit köyünde bulunan kabri
- Çanakkale Boğazı’nı gösteren harita A Mecidiye tabyasında Seyid Onbaşının koyduğu mermi ile Ocean’ı vuran top bugün hala aynı yerinde duruyor. Bu topun bir benzeri Harbiye’deki Askeri Müze’de sergilenmektedir
- Bouvet zırhlısını batıran Rumeli Mecidiyesi 5. top