Kanlısırt’taki Düşman Mitralyözü
Karılısırt’ta aralıksız ateş açan bir mitralyözürı susturulması gerekiyordu. Bir kahraman Mehmetçik gözünü kırpmadan ateş saçan silaha yönelecekti…
Bir bölük kumandanının hatırat defterinden؛ Kanlısırt’taki düşmanın ileri siperlerinden birinde tek bir mitralyözü vardı ki fırkanın bütün cephesini taciz edip duruyordu. Daha ikmal edilememiş gizli yollardan bazıları bu mitralyözün ateşi altında idi. Ara sıra acı haberler alıyorduk.
Artık bu mitralyöz bizim için meşum olmaya başlamıştı. Hatta bombalardan, torpillerden daha meşum! Çünkü bu silâhların az çok mizacını biliyorduk. Meselâ, büyük torpil makinesi haftada iki gün bizim cephemizi ziyaret ediyordu. Bombalar daha fazla akşamdan sonraki ziyaretçilerimiz arasındaydı.
Velhasıl daimî bir ülfet neticesi olarak harbin kendisine mahsus alışkanlıklarını öğrenmiş, ruhumuzda bir huzur ve sükûn tesis edebilmiştik.
► Siper hayatından bir kesit. Nöbetçi etrafı gözetliyor. Uç silah arkadaşı da hasbihalde M Çanakkale’de düşmandan zaptolunmuş tüfek, mitralyöz ve bayraklardan bir kısmı. Kim bilir, belki Mustafa Çavuşun söküp aldığı mitralyöz de oradakilerden biri…
İşte Kanlısırt’taki mel’un mitralyöz bizim bu kıymetli asayişimizi ihlâl ediyordu. Gece toplanmış konuşuyorduk. Sohbetimiz bu uğursuz nokta üstünde deveran ediyordu:
- Ey!.. Bu mitralyöz tahrip edilemeyecek mi?
- Siperler yakındır, topçu ateş edemez.
- Bir hücum yapsak!
٠٠ Kumandan müdafaada kalmayı tercih ediyor.
- Sen ne dersin ha, Mustafa Çavuş; can sıkmaya başlamadı mı bu mitralyöz?
O, cevap vermedi; derin derin düşünüyordu; fakat doğrusu ya, en baba yiğidimiz de kendisi idi. Bahis değişmek üzereyken Mustafa Çavuş bir heykel gibi karşımıza dikildi: “Ben bunu gidip götürürün!” dedi. “Satmıyorlarmış galiba!…” diye latife ettik. Arkadaşımızın bu sözü ciddi söylediğine kâni değildik. Fakat o, hiç tavrını bozmadı. Gülümsedik bile. Yalnız kendini siperin üstüne fırlattı. O zaman anladık ki hakikaten mitralyözü almak için gidiyor. Kendisini en çok seven iki hemşehrisi arkasından koştu. Biraz sonra bu üç yiğit asker, diğer bütün gecelerden daha korkunç, daha siyah bir gecenin enginlerine doğru kayıp gitmişlerdi.
Hepimiz asabiyetten, heyecandan sararmıştık. Avuçlarımızdaki tüfekleri sıkıyorduk. O anda hücuma kalkmak için öyle dayanılmaz bir arzu duyuyorduk ki. ٠٠ Hey ya Rabbi! Eğer gidenler gelmeyecek olurlarsa!.. Bu sefer orada kalsak bile, ey Kanlısırt’taki düşman mitralyözü, artık sen yerinden oynamıştın.
Kulaklarımız toprağa yapışmış, karanlıklar içinde gittikçe artan kurşun sesleri, bomba uğultularını dinleyerek tam bir çeyrek bu vaziyette bekledik.٠.
İnanılmaz şey! Mustafa Çavuş arkasında bir mitralyözle geliyordu. Yanında bir kişi vardı. Sonra anladık: Üç arkadaş görünmeksizin ilerlemişler, mitralyözün bulunduğu siperin içine atlamışlar, birkaç süngü darbesinden sonra, büyük bir baskın verdiğini zanneden düşman dağılmaya başlamış, Mustafa Çavuş mitralyözü omuzlamış, dönerken arkadaşı alnına isabet eden bir kurşunla şehit düşmüş…
Mustafa Çavuş arkasında zapt ettiği mitralyöz, gözleri yaşla dolu yanımıza geldi. Kaybettiği arkadaşının teessürüyle titreyen bir sesle ve kendi şivesiyle:
“Alun şu uğursuzu,” dedi “bana bahalıya oturdu!”