Kaynakların bolluğu, gelişme anlamına gelmez
Nil, Fırat veya Ganj vadilerinde, kaynakların (su, madenler veya bitkiler) bir arada bulunmasının ilk uygarlık biçimlerinde kuşkusuz belirleyici bir yeri olmuştur. Teknik anlamda ve özellikle de taşımacılıktaki ilerlemelerle birlikte, bu coğrafî belirlenimcilik giderek önemini yitirdi. XVIII. yy. İngilteresi’nde bile, kömür kaynaklarının zenginliği ekonomik gelişmesinin nedeni olmaktan çok, bunun bir sonucudur.
Elli kadar ülkede, gayri safi millî hasıla (GSMH) ile doğal kaynaklara sahip olma göstergesi arasında bir bağıntı olmadığı doğrulanmıştır (1968’de Hollis B. Chenery). En zengin doğal kaynaklan ellerinde bulunduran ülkeler grubu içinde, az gelişmiş ülkelerin (Venezuela, Kolombiya, Peru, Irak, Kenya, Bolivya…) sayısı, gelişmiş ülkelerden (Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya) fazladır. Bunun tersine, doğal kaynaklar bakımından yoksul olan ülkeler arasında birçok gelişmiş ülke (İsviçre, Belçika, İsrail, Avusturya, İtalya, Japonya) vardır. İki uç öbek arasında, doğal kaynaklar bakımından ne zengin ne de yoksul olan ülkelere örnek olarak ABD, İsveç, Fransa ve bunların yanı sıra Nikaragua, Mısır, Hindistan ve Pakistan verilebilir.
Eleştirilere açık olsa da (bir ülkenin elinde bulundurduğu doğal kaynakların sayısı kesin biçimde nasıl ölçülür?) bu tür bir çözümleme, bir ülkenin gelişmesinin doğal kaynaklar bakımından zengin olmasından çok, kurumsal yapılarına: mülkiye rejimine, gelirlerin paylaşımına, teknolojilere egemen olmasına bağlı olduğunu vurgulamak gibi bir üstünlük taşır. Tüm bu etmenler, gelişme doğrultusuna yönlendirildiğinde, doğal kaynaklara sahip olma bakımından fazla zengin olmayan bir ülkenin, gerek doğrudan ikame (başka bölgelerdeki doğal kaynaklardan çıkarılan ürünlerin ithali) gerekse dolaylı ikame (yoğun sermaye ve teknolojik yatırımlar) yoluyla bu engeli aşmasını mümkün kılar. Mesela, ekilebilir topraklardan ve fosil kaynaklardan yoksun olan Japonya, en gelişmiş ülkelerden birisi durumuna gelmiştir; kişi başına düşen millî gelirin Arjantin, Brezilya veya Güney Afrika gibi doğal kaynakları ellerinde bulundurma bakımından çok zengin ülkeleri aştığı «dört ejderha» olarak adlandırılan ülkeler (Güney Kore, Tayvan, Singapur, Hongkong) Japonya misalini izlemişlerdir.