KÂŞGARLI MAHMUT
XI. yüzyılda yaşamış bir dil bilginidir. Babası Barsganlı Hüseyin’dir. Ailece Kâşgar’a yerleştikleri, Mahmut’un orada doğduğu anlaşılıyor.
Yazar hakkında pek az bir şey biliniyor. Yaşamı üzerine tek bilgi kaynağımız da yine kendi sözlüğüdür. «Divanü Lügat-it Türk»ten anlaşıldığına göre, soyca köklü bir aileden gelmektedir. Uzun yıllar Türk boylarım gezip dolaşmış, onlann yaşayışlannı, lehçe ve ağızlannı, edebiyatlannı incelemiş ve bu alanda geniş bilgi edinmiştir. Aynca, iyi kargı kullandığım belirtmesi, onun iyi bir savaşçı olduğunu gösteriyor.
Kâşgarlı’mn «Divanü Lûgat-it Türk» adlı sözlüğünden başka bir de bugün, yalnız adı bilinen ve Türkçenin ük ‘dilbilgisi kitabı olan «Cevahirü’n-Nahiv»i ^vardır.
SALUR KAZAN’IN EVİNİN YAĞMALANDIĞI BOYUNU BEYAN EDER
(Oğuz ülkesinin hükümdarı Bayındır Han’ın güveyisi, Beylerbeyi Salur Kazan; oğlu Uruz’u, üç yüz yiğit ile yurdunda bırakarak, komutanları ve birlikleriyle ava çıkar. Sınır komşusu, Gürcistan bölgesindeki düşman komutanı Sökli Melik, casuslanyle durumu öğrenir. Bir gece, yedi bin kişi ile. Kazan Bey’in yurduna baskın yapar. Yurt, yağma edilir. Canlı cansız ne varsa sürüp götürülür. Kazan Bey’in ev halkı da, oğlu Uruz, karısı Burla Hatun, anası, götürülen tutsaklar arasındadır. Kazan Bey’in, Kapilu Derbent’inde, Karacık Çoiban’ın başında bulunduğu on bin koyununu da ele geçirmek için altı yüz silâhlı gönderilir. Ünlü çoban, düşmana karşı çıkar.)
Şökli Melik aydur: Altı yüz kâfir varsun koyunu getürsün didi.
Altı yüz kâfir atlandı, koyunun üzerine ılgar (baskın) vardı. Gice yattır iken Karaçuk Çoban kara kaygulu vakıa (rüya) gördü. Vakıasından sermürdi (uyanıp sıçradı), örü turdu (ayağa kalktı). Kıyan Güçi, Demir Güçi bu iki kardaşı yamna aldı, ağılın kapusmı berkitdi, üç yerde depe gibi taş yığdı, ala kollu sapanın eline aldı. Nagehandan (ansızın) Karaçuk Çobanın üzerine altı yüz kâfir koyuldu.
Kâfir aydur:
Karanku (karanlık) ahşam olanda kaygulu çoban
Kar ile yağmur yağanda çakmaklu çoban
Südü peyniri bol kaymaklu çoban
Kazan Bey’in dünlüğü (penceresi) altun ban (süslü büyük çadır) evlerini biz yıkmışız, tavla tavla şahbaz atlarını biz binmişiz, katar katar imi devesini biz yetmişüz (götürmüşüz), Kançuk (ihtiyar) anasını biz getürmüşüz, ağır hazine bol akçasını biz yağmalamışuz, kaza benzer kızı gelini biz yesir etmişüz, kırk yiğid ilen Kazan’m oğlmı biz getürmişüz, kırk ince bellü kız ile Kazan’ın halalım (karısını) biz getürmişüz, bere çoban ırağımdan yakmundan berü gelgil, baş indürüp bağır basgıl (göğüs bas), biz kâfire selâm vergil, öldürmeyelüm, Şökli Melike seni ile-telüm, sana beylik alıvirelüm.
Çoban aydur:
îlâkırdı söyleme mere itüm kâfir
îtüm ile bir yalakda yundım (bulaşık suyumu) içen azgun kâfir Altundağı (altındaki) alaca atın ne öğersin
Ala başlu keçimçe gelmez mana
Başındaki tugılganı (tulganı) ne öğersin mere kâfir
Başımdaki börkümçe (başlıgımca) gelmez mana
Altmış tutam gönderimi (mızrağını) ne öğersin1 mırdar kâfir
Kızılçuk değnegümçe gelmez mana
Kılıcmı ne öğersin mere kâfir
Eğri başlu çevgeniimçe gelmez mana
Bilüğünde (okluğunda) toksan okun ne öğersin mere kâfir
Ala kollu sapammça gelmez mana
Irağından yakınından beri gelgil
Yiğitlenin zarbım (vuruşunu) görgil andan ötgil
dedi. Bi-tekellüf (hemen) kâfirler at depdiler, oh (çok) sepdiler. Erenler evreni (ejderhası) Karaçuk Çoban sapanmm ayasına taş kodi atdı. Birin atanda ikisin üçün yıkdı, ikisini atanda üçün dördün yıkdı. Kâfirlerin gözüne korku düşdü. Karaçuk Çoban kâfirün üç yüzünü sapan taşı ile yire bırakdı. tkisi kardaşı oha düşdü, şehid oldu. Çobanun taşı dükendi, koyun dimez keççi dimez sapanınım ayasına kor atar, kâfiri yıkar. Kâfirün gözü korkdu. Dünya âlem kâfirün başına karanu (karanlık) oldu, aydur: Yanmasun (yüzü gülmesin) yarçımasun (bahtsız olsun) bu çoban bizüm hepümüz kırar ola mı dediler, dahi turmayup kaçdılar.
Çoban şehid olan kardaşlann Hakkı’na kodı (Tann’ya verdi), kâfirler leşinden bir böyük depe yığdı, çakmak çakup od yaktı, dahi kepeneğinden kurumsı (kurum, kül) edüp yaraşma basdı, yolun kıyısına alup oturdu, ağladı sıkladı (sızladı).
Aydur : Salur Kazan, Bey Kazan, ölü müsün diri misin, bu işlerden haberim yok mudur dedi.
Meğer hanum ol gice kaim Oğuz’un devleti, Bayındır Han’m güve-güsi Ulaş oğlu, Salur Kazan kara kaygulu vakıa (rüya) gördü. Sermürdi (uyanıp sıçradı) örü turdu (ayağa kalktı) aydur: Bilür misin kanndaşım Kara Göne düşümde ne göründü, kara kaygulu vakı’a gördüm. Yumruğumda talbman (çırpman) şahin benüm kuşumu ölür gördüm. Gökden ıldırını (yıidınm) ağ-ban evüm (ak otağımın) üzerine şakır gördüm, düm (bütün) kara pusank (duman) ordumun üzerine tökülür gördüm, kuduz kurtlar evümi dalar gördüm, kara deve ensemden karvar (kavrar) gördüm, kargu gibi kara saçım uzanur gördüm, uzanuban gözümü örter gördüm, bileğimden on parmağımı kanda gördüm, niçe kim bu düşü gördüm, şundan berü aklım ussum derebilmen, hanım kardaş menüm bu düşümü yorgıl mana dedi.
Kara Göne aydur: Kara bulut dedügün senin devletündür, kar ile yağmur dediğün leşkeründür, saç kaygudur, kan karadur, kalanısm yo-rabilmen Allah yorsun dedi.
Böyle diğeç Kazan aydur: Menüm avımı bozma, leşkerümü tağıtma, ben bugün konur koyu kızıl) ata kakıram, üç günlik yolu bir günde alu-ram, öyle olmadın yurdum üstüne varuram, eğer sağdur esendür ahş
olmadın gine ben sana gelürem, ordum sağ esen degül ise başunuza çare edün, men dahi gitdüm dedi. Konur atın mahmuzladı. Kazan Bey yola gitdi. Geli geli yurdunun üzerine geldi. Gördi kim uçarda (uçanlardan) kuzgun kalmış, tazı tolaşmış yurtda kalmış. Kazan Bey burada yurd ilen fcaberleşmiş, görelüm hanum ne haberleşmiş:
Kazan aydur:
Kavim kabile menüm kuma (ortak) yurdum Kulan (yaban eşeği) ile sığın (yabani) geyiğe konşu yurdum Seni yağı (düşman) nereden danmış (dalamış) güzel yurdum Ağ ban evim dikilende yurdu kalmış
Kançuk (yaşlı) anam oluranda yeri (oturduğu yerde) kalmış Oğlum Uruz oh atanda puta (nişan tahtası) kalmış Kara mudbak dikilende ocak kalmış
halları gördüğünde Kazan’m kara kıyma (çekik, tahrirli) gözleri kan toldu, kan tamarlan kaynadı, kara bağn sarsıldı. Konur atını ökçe-î, Kâfir keçdügi yola düştü gitdi. Kazan’m önüne bir su geldi.
Kazan aydur; Su Hak didârın (yüzünü) görmüşdür, ben bu su ile ırleyeşim dedi. Görelüm hanum nice haberleşdi:
Çağnam çağnam (çağıl çağıl) kayalardan çıkan su Ağaç gemileri oynadan su Haşan ile Hüseyn’in hasreti su Bağ ve bostanın ziyneti su Ayşe ile Fatıma’mn nigâhı su Şahbaz atlar gelüp içdiği su Kızıl develer gelip keçtiği su Ağ koyunlar gelüp çevresinde yatdığı su Ordumun haberin bilir misin değil mana Kara başım kurban olsun suyum sana
{Salur Kazan, daha sonra bir kurda, Karaca Çobandın köpeğine rastlar, yurdunun başına geleni sorar ve çobanla karşılaşır.)
Kazan, Çoban’m gördüğünde haberleşdi. Görelim hanım ne ha-Kazan aydur:
Karanku ahşam olanda kaygulu çoban Kar ile yağmur yağanda çakmaklu çoban
~ lüm anla sözüm dinle
Ağ ban evim şundan keçmiş gördün mü değil mana Kara başım kurban olsun çoban sana
dedi. Çoban aydur:
Ölmüş mü idin yitmiş mi idin a Kazan Kanda gezer idin nerede idin a Kazan
Dün yok öteki gün evin bundan keçti, kançuk anan kara deve boynunda asılu keçdi, kırk ince bellü kızı ile halalun (helalin, eşin) boyu uzun Burla Hatun ağlayuban şundan keçdi kırk yiğit ilen oğlun Uruz başı açuk yalın ayak kâfirlerin yanınça tutsak gitdi, tavla tavla şahbaz atların kâfira binmiş, katar katar kızıl develerin kâfir yetmiş altım akça bol hâzineni kâfir almış. Çoban böyle digeç (deyince) Kazan ah etdi, aklı başından gitdi, dünya âlem gözüne karangu oldu.
(güçlü) Oğuz beyleri benim başıma kakınç kaharlar, çoban bile olmasa Kazan, kâfiri almazdı, derler dedi. Kazan’a gayret geldi. Çobanı bir ağaca sara sara muhkem bağladı, eylend yürüyüverdi. Çobana aydur: Mere çoban kamın acıkmamışken, gözün kararmamış iken bu ağacı kopan-gör, yohsa seni bunda kurtlar kuşlar yer, dedi. Karaca Çoban zarb eyledi, kaba ağacı yer ile yuıdile kopardı, arkasına aldı Kazan’m’ ardma düşdü. Kazan bakdı gördi çoban ağacı arkasına almış gelür. Kazan aydur: Mere çoban bu ağaç ne ağaçdur? Çoban aydur: Ağam Kazan bu ağaç ol ağaçdur kim sen kâfiri basarsın, karnın acığur, men sana bu ağaçla yemek pişürürün, dedi. Kazan’a bu söz hoş geldi. Atından indi, çobanın ellerin çözdi, almnda bir öpdi, aydur: Allah menüm evimi kurtaracak olursa seni emirahur eyleyeyin dedi, ikisi bile yola girdi.
Bu yana Şökli Melik kâfirlerle şin (şen), şadman yiyüp içüp otururdu. Aydur: Beyler bilür misiz Kazan’a nice hayf eylçmek gerek. Boyu uzun Burla Hatununu getürüp sağrak (kadeh) sürdürmek gerek dedi. Boyu uzun Burla bunu işitdi, yüreğiyle canma odlar düşdü. Kırk ince bellü kızın içine girdi, öğüt verdi, aydur: Kankmıza yapışurlarsa Kazan Hatun’u kankmızdır deyü, kırk yerde avaz veresiz dedi. Şökli Melik’den adam geldi. Kazan Bey’in hatunu kankmızdır, dedi. Kırk yerden avaz geldi. Kankısıdır bilmediler. Kâfire haber verdiler, birine yapışdık, kırk yerde avaz geldi, bilmedük kankısıdır dediler. Kâfir ayur: Mere varın Kazan’m oğlu Uruz’u tartun çengele asun, kıyma kıyma ağ etinden çeklin, kara kavurma pişürüp kırk bey kızma iletün her ‘kim yedi ol değil, her kim yemedi oldur, alun gelün sağrak sürsün dedi. Boyu uzun Burla Hatun oğlunun yamacına geldi, çağırıp oğluna soylar, görelim hanım ne soylar:
(Burla Hatun, oğluna durumu anlatır. Uruz, anasının çekingen durumu karşısında öfkelenir. Sonra ona güç verir; avutur onu: «Sakın kadın ana, benîm için ağlamayasm. Ko beni çengele assınlar, ko etimden çeksinler, kara kavurma etsinler, kırk bey kızının önüne itsinler. Onlar bir yediği zaman, sen iki ye. Seni kâfirler bilmesinler… Atam Kazan’m namusunu lekelemeyesin.» der. Burla Hatun, oğlunun bu mertliği karşısında dayanamaz; göz yaşı döker.)
Anasmun karan kalmadı, yürüyüverdi. Kırk ince bellü kızın içine girdi. Kâfirler Uruz’u alup kanara (kesim yeri) dibine getürdüler. Uruz aydur: Mere kâfir aman, Tann’mn birliğine yokdur güman, kon meni bu ağaçla söyleşeyim dedi. Çağırup ağaca soylamış, görelüm hanım ne soylamış:
Ağaç ağaç dersem sana erilenme (kaygılanma) ağaç
Mekke ile Medine’nin kapusu ağaç
Musa Kelim’in asası ağaç
Büyük büyük sulann köprüsü ağaç
Kara kara denizlerin gemisi ağaç Şah-ı merdan Ali’nin Düldül’ün eyeri ağaç Zülfikar’m kiniyle kabzası ağaç Şah Hasan’la Hüseyin’in beşiği ağaç Eğer erdür eğer avratdur korhusu ağaç Başın ala (tarafa) bakar olsam başsız ağaç Dibin ala bakar olsam dipsiz ağaç.
Meni sana asarlar götürmegil ağaç Götürecek olursan yiğitliğim seni tutsun ağaç Bizim ilde gerek idin ağaç Kara hindu’ kullanma buyuraydım Sem para para toğrayalardı ağaç
• Andan ayıtdı:
Tavla tavla bağlananda atuma yazuh Kartaş saklayanda yoldaşıma yazuh
Yumruğumda talbmanda (çırpmanda) şahin kuşuma yazuh Yeter ile tutanda tazıma yazuh Beyliğe toymadım özüme yazuh Yiğitliğe usanmadım canıma yazuh
dedi, yumru yumru ağladı, yanık cigericigini tağladı. Bu mahalda, sultanım, Salur Kazan ilem Karaça Çoban çapar (dörtnala) yetdi: Çobanın üç yaşar (yaşında) tana derisinden sapanınm ayasıydı, üç keçi tüyünden sapanınm kollarıydı, bir keçi tüyünden çatlagucu (çatlayıcısı) idi. Her atanda on iki batman taş atardı. Atdığı taş yire düşmezdi. Yere dahi düşse toz gibi savnlurdu, ocak gibi obrulurdu (çökerdi), üç yıla dak taşı düşdüğü yerin otu bitmezdi. Semüz koyun aruk (zayıf) toklı bayırda kalsa kurt gelüp yimezdi sapanın korkusundan. Eyle olsa sultanum, Karaça Çoban sapan çatlatdı, dünya âlem kâfirin gözüne karangu oldu. Kazan aydur: Karaçuk Çoban anamı kâfirden dileyeyim, at ayağı altında kal-masun didi.
(Salur Kazan, at ayağı altında kalmasın diye ilk iş olarak ak sütünü emdiği yaşlı anacığını ister. Bunun için bütün malını mülkünü vermek ister. Şökli Melik oralı olmaz. Karaçuk Çoban ve Salur Kazan, öfke içinde söyleşirlerken kalabalık Oğuz beyleri gelip yetişirler:)
Bu mahalde kaim Oğuz beyleri yetdi. Hanım görelim kimler yetdi: Kara Dere ağzında karabuğa derisinden beşiğinin yapuğı (örtüsü) olan, açığı (öfkesi) tutanda kara taşı kül eyleyen, bıyığın ensesinde yedi yerde dügen (düğümleyen), erenler evreni (ejderhası), Kazan Bey’in kartaşı Kara Göne çapar yetdi. Çal kılıcın kardaş Kazan yetdim dedi.
Bunun ardınça görelim kimler yetdi: Demür Kapu Dervendi’ndeki demür kapuyu depüp alan, altmış tutam ala gönderenin ucmda er bö
gürden Kıyan’ Selçuk oğlı Delü Dündar çapar yetdi. Çal kılıcın ağam Kazan yetelim dedi.
Bunun ardınça hanım görelim kimler yetdi: Hemid’len Merdin kal’asm depüp yıkan, demür yaylı Kapçak Melike kan kusduran, gelü-ben Kazan’m kızın erlikle alan, Oğuz’un ak sakallu kocalan görende ol yiğidi tahsinleyen (takdir eden), al mahmuzu şalvarlı, atı bahri hotazlu (sorguçlu) Kara Göne oğlı Kara Budak çapar yetdi. Çal kılıcın ağana Kazan yetdim dedi.
Bunun ardınça görelim hanım kimler yetdi: Destursuzca Bayındır Han’ın yağısın (düşmanını) basan, altmış bir kâfire kan kusduran, ağ boz atının (yelesi) üzerinde kar turduran Gaflet Koca oğlı Şir Şem-seddin çapar yetdi. Çal kılıcın ağam Kazsın yetdim dedi.
Gümbür gümbür nakaralar döğüldü burması altun tuç borular çalındı. Ol gün ciğerinde olan er yiğitler belürdi. 01 gün muhannetler (korkaklar) sapa yer gözetdi. 01 gün bir kıyamet savaş oldı, meydan tolu baş oldı, başlar kesildi top kibi. Şahbaz şahbaz atlar yügürdü, nalı düşdü. Ala ala gönderler (mızraklar) süsildi (saplandı). Kara Polat öz kılıçlar çalındı, yalmanı (ağzı) düşdü. Üç yelekli kayın oklar atıldı, demreni düş-dü. Kıyamatm bir günü ol gün oldı. Bey nökerden (maiyetinden) nöker beyinden ayrıldı. Taş (dış) Oğuz beyleriyle Delü Tundar sağdan depdi. Cilasun (bahadır) yiğitler Kara Göne oğlı Delü Budak soldan depdi. îç Oğuz beyleriyle Kazan düpe (ortaya) depdi, Şökli Melik’e havala oldu, Şökli Melik’i bögürdübeni atdan yire saldı, gafillüce kara başın alup kesdi, kahşaduban (parçalayarak) alça kanın yeryüzüne dökdü. Sağ ta-rafda Kara Tüken Melik’e Kıyan Selçük oğlı Delü Tundar karşu geldi, sağ yanım kılıçladı yere saldı. Sol tarafda Buğaçuk Melik’e Kara Göne oğlı Delü Budak karşu geldi, altı perlü (dilimli) gürz ile depesine katı tuta urdı, dünya âlem gözüne karanu oldı, at boynun kuçakladı yere düşdü. Kazan Bey’in kartaşı kâfirün tuğıyle sancağını kılıçladı yere saldı. Derelerde depelerde kâfire gırgun girdi, leşine kuzgun üşdü. On iki bin kâfir kılıçdan keçdi. Beş yüz Oğuz yiğitleri şehid oldı. Kaçanmı Kazan Bey komadı (kovalamadı), aman diyenini öldürmedi. Kalın Oğuz Beyleri toyun oldu (ganimet aldı). Kazan Bey ordusunu oğlanını uşağım hâzinesini aldı gerü döndü. Altun tahtında yine evini dikdi. Karaçuk Çobanı imrahor eyledi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldı. Kırk baş kul kırk kırnak (cariye) oğlu Uruz başına azad eyledi. Cilasın koç yiğitlere kalaba ülke verdi, şalvar, cübbe, çuka verdi.